“dağılsak da göç yollarında, yarın bizim bütün dünya”

AKP’nin Gülen Cemaati’nden öğrendiği/devraldığı en önemli şeylerden birisi, “siyasal sorunları hukuki yollar üzerinden aşma” yöntemi oldu. Geçmişte cemaat mensuplarının sıklıkla uyguladığı bu yöntem, uzunca bir süredir AKP’nin en büyük silahına dönüştü. Kürt Sorunuyla baş edemediği için Kürt siyasal hareketinin temsilcilerini, hatta meclisin en büyük üçüncü partisinin eş başkanlarını yargılayıp cezaevine koymayı tercih ediyor. Hakkında çıkan haberlere tahammül edemediği için gazetecileri bir bir içeri atıyor. Meydanlarda muhalif sesleri duymak istemediği için sokağa çıkanları hızla derdest ediyor.

İç politikada neredeyse kanıksadığımız bu uygulamaların vardığı nokta, tutuklamalar yoluyla uluslararası ilişkiler mesajı verme boyutuna kadar ulaştı. Temmuz ayı başında Avrupa Parlamentosu’nun, Türkiye ile devam eden AB üyelik müzakerelerinin koşullu olarak askıya alınmasını öneren raporu kabul etmesi ardından, aralarında Alman ve İsveç vatandaşlarının bulunduğu, İnsan Hakları savunucularının tutuklanması, meseleyi yeni bir noktaya taşıdı. İnsan hakları konusunda bir iç eğitime katılan farklı İnsan Hakları örgütlerinin yöneticilerinin polis baskınıyla gözaltına alınıp, “silahlı terör örgütüne yardım” suçlamasıyla tutuklanmaları, yaşadığımız sürecin vahametinin uluslararası kamuoyu tarafından görülmesi açısından da acı bir tecrübe oldu.

Ayrıntı Dergi’nin “Göçmenler ve Mülteciler” başlıklı dosyasını hazırlarken yaşanan bu gelişmeler, üzerinde durduğumuz meselenin ne denli önemli olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi. Açık denizlerde batan mülteci gemileri, kıyıya vuran kimliksiz cesetler, suçla özdeşleştirilmeye çalışılan göçmenler ve trafik ışıklarında arabaların camlarına yaklaşan esmer çocuklarla hayatlarımızda yer eden “göçmenlik ve mültecilik” meselesi, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli gündem başlıklarından birisi. Mutlu Arslan ve Cahide Sarı’nın editörlüğünde hazırladığımız dosyada, konuyu ekonomik, sosyal ve siyasal boyutlarıyla ele alan makaleler yer alıyor. Yaşanan son gelişmeler üzerine Türkiye’deki mültecilerin ve mülteci haklarıyla ilgilenenlerin durumunu daha da zora sokmamak için, ülkemizdeki deneyimlere ilişkin bazı yazıları dosyadan çıkartmak zorunda kaldık. Bu zorundalık bile, yaşanan durumun içler acısı halini gösteriyor aslında.

Dosyanın ilk yazısında Tolga Karabulut, dünya çapında yaşanan mülteci krizini, modern siyasetin ve demokrasinin aşınması nedeniyle ortaya çıkan krizle birlikte ele alıyor. Karabulut’un bu iddiasını güçlendiren bir diğer yazı Mutlu Arslan’a ait. Arslan yazısında, ulus devlet sisteminin ulusa ait olmayanları dışlama mekanizmasıyla çalıştığını ve bunun da göçmenleri daima sorun olarak ürettiğini dile getirerek, ulusal olmayan ve yurttaşa dayanmayan bir demokratik kuruluşu düşünmeye çağırıyor. Meselenin teorik yönüne ilişkin son yazı ise, yakın zamanda Göçmen Figürü isimli kitabı çıkan Thomas Nail ile yapılan söyleşi. Cansu Yılmaz’ın çevirdiği röportajda Nail, Deleuze ve Guattari’nin teorik çerçevesinden hareketle “zamanımızın politik figürü” olarak tanımladığı göçmenlerin öznellik konumlarını sorguluyor.

Dosyada kuramsal tartışmaların yanında, güncel politik ve tarihsel değerlendirmeler de yer alıyor. Bunlardan ilki, Nur Elçik’in Türkiye’deki Suriyeli Mültecilerin durumuna ilişkin değerlendirmesi. Elçik, Suriyeli mültecilerin ana akım medya ve hükümet tarafından “misafir” olarak kodlanmasının sosyolojik anlamını, dilimizde yer alan misafirliğe ilişkin deyim ve atasözleri ışığında inceliyor. Göçmenlere ilişkin bir diğer sosyolojik-tarihsel inceleme ise Çağrı Kahveci’ye ait. Almanya’daki Türk göçmenlere odaklanan yazısında Kahveci, göçmenliğe ilişkin tartışmalarda ırkçılığın nasıl devreye sokulduğunu ele alıyor. Kahveci’nin yazısı özellikle son dönemde Avrupa’da yükselen göçmen karşıtlığının temellerini ve hareket yüzeylerini görmek açısından önemli. Göçmen ve mültecilerin deneyimlerine ilişkin bir diğer yazı ise Hayriye Kara tarafından kaleme alındı. Pek çoğumuzun dikkatini çekmese de, dünyanın en yaygın sığınma gerekçelerinden biri olan cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve interseks durumdan kaynaklanan başvurulara odaklanan yazıda, Türkiye’deki hukuki durum ve özellik 675 sayılı KHK sonrasında yaşanan keyfi uygulamalar inceleniyor.

İnsan yaşamının en çarpıcı ve sarsıcı deneyimlerinden biri olan göçmenlik, edebiyat ve sanat açısından da önemli bir tema oluşturuyor. Dosyada buna ilişkin de iki yazı bulunuyor. Duygu Tanış Zaferoğlu tarafından kaleme alınan Hakan Günday’ın “Daha” romanı üzerine incelemesi bu yazıların ilki. Türkiye’deki yeraltı edebiyatı türünün üretken isimlerinden olan Günday’ın Afganistan’dan Avrupa’ya uzanan göç hikâyelerinin sarsıcı yönlerini ele aldığı romana ilişkin incelemede, içinde yaşadığımız dünyanın acımasız doğası da sorgulanıyor. Dosyanın son yazısı ise sinemada sıklıkla işlenen Meksika’dan Amerika’ya göç üzerine odaklanıyor. Elif Tuğba Doğan’ın kaleme aldığı bu bilgilendirici yazıda, Sin Nombre ve La Jaula de Oro filmleri ile Los Invisibles, La Bestia, Llévate Mis Amores belgeselleri inceleniyor.

Gündem bölümümüzde her zaman olduğu gibi Türkiye’de ve Dünyada yaşanan güncel gelişmelere ilişkin yazılar yer alıyor. Dinçer Demirkent “Darbeler ve Darbe ile Mücadeleler” başlıklı yazısında, 15 Eylül Darbe Girişimi’nden bugüne kadar yaşadıklarımızı değerlendirerek, bu karanlıktan çıkışa ilişkin öneriler sunuyor. Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “Katar Krizi”ne ilişkin ise Sinan Birdal’ın değerlendirmesi var. Birdal yazısında, Türkiye’nin Ortadoğu politikasının Kürt Sorunu ekseninde belirlendiğine dikkat çekerek, Suudi-Sani çekişmesindeki Türkiye’nin konumlanışının bu açıdan yorumlanmasını öneriyor. Dış politik gündeme ilişkin son yazı, Onur Yıldız’a ait. 8 Haziran’da Birleşik Krallık’ta yapılan seçimlerde Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi’nin yakaladığı başarıyı analiz eden Yıldız, Corbyn’in program ve üslup olarak Balir çizgisindeki eski İşçi Partisi yöneliminden kopuşuna ilişkin önemli saptamalarda bulunuyor.

Politik teori bölümümüzdeki iki çeviri var. İlki, Sigmund Freud’un çığır açıcı çalışmalarından biri olan “Yas ve Melankoli” isimli makalesi. James Strachey’in editörlüğünde hazırlanan Standart Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud eserinden Abdurrahman Aydın tarafından yeniden çevrilen makalenin, konu hakkında çalışma yürütenler için önemli bir kaynak olacağını umuyoruz. Bir diğer çeviri ise ekonomist Michael Roberts ile yapılan söyleşi. Gencer Çakır tarafından dilimize çevrilen söyleşide, yaşadığımız neoliberal krizin Marksist bir değerlendirmesi yer alıyor.

Eleştiri bölümünde ilk makale Pınar Güner’in Kafka eserleri üzerine incelemesi. “Kafka ve Minör Entelektüellik” başlığını taşıyan yazıda Güner, Kafka’nın eserlerinde yer alan temalardan hareketle, yazarın çağımızın sorunlarına ilişkin farklı yaklaşımlarının altını çiziyor. Bu bölümdeki diğer yazı ise iletişim bilimlerinin ilgi alanına giren yeni terim ve kavramlar üzerine Murat Tırpan’ın serisinin ikinci kısmı olan “Stalker” üzerine. Daha önce yayınladığımız “Selfie” üzerine incelemede olduğu gibi Tırpan bu kez de Stalker’ın anlamını ve günümüz toplumundaki konumunu sorguluyor. Bölümün ve derginin son yazısı gazeteci ve edebiyatçı kimlikleriyle tanıdığımız Adnan Gerger’e ait. Gerger, “Roman” türünün yaşadığı dönüşüme odaklanan denemesinde, günümüz popüler romanlarının felsefeden, siyasetten ve toplumsal sorunlardan kaçışını eleştiriyor.

Bir sonraki sayımız “Ekim Devrimi” üzerine olacak, iyi okumalar. •