Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun magnum opus’u olarak Stratejik Derinlik, sonuçları bağlamında değerlendirildiğinde, AKP’nin “yeni” Türkiye’sinin temel çerçevesini sunan metindir. Türkiye’de resmi ideolojinin temel metni olarak Nutuk’un AKP Türkiye’sindeki karşılığı “Stratejik Derinlik”tir diyebiliriz. Elbette Nutuk bir kurtuluş savaşından sonra yazılırken, AKP’nin “nutuk”u olarak “Stratejik Derinlik” ise, AKP “savaş”a başlarken yazılan bir metindir (1. Baskı 2001). Ancak AKP’nin yeni döneme “ruh”unu vermeye çalıştığı anlayış, Stratejik Derinlik’in sayfalarından dökülmektedir. Kitabın adından kaynaklanan doktrinin kurucusunun Başbakan olduğu bugünlerde, yeni başbakanın anlayışının neye tekabül ettiği ve ülkedeki ve bölgedeki etkileri daha fazla can alıcı olmaktadır. Çünkü orta yerde, bir akademisyenin yazdığı bir metin olmanın ötesinde, ülke siyasetine yön veren partinin temel programatiği durmaktadır. Ki bu ülke siyaseti, bölgesel etkileri ciddi bir şekilde insanların hayatlarına temas eden bir siyasettir. Bu siyaset, Osmanlıcı mıdır, Pan-İslamist midir? Davutoğlu ne demiştir ve ortaya çıkan nedir? Bu yazıda bu soruların yanıtları üzerinde durmaya çalışacağız.
Derin Milletle Buluşan Derin Devlet…
AYRINTI DERGİ’nin daha önceki sayılarında işlediğimiz AKP’nin millet anlayışı açısından Stratejik Derinlik, bu millet anlayışının dış politikadaki kavrayış şekli olarak ele alınabilecekse de, Davutoğlu bu metni içeride bir bütünlük kuracak milletin dış “hedefleri” olarak ortaya koymaktadır. Bölgesel ve küresel politikalarla sınırları çizilmeye çalışılan bu millet anlayışı, esas kavrayışını içeride bulmaktadır. Bu anlamıyla Stratejik Derinlik, iç politikayı gerçekleştirecek dış politikanın belirlendiği metindir. Şimdi Davutoğlu’nun “harici” görevinden “dahili ve harici” görevlerin en başına geçmesi de Stratejik Derinlik’in “içeriye doğru” yürümesidir.
Stratejik Derinlik yaklaşımının mucidi Davutoğlu’nun başbakan olması, bir anlamıyla da AKP’nin “yeni Türkiye” ve millet anlayışında ısrarının göstergesidir. Bu millet anlayışı, Davutoğlu’nun gelecek tasavvurunda, AKP’nin çoğu zaman yapmaya çalıştığı toplumsal operasyon ile ilerleyecektir. Davutoğlu şöyle diyecektir:
Bir ülkenin stratejik açılımındaki en hassas ve önemli unsur, sistemin merkezindeki siyasi irade ile toplumun donanımlı sivil unsuru arasındaki meşruiyet ilişkisidir. İçinde bulunduğumuz dönemde sıkça kullanılan deyimlerle ifade edilirse, derin devletin derin millet ile buluştuğu noktadır. Milletin derinliğine ulaşamamış ve o derinlikte ortak değer sisteminden kaynaklanan bir ruh bütünlüğü sağlayamamış bir devletin derinliği kaba güç haline dönüşmekten başka bir sonuç doğuramaz.[1]
Davutoğlu Türkiye’de egemen kesimlerin ulusal stratejisini yenilemeye yönelik metninde, esasında bu egemenliği içerideki belirli unsurlar üzerinden düşünecektir. Bu konuyu “millet”in güven unsurlarıyla birlikte düşünmek gerekir. AKP’nin bir parti devleti kurmasına yönelik eleştirilerin yanında özellikle bir “parti-milleti” yaratma gayretini de koymak gerekir. Davutoğlu’nun milletin derinliğine ulaşmaktan kastettiği, pratikte görüldüğü üzere toplumun belli kesimlerinin “derin”lerine ulaşmaktır. Bu kesim, dış politikada üstlenilmeye çalışılan Sünni-Müslüman dünyanın liderliğinin izdüşümü olarak, içerideki Sünni-Müslüman kesimdir. AKP’nin “derin devleti”nin buluşmak istediği “derin millet” Sünni Müslümanlarda kendini bulmaktadır.
AKP’nin dış politika anlayışı bölgede daha aktif rol oynama üzerine kurulu bir dış politikaydı. Türkiye’nin yıllardır söylenegelen jeopolitik konumunu sahiplenen Davutoğlu’na göre bu yalnızca kendi başına ele alındığında etkili bir dış politika geliştirilmesini sağlayamamaktaydı. Sovyetlerin yıkılışı sonrasında Türkiye jeopolitiğinin rolü yeniden yorumlanmalıydı. Buna göre, jeopolitiğin Türk dış politika stratejisi içindeki yeri yeniden yorumlanmalı ve uluslararası çevre içinde yeni bir anlam kazandırılmalıydı.
Türkiye dış politikası, AKP dönemine kadar, Kürt sorunu konusunda komşu ülkelere müdahaleye yönelik girişimler dışında daha “durağan” ya da bölgede saldırgan olmayan bir eğilim içermekteyken, Stratejik Derinlik’in rehberliğinde bölgede aktif bir dış politika izlenmeye çalışılmıştır. Bu politikanın vardığı nokta da bölgesinde etkisiz ve dışlanan bir aktörlük, ve komşularıyla belki de uzun yıllar çözülemeyecek önemli tarihsel sorunlar yaratmak olmuştur. Bu durum millet anlayışının sonucu olarak gelişen politikalarla ortaya çıkmıştır. Buna göre, AKP’nin millet anlayışı, aktif, bölgesinde güçlü bir millete ihtiyaç duymaktaydı. Bu milletin geçmişinden aldığı özellikler, tarihi ve bölgesel olanakları ve dönemsel durum bir aktif dış politikayı gerektirecektir. Bu aktif dış politika, Türkiye’nin sahip olduğu tarihsel olanakları da anlamlı kılacaktır. Davutoğlu bu durumu şöyle açıklayacaktır:
Jeopolitik konum kademeli bir şekilde dünyaya açılmanın ve bölgesel etkinliği küresel etkinliğe dönüştürmenin bir aracı olarak görülmelidir. Sınırlara dayalı yerel etkinlikten kıtasal ve küresel etkinliğe yönelmenin öncelikli şartı jeopolitiğin uluslararası ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinde dinamik bir çerçeve içinde kullanılmasına bağlıdır.[2]
Davutoğlu’nun beklentileri gerçekleşmemekle kalmamış, Türkiye dış politikadaki etkinliğini, terörist gruplarıyla komşu ülkelerde “derin” faaliyetler yürütmekle sınırlamıştır.
Ne Kadar Osmanlıcı Bir O Kadar İslamcı!
Davutoğlu’nun çalışmaları üzerine yaptığı araştırmaları geçtiğimiz aylarda yayımlanan[3] Behlül Özkan, Davutoğlu’nun Osmanlıcı olmaktan ziyade pan-İslamist olduğunu ileri sürmektedir. Osmanlıcılığı “Tanzimat ve Tanzimat sonrası devlet kurumlarını ve sosyal yapıyı reforme etmeye yönelik bir dönemin”[4] özelliği olarak ele alan Özkan, bunun gayri-müslimleri de kapsayan bir yaklaşım olduğunu vurgular. Bu yaklaşım ise, ona göre Davutoğlu’nun yaklaşımından uzaktır. Davutoğlu’nun yaklaşımı, bu defansif yaklaşıma karşı daha yayılmacı ve saldırgan bir içeriğe sahiptir.
Burada gözden kaçan nokta, Türk milliyetçiliği ve İslamcılığın buluşması olarak Osmanlı geçmişidir. Osmanlıcılık ve İslamcılık birbirlerini dışlayan değil AKP’nin milleti bağlamında yeniden üreten anlayışlardır. Yusuf Akçura, Osmanlıcılığı “garpten feyz alarak”[5] ortaya çıkan “üç siyasi yol”dan biri olarak tarif edeli 100 yılın üzerinde bir zaman geçse de, Türkiye’de Türk milliyetçiliğinden de kopamayan Sünni İslamcılığın kendisine “asr-ı saadet” gördüğü dönemler Osmanlı’nın henüz güçlü olduğu dönemlerdir. Bu dönemler, Özkan’ın Osmanlıcılık konusunda referans aldığı gerileme ve yıkılış dönemlerine göre, “yeterince” “yayılmacı” ve “ofansif” olunan “cihana hükmeden” imparatorluk dönemleridir. Bu anlamda Osmanlı, Davutoğlu’nun yaklaşımında hiç de yabana atılmayacak bir “kolaylaştırıcı” geçmiş sunar. Uzgel’in de belirttiği gibi, “bazen Yeni Osmanlıcılık, bazen de daha farklı kavramlarla tanımlanan bu politik dönüşümün bir ayağı Türkiye’nin dış politikada aktif olmasını öngörürken, bir diğer ayağı da Türkiye siyasetini bu dış politika kavramı üzerinden dönüştürmekti.”[6]
Milletin Referansı Olarak Osmanlı…
Osmanlı, AKP’nin millet anlayışının tarihsel uğrakları açısından tayin edici bir zaman ve mekan uğrağıdır. O yüzden Osmanlı’nın tarihsel ve coğrafi konumunu güncel siyaset açısından kullanma anlamında Yeni-Osmanlıcılık, millet anlayışı bağlamında önemli veriler sunar. Osmanlı İmparatorluğu’nun iç ve dış politikadaki durumu üzerine yapılan güzellemeler, Türk sağının topluma olan temel vaatleri için ona bir tarihsel kaynak sağlar. “Muhafazakar, dindar taşra, kendisini siyasal ve kültürel alandan dışlayan Cumhuriyet’in Batıcı-seçkinciliğine karşı, Osmanlı mirasına sahip çıkmayı, kendini onunla irtibatlandırmayı muhayyel bir seçkinlik statüsü olarak görmüştür.”[7] Bu durum, pek çok sağ eğilimde olduğu gibi Cumhuriyetin ilk dönemlerine yapılan eleştirilerde de göze çarpar.
Türk sağındaki bu eğilim, özellikle siyasal İslamcılarda belirgin bir hal alır. Siyasal İslamcı gelenek için “Osmanlının varisi olmak”, Bora’ya göre, “Türkiye’ye tarihen hatta hilafet tartışmasını hesaba katarsak hukuken bu misyonu yüklemektedir. Bu temelde Osmanlı nostaljisi modern ve milliyetçi bir emperyal veya irredantist tahayyüle dönüşür.”[8] Bu yayılmacı eğilim, Davutoğlu’nun eserinde açık bir şekilde karşılığını bulur.
Stratejik Derinlik’in yayılmacı millet anlayışı da Osmanlının çeşitli bölgelerde rahatça genişlediği dönemlere büyük bir özenti içindedir. Osmanlının Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Afrika’da sahip olduğu topraklar AKP’nin millet anlayışını geliştirmek istediği bölge açısından bir olumlu ön örnek olmaktadır.
Diğer yandan Ahmet Davutoğlu, Türklüğü de bir kenara atmamaktadır. Osmanlı ile ilişki içinde milletin önemli bir unsuru olarak İslamın ve Türklüğün bu aktif dış politikadaki müttefik rolüne dikkat çeker. Stratejik Derinlik’te zaman ve mekan boyutunun Türk milletinin kökenleriyle ilgili önemini vurgulamak için şu ifadeleri kullanacaktır:
Kendi tarihimizden misal vermek gerekirse, Söğüt civarında göçer Türkmenlerin oluşturduğu küçük bir beylikten başlayarak zamanla antik yerel medeniyet havzalarının tümüne yayılan ve insanlık tarihinin en renkli, sinkretik ve karmaşık siyasi yapılarından biri haline dönüşen Osmanlı Devleti’ni kuran ana unsur da böylesi bir stratejik zihniyetin altyapısını dokuyan zaman ve mekan bilincidir… Geçmişi kuşatan kadim kavramı da, geleceği belirleyeceği iddiasını taşıyan Devlet-i Ebed Müddet kavramı da bu stratejik zihniyetin muhtevasını dokuyan bir tarih ve kimlik bilincini yansıtmaktadır.[9]
Osmanlı geçmişi, milliyetçi bir eğilimin gelişmesinin de kapılarını açmıştır. Davutoğlu bu geleneği yoğun bir şekilde taşımaktadır. Bora’ya göre: “Osmanlı nostaljisi, İslamcılığı çoğu kez milliyetçi-muhafazakar ideolojinin kaynaklarına geri götürür, oradan da milliyetçiliğe rücu ettirir…”[10]
Osmanlı, bu anlamda, siyasal İslamcılığın milliyetçi akımlarla olan yakınlığı bağlamında da önemli bir işlev görür. Aynı geçmişi bugün için kullanmaya çalışan akımlar, birbirlerine o derece yaklaşmaktadırlar. Türkiye’de “Müslüman milliyetçiliği” ile “İslamiyet olmadan düşünülemeyecek olan Türk”, geçmişte buluşmaktadırlar. AKP, bu eğilimi güncel olarak taşımaktadır. AKP’nin geliştirdiği ve Stratejik Derinlik’in de beslediği ve beslendiği millet anlayışı açısından Osmanlı, “… dün büyük bir uygarlıktı ve bugünse insanlık için büyük bir uygarlık imkanıdır. Gerçekte Türk milliyetçiliği de Osmanlı gibi bir mirasın üzerine inşa edilmiştir.”[11]
Dış politikada Osmanlıya yapılan göndermeler, AKP’nin bir yenilgiye dönüşen millet anlayışını anlamamız açısından önemli bir araç sunar. Osmanlı devleti Müslüman Türklerin kurduğu en büyük ve etkili devlettir. Osmanlı kendi bölgesinde yayılmacı bir etkiye sahiptir. Pek çok millet ve topluluk Osmanlının egemenlik alanlarında yaşamıştır. Osmanlının halifelik kurumundan dolayı İslam ülkeleri arasındaki üstünlüğü, AKP’nin millet anlayışı bağlamında kurmak istediği “model ülke”, “lider ülke” politikalarından dolayı da önem taşır. Osmanlı, AKP’nin millet anlayışının Cumhuriyetin seküler “ulus” anlayışıyla girdiği hesaplaşmada da başvuracağı bir olumlu örnektir.
Halkların Trajedisi, Stratejik Sığlık!
Stratejik Derinlik’in tezleri de, AKP’nin siyasal yaklaşımları gibi çökmüştür. Dış politikada bu çöküş daha belirgindir. Ama bu yaklaşımların sahipleri, içeride seçim hileleri, anti-demokratik seçim süreçleri ve anti-demokratik uygulamalar, iktidar güdümlü basın ve polis şiddeti aracılığıyla iktidarlarını idame ettirme çabalarını, dış politikada da sürdürmek istemektedirler. Tayyip Erdoğan’ın kendi felaketine Türkiye toplumunu da katmak istediğini belirtmiştik. Şimdi bu felaketin en büyük müsebbiplerinden Davutoğlu, onun yerine başbakanlığa getirilmiştir. Bu, halkları derin stratejilerine rahatça uyum sağlayacak robotlar olarak gören ve onların trajedilerine neden olan dönemin devam ettirilmek istendiğinin işaretidir. Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik’inin bölgesel bedellerini sadece Türkiye’de yaşayan insanlar değil, komşu ülkelerdeki Ezidiler, Türkmenler, Kürtler, Aleviler Araplar ve pek çok halk ödemektedir. Stratejik Derinlik’ten heveslenilerek “müttefik” gibi beslenen İslamcı örgütler, bölgede her türlü zulmü gerçekleştirmektedirler. Davutoğlu’nun dış politika stratejisi, “yeni Türkiye” özlemindeki “AKP’nin hayali”yken, “insanlığın kabusu”na dönüşmüştür. AKP’nin derinlik komedisi, halkların trajedisi olmuştur. Davutoğlu’nun “derinliği”, IŞİD çetelerinden kaçarken, ayakkabısı olmadığı için bir çaputu iplerle ayaklarına bağlayarak kendisini korumaya çalışan Ezidi çocuğun ayakları altındadır.
DİPNOTLAR
[1] Davutoğlu, Ahmet (2012); Stratejik Derinlik/Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları, 81. Baskı, İstanbul, s. 37.
[2] A.g.e., s. 118.
[3] Özkan, Behlül (2014); “Turkey, Davutoglu and Idea of the Pan-Islamism”, Survival: Global Politics and Strategy, içinde, Routledge, London.
[4] A.g.e., s. 128
[5] Alkan, Mehmet Ö., (2009); Cumhuriyet’e Devreden Düşünce Mirası: Tanzimat ve Meşrutiyet’in Birikimi, içinde, “Üç Tarz-ı Siyaset”, 8. Baskı, İstanbul, s. 484.
[6] Uzgel, İlhan (2013); “Dış Politikada AKP: Stratejik Konumdan Stratejik Modele”, AKP Kitabı: Bir Dönüşümün Bilançosu, Der: Uzgel ve Duru içinde, Phoenix Yayınevi, 3. Baskı, s. 359.
[7] Mert, Nuray (2004); “Türkiye İslamcılığına Tarihsel Bir Bakış”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Cilt 6: İslamcılık, İletişim Yayınları, İstanbul, s.416.
[8] Bora, Tanıl (2012); Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakarlık, İslamcılık, İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, s. 136.
[9] A.g.e., s. 30
[10] A.g.e., s. 137.
[11] Süleyman, Huzeyfe (2008); Statükodan Değişime Milliyetçilik Ufku, Binyıl Yayınevi, Ankara., s. 74.