Türkiye 2019 yılında gerçekleştirilecek olan seçimlere odaklanmış durumda. Siyasi iktidar, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak için şimdiden seçim çalışmasını başlatmış görünüyor. AKP-MHP ittifakının yasal zemini hazırlandı ve koalisyon dönemlerine son verme vaadiyle pazarlanan Cumhurbaşkanlığı Sistemi daha şimdiden örtük bir koalisyon rejimine dönüştü. OHAL, ekonomik kriz ve dış politikadaki yalnızlıkla tamamlanan bu tablo, 15 yıllık iktidarı boyunca AKP’nin ülkeye vaat ettiği her şeyin tam tersinin yaşandığını acı bir biçimde gösteriyor. AKP, her alanda yaşadığı bu çöküşün sonuçlarını seçimlerin ertesine öteleyebilmek için olanca gücüyle uğraş veriyor. Dış politikadaki siyasal sıkışmışlığı askeri operasyonlarla örtbas etmeye çalışırken, ekonomideki derin krizi de borçlanmayla ve kredi desteğiyle sürdürülebilir kılmak istiyor. Tüm bunlar yaşanırken muhalefet partileri ise toplumsal etkinliklerini artırabilmek, kadrolarını yeniden hareketlendirebilmek için arayış içerisinde.
Dergimizin gündem yazısında Mutlu Arslan seçimler sürecinde iktidarın ve sol-sosyalist muhalefetin konumlanışlarını ele alıyor. Politika-Dünya bölümümüzde ise 2017 yılının son günlerinde İran’da başlayan ve hala tam olarak sona ermeyen toplumsal protestolar üzerine Asef Bayat’ın makalesine yer veriyoruz.
Geçtiğimiz aylarda birbiri ardına gerçekleştirdiği genel kurul ve tüzük kongresi ile hem parti içi hem de sol içi tartışmaların odağında yer alan Cumhuriyet Halk Partisi bu sayımızın dosya konusunu oluşturuyor. Dosyamızda Cumhuriyet Halk Partisinin bazı temel politik meseleler konusundaki tutumlarının yanı sıra genel olarak cumhuriyet ve demokrasi kavramlarına ilişkin de önemli değerlendirmeler bulunuyor.
Dosyamız, sayı editörlerimiz Yunus Yücel ve Dinçer Demirkent’in cumhuriyet ve demokrasi kavramlarına ilişkin genel değerlendirmeleriyle açılıyor. Dosyamızı hazırlarken sıklıkla tartıştığımız konuların da altını çizen bu giriş yazısının ardından Doğan Başkır ile yaptığımız söyleşi yer alıyor. Cumhuriyet fikrinin kökenleri ve bu fikrin etrafında gelişen yurttaşlık, milliyetçilik kavramlarını değerlendiren Başkır’ın söyleşisi, ulusalcılık anlayışının cumhuriyet fikrini nasıl aşındırdığını göstermesi açısından oldukça önemli.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olma özelliğini de taşıyan CHP bu niteliğiyle kuruluştan bugüne ülke demokrasisinin bir türlü aşamadığı pek çok sorunun da muhataplarından birisi. Bu anlamda CHP’yi hem bu sorunlarla beraber, hem de tarihsel olarak tartışmaya çalıştık. E. Attila Aytekin “Burjuva Devrimi Tartışmaları Işığında 1908 ve 1923’e Bakmak” adlı yazısında Türkiye’deki burjuva devrimi tartışmalarını hem ulusal hem de uluslararası literatür bağlamında değerlendirirken, bu tartışmalara ışık tutacak analitik bir kavramsallaştırmayı da öneriyor. Dinçer Demirkent “Türkiye’de Cumhuriyetin Kuruluşu Sorunu: 1921 ve 1924 Anayasaları” yazısında, 1921 Anayasası’nın siyasal önemini ve cumhuriyetçi niteliği bakımından 1924 Anayasasından farklılaştığı noktaları tartışıyor.
Galip Yalman ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, 1908 ile başlayarak tek parti dönemini de içeren sürecin ekonomi-politiğini tartışırken, “Cumhuriyetin sınıfsal karakteri” üzerine odaklandık. Söyleşinin bant çözümüne yardımlarından dolayı Tuana Bıldırcın’a teşekkür ederiz. Mete Kaan Kaynar ise “Bir ‘Kamu Kurumu’ndan Bir ‘Siyasi Parti’ye: Cumhuriyet Halk Partisi’nde Dönüşümü Okumak” başlıklı çalışmasında ise çok partili döneme geçişle beraber siyasal hayattaki değişimlere paralel olacak bir şekilde CHP’nin dönüşümüne odaklanıyor. Necmi Erdoğan ile yaptığımız söyleşide ise hem Türkiye siyasal tarihinde bir istisnai dönem olan 1960’ları, hem de CHP için bir istisnai dönem olan Ecevit yönetimini değerlendirdik. Kübra Altaytaş’a bant çözümüne katkılarından dolayı teşekkür ederiz.
Dosyamızda yer alan Philip Pettit’nin makalesini, liberal demokrasi kavramsallaştırması ve onunla beraber şekillenmiş özgülük anlayışına dair bir kapsamlı bir eleştiri sunuyor. Onur Yıldız’ın çevirdiği “Demokrasiye Dair Üç Yanlış Fikir” makalesi, evlenme yaşının düşürülmesi, müftülere evlenme izni gibi laikliğin aşındırıldığı/aşındırılmaya çalışıldığı yasal düzenlemelerin de temel savunusunun kaynağı olan “kişisel özgürlük”ün sadece müdahale etmeme özgürlüğü olarak sunulmasının da bir eleştirisi olarak okumak mümkün. Bu anlamda, liberal özgürlük savunusunun İslamcı politikaların meşrulaştırılmasında kullanılması üzerinde düşünülmeye değer bir konu.
Bu yazıdan sonraki üç yazımız ise kuruluş döneminden bakiye kalmış toplumsal siyasal sorunlara odaklanmakta. Mustafa Şener “CHP ve Kürt Sorunu” yazısında CHP’nin Kürt Sorunu’na bakışını tarihsel bir perspektifle incelerken aynı zamanda CHP’nin soruna karşı kendi içindeki bariyerlerini yıkması gerektiğini ifade ediyor. Besim Can Zırh ise CHP’nin “oy deposu” olarak görülen ama diğer yanıyla “görünmez vatandaş” statüsüne sahip, ülke sağının her daim hedefinde olmuş olan Alevileri ele alan “Tanımlama ve Tanınma Eşiğinde Alevilik” yazısında, Aleviler’in kendilerini görünür kılma çabalarını hem siyasal hem de entelektüel bağlamda tarihsel perspektifle tartışıyor. Zırh, yazısının ikinci kısmında 2012 yılında yapılan Anayasa Çalıştayları sonucunda elde edilmiş bulgularını paylaşıyor. Mert Duygun siyasal alanda her daim tartışma konusu olmuş laiklik başlığını “Laiklik, Cumhuriyetçilik, Cumhuriyet Halk Partisi ve Tarihsel Sapmalar” adlı yazısında tartışmaya açıyor.
Dosyamızın son yazısı ise İlkay Kara’nın “Zor Olanı Denemek: Müziğin İdaresi” adlı çalışması. Kara, kültür sanatta sansürün yeni bir olgu olmadığını, CHP döneminde müziği yeni ulusal kimliğin yaratılması bağlamında tartışıyor.
Bir sonraki sayımızın dosya konusu ’68 Hareketi olacak. İyi okumalar…