Adem Yeşilyurt: 2013’ün Aralık ayında yapılan Genel Kurul ile TGS’de yeni bir yönetim işbaşına geldi ve siz de Genel Başkan seçildiniz. O günden bu yana sendikanın nasıl bir değişim geçirdiğini düşünüyorsunuz?
Uğur Güç: 2013 Aralık ayında delegelerimizin takdiriyle göreve başladık. Öncelikle Genel Kurul’da tüzüğümüzü yeniledik. Tüzüğümüzde kadın temsilini azami düzeyde artıran, LGBTİ bireylerin haklarını tanımlayan bir düzenleme yaptık. Sendikayı gençleştirdik. Seçilen genç arkadaşlarla yaş ortalamamızı 31’e çektik. Seçildiğimizde TGS 850 civarında üyeyle baraj altındaydı. Çok kısa bir sürede üye sayımızı artırıp barajın üstüne çıkarmamız gerekiyordu. Sendikadaki değişimi ve gençleşmesini anlatacak bir kampanya düzenlemeye karar verdik. 5 Ocak Pazar günü startını verdiğimiz 5N 1K 1Sendika kampanyası sayesinde üye sayımızı %25 artırarak 1 ay gibi kısa bir sürede barajı aştık ve toplusözleşme imzalayacak duruma geldik. Aynı hızla örgütlenmelerimizi tamamlayarak, Evrensel, Birgün, İMC TV, Yurt gibi gazetelerde toplusözleşme yetkisini kazandık. Göreve talip olduğumuzda çevremizdekilerin “cenazeyi kaldırmaya mı talipsiniz” eleştirilerine en iyi cevabı barajın üstünde olan, toplusözleşmeler imzalayan, yerel basında örgütlenen genç ve dinamik bir yapıya kavuşan TGS’nin verdiğini düşünüyorum.
Adem Yeşilyurt: Sendika olarak Türkiye’de medya ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uğur Güç: Bugün medya tam anlamıyla iktidar medyası haline gelmiş durumda. Yandaş basın, TRT, Anadolu Ajansı hükümetin propaganda aracı olmuş durumda, TMSF tarafından devşirilen havuz medyası da cabası. Ayrıca basın emekçileri çeşitli davalarla yıldırılmak isteniyor. Karikatür çizen, tweet atan Cumhurbaşkanı’na hakaretle; haber yazan, manşet atan halkı iktidara karşı kışkırtmakla suçlanıyor. Türkiye, gazetelerin yargılanıp gazetecilerin hapsedildiği, basın emekçilerinin mesailerini mahkemelerde ifade vererek harcadığı bir ülke haline geldi. Sadece işlerini yaptıkları için cezaevlerinde bazıları yıllardır yatmakta olan 21 meslektaşımız, yüzlerce gazeteci aleyhine açılmış binlerce dava var. Akreditasyon uygulamasıyla neredeyse cami avlusunun bile yandaş olmayan gazetecilere, foto muhabirlerine, kameramanlara kapatıldığı bir ortamda, hâlâ mesleğimizi yapmaya çalışıyor, örgütümüzle basın özgürlüğü mücadelesi veriyoruz.
Adem Yeşilyurt: Bu yeni dönemde sendika örgütlenme ve toplusözleşme süreçlerinde de bir ivme kazandı. Özellikle de muhalif medyada olumlu gelişmeler var. Bu konudaki gelişmeleri kısaca aktarabilir misiniz?
Uğur Güç: Başta da değindiğim gibi, neredeyse muhalif medyanın tamamında örgütlüyüz. Evrensel, Birgün, ANKA Ajansı’nda ve Kocaeli Manşet gazetesinde toplusözleşme imzaladık. İMC TV, Yurt gazetesi, Cumhuriyet ve Sabah gazetelerinde yetkimiz devam etmekte. Yurt ve Cumhuriyet’te çözüme yaklaştık. Ana akım medyada çalışan birçok üyemiz var. Sektördeki işten atmalar yüzünden birçok üyemizi kaybetmemize rağmen, yeni örgütlenmelerimizi sürdürerek meslek barajının üzerinde kalmaya devam ediyoruz.
Adem Yeşilyurt: Bildiğimiz kadarıyla 2009’daki ATV-Sabah grevinin katılımcılarındandınız. Kendi yaşadığınız örnek üzerinden, bugün ana akım medyada örgütlenme sorunları üzerine düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Uğur Güç: Evet, 2009’da greve çıkan ve grevdeyken işten atılan 10 kişiden biriyim. Sabah-ATV örgütlenmesi ile bugünkü durum oldukça farklı. Biz örgütlenirken sektörde unutulmuş, 1980 sonrası kuşağın bilmediği bir bilinci aktarmaya çalıştık. Bunda kısmen başarılı olduk. Fakat işveren baskısıyla birçok arkadaşımız üyelikten ayrıldı. Fakat bugün daha farklı bir ortam var. Gezi süreci sektörde çok etkili oldu. Bir de işten atmalar çok etkili oldu. Sendikasız olan binlerce gazeteci işten atıldı. Sendikalı olmak sektörde artık bir güvence olarak görülmeye başlandı. Fakat yine de ana akım medya çalışanları sendikalı olmaktan çekiniyor. O duvarda bir gedik açarsak, başarılı bir toplu sözleşme ortaya çıkarırsak, duvarın yıkılacağını düşünüyorum.
Adem Yeşilyurt: Ana akım medya ile muhalif/alternatif medya arasında çalışma koşulları ve örgütlenme pratikleri açısından nasıl farklılıklar görüyorsunuz?
Uğur Güç: Aslında ana akım medya ile muhalif medya çalışanları arasında ücretler oldukça yaklaştı. Daha doğrusu, ana akım medyada sömürü daha da fazlalaştı. Yaptığımız toplu sözleşmelerle muhalif medya çalışanları iş güvencesi açısından ana akımda çalışanlardan daha avantajlı hale geldi. Örgütlenme pratiklerine bakacak olursak, muhalif medya çalışanlarının sendikal bilinci zaten var. Biz sadece aramızdaki güven ilişkisini yeniden tesis ettik. Ana akım medya çalışanlarına gelince, zaten hükümet, patron baskısı altında bunalmış durumdalar. Bu baskılar altında, ister istemez örgütlü mücadeleye inanmaya başladılar.
Adem Yeşilyurt: Bu çerçevede Yurt gazetesinde yaşananlar çok yakın bir örnek. Orada tam olarak ne oldu ve sendika bu süreçte nasıl bir rol aldı? Sonuç olarak Yurt gazetesi örneğinde bugün gelinen nokta nedir?
Uğur Güç: Yurt gazetesinde çok büyük sıkıntılar yaşadık. Çalışanlar aylarca maaş alamamıştı. Birçok toplantı yaptık. Onları birlikte mücadeleye inandırdık. Etkili olduk. Patron söz verdiği zamanda maaşlarını yatırmayınca, topluca eylem yaptılar. Ertesi gün bir kısım alacakları ödendi. Fakat bu sektörde mimli Derya Sazak, gözdağı vermek için işyeri temsilcilerimiz de dahil olmak üzere eyleme ve örgütlenmeye önayak olan yedi kişiyi işten çıkardı. Patronu toplusözleşme masasına bir türlü oturtamadık. Geldiğimiz son noktada, TGS’nin önünü kesen Derya Sazak işten atıldı. Yerine eski Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ geldi. Merdan Yanardağ, TGS’de şube yöneticiliği yapmış bir kişi. İlk görüşmelerimiz olumlu geçiyor. Mutlu sona yakın olduğumuzu söyleyebilirim.
Adem Yeşilyurt: Sendika olarak geçtiğimiz ay Journo adıyla bir dergi çıkarmaya başladınız. Sizce Journo nasıl bir dergi? Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Uğur Güç: Journo’yu geçen ay çıkarmaya başladık. Bu fikri 5N 1K 1Sendika kampanyamızın lansmanında, Tuğrul Eryılmaz ortaya attı. “Bu kadar nitelikli insan var burada neden bir fanzin çıkarmıyoruz? Ben her türlü desteğe hazırım” dedi. Biz de bunu olgunlaştırarak Journo’yu yarattık. Diğer sendikal yayınlar gibi “şunu yaptık, bunu yaptık” olmasın istedik. Genç, güler yüzlü ve dünyalı bir dergi yapmak istedik. Zaten internet sitemiz ve basın açıklamaları yoluyla basın özgürlüğü mücadelemizi duyurabiliyoruz. Journo gazeteciliğin niteliği, geleceği ve meslek içi tartışmalarla ilgilensin istedik.
Adem Yeşilyurt: Sendika hakkında bir özeleştiri vermeniz gerektiğini düşündüğünüz noktalar var mı? Genel olarak sendikanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Uğur Güç: Tabii ki özeleştiri vermemiz gerekiyor. TGS’de bir yönetici asistanı ve her işe koşturan bir ablamız dışında, ücretli çalışan yok. Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarımız ayrıca basın çalışanları. Yoğun gündemler olduğunda TGS’ye gerekli mesaiyi harcayamıyoruz. Bazen açıklamalardan geri kalıyoruz. Örgütlülüğümüzü büyütüp gelirlerimizi de artırırsak, iki profesyonel yöneticiyle bu sorunu da aşacağımıza inanıyoruz. Bu sendika artık ayakları üzerinde durabiliyor. Geleceğe umutla bakıyoruz.