Dönüp Tekrar Bakmak

Birincil kaynaklara başvurmak, zihin açmaya yarar. Zaten bildiğinizi varsaydığınızın içinde, yeni şeyler keşfedebilirsiniz. Tekrarlana tekrarlana, yuvarlana yuvarlana tekerlemeye dönmüş özetlerin berisinde, ilham verici bir ayrıntıyla, kadri bilinmemiş bir tespitle, bazen de anlamlı bir çelişkiye karşılaşabilirsiniz. Dipnot Yayınları’nın derlediği  Türkiye Sosyalist Solu Kitabı[1], Türkiye’de sosyalist düşüncenin 1920’lerden 1970’lere seçme metinlerini biraraya getirerek, buna imkân açıyor, davet çıkartıyor.

Derlemede Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli, Mahir Çayan, Hüseyin İnan, İbrahim Kaypakkaya’nın önemli metinleri yer alıyor; bir de Aydınlık Dergisinden Şahin Alpay’ın bir yazısı.

Ertuğrul Kürkçü’nün kitaba yazdığı önsöz, protokoler bir takdimden ibaret değil. 13 sayfasını Kürkçü’nün Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’ndeki kendi yazısından intihal ettiği 40 sayfalık  önsöz de, öncelikle birincil kaynaklara dönmenin lüzumunu hatırlatıyor. Kürkçü’nün hatırlatma gereği duyduğu bir başka nokta, Türkiye’de müesses nizamın komünizmle mücadeleyi nasıl canla başla benimsediğidir. Mustafa Kemal’in 1921’de bu konuda yaptığı fevkalade “samimi” bir açıklamayı uzunca aktararak, resmî ideoloji dediğimiz yapının kurucu unsurlarından birinin anti-komünizm olduğunu düşünmeye sevk ediyor bizi.

Bu durumun, Türkiye sosyalist hareketinin metinlerinin dilini de doğrudan doğruya etkilediğini görüyoruz: bunlar, 1960’ların ortasına kadar, kâh gizlilik ve takibat koşullarının ajite edici, keskinleştirici etkisi altında, kâh yasak ve baskılardan sakınmak için kuş diliyle yazılmış metinlerdir. Hikmet Kıvılcımlı’nın dilini, bu baskı koşullarının ve kuş dili mecburiyetinin ortaya çıkardığı bir “edebiyat olayı”  olarak kaydetmek gerekir; bana kalırsa onun metinlerini fikirlerinden bağımsız olarak, sadece okuma zevki için de okuyabilirsiniz. Yanlış anlaşılmasın; tersini de söyleyebilirim: spektaküler (12 Mart’ta skandal!) güncel politik önerilerine ve renkli diline hiç takılmayıp, sırf teorik ilgilerinin izini sürerek de okuyabilirsiniz Kıvılcımlı’yı.

1960’larda nispî demokratikleşmeyle dil değişiyor, ama bu ferahlamanın göreliliğini ve Soğuk Savaş’ın hüküm sürmekte olduğunu da biliyoruz. Yine de, Türkiye’de bir sosyalist dönüşümün somut stratejileri hakkında bu dönemde daha çok ve daha açıkça yazılmıştır. Nitekim derlemenin yaklaşık % 90’lık hacmi, 1965-1971 döneminin metinlerine ayrılmıştır. Ertuğrul Kürkçü önsözde bu dönemde ortaya konan üç ilâ dört sosyalist devrim stratejisinin de başarıya ulaşamayan “teklifler” olduğunu söylüyor – ta ki Mahir Çayan’ın teklifi “Kürtçeye tercüme edilene kadar” şerhini düşerek!

Derlemedeki metinler içinde üzerine eğilmeye değer bir yazı öbeği, Mehmet Ali Aybar’ın devlet ve sınıf (Aybarca: devlet sınıfı) analizi ve Behice Boran’ın “Bürokrasi Üzerine Tartışmalar” başlıklı makale dizisinde ona yönelttiği eleştiridir. Solda hâlâ süregiden bir tartışmayı alakadar eden, buna mukabil bıkkınlık duymadan hatta teorik özen ve nezaket açısından ibretle okuyabileceğimiz metinlerdir. Tam da işte, birincil kaynaklara dönmenin hikmetini hatırlatan metinlerdir.

Kitaptaki metinleri (veya konuşmaları) yazdıklarında Mustafa Suphi 36, Şefik Hüsnü 39, Behice Boran 59, Mihri Belli 51, Doğan Avcıoğlu 40 yaşında, Mehmet Ali Aybar  60’larının başındaymış; Hikmet Kıvılcımlı kitaba alınan metinlerinden birini 30’una yaklaşırken yazmış, diğerlerini 50’li ve 60’lı yaşlarında.  Üçü de 1972’de yazılan üç metnin yazarları ise, henüz 20’lerinin başlarında, ortalarında imiş: Mahir Çayan 26, Hüseyin İnan 23, İbrahim Kaypakkaya 23 yaşında. Türkiye’de sosyalist harekette ve düşüncede 1971/72 Kopuşu denen hadisenin ruhunu yansıtan işaretlerden biri değil mi bu? Türkiye’deki sosyalist geleneğe, bu metinleri tecrübesiz akıllardan çıkma ham fikirler olarak görmek yerine kutsal metinlere dönüştürdüğü suçlamasını yöneltenler oldu biliyorsunuz. Bu itham, o metinleri yazanların kendi fikirleri üzerine düşünecek vakitleri olamadığını, onları yazdıktan birkaç ay sonra katledildiklerini kolayca gözardı eden, -şayet kötü niyetli değilse-, kalpsiz, insafsız bir ithamdı. Ama haydi, peki, tamam, kabul… soldaki dogmatizm eğilimleri içinde, THKP-C’nin, THKO’nun, TKP/ML-TİKKO’nun bu kurucu metinlerini kutsal kelama dönüştürmenin de bir yeri olduğunu kabul edelim. Kabul edelim ama, 20’li yaşlarının ilk yarısında, memleketi ve dünyayı değiştirme iddiasıyla söz söyleme iddiasının, özgüveninin, heyecanının da hakkını verelim. Ertuğrul Kürkçü kitabın önsözünde sosyalist düşünce mirası ile “Gezi İsyancısı” arasında köprü kuruyor ya… O köprünün ayaklarından biri işte budur: “Büyüklerden” destur beklemeden bir şeyler yapmaya girişmek, “benim de diyeceklerim var” demek ve kendi sözünü söylemek…

 

DİPNOTLAR

[1] Türkiye Sosyalist Solu Kitabı 1/ 20’lerden 70’lere Seçme Metinler, Haz: Emirali Türkmen, Dipnot Yayınları, 2013.