“‘68’de siyasi ve bireysel çıkarlar gözetilmedi, gönüllü bir adanmışlık yaşandı.” (Yavuz ÖNEN ile Söyleşi)

Mutlu ARSLAN: Fransa’da başlamış olsa da kısa sürede tüm dünyaya yayılan ‘68 Hareketi o dönemde egemen olan yaşam tarzına, cinsel kısıtlamalara, tüketim kültürüne, savaş politikalarına, sömürgeciliğe ve ayrımcılığa karşı radikal bir reddiye olarak gelişti. O dönemde Türkiye’den bakıldığında hareketin bu çok katmanlı yanı, farklı talepleri ne derece fark ediliyordu? Yurtdışındaki bu olayları takip etme, tartışma fırsatı oluyor muydu gençler arasında?

Yavuz ÖNEN: ABD, Fransa İngiltere Almanya ve diğer kapitalist metropollerde kurulu düzene karşı bireysel protesto hareketi 60’lı yılların başından itibaren görülür olmuştu. Hippiler, çiçek çocukları vb. adlarla nitelenen bir tepki hareketi yaygınlık kazanmıştı. Farklı, bohem yaşam tarzı, kılık kıyafet, seks, uyuşturucu bu yeni tarzın öğeleri olarak öne çıktı. Özellikle protest müzik dünya çapında etkili bir olgu olarak görüldü.

50. Yıldönümünde konuştuğumuz ise kitlesel örgütlü Marksist ideolojiden beslenen kapitalizme karşı bir isyan hareketidir. Üniversitelerde öğretim üyeleri ve öğrenciler patronlara hizmet veren üniversite eleştirisiyle bir toplumsal kıvılcım yarattılar. Fransa’da bu kıvılcım bir toplumsal yangına yol açtı ve uyuyan devi uyandırdı, işçi sınıfının tüm fabrikaları işgal etmesine neden oldu. Türkiye ‘68 hareketi elbette bu gelişmelerden ve dünya düzeninden haberdardı, ama dünyadaki harekete endeksli değildi, sınıf esaslı bir hareketti. Kılavuzu olaylar değildi, Marksist ilkelerdi.

Mutlu ARSLAN: Türkiye’de ‘68 Hareketi kendine has bir mecrada gelişti. Anti-emperyalizm, bağımsızlık ve demokrasi sloganları çok daha baskındı. Politik devrim fikri özellikle ABD ve Avrupa’dan çok daha günceldi. Türkiye’nin ‘68’ini farklı kılan nedenler neydi?

Yavuz ÖNEN: Türkiye ‘68 Hareketi sanayileşememiş yarı feodal dışa bağımlı bir toplumsal yapının içinden ama öncelikle ve etkili olarak üniversitelerde işgallerle filizlendi. Kendi toplumunun temel sorunlarını ülkesinin dünya konumlanmasını analiz etti. Ülke içinde kapitalist-emperyalist sömürüye karşı, emekçi sınıflardan yana oldu. NATO’ya, ABD ile imzalanmış ikili antlaşmalara, o zamanki adıyla AET’ye karşı durdu, Bağımsız Türkiye dedi. Vietnam’da ABD, Filistin’de İsrail işgaline karşı durdu. Toprak ağalarına karşı, topraksız köylüden, kırdan kente sel gibi akan köylülerden yana oldu. Gençlik hareketi başlangıçta kitleler içinde de benimsendi. Topraksız köylü, üretici köylü gençliğe kulak verdi. Eylemli hak arama dönemi başladı.

Bu devrimci toplumsal uyanışa karşı, dünyanın diğer ülkelerinden farklı bir şekilde, kurulu düzenin tüm aygıtları tarafından şiddetli bastırma operasyonları, komploları uygulandı. ABD’nin önderliğinde, kamplarda Kontrgerilla eğitimi alan komandolar silahlı bir güç olarak gençliğe ve tüm muhaliflere karşı harekete geçirildi. Olağan Hükümet rejimi yetmedi. Gençlik hareketinin farklı fraksiyonlarının legal siyasi mücadeleyi reddeden bir stratejiye evrilmesi, banka soygunları ve adam kaçırma şeklinde silahlı eylemlere girişmesi de bahane edilerek, 12 Mart Askeri Müdahalesi yürürlüğe kondu. Anayasa, topluma geniş geldi söylemiyle değiştirildi. Tüm demokratik haklar budandı. Sendikal haklar kısıtlandı. Yeni kurulan hükümet dönemi faşist bir yönetimi en acımasız yöntemlerle uyguladı. Kızıldere’de gençlik önderleri özel kuvvetler tarafından katledildi, askeri mahkeme üç genci darağacına gönderdi.

Türkiye halkı ‘68 kalkışmasının bedelini ağır ödedi. Sıkıyönetim rejimi egemen oldu. Öldürmeler, işkenceler, kaybetmeler, tutuklamalar, sürgünler en ağır ve yaygın bir şekilde uygulandı. Fransa’da Paris sokaklarında günlerce süren çatışmalarda ağır yaralanma vakaları oldu. Ama güvenlik güçlerinin hedef alarak öldürdüğü bir tek kişi yok. Tüm olaylar sırasında ölen iki kişiden birisi kaçarken ayağı kaydığı için duvardan Seine nehrine düşüp boğularak, diğeri de zırhlı araçla duvar arasına sıkışarak hayatını kaybetti. Bu kıyaslama önemli bir farkı anlatmaya yeterli sanıyorum.

Mutlu ARSLAN: Türkiye’de “‘68 Kuşağı” diğer devrimci kuşaklardan farklı olarak kendine has bir romantizmle, idealizmle birlikte anılıyor. O döneme ait edebi ve sanatsal eserlerde hareketin ve kitlelerin naif yanı öne çıkartılıyor. Bunun nedeni ne olabilir? ‘68’i sonraki devrimci kuşaklardan ayıran nedir?

Yavuz ÖNEN: ‘68 hareketi özel taleplerin küçük çıkarların hareketi değildi. Toplum ve ülke sorunlarının ön planda dile getirildiği bir hareketti. Siyasi ve bireysel çıkarlar gözetilmedi, gönüllü bir adanmışlık yaşandı. Buna ideolojik, yurtsever, militan bir kararlılık da denebilir, romantik bir idealizm de.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kuruluşundan itibaren, komünist sosyalist devrimci sol ezilmiş, imha edilmek istenmiştir. Solu düşmanlaştıran yabancılaştıran kriminal bir hareket olarak göstermeye çalışan bir strateji uygulanmıştır. ‘68 kuşağı da buna hedef olmuştur. Halkla bağları koparılmıştır.

Resmi anti-propaganda dışında gençlik hareketlerini, Troçkist-Goşist küçük grupların sokak kavgası olarak değerlendiren Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin reddiyesini de hatırlatmak gerekir. Bu iklimin hâkim sol siyasetinin ve sanat akımının objektif olmadığını söylemek gerek. ‘68 hareketi kendini önceden ve sonradan tam olarak anlatamamıştır. Bu nedenlerle ‘68 kuşağı ve liderleri destansı bir kahramanlık ögeleri olarak betimlenmiştir.

Mutlu ARSLAN: Türkiye’de ‘68 Hareketi politik çizgileri bugüne kadar etkinliğini sürdüren siyasal çizgilerin ve devrimci önderlerin de ortaya çıktığı bir dönemdir. Devrimci önderlerin her birinin trajik ölümlerinin o kuşak üzerindeki etkisi ne oldu?

Yavuz ÖNEN: Türkiye ‘68 Hareketi solun tüm sınıfsal katmanlarda yükseldiği geliştiği bir ortamda örgütlenme olanağı buldu. Liderleriyle buluştu. Dünyadaki ve ülkedeki bu sol dalga ‘68 kuşağını daha atak kılmıştır. Türkiye 60’lı yılların sosyal politik ortamını bir daha yakalayamamıştır. Farklı toplumsal koşullar farklı kuşaklar ve siyaseti gündeme getirmiştir.

‘68 kuşağının temsilcileri cezaevinden çıktıktan sonra ağır kayıplarına liderlerinin öldürülmüş olmasına rağmen 70’li yılların ikinci yarısında da varlığını sürdürmüş ve bir kez daha faşist devlet örgütlenmesinin hedefi olmuştur. Beş bin insanımız öldürülmüş ve askeri bir darbenin zemini hazırlanmıştır. 78 kuşağı olarak nitelenen ve 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında dernekler etrafında, 90’lı yıllardan sonra siyasi partiler şeklinde örgütlenen hareketler de ‘68 hareketinin devamıdır.