Tuhaf zamanların içinden geçiyoruz. Pandemi süreci kendimizi ve bizim dışımızda bıraktıklarımızı anlamaya çalışmak için iyi bir fırsat sundu bize. Geçen zaman zarfında evde kalabilenlerle kalamayanlar arasında mesafe açılırken, kötüleşen ekonomik koşullar farklı toplumsal sınıfları ortak bir kaygan bir ekonomik zeminde buluşturdu. Ardımızda bıraktığımız iki yılda içinde debelendiğimiz ekonomik buhrandan belki de en çok etkilenen alanlardan biri tiyatro alanı oldu. Bu süreçte özellikle büyük şehirlerde bağımsız tiyatro grupları üretimlerini sürdürebilmek için yeni yollar ararken dijital mecradaki üretim çabaları seyircide karşılık buldu. Moda Sahnesi de “Sahneden Naklen” yayınları ile oyunları eş zamanlı seyirciye ulaştıran online platform oluşturdu ve özellikle 2020 nin ikinci çeyreğinden itibaren evlere kapanan tiyatro seyircisi için heyecan verici bir seyir alanı yarattı. Genç Fransız yazar Eduard Louis tarafından biyografik roman üçlemesinin ikinci romanı olarak kaleme alınan Babamı Kim Öldürdü bu dijital mecra üzerinden sahnelenen, birçok can yakıcı meseleyi içinde barındıran uyarlama oyunlardan bir tanesi oldu.
Babamı Kim Öldürdü 2018 yılında kitap olarak basıldı, pek çok dile çevrildi. İlk kez 2019’da Fransa – Grenoble‘da Theatre de La Colline’de Stanislas Nordey rejisi ile sahneye taşınan oyun pandemi sürecine kadar Fransa ve Hollanda da sahneye çıktı. Oyun son olarak 7 Ekim 2021 tarihinde Thomas Osteirmeir Rejisi, Théâtre de la Ville ve Shabüchne Ortak yapımı ile prömiyer yaptı ve halen Scahbüchne’de gösterimlerine devam ediyor. Oyun bugünlerde Moda Sahnesi’nde de seyirciyle buluşmayı sürdürüyor.
Sahnede izleme fırsatı bulamadığım Babamı Kim Öldürdü oyununu “Sahneden Naklen” yayınları sayesinde pek çok kez izleyebildim. Bu yazı kapanma döneminde olan bitenin ağırlığının üzerime çöktüğü bir Aralık akşamı dijital mecra üzerinden gerçekleşen kendi seyir deneyimim üzerinden şekillendi. Aylardır çoğunlukla evden sürdürdüğüm hayatın durağanlığına teslim olmuş bir halde ve tiyatrodan uzak geçen ayların sonunda oyun izleme heyecanıyla bilgisayarımın karşısına geçtim. Haberlerden, hastalığın seyrini günü gününe takip etmekten yorulmuş halde, uzun zaman sonra ilk defa bana iyi geleceğini ümit ederek açtım bilgisayarımı. Moda Sahnesi’nin oyunu bu beklentimi karşılıksız bırakmadı ve Babamı Kim Öldürdü pandemi döneminin en yalnız günlerinde beni ve iyi, kalabalık hissettiren bir deneyim olarak hafızama kazınmış oldu.
Tiyatro mekanının oyun dinamiğine etkisi elbette yadsınamaz; hele pandemi ile bilgisayar ekranına uzun süre bakmaktan yıldığımız bu günlerde tiyatroyu mekanı dışında bir ekran önünde izlemeye çalışmak oldukça dikkat dağıtıcı bir deneyime dönüşebilir bizim için. Bununla birlikte sahnede oynanan bir oyunu bilgisayar ekranından izlemek her ne kadar gündelik hayat pratiklerimizin arasında kalıyor gibi görünse de, naklen seyir deneyiminin olumlu yönlerini de fark edebiliyoruz. Ekranın varlığı ile oyuncu- seyirci arasında açılan mesafeyi eş zamanlılık üzerinden yeniden boyutlandırılıyor ve bu birliktelik oyunu yeniden kollektif bir seyir deneyimine yaklaştırıyor. Ayrıca online mecranın niceliksel olarak seyirciye ulaşılabilirliği artırdığını, ve özellikle “Babamı Kim Öldürdü” gibi seyircisinin zihninde pek çok düşünsel kanal açan bir oyun için oldukça değerli bir tartışma alanı yarattığını söyleyebiliriz.
Yazar Eduard Louis, gerçek adıyla Eddy Bellegueule, metnini bir iş kazası sonucunda sakatlananan ve uzun süre görüşmediği babası ile yüzleşme anındaki dialogu olarak kurgulamış. Louis oyunu üzerine verdiği bir röpörtajda “Sevgi ve sevgisizlik ilişkileri üzerine konuşmak halihazırda politik bir eylem” diyerek yazdığı metnin politikliğinin altını çizmiş. Bu noktada oyun metnini bir mücadele ve çatışma metni olarak tanımlarsak hata yapmış olmayız sanıyorum. Kemal Aydoğan’ın sahnelemesi de bu tanımı pekiştirir nitelikte. Oyun genel hatları ile babalık/ erkeklik/ şiddet döngüsünün kapitalizmle dirsek teması içinde oluşunu açık bir dille ifadelendirirken, farklı toplumsal eşitsizlik düzlemlerini yazarın babası ile kurduğu- kuramadığı ilişkisi üzerinden okuyor. Bunu yaparken de anlatısının zeminine sağ popülist politikaların harladığı kapitalist sistemi yerleştiriyor. Oyun yaptığı erkeklik sorgulamasının yanında LGBTİ bireylere karşı uygulanan ayrımcılık ve şiddetin boyutlarını ortaya çıkarması açısından da önemli işaretler taşıyor. Eddy’nin babasının Eddy’nin cinsel yönelimin üzerinden kurduğu tahakküm ilişkisi ve aşağılama pratikleri kendi erkekliğinin ispatlama çabası olarak ortaya çıkarken çok katmanlı toplumsal eşitsizlik alanını da gözler önüne seriyor.
Oyunun merkezinde duran erkeklikle pek çoğumuzun olduğu gibi benim de çok sorunlu bir ilişkim oldu çocukluğumdan beri. Bu konuda okuduğum makalelerin birinde “erkeklik kadını dışardan erkeği içerden yıkan bir kimliktir” diyordu. Yine Brannon’un 1976’da yaptığı tanımda erkekllik bazı temel başlıklarla şekillendiriyor: tüm kadınsı davranış ve özelliklerden kaçınma, başarı ve statü kazanımı ve ya ekmeğini kazanma yetkinliği, güç, güven ve bağımsızlık / saldırganlık şiddet cesaret. Oyun Eddy’nin babasını özelinde, tüm bu tanımları kapsayan, hepimizin etkisini bir biçimde gündelik hayatımızda hissettiğimiz kültürel bir inşaa olan erkeklik kurgusunun anatomisini detaylıca çıkardığı için bile başlı başına çok kıymetli. Sahnelemede keskin duygusal ve karakterler arası geçişler Onur Ünsal’ın yetkin oyunculuğu, Cansu Aslan, Fidel Kılıç’a, ve İrfan Varlı’nın oluşurduğu görsel dramatürji ve Dengin Ceyhan’ın minimalist müziği seyirciyi oyunun içine çekiyor.
Sahneleme üzerinden düşünüldüğünde, seyirci olarak pek çok açıdan Eddy’nin babasının hikayesine maruz bırakıldığımızı söylemek yanlış olmaz. Burada “maruz bırakılma” sözünü, bir söyleşisinde yazarın kendi söylemiyle gündelik hayatta yakınamayanların, yakınmaya gücü olmayanlarının hayatına, sözlerine ve acılarına söz veren, insanları babasının hayatını dinlemeye mecbur bırakan bir metin yazdığını dillendirmesini aklımdan geçirerek kullanıyorum. Bu anlamda “Babamı Kim Öldürdü” cümlesindeki soru işaretinin var olmayışının nedeni Kemal Aydoğan’ın metnin çok katmanlılığını pekiştiren sahnelemesinde de görünüyor. Bir başka değişle bu sahneleme Babamı Kim Öldürdü sorusunun cevabını çok net, vurucu bir biçimde ortaya koyabiliyor ve ardından gelebilecek coğrafyalar ötesi tartışmalar da seyircinin tahayyül etme gücüne bırakılıyor.
Metindeki konu zenginliği seyircinin zihnini bombardımana tabi tutarak zaman zaman takibi zorlaştırsa da, sahneler arasındaki akıcı bağlantılar takipte sürekliliği mümkün kılmış. Müziğin dingin tınıları da bu sürekliliği tamamlayan bir işlev görmekte. Kısaca anlatım sahne üzerinde şahit olduğumuz parça parça anlara karşın bütünlüklü bir seyri yakalıyor.
Oldukça genç bir yazarın kişisel tarihi üzerinden bu kadar derinlikli, çok katmanlı ve politik olarak da bir o kadar tutarlı bir hikaye anlatmasına duyduğum şaşkınlıkla karışık hayranlık duygusu beni metni birkaç kez okumaya itti. Moda Sahnesi’nin oyunu sahneleme karar ile çeviri sürecini başlamış olması da üçlemenin Ayberk Eray tarafından Türkçe’ye kazandırılmasına ve Türkiyeli okuyucunun da Louis ile tanışmasına vesile olmuş. Bu noktada Ayberk Eray’ın çevirisi de hikayeyi bizim de hiç yabancılamayacağımız bir hale getirmiş ve bugün içinde varolmaya çalıştığımız siyasi düzleme karşı vurucu ama verimli bir eleştiri alanı açmış. Fransa siyasetine dair isimler, yasalar, kavramlar üzerinden kurgulanan görsel dramatürji öğelerinin de katkısıyla – arkaya projeksiyonla yansıtılan sözler siyasetçilerin fotografları, gazete küpürleri ve belgeler vs – bir görsel bellek oluştururken, oyun ilk bölümünü kapsayan bir baba oğul hikayesinden belgesel tiyatronun sınırlarında gezinmeye başlıyor. Bu noktada özellikle oyunun iki bölüme ayrıldığını söylemek mümkün. Louis’in kişisel hikayesini anlatarak başlayan oyun, ikinci bölümde Fransa’nın ekonomi politiği ve bu düzlemi oluşturan aktörlerin eylemleri üzerine yoğunlaşıyor. Bu bölüm başta biraz didaktik ve hikayenin ötesine geçmiş görünse de, Eddy’nin isyan anı olarak da okunmaya müsait. Babasının hayatını insanları dinlemeye mecbur bırakana denk anlatmak amacını güden Louis bu isyan siyaset alanınının özneler arasındaki yıkıcı ilişkinin ve siyasetin bireyin üzerinde yarattığı çoğu zaman görmezden gelinen etkiyi ortaya koyuyor.
Online platformda pek çok gösterim yapan ve çok sayıda izleyiciye ulaşan Babamı Kim Öldürdü bugünlerde yeniden Moda Sahnesi’nde sahnelenmeye devam ediyor. Oyunu tiyatro mekanında izlemek elbette çok daha keyifli olacaktır. Moda sahnesi pek çok bağımsız sahne gibi artan giderlerin etkisiyle büyük bir ekonomik yükün altına varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bu süreçte pandeminin yanında artan elektrik faturaları, kiralar karşısında tiyatroların devlet kurumlarından destek talepleri de karşılıksız kaldığından tiyatroların en büyük destekçisi yine seyirciler olacak, olmalı da.
Her alanda ama en çok da hane içinde şiddetin doğallaştığı, sıradanlaştığı bu zamanlarda Babamı Kim Öldürdü oyununun sunduğu seyir deneyimini daha çok seyircinin tecrübe edilebilmesi ümidiyle…