Kırsalın Emeği

Bu makale, kırsal emeğin güncel durumuna ilişkin öne çıkan eğilimlerin ve küçük meta üretimi üzerine tartışmaların tarihsel seyri içerisinde bir serimini içermektedir[1]. Amaç, Türkiye bağlamında bu literatürde eksikliği hissedilen birbiriyle bağlantılı iki olgunun -ücretli emek ve kadın emeği- tarihsel dönüşümüne ve kırsal emek tartışması için önemine dikkat çekmektir.

Günümüzde kırsal emeğin eğilimlerini karakterize eden süreç, tarım-gıda ilişkilerinin ‘serbest’ piyasaya duyulan koşulsuz bir inanç temelinde yeniden yapılandırılmasıdır (Ecevit vd., 2009; Günaydın, 2009; Oral, 2013; Keyder ve Yenal, 2013). Bu süreç içerisinde, tarım-gıda şirketlerinin piyasa üzerindeki artan hakimiyeti, Türkiye ve benzeri güney ülkelerinde kırsal ilişkilere karakteristik biçimini veren küçük üreticilik üzerindeki etkileri bakımından zengin bir analiz ve tartışmanın konusu olmuştur. Tarım-gıda sisteminin neoliberal yeniden yapılandırılması yalnızca küçük üreticiler özelinde değil, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel ve ekolojik boyutlarıyla çok yönlü bir yıkım anlamına gelmektedir. Bu anlamda, güncel eleştirel tarım-gıda çözümlemeleri, kapitalizmin yarattığı çok yönlü yıkımın teşhiri ve analizi bakımından önemli bir açılım sunmaktadır.

Ne var ki, literatürde kapitalist yıkım karşısında küçük üreticileri korumaya yönelen bu hassasiyet, metalaşmamış hane emeği temelinde kavramsallaştırılan küçük üreticiliği tarihsizleştirme ve doğallaştırma eğilimini de beraberinde getirebilmektedir. Nitekim 1980’lerin ortalarına kadar tarım/köylü sorunu tartışmalarının temel sorunsalı olan tarımda ücretli emeğin oluşumu meselesi ne yazık ki bu alanda önemli değişim ve dönüşüm dinamiklerinin yaşandığı bir zaman diliminde tartışmanın odağından düşmüş görünmektedir. Son dönemde tarımda “mevsimlik işçilik” olgusu üzerine müstakil bir literatür gelişmekle birlikte, göç ve yoksulluk temalarına yoğunlaşan bu alandaki çalışmaların, kırsal emek ve tarımsal üretim bağlamında yürütülen tartışmalarla ilişkisi zayıf kalmıştır. Öte yandan, tarımda ücretli-ücretsiz kadın emeğinin hayati önemi, küçük üreticilik kavramının bir başka sıkıntısına işaret etmektedir. Öyle ki, kırsal emeğin analizlerinde merkezi bir yer tutan “metalaşmamış hane emeği” kavramsallaştırması, kadın emeği bağlamında sorunsallaştırılmadan bir “kara kutu” olarak bırakılmış görünmektedir. Bu çerçevede, makalede öncelikle eleştirel tarım-gıda çözümlemelerinin neoliberal politikalar ve küçük üreticiler bağlamında sunduğu araçların bir özetine yer verilecek; ardından da Türkiye bağlamında bu literatüre eleştirel bir katkı sunabileceğini düşündüğümüz ücretli emek ve kadın emeği sorunsalları tartışmaya açılacaktır.

Neoliberal Tarım-Gıda Sistemi ve Küçük Meta Üretimi: Değersizleşme

Klasik tarım/köylü sorunu tartışması (Marx Engels, Kautsky, Lenin), sermayenin genişletilmiş yeniden üretim sürecinin kent ve sanayi ortamına benzer bir  sınıfsal kutuplaşmayı kapitalist çiftçi ve kır proletaryası biçiminde tarımda da yaratacağı yönündeki kuramsal beklentiye endekslenmişti (Aydın, 1986a, 1986b; Hussain ve Tribe, 1981). Ne var ki, bu tartışmalar yirminci yüzyılın ikinci yarısında bir açmazla karşı karşıya kaldı. Bir yandan tarımda yaşanan kapitalistleşme ve mülksüzleşme süreçleri ile kentli nüfus gün geçtikçe artmakta iken diğer yandan o zamanların tabiri ile “Üçüncü Dünya” ülkelerinde metalaşmamış hane emeği temelinde küçük üreticiliğin yaygın biçim olduğu kırsal nüfusun hakimiyeti söz konusu idi. Diğer bir ifadeyle, Marksist kutuplaşma öngörüsü hem gerçekleşiyor, hem de gerçekleşmiyordu[2]. Tarım/köylü sorunu tartışmalarının ikinci evresi olarak da görülebilecek olan az-gelişmişlik tartışmalarının merkezinde bu açmaz yatıyordu. Kırsal emeğin analizi bakımından merkezi bir yer tutan “küçük meta üretimi” kavramının güncellenerek yaygınlaşması da bu tartışmalar içerisinde şekillendi (cf. Bernstein, n.d.). Emperyalizm kuramları, eşitsiz mübadele tartışmaları, üretim tarzlarının eklemlenmesi tartışmaları, dünya sistemi kavramsallaştırması ve az-gelişmişlik kuramları gibi başlıklar altında yürütülen tartışmalarda üçüncü dünya ülkelerinin ‘gelişmesinin’ önündeki engeller analiz edilirken kırsal emeğin sorunsallaştırılması da bu çerçevede küçük meta üretimi kavramında ifadesini buldu (Erdost, 1988; Ecevit, 1999; Boratav, 2004, Köymen, 2008). Küçük meta üretimi tartışmasının, bir yandan tarımda kapitalist gelişmenin analizinin yeni biçimi olarak, diğer yandan ise küçük üreticilik olgusunun neden ve nasıl varlığını devam ettirebildiği, tarımda iki kutuplu bir sınıf yapısının neden hala oluşmadığı sorularına bir yanıt arayışı olarak geliştiğini söylemek mümkündür (cf. Bernstein, 2009).

Küçük üreticiliğin varlığını sürdürme dinamiklerine ilişkin öne çıkan açıklamalar, neoliberal yeniden yapılandırma süreçlerinin analizi bakımından da yardımcı olması nedeniyle dikkate değerdir. Bu açıklamaların başında, tarım ve gıdanın organik karakterinin sermaye birikim süreçlerinin önüne çıkarttığı engeller gelmektedir. Tarım ve gıdanın organik karakterinden kasıt esas olarak şunlardır: tarımsal üretimde emek süreci ile üretim süreci arasındaki fark; doğa ve iklim koşullarına bağımlılık; tarım ve gıda ürünlerinde çürüme, bozulma gibi nedenlerle depolama ve taşıma imkanlarında sınırlılıklar; bitkilerde yıllık büyüme ve hayvanlarda yeniden üretim çevrimlerine bağımlılık (Aydın, 1986; Lewontin, 2000; Büke ve Gökdemir, 2010). Kar etmek ve el konulan artı-değeri süratle yeni kar süreçlerinin bir parçası yapmak arzusundaki sermaye için yukarıda sıralanan unsurlar birer ‘sorun’ ve sermaye birikiminin önündeki engeller haline gelmektedir. Kırsal emeğin ve tarımsal üretim sürecinin analizine dair tartışmalar içerisinde bunlara ek olarak dile getirilen verili toprak miktarının arttırılamaz oluşu ve zayıf bir toprak piyasasının varlığı, orta boy işletmelerde ulaşılan verimlilik düzeyinin ötesine geçmede yaşanan sorunlar ve tarımsal üretim sürecinde emek denetiminin fabrika ortamına kıyasla mekânsal ve zamansal olarak daha güç olması gibi unsurlar tarım ve gıda ilişkilerine sermaye nüfuzunu güçleştiren, yavaşlatan unsurlar olarak öne çıkmaktadır (Lewontin, 2000). Başka bir ifadeyle, sermaye nüfuzunun önündeki engeller olarak sıralanan unsurlar, tarımda küçük üreticilerin varlığını devam ettirmesinin dayanak noktalarını oluşturmaktadır.

Buraya kadar ele aldığımız ve küçük meta üretimi tartışmaları içerisinde kırsal emeğin analizi bakımından öne çıkan noktaların anlamlarını siyasal toplumsal ilişkiler içerisinde bulduğunun altı çizilmelidir. Küçük üreticilerin varlığını devam ettirebilmeleri tarım ve gıdanın organik karakteri kadar kırsal emeğin içinde konumlandığı siyasal toplumsal koşullara bağlıdır. Küçük meta üreticilerinin metalaşmamış hane emeği temelinde varlıklarını sürdürebilmeleri, kapitalist dünya için 1980’lerin sonlarına kadar varlığını sürdüren sosyalizm tehdidi, sömürgecilik sonrası kırsal nüfusun hakim olduğu ülkelerde ortaya çıkan ulusal bağımsızlık hareketleri, “iki kutuplu dünya” içerisinde “üçüncü dünya ülkelerinin” ‘bağımsız’ kalkınma stratejileri geliştirme çabaları bağlamında değerlendirilmelidir (cf. Bernstein, 2009; Araghi, 2000, 2009). 1980 sonrası tarım-gıda sistemine güncel biçimini veren neoliberal düzenlemeler de sermaye cephesinden ifadelerini burada bulmuştur. Diğer bir ifadeyle, tarım-gıda sisteminin neoliberal yeniden yapılandırılma süreci yukarıda sıralanan tarihsel-siyasal koşullar ve tarım-gıdanın organik karakterinden ileri gelen sermaye birikiminin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya dönük bir sermaye hamlesi olarak da görülebilir (Büke, 2008). Bu süreç içerisinde tarım-gıda ilişkilerine muazzam bir sermaye nüfuzuna yol veren politikaları üç başlıkta toparlamak mümkündür:

  • Metaların ve paranın uluslararası dolaşımının önündeki engelleri kaldıran ‘serbestleşmeci’ politikalar ile küçük üreticilere ve tarımsal ürünlere yönelik korumacı ulus-devlet politikalarının tasfiyesi;
  • Özelleştirmeler ve/veya kamu kurumlarının işlevsizleştirilmesi yoluyla tarım ve gıda alanında çok-uluslu şirketlerin önünün açılması;
  • Fikri mülkiyet hakları, gıda standartları, patent hakları gibi alanlarda yapılan düzenlemeler ile tarımsal araştırma-geliştirme süreçlerinin özelleştirilmesi.

Yukarıda sıralanan neoliberal düzenlemeler, biyogenetik, taşıma ve depolama, iletişim ve bilişim, kimya gibi alanlarda yine çok-uluslu tarım-gıda şirketlerinin kontrolünde meydana gelen teknolojik gelişmeler ile birlikte şekillenmiştir. Böylece tarımsal üretimin bir yandan tohum, gübre, kimyasal ilaçlar, makine tedariki gibi geri bağlantılarında; diğer yandan ise işleme, paketleme, pazarlama ve nihai tüketim gibi ileri bağlantılarında karar verebilme ve kontrol edebilme hakimiyeti büyük oranda çok-uluslu tarım-gıda şirketlerine geçmiş oluyordu (Weis, 2007; Oral, 2013). Bir başka ifadeyle, neoliberal dönemde tarım-gıda sisteminin karakteristik özelliği, bir yandan tarımsal üreticilerin neyi nasıl üreteceklerine, diğer yandan ise nihai tüketicilerin neyi nasıl tüketeceklerine yön veren çok-uluslu tarım-gıda şirketlerinin hegemonyasıdır.

Çok-uluslu tarım-gıda şirketlerinin tarım-gıda sistemi üzerinde artan hakimiyeti, Türkiye ve benzeri güney ülkelerinde kırsal ilişkilere karakteristik biçimini veren küçük üreticilik olgusu açısından “yeniden üretim sıkışması”, “kapan”, “tarımdan kopuş”, “mülksüzleşme”, “ilk(s)el birikim” gibi kavramları içeren zengin bir tartışmanın konusu olmuştur.[3] Neoliberal dönemde tarımsal üretimin ileri ve geri bağlantılarında çok-uluslu tarım-gıda şirketlerinin artan hakimiyeti kırsal üreticiler açısından somut ifadesini artan girdi maliyetleri ve azalan ürün fiyatlarında bulmuştur (Aysu, 2008; Aydın, 2010; Eren ve Büke, 2016). Bu durum karşısında La Via Campesina, Topraksızlar Hareketi, Gıda Egemenliği gibi kitlesel siyasal tepkileri dışarıda tutacak olursak, küçük üreticilerin geliştirdiği taktikler daha ziyade verili koşullarda ayakta kalma çabası olarak görülebilir: Ürün desenini neoliberal uluslararası iş bölümüne göre yeniden şekillendirmek, hane emeğini tarım ve tarım-dışı gelirlere yönlendirerek farklılaştırmak, yeniden üretim masraflarını olabildiğince aşağı çekmek ve bütün bunların işlemediği durumlarda ise tarımdan koparak kent ortamında ücret gelirleri temelinde şansını denemek (Aydın, 2001; Ecevit vd. 2009; Özuğurlu 2013; Eren ve Büke, 2016).

Türkiye kırsalında 1980’lerden beri olup bitenler de yukarıda ana hatları ile çizilen değişim/dönüşüm dinamikleri çerçevesinde değerlendirilebilir. 1990’lar ve 2000’ler, IMF ve Dünya Bankasının koordineli bir şekilde yürüttüğü yapısal uyum politikaları çerçevesinde tarımda önemli özelleştirmelere tanıklık etti. YEMSAN, SEK, EBK, TZDK, TMO, TEKEL gibi tarımsal girdi sübvansiyonlarından taban fiyat uygulaması ve alım garantisine varan birçok konuda küçük üreticiler için vazgeçilmez olan devlet kuruluşları özelleştirildi ve/veya işlevsizleştirildi[4] (Oral, 2013). Üretim odaklı destekleme politikalarından küresel piyasalarla uyumlu olmayı hedefleyen destekleme araçlarına geçişlerle birlikte yürüyen bu süreç içerisinde küçük üreticiler kendilerini korumasız bir şekilde devasa bütçelerle ve birçok durumda da tekel konumundaki çok-uluslu şirketler ve onlarla ortaklıklar temelinde hareket eden Türkiye’nin büyük sermaye gruplarının karşısında buldular. Başka türlü söyleyecek olursak, küçük üreticiler, yukarıda ana hatları çizilen çerçeveyle uyumlu bir şekilde, sermaye karşısında edindikleri tarihsel özerkliklerini Türkiye bağlamında da yitirdiler ve yoğun bir şekilde meta ilişkileri içerisine çekildiler.

Sermaye açısından yeni değerlenme alanları olarak tarım ve gıda ilişkilerinde gözlenen metalaşma süreçleri küçük üreticiler bakımından ifadesini değersizleşme süreçlerinde buldu (Ecevit vd, 2009; Eren ve Büke, 2016). Değersizleşme kavramı ile kastımız esas olarak giderek borç sarmalına çekilen küçük üreticilerin daha uzun ve daha yoğun bir şekilde çalışmak ve eğitim, sağlık, beslenme gibi yeniden üretim masraflarını günümüz standartlarının altına çekmek durumunda kalması. Yine değersizleşme sürecinin bir parçası olarak da görülebilecek bir şekilde, varlıklarını metalaşmamış hane emeği temelinde sürdürme eğiliminde olan küçük üreticiler, hane emeğinin önemlice bir kısmını madenler, inşaatlar, tersaneler gibi güvencesiz çalışma koşullarının yaygın olduğu tarım-dışı gelir alanlarına yönlendirdiler[5]. Bütün bunların tarımsal üretimi sürdürmeye yetmediği koşullarda ise mülksüzleşerek ücretliler kategorisine dahil oldular[6].

Türkiye analizlerinde eleştirel tartışmalara hakim olan  “tarımdan kopuş”, “köylülüğün tasfiyesi” gibi vurgular bu bağlam içerisinde gündeme gelmiştir. Bu vurgular temelinde yürütülen tartışmalar, yalnızca küçük üreticiliğin analizi bakımından değil kapitalizmin siyasal-ekonomik-toplumsal krizinin analizi ve kapitalist tarım-gıda sisteminin yarattığı ekolojik yıkım tartışmaları bakımından da değerlidir (Clapp, 2012; Magdoff ve Tokar, 2010; Moore, 2015). Ne var ki, bu tartışmalar içerisinde tarımsal üretim süreçlerinde önemli bir yer tutan ücretli emek ve kadın emeğinin konumunun ihmal edildiği de bir vakıadır. Kapitalist tarım-gıda siteminin yarattığı yıkımların analizinin, küçük meta üretimine yönelik bir romantizme dönüşmemesi bakımından önemli gördüğümüz bu iki sorunsal, makalenin takip eden iki bölümünde ana hatları ile ele alınmaktadır.

Tarımda Ücretli Emeğin Dönüşümü 

Türkiye tarımında ücretli işçi ihtiyacı ve mevsimlik göç 1950’lere kadar esas olarak ticari tarımın geliştiği istinai bölgeler olan İzmir, Bursa ve Çukurova için hayati önemdeydi (Clay, 1998). Günümüzde ise tarım işleri için mevsimlik ekstra emek gücü ihtiyacı ülke genelinde yaygınlaştı; Kuzey, Güney ve Batı Anadolu’daki 48 ilin tarımsal üretimi işçilerin mevsimlik göçüne bağımlı hale geldi (TBMM, 2015: 15). TÜİK’in Ekim 2014 hanehalkı işgücü anket sonuçlarına göre, hasat dönemlerinde bu bölgelerdeki ihtiyaca binaen göç eden (15 yaş üzeri) 485 bin civarında işçi sektör için vazgeçilmez konumdadır (TBMM, 2015: 160). Başka bir fark da günümüzde tarım işçilerinin önemli bölümünün kentte ikamet etmesidir (Çetinkaya, 2008; Şimşek, 2011; Yıldırım, 2014; Pelek, 2010, Küçükkırca 2012). Özellikle 1980’lerden sonra silahlı çatışma ve zorunlu göç süreçleriyle kalabalıklaşan doğu ve güneydoğudaki kentler, Türkiye tarımındaki işçi ihtiyacını karşılayan önemli merkezler haline geldi.

1980 sonrası devlet politikaları, bir yandan tarımsal işletmeleri sermaye karşısında korumasız bırakırken, bir yandan da yasal muafiyetler ve kolluk gücüyle toprak sahiplerini işveren olarak sektörde giderek önem kazanan ücretli işgücü karşısında desteklemeye devam eden bir çizgi izlemektedir. Mevcut yasalar—işletme büyüklüğü sınırı sebebiyle—tarımda özel sektörde çalışan işçilerin büyük çoğunluğunu İş Yasası kapsamı dışında bırakmaktadır. Bu yasal muafiyet, tarım işçilerini işverenler karşısında güçsüz bir konumda bırakmaktadır. Öte yandan, aynı yasal muafiyetler küçük ölçekli işletmelerin ölçekten kaynaklanan dezavantajlarını işgücü maliyeti anlamında azaltmaktadır. Kısa dönemli ücretli emek kullanımıyla üretimi sürdürebilen küçük ölçekli işletmelerin sektördeki aracılar vasıtasıyla ‘hazır’ işçi ekiplerine ulaşma imkanı, bazı bağlamlarda onların piyasada tutunmasına yardımcı olabilmektedir (Mura, 2016). Yine de bu süreçte kaçınılmaz olarak bir kısım küçük ölçekli işletmenin ortadan kalkması ve ayakta kalma çabası içerisindeki küçük üreticilerin hane emeğini tarım-dışı gelirlere yönlendirmesi, ücretli işçilerin sektördeki payının daha da artmasına sebep oldu (Bakır, 2011; Küçükkırca, 2012). Kırsal nüfusun da önemli oranda azalmasıyla birlikte, tarım işverenleri, işgücü ihtiyaçları için kent yoksullarına yönelmeye başladı. Bölgeler arası eşitsizlik, ülkenin güneydoğusundaki kentleri, güvencesiz tarım sektörünün ana işçi kaynağı konumuna getirdi. Mevsimlik göç, nüfuzlu aracıların tarım sektöründeki önemini artırdı; ülke çapında iş bağlayabilen, kitlesel işçi gruplarını kontrol edebilen aracılar tarım işgücü piyasasında önem kazanmaya başladı. Bu gelişmelere siyasi iktidarın refleksi, 2010’da yayımlanan genelgede gördüğümüz gibi, işçi göçünü bir güvenlik sorunu olarak tanımlayarak, kolluk kuvvetlerinin süreç üzerindeki kontrol ve denetimini artırmak oldu. 2010 sonrası dönemde, ücretler ve haklar konusunda, orta ve küçük ölçekli tarım işletmelerine sunulan yasal imtiyazlar sürdürüldü; ücretli emek sürecinin önemli sorumlulukları işverenler yerine (hali hazırda büyük çoğunluğu kayıtsız çalışan) aracılara yüklendi (bk. Tarımda İş Aracılığı Yönetmeliği). Genelgeyi izleyen süreçte Çalışma Bakanlığı’nın sektördeki işçilerin durumunu iyileştirmek için yaptığı düzenlemeler (METİP), göçün getirdiği barınma ve taban ücret sorununa yönelik geçici müdahalelerle sınırlı kaldı.

Öte yandan, son dönemde tarımda ücretli işçilik üzerine yapılan araştırmalar, iktidarın yaklaşımına benzer şekilde, genellikle mevsimlik göçe odaklanmakta ve özellikle çadır kamplarının durumu, yoksulluk, sosyal dışlanma, halk sağlığı, çocukların eğitimi gibi sorunlara dikkat çekmektedir. Tarım işçileri bu literatürde genellikle tarımsal üretim ve ücretli emek süreçlerindeki pozisyonları dikkate alınmadan sosyal yardıma muhtaç bir yoksul grubu olarak değerlendirilmektedir. Bu çerçeve içinde, işverenlerin sorumlulukları, işçilerin çalışma hakları ve göç içermeyen ücretli emek süreçleri büyük ölçüde tartışma dışı kalmaktadır. Literatürde pek çok örneği bulunan, tarımda çalışmanın atipik/istisnai/özel bir durum olduğu ve tarım işlerinin haklarla donatılan diğer çalışma biçimlerinden tamamen farklı olduğu vurgusu, tarım işçilerinin içine düştükleri tarımda çalışma halinden kurtarılması gereken (zavallı, gariban, yoksul) özneler olduğu savıyla koşutluk göstermektedir. Böylece, sektördeki ücretli işçiler için çalışma haklarından ziyade sosyal yardımların gerekli ve uygun olduğu yönündeki eğilim hem ilgili literatür hem de güncel politik süreçlerle desteklenmiş olmaktadır. Bu bağlamda, literatürde devlet, sıklıkla ‘mevsimlik işçiler’ için yardıma çağrılan tarafsız bir özne olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa, devletin bu alana müdahalesi tarafsız olmadığı gibi mevsimlik göç de aslında tarımda ücretli çalışmanın ‘doğal’ bir sonucu değildir.  Siyasi otorite hali hazırda tarım işgücü pazarının emeklilik, tazminat, iş yeri ve ulaşım güvenliği, sigorta ve işe bağlı diğer hakları olmadan çalışan bütün işçiler için güvencesizliğinin sürdürülmesinde önemli rol oynamaktadır.

Kısacası, tarımsal üreticilerin tarım-gıda şirketlerinin karşısında korumasız bırakıldığı bu süreçte, tarımsal işletmelere koşulsuz sağlanan belki de yegane önemli imtiyaz ücretli iş gücü karşısında sorumluluktan muaf olan işveren konumlarını desteklemek olmuştur. Tarım politikaları ve sektördeki işgücünün kompozisyonu topyekün dönüşürken, yasal muafiyetlerin bu ‘tartışmasız’ devamlılığı Türkiye’de eşit vatandaşlık iddiasının ve siyasal temsilin sınırlarını göstermesi bakımından önemlidir. Zira, büyük oranda kadın ve/veya etnik azınlıklardan oluşan, toprak üzerindeki iddiası zayıf, formel işlere ve kurumsal ağlara erişimi sınırlı olan tarım işçileri temel anayasal haklarını dahi kullanamamaktadır.[7]

Bu çerçeve içinde, tarihsel olarak Türkiye tarımına özgün biçimini veren, sadece ücretli iş gücünün değil, ücretsiz aile işçilerinin de büyük çoğunluğunu oluşturan kadınların emeğidir. Türkiye’nin pek çok bölgesinde ücretli-ücretsiz tarım işleri ağırlıkla kentte ve/ya köyde yaşayan kadınlar tarafından yürütülmektedir. Dahası, tarımda kadınların emeği, ücretli veya ücretsiz emek kavramsallaştırmasının çok ötesinde, ödünçleme, karşılıklılık gibi toplumsal emek değişimi sistemlerinin bir parçası olarak karmaşık biçimlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada, resmi istatistiklerde ‘tarım çalışanları’ genel başlığı altında tektipleştirilen ve görünmez kılınan kadınların emeğinin Türkiye’de tarımsal üretim açısından taşıdığı öneme ve kadın emeği açısından küçük meta üreticisi kavramının sınırlarına değinmek yerinde olacaktır.

Kırsalda Kadın Emeği ve Dönüşümü

Yukarıda ana hatları ile özetlenen ve asıl yıkıcı etkisini Türkiye tarımının hakim kategorisi küçük üretici haneler üzerinde gördüğümüz neoliberal kapitalist sürecin daha bütünlüklü anlaşılabilmesi için, kırsal haneler üzerinden yürütülen tartışmaların, kadın emeği analizleri ile derinleştirilmesine ihtiyaç vardır. Zira neoliberal kapitalist sürecin kırda hakimiyetini arttırmasıyla buna karşı küçük üretici hanelerin verdiği cevapların şekillenmesinde kadın emeğinin konumu ve yeniden konumlandırılması büyük önem taşımaktadır. Bir başka deyişle, kadın emeği kullanımları ve bunların dönüşümünün tartışılması, sürecin kendisini daha derin tarif edebilmemizi sağlayacaktır.

Kadınlar çok küçük yaşlardan itibaren başlayarak tarımsal üretimde yer alırlar. Aile içinde ücretsiz ve/veya ‘dışarı işlerinde’ düşük yevmiyeye çalışırlar. Ailenin sahip olduğu kız çocuğu sayısı, ürün deseni ve emek kullanım biçimleri açısından belirleyici olur. Bunun yanı sıra, kadınlar yaşlı, hasta ve çocuk bakımı, hanenin mutfak ihtiyacı için bahçe/bostan tarımı, ev işleri, hayvan bakımı gibi uzun bir listeyi kapsayan işleri de yüklenirler. Evde oya, iğne işlemek, halı dokumak gibi gelir getirici faaliyetler de kadın işi olarak görülür. Gösterilen bunca yoğun emeğe karşın, kadınlar sosyal güvenceden yoksun ve mülkiyet ilişkilerinden dışlanmış, görünmez kılınarak çalışırlar. Başka bir ifadeyle, toplumsal cinsiyet temelli iş bölümüne dayanan tarımda kadın emeğinin istihdamı ve rolü, kadın ve erkeğe yüklenen farklı sorumlulukları içermenin ötesinde, erkeklerin toprağın sahibi, kadınların çalışanı olduğu eşitsiz bir ilişkiye işaret eder. Fakat yukarıda bahsedildiği üzere Türkiye kırsalında kadın emeğinin üretim ve yeniden üretimdeki merkezi rolleri, yaptıkları ekonomik katkı kadın istihdamını karakterize eden ücretsiz aile işçisi kategorisinin altında silikleşmektedir. (Gündüz Hoşgör, 2011: 224)

Bu noktada ilgili yazında hane kavramsallaştırması kritik bir rol oynamaktadır. Hanenin çoğunlukla tek ve en önemli analiz birimi olduğu çalışmalarda haneye dair neredeyse cinsiyetsiz bir kavramsallaştırma ile karşılaşılır. Ellis (2008) hane kavramsallaştırmasını bir ‘karakutuya’ benzetir; haneyi şekillendiren toplumsal cinsiyet dinamiklerini, bu dinamiklere bağlı güç ilişkilerini görmezden gelen bu kavramsallaştırma, hanenin üretim ve yeniden üretiminin merkezi öznesi kadını ve kadın emeğini ikincilleştirerek görünmez kılar. Bir başka deyişle, cinsiyet körü bir temelde kavramsallaştırılan köylü hanesine dayanan kırsal dönüşüm analizleri, hem hane içi toplumsal cinsiyet temelli güç ilişkilerini ve iş bölümünü görmemekte, hem de ücretli emek olmaması sebebiyle kadının hanenin üretimi ve yeniden üretimindeki kurucu rolünü gözden kaçırmaktadır. Böylelikle kamusal alan ve ücretli emek erkekleştiği oranda değerli görülürken; yaşlı, çocuk ve hastayı içeren bakım emeği, tarımsal üretim ve hayvancılık, ev işleri ve bahçe üretimi kadınsılaştığı oranda marjinalleşir ve değersizleşir.. ‘Kadın işleri’ değersizleşerek görünmez hale gelirken, söz konusu ayrımlar da doğallaşır ve meşrulaşır (Mies, 2005).

Hane kavramsallaştırmasını bir kara kutu olmaktan çıkartabilmek için kırsal emeğin dönüşümünü karakterize eden iki güncel eğilime bakmak yerinde olacaktır. Önceki bölümlerde tarif edilen 1980 sonrası süreç, kırsaldaki küçük üretici haneler üzerinde dramatik etkilerde bulunmuştur, bu süreçte haneler bir takım beka stratejileri geliştirmektedirler. Örneğin, Aydın, Türkiye kırsalında küçük üretici hanelerin beka stratejileri olarak tanımladığı kendini yeniden üretme stratejilerini açıklarken hanedeki kadın emeğinin öneminin altını çizmektedir. Masrafları kısma zorunluluğu, birçok unsuru evde mal etmeyi beraberinde getirirken, bunun yükü kadınların omuzlarına devrilir. Ücretli emek kullanımının haneleri zorladığı durumlarda kadınlar, kurdukları imece gruplarıyla emek ihtiyacını karşılarlar. Bu ve bunun gibi örnekler kadın emeği kullanımının ençoklaştırıldığını gösterirken, kadınlar söz konusu süreçte erkeklere göre harcamalarını daha fazla kısarlar, daha az ve kötü beslenirler, daha az eğitim ve sağlık hizmeti alırlar. (Aydın, 2002: 201-203) Bahsi geçen beka stratejileri genellikle hane bazında analiz edilirken, kadınların bu stratejiler içerisindeki özgün konumu daha fazla ilgiye muhtaç bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yukarıda kabaca bahsedilen eğilim, kırsalda beka stratejileri ile varkalmaya çalışan haneler içerisinde kadınların koşullarının özgünlüğünün söz konusu ‘tutunmayı’ anlamaya çalışırken dikkate alınması gerektiğini iddia ederken, diğer bir eğilim olan küçük üreticinin tasfiyesi toplumsal cinsiyet kavramsallaştırmasına ihtiyaç duyulan bir başka noktaya işaret eder. Örneğin, tarımdan kopan kadın emeğinin ne kadar çarpıcı olduğu şu istatistikler üzerinden anlaşılabilir: Dünya Bankası verilerine göre 1990 yılında kadın iş gücünün tarımdaki oranı % 75.80 iken, bu oran 2001 yılı itibarı ile % 63.30’e, 2006 yılında % 42.20’ye ve nihayet 2014 yılında % 31.70’ye düşer.[8] Bu sebepten, İlkkaracan ve Tunalı, bilhassa 2000 ve sonrasını tarımsal iş gücü hususunda ‘yapısal bir kırılma’ olarak tarif ederler: “Ücretsiz aile işçileri, cinsiyetten bağımsız olarak, en hızlı düşüşe sahip olan kategoridir. Ücretsiz kadın aile işçi sayısındaki azalmaysa bir milyona yakındır; bu da toplam azalmanın yarısına tekabül etmektedir. Erkek ücretsiz aile işçileri ve kendi hesabına çalışan erkeklerin toplamıysa diğer yarıyı oluşturmaktadır.” (2010: 123) Bu kırılma, çalışan her iki kadından birinin tarımda ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığı tarımdaki alt üst edici değişimin analizinin toplumsal cinsiyeti merkeze alan bir perspektife neden ihtiyaç duyduğunu da anlatmaktadır.

Türkiye tarımında küçük üreticinin tasfiyesi olarak tanımlanan sürecin analizinde, tarımın asli iş gücü olan küçük üretici hanelere mensup kadınların tarımdan kitlesel kopuşuna yeterince ilgi gösterilmemektedir. Fakat bu durum, bugün Türkiye toplumsal yapısını şekillendiren göç, düşük kadın istihdamı, yoksulluk, yükselen genç işsizliği gibi birçok toplumsal sorunun arka planını oluşturmaktadır ve ancak toplumsal cinsiyeti merkeze oturtan bir perspektif ile anlaşılabilir. Kırsalda artan yoksulluk ve yoksulluğun yükünün asıl taşıyıcısı olanların kadınlar olduğu düşünüldüğünde kırsalda tutunmaya çalışan hanelerin incelenmesi de benzer bir bakış açısı gerektirmektedir.

Sonuç Yerine

Tarımsal ilişkilerin ve kırsal emeğin analizleri Türkiye sosyal bilimler bilgi birikimi içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ne var ki bu tartışmalar, tarım-gıda ilişkilerinde değişim ve dönüşüm süreçlerinin yoğunlaştığı ve buna paralel olarak eleştirel tarım-gıda çalışmalarının uluslararası ölçekte çeşitlenerek zengin bir tartışma zemini yarattığı bir zaman diliminde sekteye uğramış görünmektedir. Türkiye’de de son dönemde tarım-gıda ilişkilerinin küçük üreticiler üzerindeki etkisine odaklanan analizler yaygınlaşmakla birlikte, bu literatür, kırsal emeğin güncel eğilimlerine dair tarımda ücretli emeğin dönüşümü ve kadın emeğinin konumu gibi iç içe geçmiş iki önemli sorunsalı gözden kaçıran bir ‘küçük üretici’ kavramsallaştırması ekseninde ilerlemektedir. Halbuki, tarım-gıda şirketlerinin piyasada artan hakimiyetiyle içine girdiğimiz sürecin ve küçük üreticilerin beka stratejilerinin sağlıklı bir analizi için öncelikle ‘küçük üreticilik’ olgusu toprak sahipliği, hane, kadın emeği, ücretli emek gibi bileşenlerine ayrıştırılarak çözümlenmelidir. Bu temelde yürütülecek araştırmalar, tarımda kapitalist gelişmenin güncel analizini yapmak ve kâr hırsıyla doğayı ve insanı tüketen bu sistemi aşmanın imkan ve olanaklarını tartışmak için önemli bir zemin sağlayacaktır.

DİPNOTLAR

[1] Makale boyunca ele alınan tartışmalar eleştirel tarım-gıda çalışmaları kapsamı içerisinde, esas olarak da Marksizm içi tartışmalara odaklanarak ele alınmıştır.

[2] Marksist kuramsal beklentinin gerçekleşmesi sanayileşme, kentleşme, metalaşma, ticarileşme, proleterleşme gibi tarımsal ilişkileri şekillendiren uzun erimli eğilimlere bakarak görülebilirken; gerçekleşmeme ise iki türlü düşünülebilir. Birincisi kırsal emeğin farklılaşma süreçleri kapitalist çiftçilik ve kır proletaryası temelinde ikili bir yapı oluşturmuyordu. İkincisi, genel olarak toplumsal değişim ve dönüşüm dinamikleri birbirine hasım iki sınıf temelinde siyasallaşmıyordu.

[3] Bu tartışmaların geniş kapsamını yansıtması bakımından şu çalışmalara bakılabilir: Bonanno vd., 1994; Goodmann ve Watts, 1997; Magdoff vd., 2000; Amin, 2008; Araghi, 2009; Bernstein, 2009; Akram-Lodhi ve Kay, 2010; Magdoff ve Tokar, 2010; McMichael, 2013; Özuğurlu, 2013.

[4] 5 Şubat 2017 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile diğer devlet kurumlarının yanı sıra ÇAYKUR ve Ziraat Bankasının Varlık Fonuna devredilmesi bu sürecin bir uzantısı olarak görülebilir.

[5] Örneğin, 2014 Mayıs’ında, Soma madenlerinde ölüme terk edilen 301 maden işçisinin önemlice bir kısmının tütün üretiminden kopmuş veya ek gelir yaratmak durumunda kalmış hanelere mensup olduğu hatırlanabilir (ODTÜ MD, Soma Çalışma Grubu, 2014).

[6] Örneğin, 1920’lerde % 80’ler civarında olan kır nüfusunun toplam nüfusa oranı 1980’de %56.2, 2010’lara gelindiğinde ise %20-25’ler düzeyine gerilemiştir. Güncel istatistiklere bakıldığında kır nüfusu %10’un altına düşmüş görünmektedir, ancak burada temel etkenin 6360 Sayılı Büyükşehir Yasası ile büyükşehir sayılan illerde köylerin mahalleye dönüştürülmesi olduğu unutulmamalıdır.

[7] Son dönemde tarımda ücretli işgücü içinde vatandaşlık hakları olmayan göçmen grupların yoğunlaşmaya başlaması,  tarım emekçilerinin hak gasplarını meşrulaştırmak için işverenlere ve siyasi otoriteye yeni imkanlar kazandırmaktadır.

[8] http://data.worldbank.org/indicator/SL.AGR.EMPL.FE.ZS?end=2006&locations=TR&start=2006&view=bar

KAYNAKÇA

Amin, Samir (ed.), 2008, XXI. Yüzyılın Meydan Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri, İstanbul: Özgür Üniversite.

Araghi, Farshad, 2000, “The Great Global Enclosure of Our Times: Peasant and the Agrarian Question at the End of The Twentieth Century”, Fred Magdoff vd. (der.)  Hungry For Profit: The Agribusiness Threat to Farmers, Food, and the Environment, Monthly Review Press, New York. 145-160.

Araghi, Farshad, 2009, “Accumulation by Displacement: Global Enclosures, Food Crisis, and the Ecological Contradictions of Capitalism”, Review (Fernand Braudel Center), 32(1): 113-146.

Aydın, Zülküf, 1986a, “Kapitalizm, Tarım Sorunu ve Azgelişmiş Ülkeler (I)”, 11. Tez, 3: 126-156.

Aydın, Zülküf, 1986b, “Kapitalizm, Tarım Sorunu ve Azgelişmiş Ülkeler (II)”, 11. Tez, 4: 171- 216.

Aydın, Zülküf, 2001, “Yapısal Uyum Politikaları ve Kırsal Alanda Beka Stratejilerinin Özelleştirilmesi: Söke’nin Tuzburgazı ve Sivrihisar’ın Kınık Köyleri Örneği”, Toplum ve Bilim, 88: 11-31.

Aydın Zülküf, 2010, “Neo-liberal Transformation of Turkish Agriculture”, Journal of Agrarian Change, 10(2): 149-187.

Aydın, Zülküf, 2002, “The New Right, Structural Adjustment and Turkish Agriculture: Rural Responses and Survival Strategies”, The European Journal of Development Research, Vol 14, No 2, December: 183-208

Aysu, Abdullah, 2008, Küreselleşme ve Tarım Politikaları, İstanbul: Su Yayınları.

Bakır, O. (2015). Tarımsal İstihdama Dair Temel Veriler ve Güncel Eğilimler. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG), 11(39): 31-35.

Bernstein, Henry (n.d.). “Capitalism and Petty Commodity Production”, Development Policy and Practice (DPP) Working Paper No. 3, The Open University, London.

Bernstein, Henry, 2009, Tarımsal Değişimin Sınıfsal Dinamikleri, İstanbul: Yordam Kitap.

Bonanno, Alessandro; Busch, Lawrence; Friedland, William; Gouveia, Lourdes; and Enzo Mingione (der.), 1994, From Columbus to ConAgra: The Globalization of Agriculture and Food, University Press of Kansas, Kansas.

Boratav, Korkut, 2004, Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm, Ankara: İmge Kitabevi.

Büke, Atakan, 2008, Globalization, Transnationalization, and Imperialism: Evaluation of Sociology of Agriculture and Food in the Case of Turkey, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Dr. Mehmet C. Ecevit, ODTÜ Sosyoloji Bölümü.

Büke, Atakan ve Kübra Gökdemir, 2010, “Günümüz Kapitalist Tarımında Küçük Meta Üretimi Toprak Mülkiyeti İlişkisi”, Sonay Bayramoğlu Özuğurlu (ed.) içinde, Toprak Mülkiyeti Sempozyum Bildirileri, Ankara: Memleket Yayınları, ss. 188-203.

Clapp, Jennifer, 2012, Food, Cambridge: Polity Press.

Clay, C. (1998) Labour Migration and Economic Conditions in Nineteenth‐Century Anatolia. Middle Eastern Studies, 34(4), 1-32

Çetinkaya, Ö. (2008) Farm Labor Intermediaries in Seasonal Agricultural Work in Adana-Çukurova. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi.

Ecevit, Mehmet C. (1999) Kırsal Türkiye’nin Değişim Dinamikleri: Gökçeağaç Köyü Monografisi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara

Ecevit, Mehmet C.; Karkıner Nadide ve Atakan Büke, 2009, “Köy Sosyolojisinin Daraltılmış Kapsamından Tarım-Gıda-Köylülük İlişkilerine Yönelik Bazı Değerlendirmeler”, Mülkiye, 262: 41-62.

Ellis, F., 2008, Peasant Economics: Farm Households and Agrarian Development, Cambridge; New York, NY, USA: Cambridge University Press

Erdoğan, G. (2010) Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerinin Çalışma ve Sosyal Hayatlarının İyileştirlmesi Projesi (METİP) İş Sağlığı ve Güvenliği Dergisi Yıl: 10 sayı: 48

Erdost, Muzaffer İlhan, 1988, Kapitalizm ve Tarım, Ankara: Onur Yayınları.

Eren, Zeynep Ceren ve Atakan Büke, “Sen Aklini Mu Yedin Çocuk: Neoliberalizm, Değersizleşme ve HES Karşıtı Hareketler, Fındıklı Direnişi Örneği”, Sinan Erensu, Erdem Evrem ve Cemil Aksu (ed.) içinde, Sudan Sebepler, İletişim Yayınları, ss. 313-338.

Goodman, David ve Michael Watts (der.) (1997) Globalising Food: Agrarian Questions and Global Restructuring, Routledge, New York ve Londra

Günaydın, Gökhan, 2009, “Türkiye Tarım Politikalarında Yapısal Uyum”, Mülkiye, 33: 175-222.

Gündüz Hoşgör, A. (2011) “Kalkınma ve Kırsal Kadının Değişen Toplumsal Konumu: Türkiye Deneyimi Üzerinden Karadeniz Bölgesindeki İki Vaka’nın Analizi”, S. Sancar (der.), Birkaç Arpa Boyu… 21. Yüzyıla Girerken Türkiye’de Feminist Çalışmalar Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’a Armağan içinde,  İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 219-249.

Hussain, Athar ve Keith Tribe, 1981, Marxism and the Agrarian Question (2 Cilt), Humanities Press.

İlkaracan, I. and Tunalı, I., 2010, “Agricultural Transformation and the Rural LAbor Market in Turkey” in Karaçınar, B.,  Adaman, F. and Ozertan, G. Rethinking Structural Reform in Turkish Agriculture: Beyond the World Bank’s Strategy. New York: Nova Science Publishers

Kaya, Y. (2015) İskan ve Toprak Dağıtımı Politikaları Işığında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu. Journal of Life Economics, 77-103

Keyder, Ç. (1983) Paths of Rural Transformation in Turkey. The Journal of Peasant Studies, 11(1), 34-49.

Keyder, Çağlar ve Zafer Yenal, 2013, Bildiğimiz Tarımın Sonu, İstanbul: İletişim.

Köymen, Oya, 2008, Kapitalizm ve Köylülük: Ağalar, Üretenler, Patronlar, İstanbul: Yordam Kitap.

Küçükkırca, İ., A. (2012) Etnisite, Toplumsal Cinsiyet ve Sınıf Ekseninde Mevsimlik Kürt Tarım İşçileri. Toplum ve Kuram, 6, 1-16.

Lewontin, R. C. (2000) “The Maturing of Capitalist Agriculture: Farmer as Proletarian”, Magdoff Fred vd. (der.) Hungry For Profit: The Agribusiness Threat to Farmers, Food, and the Environment, New York: Monthly Review Press, 93-106.

Magdoff, Fred; Foster, John Bellamy; Buttel Frederick H., 2000, Hungry For Profit: The Agribusiness Threat to Farmers, Food, and the Environment, New York: Monthly Review Press.

Magdoff, Fred ve Brian Tokar, 2010, Agriculture and Food in Crisis: Conflict, Resistance, and Renewal, New York: Monthly Review Press.

Makal, A. (2001) Türkiye’de 1950-1965 Döneminde Tarım Kesiminde İşgücü ve Ücretli Emeğe İlişkin Gelişmeler. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 56(03).

Mies, M., (2005), Patriarchy and accumulation on a world
scale – revisited (Keynote lecture at the Green Economics Institute, Reading, 29 October 2005) Int. J. Green Economics, Vol. 1, Nos. 3/4, 2007

Moore, Jason W., 2015, Capitalism in the Web of Life: Ecology and the Accumulation of Capital, Londra ve New York: Verso.

Mura, E. S. (2016) Dynamics of Intermediation in the Agricultural Labor Market; Women Workers in Adapazarı. Basılmamış Doktora Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi.

ODTÜ MD Soma Çalışma Grubu, 2014, Soma Ziyareti Değerlendirme Raporu, Ankara.

Oral, Necdet, 2013, Türkiye’de Tarımın Ekonomi-Politiği 1923-2013, Ankara: NotaBene

Özuğurlu, Metin, 2013, Küçük Köylülüğe Sermaye Kapanı, Türkiye’de Tarım Çalışmaları ve Köylülük Üzerine Gözlemler, Notabene Yayınları: Ankara.

Pamuk, S. (2008) Economic Change in Twentieth-century Turkey: is the Glass more than Half Full. Kasaba, R. (der.) Turkey in the Modern World (içinde). Cambridge University Press. pp. 266-300.

Pelek, D. (2010) Seasonal Migrant Workers in Agriculture: The Cases of Ordu and Polatlı. Basılmamış Yüksek Lisans Tezi. Boğaziçi Üniversitesi.

Şimşek, Z. (2011) Mevsimlik Tarım İşçilerinin ve Ailelerinin İhtiyaçlarının Belirlenmesi Araştırması. Nüfus/Tarım İşgücü Göçü/Yaşam Koşulları/Üreme Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Ankara.

TBMM (2015) Mevsimlik Tarım İşçilerinin Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu. TBMM: Ankara. x

Weis, Tony, 2007, The Global Food Economy: The Battle for the Future of Farming, London New York, Zed Books.

Yıldırım, U. D. (2015) Türkiye Tarımında Yapısal Dönüşüm ve Mevsimlik Tarım İşçileri: Sakarya Örneği. Sav: İstanbul.