“Büyük Ortadoğu Pazarı” (Gilbert Achcar ile Söyleşi)

Lübnan doğumlu, Ortadoğu uzmanı Gilbert Achcar, Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ve son dört yıldır bölgeyi yakıp kavuran Arap İsyanları’nı mercek altına aldığı Halk İstiyor adlı kitabının tanıtımı kapsamında bir dizi TV programına katılmak ve konferanslar vermek üzere İstanbul’a geldi. Biz de bu kapsamda kendisi ile bir söyleşi yapma imkânı bulduk.

Tevfik Kalkan: 2005 yılında yaptığınız bir söyleşide, Irak’ta şiddetlenen mezhepler arası savaş, Suriye’de Aleviler ve Sünniler arasında da yaratılabilir. Bugün İsrail’de iktidarda olanların bir bölümünün zihinlerinde yeri olan düşünceler bunlar, demiştiniz. Günümüze gelindiğinde Ortadoğu’da yaşanan çatışmaların ve parçalanmaların üzerinde bu düşüncenin izlerini görüyor musunuz? İsrail’in tüm bu yaşananlara doğrudan ya da dolaylı bir dahli var mı sizce?

Gilbert Achcar: Bugünkü aşırı sağ İsrail hükümeti Ortadoğu’da olup bitenlerden çok mutlu. Mezhepler arası bu parçalanmışlık İsrail’in çıkarlarına çok uyuyor. Şöyle ki Müslümanlar ve Araplar, İsrail ile savaşmak yerine birbirleriyle savaşıyorlar. İsrail’in kendini sadece Yahudilik temelinde ifade etmesi de bu söylediklerimi doğrular nitelikte. Aslında bölgedeki bu mezhepler arası çatışmada üç aktör öne çıkıyor. İsrail bunlardan bir tanesi, Suudi Arabistan ve İran diğer ikisi. Bu aktörlerin hepsi bölgedeki mezhepçiliğe oynuyor. Suudi Arabistan da İran da bu sekterliğin radikalleşmesi amacına uygun olarak kuruyorlar oyun planlarını. Son dönemde Katar’ın ve Türk hükümetinin de oyuna dahil olarak, mezhepsel rekabetin radikalleşmesine katkı verdiklerini söyleyebiliriz.

Tevfik Kalkan: Amerika’nın Hizbullah karşısındaki tavrının İsrail tarafından dikte ettirildiğini söylüyorsunuz. Nitekim İran ve Hizbullah arasında güçlü bir bağ var ve Amerika İran’ı baş düşmanı olarak görmüştür hep. Günümüzde de böyle mi düşünüyorsunuz, sizce hala Amerikan dış politikası İsrail tarafından mı dükte ettiriliyor?

Gilbert Achcar: Hayır, bugün tam olarak böyle düşünmüyorum.  Amerika için İran bir düşman ama son zamanlarda diyalog ve bir çeşit ilişki kurmaya çalıştığı bir düşman. Amerika’nın Ortadoğu politikasına etki eden iki unsur var: Suudi Arabistan ve İsrail.

Tevfik Kalkan: Amerika’nın Ortadoğu politikasının tamamen Suudi Arabistan ve İsrail tarafından dikte ettirildiğini düşünüyorsunuz, doğru mu anlamışım?

Gilbert Achcar: Empoze etmek değil ama etkilemek, yönlendirmek şeklinde ifade edersek daha doğru olur.

Tevfik Kalkan: Büyük Ortadoğu Projesi’nin Amerika’nın arzu ettiği yönde gitmediği ve bu BOP denilen şeyin kısa zaman içinde Amerika’yı çok daha tedirgin edecek bir hal alacağına dair de bir öngörünüz vardı, bu öngörünün şu anda gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Ayrı doğrultuda sormak istiyorum, dünyada Amerika’nın büyük şeytan olduğu, bir kukla oynatıcısı olduğu ve her olayın Amerika’nın bilgisi ve kontrolü dahilinde gerçekleştiği şeklinde bir algı var, buna göre gezegendeki her şey büyük bir Amerikan komplosu. Amerika’nın gönlünde gerçekten de bir kukla oynatıcısı olmak düşü yatıyor olabilir ama bölge ülkelerindeki son duruma baktığımızda Amerika’nın ipleri zaman zaman elden kaçırdığını ve olayların hiçbir senaristin öngöremeyeceği şekilde kontrolden çıktığını söyleyebilir miyiz?

Gilbert Achcar: Özellikle bizim coğrafyamızda bu komplo teorisi çok yaygın maalesef. 11 Eylül olayları yaşandığında insanlar bunu, Bush yönetiminin bizzat kendisinin yaptığını bile düşündüler. Bu, Amerika’nın her şeye muktedir olağanüstü bir güç olduğu fikrine dayanıyor. Aslında Amerika emperyal tarihindeki en ağır yenilgilerden birini çok yakın zamanda yaşadı. Irak tam bir felaketti Amerika Birleşik Devletleri için. Nitekim 2011 yılında Irak’tan hiçbir kazanımları olmadan çekildiler. Ve Irak hükümeti, en başta Maliki olmak üzere İran etkisi altındaydı. Hatta bir silah anlaşması yapmak üzere Moskova’ya bile gitti Maliki. Mübarek’in düşmesinden sonra da Mısır’da pek çok sorunla karşılaştı ABD. Öyle ki Müslüman Kardeşler ile bir anlaşma zemini bile aradı. Ve bu arayış çok kötü bir şekilde sonuçlandı. Müslüman Kardeşler askeri bir darbe ile devrildi. Sisi de bugün Moskova ile bir silah ticareti içinde. Bunlar ABD için çok kaygı verici gelişmeler.

Tevfik Kalkan: Ortadoğu’da ve tüm dünyada olaylar ABD’nin istediği gibi gitmese bile sonuç olarak yine de istediğini elde etmiş olmuyor mu? Nitekim gerek Irak işgali gerekse Nato’nun Libya’ya müdahalesi belirli bir amaç doğrultusunda yapıldı: Irak ve Libya petrollerini kontrol etmek, ABD ve müttefikleri bu amaçlarına ulaşmadılar mı?

Gilbert Achcar: Tam da bu açıdan aslında yenilgiye uğradılar. Şu anda Libya tam bir kaos içinde, petrol alanları silahlı milislerin kontrolü altında, Libya petrollerinin ihracatına yönelik bir garanti ya da güvenlik yok ortada. Amerikalılar için son derece tehlikeli bir ülke haline geldi Libya. Aslında Irak petrollerini de kontrol etmiyor ABD. Amerikan petrol şirketleri Irak’a yatırım yapmak konusunda son derece isteksiz. Avrupa şirketleri de isteksiz aynı şekilde. Şimdi IŞİD’in yayılması ve Musul ve Kerkük’teki petrol alanlarını kontrol altına almasıyla daha da arttı bu isteksizlik. Özellikle Amerika’nın bölgeye yeniden döndüğü doksanlı yıllardan beri en kötü günlerini yaşıyor Amerika. Doksanların başında zirveye ulaşmıştı ama şimdi istediklerini almak konusunda en düşük günlerini yaşıyor.

Tevfik Kalkan: Amerika sizce neden bu durumu öngöremedi ve böyle bir bataklığa saplanıverdi?

Gilbert Achcar: Çünkü birleşik devletler her şeye muktedir değil. (gülüyor.) Çok büyük bir güç ama çok büyük bir güç olmak bazen yetmiyor. Aynı zamanda zekice davranabilmeniz de gerekli. Machiavelli’nin dediği gibi aslan olmanız yetmez aynı zamanda tilki de olmanız gerekiyor. Geçtiğimiz yıllar boyunca Bush yönetimi, Clinton yönetimi, Obama yönetimi stratejik hatalar, körlükler biriktirdiler.

Tevfik Kalkan: Uzun yıllar boyu Ortadoğu meselelerine kafa yordunuz, Doğu ve Afrika kürsülerinde ders verdiniz, uluslararası ilişkiler de uzmanlık alanınız, bu konuyu düşündünüz mü hiç? Tüm beyin göçüne rağmen, dünyanın en zeki insanlarını ülkelerine doldurmalarına rağmen Amerika’nın, hatta buna gelişmiş Avrupa ülkelerini ve kısmen Türkiye’yi de dahil edebiliriz zira bölgesinin görece olarak gelişmiş bir ülkesi Türkiye, ülkelerin dış politikaları neden bu denli kör ve aptalca?

Gilbert Achcar: Tarih önceden yazılmış bir senaryo değil elbette. İnsan faktörü çok önemli tarih yazımında. Zira ülkelerin kaderinin belirlenmesinde, hükümetlerin davranış biçimlerinde toplumunun genelinin gelişmişlik düzeyi ve kalitesi çok önemli bir faktör. İkinci dünya savaşı sonrası yönetime gelen, vizyonu olan liderlerle, neo liberal dönemde iş başına gelen kısa dönem yönetimde kalan liderler arasında da önemli bir fark var ayrıca. Önemli bir faktör de bu.

Tevfik Kalkan: Biraz da İsrail-Filistin meselesini konuşalım isterseniz. Doksanlı yıllarda İsrail-Filistin meselesinin çok daha kötü bir hal alacağını öngörmüştünüz. Buna gerekçe olarak da Amerika tarihinin gördüğü en sağcı lider olan Bush ve yine kendi ülkesi tarihinin gördüğü en sağcı lider olan Şaron’un politikalarını göstermiştiniz. Şu anda bu öngörünüzün gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz?

Gilbert Achcar: Bunun da ötesinde Amerika’nın soğuk savaş döneminden sonra yaptığı, tek kutuplu bir dünya arzusu yönündeki temel seçimler bugünü doğurdu diyebiliriz. Birleşik devletler aslında kendi kibirli politikalarının kurbanı oldu. İsrail de aynı megaloman anlayış sonucunda, Siyonist projenin çekirdeğini oluşturan aşırı sağa kaptırdı kendini. Kurulduğu günden itibaren, hatta 1970’ler sonra da artarak aşırı sağın akımına kapıldı İsrailli liderler. Türkçeye de çevrilmiş bir kitabım var: Barbarlıklar çatışması, aslında hem küresel ölçekte hem de bölgede gördüğümüz durum bu: barbarlıklar çatışması. Amerika Birleşik Devletleri’nin barbarlığı, fundamentalist İslamcı örgütlerin barbarlığı, Suriye rejimi gibi otoriter rejimlerin barbarlığı, İsrail rejiminin barbarlığı şeklinde çeşitlenebilir bu barbarlıklar.

Tevfik Kalkan: Suriye rejiminin barbarlığından söz etmişken, bu konuda da bir soru sormak isterim. Suriye krizinin ilk günlerinde muhaliflere destek verdiğinizi biliyoruz. Hatta bununla ilgili bir toplantıya da katılmış ve bu yüzden sol çevrelerden eleştiri de almıştınız. Süreç içerisinde Suriyeli muhaliflerin ve özellikle Özgür Suriye Ordusu’nun, Suriye rejiminden daha masum olmayan eylemler, katliamlar gerçekleştirdiğini biliyoruz, son durum itibariyle fikriniz değişti mi, şu anda nasıl değerlendiriyorsunuz Suriye’deki durumu?

Gilbert Achcar: Öncelikle şunu düzelteyim, Özgür Suriye Ordusu’nun hiçbir toplantısına katılmadım. İsviçre’de düzenlenen Suriye Ulusal Komisyonu’nun bir toplantısıydı katıldığım. Ve bu toplantıyı Suriye solu organize ediyordu. Ve bu grup Özgür Suriye Ordusu’na karşı çok eleştirel bakan bir gruptu. Aslında burada Özgür Suriye Ordusu’nun değil Suriye muhalefetinin önemli olduğunu düşünüyorum. Başından beri söylediğim yerel komisyon komitelerinin kendi aralarında bir bağ kurması idi; İstanbul’daki komiteden emir almak ya da onlara tabii olmak yerine kendi aralarında bir ağ kurması ve halk direnişini örgütlemesi gerektiği idi. Temel mesele sadece Suriye’de değil, bölgedeki bütün güçlerin iki gerici kutba karşı ilerici bir güç olarak yükselememesi. Otoriter eski rejimler bir kutup, köktendinci İslami örgütler diğer kutup. Bölgedeki tüm ülkelerde Tunus’ta, Mısır’da, Suriye’de, Libya’da ilerici güçler ikisine birden karşı savaşmak yerine, hep birine karşı diğerinin yanında saf tuttu.

Tevfik Kalkan: Gelelim IŞİD konusuna. Özgür Suriye Ordusu Suriye’yi Özgürleştiremedi, Esad rejimi ülke genelinde büyük ölçüde iktidarını yitirdi ve IŞİD bu otorite boşluğunda önemli mevziler ele geçirdi. Üstelik öyle görünüyor ki IŞİD’in bir tabanı da var ve daha da korkutucu olanı başta Türkiye olmak üzere Sünni nüfusun yoğun olduğu bölge ülkelerinde de bir tabanı, dünya genelinde ise sempatizanları var. Çok büyük bir olasılıkla hava saldırıları yeterli olmayacak. Nereye doğru evrilir bu potansiyel? IŞİD ne olur, nereye gider? Bir çözüm umabilir miyiz köktendinci teröre karşı?

Gilbert Achcar: Bir kere daha belirteyim asıl sorun ilerici güçlerin kendini var edememesi ve öne çıkamaması. Otoriter rejimlere karşı ilerici bir alternatif olmaması, köktendinci grupları tek alternatif olarak öne çıkarıyor ne yazık.  Trajik olan nokta da burası aslında, daha ilerici, adalet, eşitlik, özgürlük talebi ile sokağa çıkan kitleler de köktenci gruplara çalışmış oluyor bölgede, hep bu alternatifsizlikten dolayı.

Tevfik Kalkan: IŞİD sahiden bitirilmek isteniyor mu? Beş tane Arap, yedi tane Batı ülkesi bir araya geliyor ve köktendinci bir örgütle savaşıyor. Buna rağmen ciddi bir mevzi kaybetmiyor IŞİD, nasıl oluyor bu?

Gilbert Achcar: Uzun vadede bölge için çok tehlikeli olsa da kısa vadede birçok bölge ülkesi için IŞİD’in yararları var. Örneğin Amerika Bağdat’ta hükümet değişikliğini zorlamak için IŞİD kozundan faydalandı. Ama uzun vadede IŞİD’i bölgede istemeyeceklerdir, Amerika için IŞİD’İ yok etmek El-Kaide’yi yok etmek gibi önemli bir konu. El Nusra şu anda zaten El Kaide’nin resmi şubesi. El Kaide ve IŞİd öyle görünmese de aslında bir anlaşma içinde ve bu örgütlerin her ikisi de Amerika’nın düşman listesinde.

Tevfik Kalkan: Kısa vadede IŞİD’in bu pozisyonundan yararlanılacak ama uzun vadede bölgede istenilmeyecektir diyorsunuz, peki bu ne kadar gerçekçi bir hedef?

Gilbert Achcar: Sadece Amerika değil Suriye rejimi için de IŞİD yararlanılabilir bir pozisyondaydı, düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı nedeniyle karşı karşıya gelmediler. Hatta IŞİD’in Kürtlerle ve diğer muhalif güçlerle çatışmasını da büyük bir keyifle izlediler. Aynı şekilde IŞİD’in Irak’taki yükselişi de Suriye rejimi için bir dezavantajdı. Çünkü Suriye’de savaşan Hizbullah gibi milisler Irak’a geçtiler. Şu anda Suriye rejimi ile Amerika arasındaki yakınlaşmayı hepimiz görebiliyoruz. Amerika’nın bölgeye gelmesinden çok memnun Suriye rejimi.

Tevfik Kalkan: Konjonktürel memnuniyetler…

Gilbert Achcar: Böylelikle Amerika’nın muhalifleri desteklediği ve Suriye rejiminin devrilmesini istediği yönündeki yanlış algı da kırılmış oldu. Aslında Amerika Yemen ve Irak’ta yaptığı gibi tepede birkaç değişiklik yaparak, hükümeti revize ederek rejimin kalmasını ister.

Tevfik Kalkan: Belki Suriye rejimini de çok istemezlerdi ama o iktidar boşluğunda ortaya çıkacak köktendinci gruplardan gözleri korktu biraz, ne dersiniz?

Gilbert Achcar: Tam tersine, Amerika’nın IŞİD’e yönelik saldırısından Suriye halkı rahatsız. Çünkü IŞİD gerçekte Batı için tehdit. Neden ABD şimdi askeri müdahalede bulunuyor? Ezidileri ve Kürtleri çok sevdikleri için mi? 200.000 Suriyeli insan öldüğünde umursamamışlardı. Şu anda umursuyorlar çünkü IŞİD Irak’a girdi ve Irak bir petrol devleti. Daha önce Irak, Kuveyt ve Libya’da olduğu gibi petrol neredeyse oraya giriyorlar. Suriye’de petrol yok ve umursamadılar. Yalnız bu saldırının en büyük dezavantajı Sünniler zaten hoşlanmadıkları Batı’ya karşı IŞİD’e daha fazla sempati duymaya başlayabilirler. Eğer Sünni bir kafa yapısına sahipseniz kolayca Amerika’nın, İran’ın, Irak’taki Şii hükümetin Suriye halkına karşı bir araya geldiğini iddia edebilirsiniz.

Tevfik Kalkan: Obama bu yüzden mi, operasyon boyunca sürekli “Sünni ortaklar” vurgusu yapıyor?

Gilbert Achcar: Elbette, aralarında Katar ve Suudi Arabistan olsa bile Suriye halkındaki bu algıyı değiştiremezsiniz.

Tevfik Kalkan: Köktendinci İslami gruplar ve otoriter rejimlerle kıyaslandığında Kürtler Amerika için daha makul bir bölgesel partner olarak öne çıkıyor bölgede, siz ne görüyorsunuz Amerika, Kürtler ve IŞİD üçgenine baktığınızda?

Gilbert Achcar: Bir bütün olarak Kürtleri bir müttefik olarak gördüklerini düşünmüyorum. Bu sadece Irak Kürtleri için geçerli. 1991’den itibaren özellikle Irak Kürdistan’ı ABD himayesinde bir bölgeye dönüştü. Üstelik bu himaye ABD’nin Saddam Hüseyin’in Kürtleri yok etmek için giriştiği katliamlara yeşil ışık yakmasından hemen sonra gerçekleşti. Nitekim Halepçe katliamını yaptığında arkasındaydı ABD Saddam Hüseyin’in. Saddam Hüseyin’in Kürdistan bölgesindeki isyanı bastırmak üzere hava harekatı yapmasına da yeşil ışık yakmıştı ABD. Fakat bunun hemen ardından Kürdistan bölgesini ABD himayesinde bir bölgeye dönüştürdüler. Türk hükümeti bile Irak Kürdistan’ı ile ittifak kurdu. Barzani Türklerin uzun yıllardır müttefiki ve Türk sermayesi Irak Kürdistanı’nda son derece hakim. Bu sadece Irak Kürdistanı’na özgü bir durum. Bütün Kürtleri içine alan bir vizyon değil bu. Örneğin Türkiye’deki Kürtleri aynı şekilde görmüyor Türk Hükümeti. Türk ordusu Türkiye Kürdistanı’nı Batı’nın onayı ile yıllarca bombardıman altında tuttu.

Tevfik Kalkan: Irak Kürdistanı farklıydı, çünkü orda petrol vardı…

Gilbert Achcar: Aynı zamanda Irak Kürdistanı çok kilit bir bölge oldu ABD’nin bölgeyi kontrol edebilmesi açısından.

Tevfik Kalkan: Madem Kürdistan bu kadar kilit bir bölge, Rojova’daki Kürtler neden bu kadar yalnız bırakılıyor, günlerdir bir hava bombardımanı söz konusu ama IŞİD hiçbir şekilde mevzi kaybetmiyor hala, nasıl mümkün olabiliyor bu?

Gilbert Achcar: Sadece havadan saldırılarla IŞİD’i yok edemeyeceklerini, karada da birliklerin olması gerektiğini Amerika ordusu bile söylüyor. ABD stratejisinde şu anda eksik olan nokta bu. Amerika şu anda Özgür Suriye ordusunu ve Suriye muhalefetini desteklemek istemiyor.

Tevfik Kalkan: Kürtler de dahil mi buna?

Gilbert Achcar: Evet Kürtler dahil. Washington tarafından muhalif güçlere verilecek 500 milyon doların bile ne kadar isteksizce ortaya konduğunu görebiliyoruz. Kaldı ki bu koşullarda, bu miktar Amerika için çok fazla da değil. ABD’nin asıl istediği İran’ın Suriye yönetimine bir çeşit baskı uygulaması ve böylece rejimle yeni bir ilişki tesis etmek. Çünkü Amerika Suriye rejimi ile şu haliyle bir ilişki kuramaz.

Tevfik Kalkan: Tehlikeli bir aşk gibi, kabul edemiyor ama vazgeçemiyor da…

Gilbert Achcar: Tepede kozmetik bir değişiklik istiyor daha çok. Böylelikle muhalifler için de rejimle uzlaşabilecekleri bir alan açmak. ABD’nin başından beri istediği buydu. Gerek Rahimi’nin gerek Kofi Annan’ın gidişi hep bu minvalde yapılan görüşmelerdi. Birleşmiş Milletler ve ABD, Esad rejimini küçük değişiklerle anlaşma zeminine doğru iteklemek istediler hep. İran ve Moskova’nın da bu yönde irade sergilemelerini istediler. Olaylar böyle gelişince İran da, Moskova da ABD’nin sunduğundan daha fazlasını elde edebileceklerini anladılar. İran aslında bir paket halinde Irak, Suriye ve nükleer silahlarla ilgili başını ağrıtan meselelerden kurtulmak istiyor. Ve Rusya da başta Ukrayna sorunu olmak üzere Suriye kozunu uluslararası arenada bir denge unsuru olarak kullanmak istiyor.

Tevfik Kalkan: Statik bir durum yok öyle mi, kartlar yeniden karıldıkça ittifaklar da düşmanlıklar da değişiyor…

Gilbert Achcar: Büyük Ortadoğu Pazarı.

Aslında Amerika İran’a karşı IŞİD kartını saklı tutuyor, İran Amerika ilişkilerinde yeni bir dönemeç için IŞİD’i bir tehdit unsuru ve bir koz olarak kullanıyor, geçtiğimiz günlerde Cameron ve Ruhani Suriye meselesini pazarlık konusu yaptılar.

Tevfik Kalkan: Amerika ve İran arasında da konjonktürel bir ittifak öngörebilir miyiz bu durumda?

Gilbert Achcar:Neden olmasın, Amerika çıkarları söz konusu olduğunda çeşitli ittifaklar kurabilir ama eninde sonunda önce benim çıkarım diyecektir.

Tevfik Kalkan: Bir kez daha geçmişe gitmek istiyorum izninizle, bundan on yıl önce yaptığınız bir söyleşide, bölgenin yakın geleceğine dair bir öngörüde bulunabilmenin tek yolunun, bölgede iyi bilinen bir yönteme başvurmak, kahve falına bakmak olduğunu söylemiştiniz, günümüzde de geçerliliğini koruyor mu bu yöntem?

Gilbert Achcar:Evet, tabii ki çünkü yerel ve uluslararası birçok faktörün etki ettiği çok karmaşık bir ilişkiler ağı var, bu nedenle kullanılabilecek en iyi yol hala bu. Ortadoğu’da geleceği öngörebilmek hala çok mümkün değil. Fakat 2011’de isyanlarla başlayan bu devrimci sürecin çok uzun yılları kapsayacağını söyleyebiliriz. Yani bölgece kısa vadede bir istikrar beklenmemeli. Ve bu barbarlıklar çatışmasının daha da gelişerek süreceğini göreceğiz. Tek çıkış yolu bölgedeki iki kutuplu barbarlığa karşı daha ilerici bir gücün yükselmesi. Tabii bu hususta da bir kesinlik yok. Söyleyebileceğimiz tek şey, çok bölgesel bir şey: “inşallah”

Tevfik Kalkan: Ortadoğu çok acı çekiyor, insanlar açlık, yoksulluk ve savaşların gölgesinde bir yaşam sürüyor, her gün insanlar ölüyor. Siz bölgeyi iyi bilen bir aydın olarak bu durumdan çıkışın tek yolunun köktendinci gruplara ve otoriter rejimlere karşı ilerici bir gücün yükselmesi olduğunu söylüyorsunuz. Böyle bir olasılık ise ne yazık ki görünmüyor ufukta. Çünkü otoriter diktatörlüklerin bir tabanı var, köktendinci grupların, IŞİD’in bile bir tabanı var ama Ortadoğu’da devrimci-ilerici bir potansiyel göremiyoruz. Çok bekler miyiz daha akan kanın durmasını, acıların dinmesini?

Gilbert Achcar:Hayır, hayır, aslında düşündüğünüzden çok daha fazla potansiyel var böyle bir gücün oluşması için. Mısır’daki 2012 seçimlerinde eski Nasr’cı ama sol bir aday hem ordunun hem Müslüman Kardeşler’in adaylarına karşı savaştı ve çok az maddi kaynağı olmasına rağmen büyük bir sürpriz yaptı ve çok az oy farkı ile üçüncü oldu. Sol aday Hamdin Sabbahi 5 milyon oy aldı. Kahire ve İskenderiye’de sandıktan birinci olarak çıktı. Potansiyel var yani. Gerçi bir yıl sonra Sabbahi, Mursi’ye karşı orduyu destekledi ve böylece itibar ve oy kaybetti. Bir sonraki seçime gençlik katılmadı. Tunus’ta da aynı şey oldu. İsyanı başlatan devrimci gençlik oldu ama seçimlerde bir alternatif göremeyince seçimi boykot ettiler. Suriye’de bile isyanın başlangıcı Yerel Komisyon Komiteleri tarafından organize edildi. Ve bu ilerici bir güçtü.

Tevfik Kalkan: Yani isyanları demokrat güçler başlattı ama köktendinciler ele geçirdi, böyle söyleyebilir miyiz?

Gilbert Achcar:Hayır, tam olarak böyle söyleyemeyiz. Aslında ilerici güçlerin bir lideri ve stratejisi yoktu. Potansiyel var ama.

Tevfik Kalkan: Bizdeki Gezi olayları için de benzer bir yorum yapılabilir mi?

Gilbert Achcar:Gezi Parkı ile Arap İsyanları kıyaslanamaz, aslında sosyo-ekonomik koşullar itibari ile kıyaslanamaz. Arap ülkelerinde neredeyse otuz yıldır ciddi bir ekonomik kriz ve artan bir işsizlik var.

Tevfik Kalkan: Pardon, sadece bir önderi ve stratejisi olmaması bakımından benzerlik kurulabilir mi demiştim?

Gilbert Achcar:Bu konuda konuşmak istemem aslında çünkü bu ukalalık olarak algılanabilir. Ama bir stratejiniz olmadığını düşünüyorsanız elbette böyle bir benzerlik kurulabilir. Temel fark şu ki Arap ülkelerinde demokratik bir seçim olsaydı Mısır’da Hüsnü Mübarek, Suriye’de Beşar Esad, Tunus’ta Bin Ali, Libya’da Muammer Kaddafi iktidarda olmazdı. Türkiye’de ise demokratik bir seçim oldu ve Erdoğan hala iktidarda. Çünkü Türkiye’de ekonomik büyüme söz konusu. Türkiye’deki Gezi Parkı ayaklanması Türkiye’deki belli bir kesimin Erdoğan’a karşı ayaklanmasıydı; Tahrir’de ise tüm Mısır halkı sisteme ve Mübarek’e karşı ayaklanmıştı.

Tevfik Kalkan: Bölgeyi iyi bilen bir aydın olarak, bölgede ilerici bir potansiyel görmeniz geleceğe yönelik sadece karamsar bir öngörüye saplanıp kalmamamızı sağlayacak umarım. Çok teşekkür ederim söyleşi için.