Rojava Direnirken…

Son üç yıllık görünürlüğünü ve bilinirliğini çıkarırsak eğer Rojava’nın yüzlerce yıllık durumunu en iyi Dostoyevski’nin ‘Tarihin büyük kahramanları bilinmeyenlerdir’ sözü tanımlar. Nüfusunun önemli bir kısmı Kuzey ve Güney Kürdistan’daki isyanlar sonrası göç ettirilen Kürt aşiretlerinden oluşan ve yüz yıllık bir direniş geleneğine sahip olmasına rağmen Suriye rejimi tarafından büyük bir kapatılma, nüfus mühendisliği ve baskı politikaları sonucu görünür olmaktan çıkarılan Rojava, özellikle son yetmiş yıldır bütün enerjisini Kürdistan’nın diğer üç parçasındaki direnişlere akıtmıştır. Diğer üç parçanın hem kaçış noktası, hem örgütlenme ve toparlanma sahası hem de militan kaynağı işlevini gören Rojava, yıllarca Rojava dışındaki bütün Kürdistan parçalarında savaşmış en direngen kardeş misyonunu üstlenmiştir. Bedirxanî’lerden Barzanî’lere oradan PKK hareketine kadar tüm Kürdistani isyanların arka bahçesi olmakla birlikte diğer parçalardan sürgün edilen ya da kaçan şairlerin, entelektüellerin ve devrimci aydınların sığınağı işlevini görmüştür.

Rojava devrimini Suriye İç Savaşından doğan boşluk ve Esad’ın iç politik manevraları sonucu oluşmuş bir özgürlükler sahası olarak tanımlamak Rojava’nın yüz yıllık direniş tarihine büyük bir haksızlık olur. Son birkaç yılda bu denli hızlı toparlanıp bu kısa sürede kantonlar ilan etmek ve dünyaya yeni bir yaşam modelinin mümkün olabileceğini göstermek ancak büyük bir tarihsel geleneğe yaslanmakla mümkündür. Rojava’nın bu kadar direngen ve devrimci bir damara sahip olmasının bir nedeni de özellikle 1963 yılından itibaren milliyetçi Baas rejiminin Kürtleri mülksüzleştirme ve vatandaşlık haklarının çoğunu askıya alarak Kürtleri sınıfsal olarak ayrışmamış emekçi yığınlar haline getirmiş olmasından kaynaklanır. Bu yönüyle Rojava devrimi aynı zamanda kadınların, yoksulların, toprak ve sanayi emekçilerinin devrimidir!

Rojava Devrimi’nin bu gün uluslar arası bir kuşatma ve ambargoyla ve kara bayraklı radikal çeteler eliyle düşürülmeye çalışılmasının nedeni kuşkusuz sadece Kürdistani bir karaktere sahip olmasından kaynaklı değildir.  Bu yoğun saldırı ve kuşatma girişimlerinin en büyük sebebi son yıllarda her tarafından cilası dökülen klasik Ortadoğu rejimlerine alternatif olabilecek bir yaşam politikası öngörüyor olmasıdır. Ortadoğu topraklarına yayılma riski yüksek olan bu devrimci formasyona karşı gelişen topyekûn kuşatma ve saldırı aslında Rojava Devrimi’nin eşitlikçi, seküler, komünal ve sol tonlamasına karşı gelişen bir karşı devrim hareketidir.

Demokratik ve konfederal bir örgütlenmeyi toplumun bütün kılcallarına yaymaya çalışan Rojava Devrimi aynı zamanda Ortadoğu ve Türkiye’ye özgü klasik ulus-devlet paradigmasını parçalama riskini de özünde barındırmaktadır. Türkiye’de milliyetçi hezeyanlarla dünyayı kavramaya çalışan katmanların Kürt karşıtlığını paranteze alacak olursak, küresel ve bölgesel egemenlerin en büyük korkusu, eşitlikçi ve doğrudan demokrasiyi temel perspektif olarak kabul eden bir kalkışmanın onların ayağına dolanmasıdır. Bunun için ellerinden geldiğince bu devrimi ehlileştirmeye, benzeştirmeye ve belli oranlarda bölgesel ve küresel egemenlerle uzlaşıma müsait bir pozisyona çekmeye çalışmaktadırlar. Aylardır dişiyle, tırnağıyla direnen Rojava’ya birden havadan yardım ve insani koridor açma girişimleri –ki son derece olumlanacak bir durum olmasına rağmen- ne yazık ki hafızası güçlü olan insanlarda derin bir kuşku yaratmaya devam edecektir.

Rojava Devrimi, eşit ve adil bir ekonomi politiği hayata geçirirken, herkesin kendinden başka temsil kabul etmediği bir demokratik işleyiş sayesinde, burjuva demokrasilerinin en büyük krizi olan temsil krizini de aşmaya çalışmaktadır. Bu tarz bir demokratik ve eşitlikçi yaşam modeli ‘bugünün dünyasındaki egemenlerin’ gülümseyerek karşılayabileceği bir model değildir kuşkusuz. Diğer etnik ve dini yapıların ve inanç gruplarının göstermelik bir temsili düzeyden öte birer politik ve kültürel özne olarak devrimin içinde konumlandıkları ve devrimin öncülerinin buyurgan abiden çok yoldaşlık düzleminde ortak bir hayat kurmaya çalıştıkları bir yerdir Rojava.  Yıllardır bölgedeki Türkmenleri Kürt hareketine karşı kışkırtan milliyetçi devletten Türkmen Katliamlarına karşı bir ses bile çıkmazken Dêrika Hemko’dan kalkıp Musul’daki Türkmenleri savunmaya giden bir devrimci damar ve dayanışma ağı gelişmiştir o topraklarda. Rojava’daki devrim sadece Kürtlerin değil, Süryanilerin, Arapların, Türkmenlerin birlikte ördükleri bir yaşam bütünlüğüdür.

Bu gün Rojava Devrimi’nin yaratmaya çalıştığı kadının toplumsal özne olma süreci, güzide uygarlığımızın merkezleri olan Batı Avrupa Demokrasilerinin ‘sadece seçen ve sadece seçilen’ eksenine sıkıştırıp bıraktıkları bir kadın demokrasisi yaklaşımının çok ötesindedir. Tarihin en güçlü kadın dayanışmasının hayata geçtiği Rojava, bu yönüyle aynı zamanda da bir kadın devrimidir. Kadın cinayetleri, taciz, tecavüz, erken evlilik, çok eşlilik olmak üzere Ortadoğu topraklarında kadını ikincil konuma iten bütün uygulamalar bizzat kadın devrimciler tarafından engellenmektedir. Geleneksel Ortadoğu rejimlerinin, yirmi birinci yüzyılda hala Emeviler döneminin sürekli sağa yatan iktidarcı İslam’ını refere eden ve ‘kadın gerillaların vurduğu mücahit cennete gitmez’ diyen bir inanç skalasının ve onların dostlarının, kadın özgürlüğünü savunan bir yaşam bütünlüğünü hazmetmesi imkânsızdır.

Eğitimi, yargıyı, ekonomiyi, cinsiyet ilişkilerini, hatta silahlı gücün devletten topluma geçtiği Rojava Devrimi ‘daha az devlet, daha çok toplum’dan öte ‘olmayan devlet, olan halklar’  diyalektiğini dünya devrim tarihine çoktan hediye etmiştir. Kendi asayişini kendisi sağlayan öz savunma birlikleri, askeri şiddetin merkezi iktidar tarafından tekelleşmesini engelleyen ve halkın üzerinde baskı kuran örgütlü bir şiddeti devre dışı bırakan bir yapıdadır. Bütün bu bağlamda Rojava Devrimi ve Kantonlar Demokrasisi devlet denilen ideolojik aygıtın hızla çözüldüğü bir halklar devrimidir.

Yargı sistemi komün ve halk meclisleri tarafından oluşturulmuş komiteler tarafından devralınmış, devletin yargı tekeli kırılmıştır. Rojava Devrimi elinde silahlarıyla cephelerde direnen parlamenterlerin, parti eş başkanlarının yoksul köylülerle birlikte savaştıkları kravatsız bir halk devrimi olmasının yanında bürokrasinin ve sınıfsal egemenliklerin önüne set çeken bir yoksullar devrimi girişimidir. Paris Komünü, Barcelona Direnişi ve Şeyh Bedrettin’in yoldaşlarıyla kurduğu komünal ilişkinin devamı olan bu direniş sahası tarihte yarım kalmış tüm devrimlere göz kırpmaktadır bu gün. Stalingrad direnişinde faşist işgalcilere karşı direnç gösteren Sibiryalı köylüler ile İstanbul’dan gelip mevzi tutan genç devrimcilerin ortak cephesine dönüşen bu küçük kasaba, devrimci hafızayı sürekli geçmiş ile şimdi arasında güncellemeye devam etmektedir.   PYD Eş başkanı Asya Abdullah ve Kobanî Özerk Yönetimi Başbakanı Enver Müslim’in ellerinde silahlarıyla Kobanî Direnişi’nde çekilen görüntüleri Allende’nin Şili Faşizmine karşı parlamento binası önünde elinde silahıyla çekilen son görüntüsüyle bire bir örtüşerek devrimci hafızayı tazelemiştir. Komünal olarak örgütlenen ekonomik yaşam ve yoksullara dağıtılan topraklar, özgür akademilerde verilen ve alınan dersler şimdiden Rojava’yı sol ve eşitlikçi özlemlerin vahası haline getirmiştir. Mesleki ayrışmaların silindiği, statülerin yoldaşlık kültürü tarafından yerle bir edildiği ve imtiyazların silinip gittiği bu vaha sayesinde merkezi bir devlet tamamıyla işlevsiz kılınıyor bu gün. Bu yöneyle de ‘toplumlar devletsiz de yaşayabilir’ ilkesinin tezahürü ve kanıtıdır bu gün Rojava!

Bütün bunlardan öte bu gün Rojava Kürdistan’ı küçük kardeş olmasına rağmen büyük kardeşlere son derece öğretici dersler sunmaktadır. Bir taraftan bundan yüz yıl önce Ortadoğu topraklarını cetvellerle birbirinden ayıran Batılı Kapitalist hegemonyayı ve onların yerel işbirlikçi yönetimlerinin resmi haritalarını geçersiz kılarken bir taraftan kendini domine etmeden kardeşleşmenin ve dayanışmanın devrimci ağlarını örmektedirler. Dünya devrim tarihinden büyük dersler çıkarırken aynı zamanda hayati dersler de veren Rojava Devrimi, bu gün hepimize yepyeni şeyler öğretmektedir. Kuzey’in demokratik ve legal siyaseti, kendi içinde oluşan bürokratik ve iktidarcı yapıların yarattığı tıkanıklıkları ve kültürel-politik savrulmanın tarihsel özeleştirisini ancak Rojava devriminin bugün yaptıklarını ve yapmaya çalıştıklarını ölçü alarak sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilir. Ortadoğu topraklarının belki binlerce yıldır şahit olamadığı yeni bir yaşam politikasının imkânları yaratılırken dünya ve bölge devrimcilerinin şimdiye dek çok daha güçlü bir dayanışma ağı kurmaları gerekirdi; devrim düşünün çok uzak olmadığını bizzat görerek, yaşayarak ve yaşatarak… Çünkü Rojava devrimi sadece Ortadoğulu halkların değil Dünya Devrim Tarihinin mirası ve nakl-i yekunudur.