Küyerelleşen Protesto: Kentsel Çatışmalar ve Küresel Sosyal Hareketler  

Güncel küresel sosyal hareketlerle, yirminci yüzyılın son üçlüğündeki sosyal hareketleri ayıran özelliklerden en belirgin olan ve adı en sık geçeni bunların uluslararası yönelimi ve geniş bir alana yayılan konularının çeşitliliğidir. Göze çarpan, fakat daha az anılan bir diğer özellik ise kendi kısa tarihindeki mücadeleler kadar, hareketlerin ortaya çıkışının şehirlerin adlarıyla sembolleşmesi ki bunların en öne çıkanları da Seattle, Cenova ve Porto Alegre. Bu, pek tabii bir tesadüf değildir: dünyanın her köşesinde gruplar, kendilerini bir hareket olarak kurabilmek için “yerlere” ihtiyaç duyarlar. Üstelik hareketlerin eleştirdiği meselelerin ve kurumların çoğu şehirlerde yer aldığından, şehirler büyük ölçüde sosyal hareketlerin küresel ve bölgesel odak noktalarını temsil eder.

Tabii bu, kırsal çatışmalar bölgesel odaklanma açısından daha az önemseniyor demek değildir. Hatta aksine;  toprak dağılımı, doğal kaynakların sömürüsü veya genetiği değiştirilmiş tohumlarla ilgili çatışmalar, hareketler için, özellikle Güney’deki bölgesel gruplar ile Kuzey’deki sivil toplum kuruluşları ve aktivistler açısından önemli bir faaliyet alanı oluşturuyor. Kentsel çatışmalar gibi kırsal çatışmalar da esasen küresel neoliberal yeniden yapılandırmayla doğrudan ilişkili. Mesela, Meksika’daki Puebla Panama Planı ile ilgili çatışmalar, kendilerini farklı mekânsal ölçeklerle belirli yerlerde hak iddia edenlerin çıkarları doğrultusunda şekillendi: yerel halkın bölgeye ilişkin iddialarıyla yarışan şekilde küresel piyasaların ve küresel ekonomideki ulusal rekabetçiliğin çıkarlarına hizmet eden dev bir altyapı projesi mevcut. Meksikalı Zapatistalar ya da Brezilya’daki Topraksızlar Hareketi (MST) gibi “kırsal” aktörlerin mücadeleleri küresel sosyal hareketler için yalnızca önemli bir başlangıç noktası olmakla kalmayıp hala daha bu hareketlerin temel kısımlarını oluşturuyor. Ayrıca, insan göçü aracılığıyla olduğu kadar, eşit olmayan şekilde dağıtılmış kaynakların küresel akışları, sermaye ve iktidar aracılığıyla pek çok kırsal çatışma gitgide şehirlerdeki durumlarla ilişkileniyor.

Yine de, şehirler, neoliberal yeniden yapılandırmada kilit bir rol üstleniyor (Keil ve Brenner, 2003; Mayer, 2003a; 2003b). Aynı zamanda, şehirler daima alternatif pratiklerin ve hegemonya projelerinin karşısında direnişin ortaya çıktığı lütufkar yerlerdir. Haliyle, şehirlerin rollerini, hareketlerin tarihinde ve bilincinde büyük yer kaplamalarıyla, kentsel çatışmaların küresel sosyal hareketler içindeki önemine işaret eden bir metafor olarak anlamlandırmak mümkün. ‘Küyerel’ ve ‘küresel sosyal hareketler” hakkında kısa bir terminolojik açıklamayla beraber, bu makalenin amacı (1) kentsel çatışmaların ne ölçüde ve hangi çerçevede kapitalist küreselleşmeye karşı küresel sosyal hareketlerin bir parçası olduğunu incelemek, (2) mekânsal ölçeklerin çeşitliliğini ve eklemlenme biçimlerini bu çatışmaların temel özelliği olarak altını çizmek ve son olarak (3) farklı şekillerdeki ‘küyerelleşmiş’ protestoların ve küresel sosyal hareketlerin stratejik oryantasyonuna yapabilecekleri katkıları analiz etmektir.

Terminolojik Açıklamalar

Novy’nin (2002: 93) de belirttiği gibi, ‘küyerel’ terimi bazı bağlamlarda yerelin, yerel düzeye sadece küreselin hasarlarının onarılmasında yer bırakarak, küresel sermaye çıkarı için tek yönlü şekillenişini tarif etmek için kullanılıyor. Bu makalede, terimin kullanılışı daha diyalektik bir yere denk düşüyor. Yerel ve küresel, bölgesel ve ulusal birbirine derinden bağlanmış, sarılmış durumda; ilişkileri karşılıklı olarak kurulmuş (Swyngedouw, 1997). Bu da küreselin, diğer mekânsal ölçekler haricinde önceden verilmiş bir mahiyet olması yerine, çeşitli mekânsal ölçeklerde çoklukla üretilmiş, yeniden üretilmiş, değiştirilmiş ve meydan okunmuş bir şey olduğu anlamına geliyor.  Buradan hareketle, küresel ve yerel arasındaki ilişkiyi tek yönlü bir süreç gibi kavramsallaştırmak yerine, biz, yerel aktörlerin ve iktidar ilişkilerinin küreselleşmenin şekillendirdiğinin yanı sıra kentsel yaşam koşulları üzerine etkisini vurguluyoruz. 1990’lardan itibaren kentsel hareketlerin önemli özelliklerine bakıldığında bu durum daha bariz olacak; eleştirirken ve oldukça yerel/maddi kentsel meselelere göre hareket ederken, bunlar genellikle açıkça bu meseleleri daha geniş bağlamlara ilişkilendirip politikleştirir ve kendi eleştirilerini çeşitli mekânsal ölçeklerde –sadece yerelde değil, küresel ölçekte de- telaffuz ederler.

‘Küresel yerel hareketler’ terimi düşünüldüğünde ise itiraf etmeliyiz ki bu terim oldukça hantal. Buna rağmen, biz, bu terimin son yıllarda üç sebepten söylemsel bir aleniyet kazanan ‘küreselleşme karşıtı hareket’ teriminden daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeplerden ilki, ‘küreselleşme karşıtı hareket’ terimiyle nitelendirilen küreselleşmeye ‘karşı’ olan hareketlerin, kesinlikle zamanımızın en küreselleşmiş aktörlerinden biri olarak karşımıza çıkması. Çeşitli yerel ve ulusal bağlamlardaki köklerine rağmen, bu hareketler küresel ölçekte hareket edebildiler ve kendilerini eklemleyebildiler. ‘Dağınık küresel ağlar’ (Colectivo Situaciones, 2003) türündeki lojistik ve koordinasyon, büyük ulus-aşırı şirketlerin yönetimi açısından çok daha çetrefilli. İkincisi, sahiden de küreselleşmeyle savaşan güçler var, lakin hiçbir özgürleştirici amaç taşımıyorlar. Bu gruplar genellikle aşırı sağ kanada aitler. Söz gelimi, ulusal sınırlar içinde ‘kültürel homojenlik’ için savaşırlarken göçmen ve sığınmacıları tehdit olarak gördükleri gibi uluslararası (mali) sermayeyi de tehdit olarak görürler. Tabii ki yalnızca ‘küreselleşme karşıtı hareketten’ söz etmek yerine ‘küresel sosyal hareketlerden’ bahsetmek aşırı sağcı grupları uluslararası protestolara adım atmaktan alıkoymuyor. Ancak, küresel sosyal hareketler, özgürleştirici hareketlerin sadece küreselleşmeyle değil, küreselleşme sürecinin güçlendirdiği bütün -kapitalist, patriarkal, ırkçı-iktidar ilişkileriyle mücadele ettiğini vurgulayarak yine de milliyetçi yorumlamaların ve terminolojik olarak kapitalist küreselleşmenin politikleşmesinin önüne geçmeyi deniyor. Üçüncüsü, ‘küresel sosyal hareketlerin’ çoklu formuna karşın, ‘küreselleşme karşıtı hareketin’ tekil formu düşünüldüğünde, tek ve homojen bir aktörün olmayacağını belirtmek isteriz. Bilakis, ‘hareketlerin’ çoklu formu heterojenliğe, çeşitliliğe ve tezatlara işaret eder. Açıktan hiçbir ortak (sembolik) temsili olmayan çeşitli farklı aktörlerin ipuçlarını da taşır.

Son bir noktaya daha değinmek gerekirse, küresel sosyal hareketler kavramının, maddi eklemlenmeleri ve çeşitli yerlerdeki faaliyetlerinin yanında, bir hayli söylemsel bir fenomen olduğunu vurgulamak gerekir. Küyerel hareketlerin çeşitliliğini birbirleriyle alakalı ve yeni küresel sosyal hareketler sahnesinin bir parçası olarak algılamak, bir yerde entelektüel perspektif, kültürel bağlam ve söylemsel inşa mevzusuna gidiyor. Bu makalede bahsi geçen yerel gruplara dair hareketler veya aktivistlerin tamamı kendilerini politikleşmiş ve küresel sosyal hareketlere katkı koyan bir yerde tanımlamıyor olabilir. Çoğu durumda, tabii ki, maddi iddialar küresel hareketlerin amaçlarıyla bağdaşsa bile, temel ihtiyaçlar için mücadeleler, genel yansımalardan önce gelir. Ayrıca, temsil sorunu her zaman kolayca hareketlerin içinden eklemlenemez; mesela yerel sosyal hareketin bir üyesi bir Sosyal Forum’a katılsa ya da bu bağlamda bir yazı yazsa, bazen öteki üyeler farkında bile olmadan tüm grup kolayca ‘küresel sosyal hareketle’ ilişkilendirilebilir. Aslında, küresel sosyal hareketlerin çeşitli aktörlerden ve ayrı yerel ya da kentsel deneyimlerden meydana gelmesi, eşsiz yaklaşımlar arasından ademi merkeziyetçi ‘tınıya’[1] dayanıyor. Bu arka plana karşı, üçüncü kez 2003 yılında Porto Alegre’de organize edilen Dünya Sosyal Forumu gibi çevreler, eğer bu tınıların güçlenmesine katkı sağlıyorlarsa ve tek bir ortak temsil ya da hatta yeni hiyerarşi yaratıyorlarsa önemli bir rol oynarlar.

Neoliberal Yeniden Yapılandırma ve Kentsel Çatışma

Kentsel çatışmalar, pek tabii yeni bir olgu değil. Şehirler ve gündelik hayatları, her zaman için hegemonik projelerin geliştiği yerler oldu. Ancak şehirler aynı zamanda çatışmaların, alternatif pratiklerin ve hegemonik projelere karşı direnişin de ev sahipleri oldu. Avrupa’da şehirler, 1960’lı yılların sonunda ve 1970’li yılların başında halkların ve cemaatlerin gelişimine tanık oldu[2]. Bu grupların çabaları, beyan edildiği gibi, mesela geniş ölçekli yenileme projeleri ve modern konut inşaatı gibi teknokrat Keynesçi kentsel kalkınma projelerine karşı yönlendirildi (Mayer, 2000: 132). Bu tür politikalara direnişte kısmen de olsa başarılı olmak, 1970’lerin ortasındaki sosyal hareketleri değişen sosyal ve politik çevreyle artarak karşı karşıya getirdi; neoliberal politikalar düşünme tarzlarının ve beklentilerin ufkunun yanı sıra yaşam koşullarını şekillendirmeye de başladı. Sıkça, bürokratik Keynesçiliğin sosyal hareket eleştirisini entegre ederek ona farklı bir yön vermeyi başardılar.  Daha önceki tartışmalı ilerici alanlarda başarılı bir işgalden söz etmek mümkün. Örneğin, bürokratik devlete direniş gösteren evvelki kültürel ve sanatsal siteler ve özerk bir yaşam tarzı için işgal edilen yerler, şehirlerin pazarlama stratejilerine entegre edildi ve gitgide post-Fordist şehir için kültürel çeşitlilik ve çekiciliğin parçası oldu. Ronneberger’in (2002: 55) belirttiği gibi – Boltanski ve Ciapello’nun (2000)‘critique sociale’ (sosyal eleştiri) (sömürüye ve eşitsizliğe karşı) ve ‘critique artiste’ (sanatsal eleştiri) (özerklik ve kendini gerçekleştirme açısından) ayrımına paralel bir şekilde- Fordizm’in krizleriyle süregiden yapısal dönüşümler ‘”critique artiste”nin belirtilen tüm taleplerine tekabül eder’[3]. 1990’larda daha da güçlenen ve neoliberal hegemonyaya (spacelab, 2000’e bakınız) katkı sağlayan bir süreçle, özerklik ve kendini gerçekleştirme halleri, hayat tarzı ve esneklik kavramlarına dönüştürüldü. Şehirler bu süreçte elzem bir rol oynadı. Bölgesel, ulusal veya küresel ekonomilerin ‘düğüm işlevi’ olan yerler, genel olarak başlangıç noktaları ve neoliberal yeniden yapılandırmanın ve imaj üretiminin yerini tutan deneysel alanlar oldu.

1980’lerde ve 1990’ların başında neoliberal yeniden yapılandırmayla birlikte, kentsel çatışmaların halleri büyük bir değişikliğe uğradı. Kentsel rekabeti güçlendirmek için dağıtım politikaları ya azaldı ya da önlemlerle yer değiştirdi. Bunun sonucunda, sosyo-mekansal kutuplaşma arttı, zenginlik ve fırsatlar daha da eşitsiz dağıtıldı ve neoliberalizmin genişlettiği vaatlerle gerçekler arasındaki mesafe büyüdü. Neoliberalizmin vaatleri ile gerçeklik arasındaki uçurumun artışı, 1990’ların başından itibaren artan bir şekilde neoliberalizmin kendi çelişki ve sonuçları ile karşı karşıya kalması anlamına gelmekteydi. Neoliberalizmin öncelikli ‘misyonu’ artık Fordist sınıf uzlaşılarından çıkıp “agresif yeniden düzenleme, disipline etme, ötekileştirileni ya da 1980’lerin neoliberalleşmesiyle mülksüzleştirileni kapsama” (Peck ve Tickell, 2002: 389) gibi metotlarla kendi felaketlerini idare etmeye döndü.

Mayer’in (2000; 2003a) Alman şehirleri için yaptığı analizlerinde belirttiği gibi, sosyal hareketlerin yarattığı veya bunların etkisinde ortaya çıkan altyapılar (üçüncü sektör kuruluşları gibi), bu süreçte ikircikli bir rol oynadı. Bir yandan, bunlar, sosyal hareketlerin etkisinin kurumsallaşmasına katkı sağladı ve muhalif düşünceler ve hareketler için güvenli bir alan yarattı. Diğer yandan, kimi zaman neoliberal (yerel) devlete artan maddi bağımlılık yüzünden, kutuplaşmış kent toplumunun rıza imalatçısı gibi işlev gördü. Hatta sivil toplum sektörlerinin sermaye mantığına tabi olana dek metalaştırılmasına katkıda bile bulundular. Bunun bir örneği yerel istihdam ve kalkınma girişimleri. Esasında kökleri 1960’ların ve 1970’lerin sosyal hareketlerine gitse de, 1990’larda bu hareketler genellikle yerel yoksulluk azaltma stratejilerine entegre oldular. Bu sebeple, kendi örgütsel yeniden üretimlerine daha fazla odaklanmak için yalnızca ezilen grupları güçlendirmek ya da değişen sosyal güç ilişkileri gibi evvelki politik amaçlarından vazgeçmediler, aynı zamanda yoksullukla mücadelede piyasa eksenli stratejilerin faili oldular ki bu, mesela, ezilenlerin daha da denetimi kaldırılmış emek pazarına yeniden entegrasyonunu da içerdi. Böylelikle, sosyal hakların kesintisinin yarattığı boşluğun doldurulmasında da payları oldu.[4] Mayer (2003a: 273) bunu bir tarafta rekabetten gelen eşitsiz sosyal ilişkilerin üretimi ve yeniden üretimi, diğer tarafta ötekileştirilmiş insanların güçlendirilmesi arasındaki kırılgan dengenin çelişkili şekli olarak yorumluyor.

1990’ların sonundan itibaren küyerel sosyal protestolar bu denkleme meydan okuyorlar. Bunlar hem neoliberal yeniden yapılandırmanın çelişkilerinin politikleşmesi hem de hareketin aktörlerinin dahil olmasıyla 1990’larda gelişen söylemsel ve kurumsal çevrelerin eleştirisi olarak yorumlanabilir. Protestolar, neoliberalizmin fıtratında olan çelişkilerin bilenmesiyle ve kurumsallaşan hareket politikaları ve neoliberalizmin sonuçlarının yönetimi arasında (yeni yeni) kurulan çevrelerin ikircikli rolü ile görünür hale geldi.

Lakin, bazı durumlarda yeni protesto kuşağı, evvelki kuşakların yarattığı altyapıları inşa edebildiler, böylelikle, bu altyapılar örgütsel bir başlangıç noktası oldu ve önceki mücadeleler ve deneyimlerle devamlılık sağlayan güvenli bir mertebe oluşturdular. İtalya, Avrupa’da bunun oldukça çarpıcı bir örneği. 1970’lerin başından beri İtalyan şehirlerinde toplumsallaşmanın yeni formlarının gelişebileceği- devlet-bürokrasi müdahalesine olduğu kadar kapitalist üretim ve sermayeye alternatif olabilecek- pek çok mekan yaratıldı (Maggio, 1998; Romano, 1998). Çoğu İtalyan şehrinde bulunan ‘sosyal merkezler’ bu bağlamda özel bir öneme sahip. Bunların çoğu, 1980’lerde sergiler, konserler, plak üretimi, CD ve video kasetler, atölyeler, kongreler, ücretsiz yasal ofisler, oyun alanları ve çocuklar için okul sonrası aktiviteler gibi kültürel ve sosyal aktivitelere ev sahipliği yaptı. Üstelik, kısa süre içinde uluslararası bağlantılarla ‘kendi ürettikleri mallara paralel bir pazar kurdular’ (Maggio, 1998: 235). Bugün bu sosyal merkezler, İtalyan şehirlerinde yer alan küresel sosyal hareketler açısından iki büyük olayla; 2001’de Cenova’daki Dünya Ekonomik Forumu eylemleri ve 2002’de Floransa’daki Avrupa Sosyal Forum’u eylemlerinde olduğu gibi küyerel protestolar için önemli bir altyapı niteliğine sahip. Sıradaki kısımda, 1990’ların sonundan itibaren gerçekleşen protestoların özgünlüğüne; bunların çok ölçekliliğine veya ‘küyerel’ karakterine dikkat çekmek istiyoruz.

Protestoların Çok Ölçekliliği

Neoliberal yeniden yapılandırma ile küreselleşme arasında güçlü bir bağ var. Küreselleşme, neoliberal yeniden yapılandırmanın hem sonucu hem de aracı; bu, sermayenin neoliberal politikalarla ulusal sınırlardan ‘özgürleşmiş’ ve daha fazla neoliberal yeniden yapılanma için koşulları şekillendirmiş olmasından kaynaklanıyor. Küreselleşme, çeşitli mekânsal ölçeklerde politika ve ekonominin karmaşık bir yeniden ölçeklenmesi ve yeniden düzenlenmesi, ve yanı sıra tartışılan bir süreç olarak adil olmayan bir bölgeden etme ve yeniden bölgeleştirme olarak anlaşılabilir (Brenner, 1998; Keil ve Brenner, 2003; Swyngedouw, 1997). Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi yeni kuruluşlar küresel ölçekte kurulurken; Avrupa Birliği gibi eski uluslar üstü kurumlar önem kazandı ve ulusal ölçekte devletin ekonomik ve zor aygıtları sosyal kurumların karşısında güçlendirildi. (Hirsch, 1995; Jessop, 1997). Dolayısıyla, yapısal olarak bir hayli seçici olunan bölgeler oluşturuldu ve böylelikle güçlü aktörler kendi çıkarlarını genelleyebilecekleri ve daha zayıf aktörlerin çıkarlarını ötekileştirebilecekleri uygun koşulları buldular. Ulusal ve yerel çatışmaları oldukça etkileyebilecek kısıtlamalar da yaratıldı.

Bu yerel aktörlerin yalnızca küreselleşme süreçlerinin kurbanı oldukları anlamına gelmiyor. Aksine, küreselleşme özünde yerel bir hasıla, nihayetinde bir yere kadar küresel kısıtlamalar büyük ölçüde yaratıldığından, yerel politikalar ve gündelik pratiklerle yeniden üretiliyor ve doğallaştırılıyor. Kentsel rekabet politikaları mesela, küresel kısıtlamaları maddi yerel gerçekliklere dönüştürmekte önemli bir aktarma kemeri işlevini görüyor. ‘Kentlerarası rekabetin mantığı… şehirleri kendi tabiiyetlerinin suç ortağına dönüştürüyor’ (Peck ve Tickell, 2002: 393).  Ayrıca, neoliberal politikaların bu denli büyük ölçüde uygulanması, yerelde insanların gündelik hayatlarında kabullenişi ve yeniden üretimiyle tezahür ediyor.

Bu daha çok kurumlarla direnişin yeni formlarını ve ölçeklerini aramaya etki ve provoke eden farklı mekânsal ölçekler arasındaki karmaşık bir etkileşim. Kentsel protestoların yerelin yanı sıra küresel ölçeğe de eklemlenmesiyle kentsel sosyal hareketler, kendi yaşam koşullarını etkileyen bu kurum ve aktörlerle yüz yüze gelmeye başladı. Bugün, bir ‘şehir hakkı’ iddia etmek, şehirlerdeki maddi yaşam koşullarının iyileştirilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda, daha geniş bir kapsamda- demokratik katılım, insan hakları, mal ve hizmetlere eşit erişim, kamusal alanın istinafı, çevresel adalet veya toplumsal dayanışma gibi içeriğe göre çeşitli ve bağlı açılar da dahil- onurlu bir geçim kaynağına da işaret ediyor. Böylelikle, maddi meseleler politikleşiyor ve onları şekillendiren çeşitli mekânsal ölçeklerle ilişkileniyor. Bu açıdan, Sosyal Forumlar’da bir araya getirilenler gibi konut hareketleri yalnızca makul fiyatlı evler için mücadele etmekle kalmıyor, toplumun oluşumunu ve küresel harekete katkısını da sorguluyor.

Bu, gerçekliklerden küresel, ulusal ve bölgesel ölçekte bahsetmenin eş zamanlı olarak yerel yaşam koşullarını etkileyen kurumlardan -IMF veya Dünya Ticaret Örgütü gibi- kendilerini lağvetme ve şehirlerdeki yaşam koşullarının derhal iyileştirilmesi gibi demokratikleşme talepleri anlamına geliyor. Dolayısıyla, alt yerelden küresele, birbiri içine geçen çeşitli mekânsal ölçekler politikleşiyor ve küresel kısıtlamaların safi yönetiminin ötesine giden kalkınma pratiklerinin önkoşulu ya da bu kısıtlamaların nüfuz etmediği az sayıda yerin idaresi (Novy, 2002) yaratılıyor. Kentsel protestoların küresel eklemlenmesi, kentsel rekabetsizliğin çıkarlarının sembolik temsilini güçlendiren ve küresel, ancak kapsayıcı bir hareketin formasyonuna katkıda bulunan bir ‘ölçek atlama’ (Smith, 1995) olarak yorumlanabilir.

Son yıllarda, protestoların küresel eklemlenmesi çeşitli formlar aldı. Neoliberalizmin sembolik temsiline karşı çeşitli gösteriler, örneğin Seattle, Cenova ve Prag’da yapıldı. Diğer önemli örnekleri ise Dünya Sosyal Forumu ve buna müteakip kıtasal ve yerel Sosyal Forumlar. Bu tür toplantılar, dünyanın diğer taraflarından hareketlerin açtığı spesifik yerel deneyimlerin yansıtıldığı ve değiştirildiği yerlerin küyerelleşmiş protestoların bir tür kristalleşmesi olarak yorumlanabilir. Yine de bu tür etkinlikler, küyerel hareket sahnesinin bir göze görünür ifadesini temsil eder. Ek olarak, çeşitli resmi veya gayrı resmi, kısa ya da uzun vadeli, yaygın olarak algılanmış ya da gizlenmiş mübadeleler ve ağlar ortaya çıkar ve küresel hareketlere katkı sağlar. Yerel kültürler, gelenekler ve önceki hareketlerin altyapıları dolayısıyla farklılaşırlar. Yaklaşımların çeşitliliği, alternatif stratejileri tasarlarken ve yaratırken ve farklı mekânsal ölçeklerde mücadeleye teşvik ederken özel bir önem kazanır.

İlerleyen kısımlarda küyerelleşmiş kent eylemlerinin üç farklı tipini analiz etmeyi arzu ediyoruz: neoliberal yeniden yapılandırmanın imajlarına ve buna bağlı tasavvurlara saldırmaya odaklanan birinci tip, alternatif bir bilgi birikimi yaratan ikinci tip ve devletin ve sermayenin ötesinde maddi bir altyapı inşa etmeyi amaçlayan üçüncü tip. Tipoloji, pek tabii teferruatlı değil. Kentsel mücadeleler bu örneklerde görünenden daha çeşitli. Lakin, bu makale bağlamında, bu üç tipe özel bir ilgi mevcut, zira 1970’ler ve 1980’lerin hareketlerinin büyük bir kısmına entegre olan ve başka bir düzeyde gündelik hayatta kendini yeniden üreten neoliberal hegemonyayla mücadele söz konusu. Bunu ya neoliberal imajlara veya bilgi birikimi üretimine müdahale ederek böylelikle alternatifleri yeniden düşünülebilir kılan bir söylemsel alan yaratarak ya da hali hazırdaki sosyal güç ilişkilerinin ötesinde somut alternatifler tesis ederek (veya en azından yaşatan ve deneyimleyen) sürdürüyorlar. Dolayısıyla, neoliberal küreselleşmenin çelişkilerini politikleştiriyorlar ve çeşitli alternatif formlar kurarak kenti yeniden tanımlıyorlar.

Kentsel Çatışmalar ve Gündelik Hayatın Dönüşümü

Burada sunulacak ilk tip, neoliberal yeniden yapılandırmanın sembolik görünüşü açısından özel bir öneme sahip. Konut ve kentsel altyapı gibi (bu mevzular elzem olmaya devam edecek) ‘geleneksel’ kentsel meselelerin ötesine geçerek, galebe çalan anlatıları dönüştürmeyi ve hegemonik imajlara saldırmayı amaçlıyor. Örnek olarak, bu biryeniden üretim  ve belirli imajların ya da pratiklerin aşırı gerilmesi şeklini Hamburg deneyiminin (Hafele and Sobczak, 2002) gösterdiği gibi alabilir: özel güvenlik hizmetleri kıyafetleri giymiş ve kamerayla donanmış aktivistler daha güvenli ve temiz bir istasyon için propaganda yapan el ilanları dağıttılar. ‘Güvenlik gerekçesiyle’ biletleri kontrol ederek, insanları filme alarak ve insanlara zorla refakat ederek kendi iddialarının altını çizdiler. Bu eyleme “Güvenlik, Hemen Şimdi!” adı verildi ve kamusal alanın kameralar ve güvenlik güçleriyle aşırı-doğrulama araçlarıyla kontrol edilmesini eleştirmek amaçlandı. Kentsel eylemlerin ilk tipine dair bir diğer örnek ise 18 Haziran 1999’da Köln’de gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’na karşı yapılan dünya çapındaki protestolar. Dünyanın her tarafından kırktan fazla şehirde yerel gruplar sokak partileri, tiyatro veya Londra Şehri gibi sembolik yerlerde başka eylemlikler düzenlediler, böylelikle küresel sermayenin baskın olduğu sokakların ve yerlerin iadesini istediler. Bu, küyerelleşen kentsel protestoların çarpıcı bir örneği; eylemler spesifik yerel mekanlara yönelik olsa da bankaların, şirketlerin ve uluslararası kuruluşların binalarında sembolleşen küresel güç ilişkilerini karşılarına aldılar. Üstelik, daha geniş bir kitle tarafından fark edilmek için küresel ölçekte koordine oldular (Brünzels, 2001)[5].

Bu ilk tip eylemin odak noktası, güvenlik ve temizlik kadar esneklik, girişimcilik, özgüven olan örgütlü iktidarın neoliberal mesajını taşıyan semboller ve imajlardır. Bu yaklaşım, çeşitli mekânsal ölçeklerdeki anlam sistemlerinin sıradan yeniden üretimlerinin neoliberal hegemonyaya ulaşma araçlarında merkezi bir yerde ve dolayısıyla konuya özel bir biçimde sorgulanmaya da ihtiyacı var. Bu sembolik evrene girerek, alternatif anlam sistemleriyle onu rahatsız veya işgal ederken; neoliberalizmle, hegemonyasının özünde üretildiği ve yeniden üretildiği noktada, ki burada kendi dayanıksızlığını ispatlıyor, savaştan söz etmek mümkün.

Birinci tip protestonun müdahaleci ve içeriğe bağımlı karakteri yüzünden grupların çoğunda kısa süre etkili oluyor. İkinci tip kentsel eylem, daha örgütsel bir devamlılık sağlamayı hedefliyor. Aynı zamanda, hakim paradigmaların altını boşaltmayı ve onları sorgulamayı da kendine amaç ediniyor. Lakin, öncelikli odağı neoliberal semboller olmasa da alternatif  bilgi birikimi üretmeye çalışıyor. Almanya’da, örnek olarak, ATTAC’ın birçok yerel grubu bu türden bir müdahaleyi uyguluyor. ATTAC (Association fort he Taxation of financial Transactions for the Aid of Citizens), Mali İşlemlerin Yurttaşlar Yararına Vergilendirilmesi Derneği’ni temsil ediyor. Dernek, Fransız dergi Le Monde Diplomatique’ in editörü Ignacio Ramonet tarafından 1997’de kuruldu. Asya’daki ekonomik krizin arka planına karşı, Ramonet ‘piyasaları etkisizleştirmeyi’ talep etti ve döviz spekülasyonu (Tobin vergisi) üzerinden bir uluslararası vergiye gayret etmesi beklenen bir sivil toplum ağı kurmayı önerdi. Fransa’dan başlayarak ATTAC birkaç ülkeye yayıldı ve küresel sosyal hareketlerin önemli bir parçasını oluşturdu. Aynı zamanda kendi tematik odağını mali piyasalardan daha genel bir hatla neoliberal yeniden yapılandırmaya genişletti. Artan sayıda yerel gruplar manifesto ve neoliberal küreselleşmenin spesifik çevrelerdeki üretimi hakkında bilgi topluyor. Örneğin, gruplar eğitim sisteminin, sağlık sisteminin, su rezervinin ve atık su boşaltımının özelleştirilmesini inceliyor ve kampanya düzenliyorlar ve buna Dünya Ticaret Örgütü (WTO) bünyesindeki Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın (GATS) içeriğine uygun biçimde kafa yoruyorlar. Hakim paradigmaları derinlemesine düşünerek ve sorgulayarak bilgi birikimi üretiyorlar ve böylelikle alternatif aktiviteler ve pratikler için yaklaşımlar sağlanıyor.

Burada tartışılacak olan üçüncü tip eylem de daha uzun vadeli konumlandırılmışlardan biri. Genel olarak alternatif sosyal ve ekonomik (alt-)yapılar kurmayı hedefliyor. Bu tipin epey pratik ve yerel olarak kökleşmiş altyapı kavramlarından karmaşık ve geniş kavramlara kadar bir alanı var. Bu tip eylemin bazı çarpıcı örnekleri Güney’de, Arjantin’de olduğu gibi, pek çok insanın kendini ekonomik kriz ve siyasi başarısızlıklar yüzünden uzun vadeli yapısal çözülmede ve yoksullukta bulduğu yerlerde gözlemlenebilir. Sosyo-ekonomik umutsuzluğun ve mevcut siyasi sistemdeki perspektif yokluğunun dışında, insanlar maddi çözümlerin yanı sıra aynı zamanda temel bir sistem eleştirisi de içeren alternatif yaklaşımlar geliştirmeye başladı. ‘Piqueteros’ gibi işsiz emekçilerin hareketleri 1990’lar boyuncu çalışma ve yaşama koşullarının iyileştirilmesi için mücadele etti. 2001 krizinden sonra işçiler, önceki sahiplerinin ekonomik kriz yüzünden terk ettikleri fabrikaları işgal ettiler ve tüm üretim süreçlerini devralmaya başladılar (Colectivo Situaciones, 2003). 2001 krizinden sonra Arjantin’de meydana gelen ve geniş çapta yayılan[6] bir diğer olay ise alternatif Yerel Takas Ticaret Sistemi (Local Exchange TradingSystem-LETS). En başta kriz durumunun temel ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelik bir çözümdü. Çeşitli sebeplerden bunların çoğu, bir süre sonra çöktü, pek çok yerde siyasi eylem için ağlar yaratıldı (Thimmel, 2003). Bu tipin başka bir örneği de Uruguay veya Brezilya gibi makul fiyatlı evler için çözümler geliştirilen ve aynı zamanda alternatif politik yansıma, eklemlenme ve eylem için deneyimin, yerlerin ve bilgi birikiminin de geliştirildiği kooperatif konut projeleri. Bahsi geçen örneklerin bazıları çok yerel olarak hareket ediyor ve hepsinin küresel hareketlere ilişkilenmiş aşikar bir eklemlenişi yok. Lakin kendi hareket tarzlarında ve sistem eleştirilerini sunuşlarında küyerel hareket sahnesine katkıda bulundukları söylenebilir.

Ekonomi ve siyaset arasındaki sınırları aşan, toplumsallaşmanın yeni formlarını deneyimleyen İtalyan şehirlerindeki sosyal merkezlerden söz ederek bir Avrupa örneği de verilmişti. Onların denediği “üretken girişimlerin kalkınması ve siyasi eylemi bir araya getirmek… Sosyal merkezler sadece siyasi toplanmaların yapıldığı yerler değil, aynı zamanda refah devletinin haricinde bir sosyal dayanışma ağı inşa edilen ve paranın aracılığından arınmış, doğayla uyumlu bir biçimde ihtiyaçlarını üreten öz-üretim yerleridir” (Maggio, 1998:236).Bu, kolay olmaktan çok uzakta. Sosyal merkezler, özel bir kültürel cazibeymişçesine kentsel rekabet stratejilerine entegre edilme tehlikesi gibi tanıdık problemlerle ve merkezi finanse etme ihtiyacı gibi bir problem tarafından tehdit ediliyor. Dahası, merkezin içinde de işbölümü, kuşaksal problemler ya da yenilikle devamlılık arasındaki gerginlik gibi sorunlar çıkıyor (Romano, 1998: 241). Alternatif yapılar kurmakla dağıtılmış yapıların tamircisi gibi sisteme entegre olmanın tehlikesi arasındaki müphemlik, bu tipin çoğu yaklaşımıyla (‘sosyal sermaye’ denen kavramla yakından ilişkili olarak) teşhis edilebilir (Mayer, 2003b).

Farklılıklarına rağmen bu üç yaklaşımın ortak noktası, neoliberal küreselleşmenin gündelik hayata uyguladığı yıkıcı etkilerle savaşmaları[7]: kamusal alanın ve kentsel altyapının özelleştirilmesi, çalışma, konut ve çevre durumlarının bozulması, sosyal hizmetlerde kesintiler, özerk hareketin büzülen alanı. Böylelikle küresel sosyal hareketlerin stratejik oryantasyonuna önemli bir katkıda bulunuyorlar: neoliberal küreselleşmeye karşı protestolarla kendilerini yormazlar mesela mali piyasaların veya genel olarak küresel ekonominin yeniden düzenlenmesi gibi. Değinilen üç tipin de mesajı, tersi de geçerli olmak üzere, küresel bir ölçekte mücadele, gündelik hayattaki iktidar ilişkilerine karşı mücadeleyi de güçlendirir-şehirde, mahallede, evde, iş yerinde, okulda ya da üniversitede. “Gündelik hayat, kuantum gerçekliği gibi: küçük bir şeye bakarak tüm hayatın yapısını anlamaya başlayabilirsiniz. Gündelik hayatı değiştirerek dünyayı değiştirebilirsiniz; eğer gündelik hayatı değiştirmeyecekse dünyayı niye değiştiresiniz? Ve hatta, dünyayı değiştirmeden gündelik hayatı nasıl değiştirebilirsiniz?” (Merrifield, 2002: 129)

Sonuçlar

Kentsel sosyal çatışmalar, neoliberal küreselleşmenin çelişkilerinin politikleşmesine ve bunların görünür kılınmasına katkı sağlıyor. Bunu hem maddi hem de sembolik düzeyde başarıyor:maddi düzeyde aktörler somut yaşama koşullarını geliştirmeyi, örneğin kamu mallarının özelleştirmesini engellemeyi ya da devlet ve piyasanın ötesinde alternatif altyapılar yaratmayı hedefliyor. Sembolik düzeyde, kentsel sosyal çatışmaların iki anlamını ayırmamız gerekiyor. İlki, küreselleşmeyi verili, kaçınılmaz ve ‘uzun vadede’ herkesin yararına alan hakim anlatının izacına katkı sağlar. Bunun sonucunda, neoliberal küreselleşmenin doğasını bozar ve belirli sosyal, siyasi ve ekonomik güçlerin hırsıyla tartışmalı bir süreç olarak anlaşılmasını sağlar. İkinci olarak, kentsel çatışmalar, gündelik hayatın değiştirilmesi ya da daha iyi olanı özgürleştirilmesi yoluyla neoliberal küreselleşmeye karşı mücadelenin önemli bir boyutunu sunar. Biz bunun önemli olduğunu düşünüyoruz, çünkü gündelik hayat neoliberal hegemonyanın köklerinin (anlam sistemini, beklentilerin ufuklarını ve dolayısıyla eylemin sınırlarının şekillendirmede) olduğu ve sonuç olarak neoliberal hegemonyaya meydan okunulabilen alan. Ezcümle, kentsel sosyal çatışmalar bir yandan yaşama koşullarının doğrudan iyileştirilmesi için savaşmanın somutlaşması, diğer yandan var olan iktidar ilişkilerinin ötesinde yeni bir perspektif yaratacak radikallik ihtimalini barındırır.

Pek tabii, 1970’lerden 1990’lara kadar kentsel sosyal hareketlerin deneyiminin gösterdiği gibi, bu her zaman için istikrarsız bir denge. Bunlar aynı zamanda (antagonistik) protestoların ifadeleri ve çoğunlukla amaçlanmamış bir sonuç olarak, yerel ekonomilerin ve siyasi sistemlerin modernizasyonunun failleri. Bu ikilemden kaçabilmek imkansız. Evvelki hareketlerin başarıları ve başarısızlıklarından bir şey öğrenmenin yegane yolu önceki hareketlerin içinde olan veya onlara karşı hareket eden tehditler ya da şanslar hakkında kalıcı bir yansıma, “gösteriyle” onun bir parçası olmadan savaşmaktan geçer. Bu yansıma, kritik sosyal bilimlerin önemli bir amacı olmasının da dışında, değişik sosyal ölçülerdeki protesto telaffuzları, ve kentsel çatışmaların küresel sosyal hareketlerin geniş çerçevesiyle bağlantılı olması kaçınılmaz gerilimlerle basa çıkmak için yardımcı olabilir. Bu, deneyim alışverişi, kişinin kendi siyasi pratiklerini düşünmesi, ve de güç ilişkilerine karşı çıkmak için toplu stratejiler geliştirmek için bir alan oluşturur. Önemli olan sonuç budur: geniş bir yansıma kültürü için olan alanın genişlemesi ve hareketin kendisiyle ilgili tartışma. Çok boyutlu faaliyetler ve stratejiler, ve de farklı uygulamalarla ilgili uzun bir süreden beri devam eden arama ve onların yayılması, ancak alternatif sembolik ve maddi alanlar ele geçirilip ve savunulduğu zaman çözülebilir.

Çeviri: Ekin Emek BERBER

 

DİPNOTLAR

[1] Arjantin örneğinden başlayarak, Colectivo Situaciones’e göre ‘dağınık ağlar’ ile ‘belirgin ağlar’ arasındaki ayrım, ‘belirgin ağlar’, pek çok aktivist tarafından takip edilen haliyle,  yeni hiyerarşiler yaratmak, tahakküm ve ihraç etme formları içerirken, ‘dağınık ağlar’ tınılara (?) ve farklı ademi merkeziyetçi hareketlerin yer değiştirmesine ve dolayısıyla farklı yerel deneyimlere yer açar. İki yaklaşım da mevcut.

[2] İlgili araştırmanın genel taslağı için Keil ve Brenner (2003) ve Pickvance’ye (2003) bakınız.

[3] ‘Evvelden galebe çalan “critique sociale” , “özgürleşme ideolojisi” olan kapsayıcı rolünü kaybetmeye başladı’ (Ronneberger, 2002: 55).

[4]Bu, 1990’lara rağmen kurumsallaşmış üçüncü sektör kuruluşlarından daha radikal biçimde gelişen yeni eylem formlarını , söz gelimi, geniş ölçekli kentsel kalkınma projelerinin yeni jenerasyonuyla savaşan veya şehirleri büyük yatırımcılar ve spekülatörler için daha az çekici hale getirmeye çalışan grupları, Berlin (1993) ya da Toronto’daki (1998) anti-Olympia kampanyaları gibi, girişimleri inkar etmek anlamına gelmiyor. Önemi giderek artan bir diğer fenomen ise evsizler ya da Fransa’daki sans-papiers gibi göçmen ve sığınmacılar gibi ötekileştirilmiş grupların protestoları. Genel olarak, 1990’lardaki kent hareketi manzarası daha parçalı görünüyor (Mayer, 2000: 18).

[5]Bu tipe dair daha fazla örnek için bakınız: autonomea.f.r.i.k.a. gruppe (1997) ve http://www.contrast.org/KG/

[6]2002 yılında tüm ülkede 1800 kadar LETS vardı (Colectivo Situaciones, 2003: 153) ve tahmini olarak en iyi zamanında on milyon üyeye sahipti (Thimmel, 2003:163).

[7]Gündelik hayatın ‘ekonomiyi kişisel hayat tecrübelerine bağlayan’ (Ronneberger, 2002: 42) bir alan olmasının önemi Lefebvre tarafından ‘gündelik hayatın eleştirisi’nde vurgulandı ve bu, 1970’lerde yaygınca tartışılan bir fikirdi. “Lefebvre ‘yaşam alanını’  (espacevécu) yeni bir yıkıcı kategori olarak tanıttı: Bu herkes için gerekli olan, ama sosyal alan,sermaye değerlendirilmesi sürecine daha da entegre oldukça kullanıcıları için gittikçe daha da yetersiz hale gelen bir alandan bahsetmekte” (a.g.e.: 44). Son zamanlarda bu tartışma, neoliberal kenti ve onun yıkıcı çatışma olasılıklarının koşullarını da kapsayarak yeniden ele alındı (bkz: Ronneberger, 2002; Merrifield, 2002; Keil, 2002). Lefebvre’nin alan teorisi hakkında daha genel bir tartışma için, bkz.  Brenner (1997) ve Schmid (2003).

 

KAYNAKÇA

autonome a.f.r.i.k.a.-gruppe, L. Blissett and S. BruÈnzels (1997) Handbuch der Kommunikationsguerilla. Verlag LibertaÈre Assoziation, Schwarze Risse/Rote Straûe, Berlin, Hamburg and GoÈttingen.

Becker, J. (ed.) (2001) Bignes? Size does matter. Image/Politik. StaÈdtisches Handeln. Kritik der unternehmerischen Stadt. b_books, Berlin.

Boltanski, L. ve EÁ. Ciapello (2000) Befreiung vom Kapitalismus? Befreiung durch Kapitalismus? Blatter fuÈr deutsche und internationale Politik 4, 476-87.

Brenner, N. (1997) State territorial restructuring and the production of spatial scale. Urban and regional planning in the Federal Republic of Germany, 1960-1990. Political Geography 16.4, 273-306.

_____ (1998) Between fixity and motion: accumulation, territorial organization and the historical geography of spatial scales. Environment and Planning D: Society and Space 16.4, 459-81.

Brünzels, S. (2001) Reclaim the streets. Karneval und Konfrontation. In J. Becker (ed.), Bignes? Size does matter. Image/ Politik. StaÈdtisches Handeln. Kritik der unternehmerischen Stadt, b_books, Berlin.

Colectivo Situaciones (2003) Que se vayan todos! Krise und Widerstand in Argentinien. Assoziation A, Berlin.

Hafele, J. and O. Sobczak (2002) Der Bahnhof als Laboratorium der Sicherheitsgesellschaft? Soziale Kontrolle und Ausschlieûung am Hamburger Hauptbahnhof. Widersprueche 86, 71-86.

Hirsch, J. (1995) Der nationale Wettbewerbsstaat. Staat, Demokratie und Politik im globalen Kapitalismus. IDVerlag, Amsterdam and Berlin.

Jessop, B. (1997) Die Zukunft des Nationalstaats: Erosion oder Reorganisation? Grundsatzliche Überlegungen zu Westeuropa. içinde S. Becker, T. Sablowski and W. Schumm (eds.), Jenseits der NationaloÈkonomie. Weltwirtschaft und Nationalstaat zwischen Globalisierung und Regionalisierung, Argument-Verlag, Hamburg.

Keil, R. (2002) “Common-sense” neoliberalism: progressive conservative urbanism in Toronto, Canada. Antipode 34.3, 578±601.

__________ and N. Brenner (2003) Globalisierung, Stadt und Politik. içinde A. Scharenberg ve O. Schmidtke (eds.), Das Ende der Politik? Globalisierung und der Strukturwandel des Politischen, WestfaÈlisches Dampfboot, MuÈnster.

Maggio, M. (1998) Urban movements in Italy: the struggle for sociality and communication. In INURA (ed.), Possible urban worlds. Urban strategies at the end of the 20th century, BirkhaÈuser, Basel, Boston and Berlin.

Mayer, M. (2000) Social movements in European cities: transitions from the 1970s to the 1990s. In A. Bagnasco and P. Le GaleÁs (eds.), Cities in contemporary Europe, Cambridge University Press, Cambridge.

_______ (2003a) Das Potenzial des Regulationsansatzes fuÈr die Analyse staÈdtischer Entwicklungen am Beispiel territorialer Anti-Armutspolitik. In U. Brand and W. Raza (eds.), Fit für den Postfordismus? Theoretisch-politische Perspektiven des Regulationsansatzes, Westfalisches Dampfboot, Münster.

______ (2003b) The onward sweep of social capital: causes and consequences for understanding cities, communities and urban movements. International Journal of Urban and Regional Research 27.1, 110-32.

Merrifield, A. (2002) Seattle, Quebec, Genoa: Apres le Deluge . . . Henri Lefebvre? Environment and Planning D: Society and Space 20.2, 127-34.

Novy, A. (2002) Entwicklung gestalten. Gesellschaftsveranderungen in der Einen Welt. Brandes & Apsel, Frankfurt am Main.

Peck, J. and A. Tickell (2002) Neoliberalizing space. Antipode 34.3, 381±404.

Pickvance, C. (2003) From urban social movements to urban movements: a review and introduction to a symposium on urban movements. International Journal of Urban and Regional Research 27.1, 102-9.

Romano, A. (1998) Liberated spaces – possibilities for liberating everyday life. In INURA (ed.), Possible urban worlds. Urban strategies at the end of the 20th century, Birkhauser, Basel, Boston and Berlin.

Ronneberger, K. (2002) Contours and convolutions of everydayness: on the reception of Henri Lefebvre in the Federal Republic of Germany. Capital Nature Socialism 13.2, 42-57.

Schmid, C. (2003) Raum und Regulation: Henri Lefebvre und der Regulationsansatz. In U. Brand and W. Raza (eds.), Fit für den Postfordismus? Theoretisch-politische Perspektiven des Regulationsansatzes, Westfalisches Dampfboot, Münster.

Smith, N. (1995) Remaking scale: competition and cooperation in prenational and postnational Europe. In H. Eskelinen and F. Snickars (eds.), Competitive European peripheries, Springer, Berlin, Heidelberg and New York.

spacelab (E. Bareis, S. Lanz, W. Jahn and K. Ronneberger) (2000) Auf der Suche nach dem Subjekt: Einleitung zum Schwerpunkt. Widersprüche 78, 5-12.

Swyngedouw, E. (1997) Neither global nor local. “Glocalization” and the politics of scale. içinde K.R. Cox (ed.), Spaces of globalization. Reasserting the power of the local, The Guilford Press, New York and London.

Thimmel, S. (2003) Tauschbörsen: Gescheitertes Experiment oder Erfahrung fuÈr die Zukunft. içinde Colectivo Situaciones, Que se vayan todos! Krise und Widerstand in Argentinien, Assoziation A, Berlin.