Tarih-Toplum-Bellek

2019 yılını geride bıraktık. İktidarda on yedinci yılını dolduran AKP’nin yönetme krizinin derinleştiği, buna karşın toplumsal muhalefet açısından kimi umut verici gelişmelerin yaşandığı bir yıl oldu. Yerel seçimlerde muhalefet partilerinin AKP-MHP bloğunu geriletme anlayışına dayalı örtük işbirliğinin sandıkta yakaladığı başarı, toplumsal muhalefette büyük bir umut ve özgüven yarattı. Büyükşehirleri elinden kaybeden AKP, bu yenilgi duygusunu muhalefete yönelik baskı ve dış politikada saldırgan çizgi ile aşmaya çalışsa da ne toplumu tam olarak sindirebildi, ne de kendi içindeki yarılmaları engelleyebildi. Çevre hareketlerinin kitleselliği, kadın mücadelesinin cesareti, sosyal medya gücüyle elde edilen kimi kazanımlar ve siyasal davalar karşısında alınan ortak tutumlar 2019 yılının muhalefet açısından diğer olumlu gelişmeleri olarak öne çıktı. Bir türlü aşılamayan kriz nedeniyle AKP ile geniş toplum kesimleri arasında giderek büyüyen uçurum, 2020 yılının büyük siyasal-toplumsal çalkantılara gebe haline getiriyor.

***

Bu sayımıza TBMM’de görüşmeleri tamamlanan 2020 yılı bütçesine ilişkin Ali Rıza Güngen’in yazısıyla başlıyoruz. Güngen, 2020 bütçesinin toplumsal sorunları daha da ağırlaştıracak karakterini detaylı biçimde ele alıyor. Gündem bölümünün diğer yazısı ise hem bütçe içerisindeki payı hem de toplumsal yaşamdaki ağırlığı giderek artan Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında Ceren Lord’un yazısı. Dünya gündeminde ise Celal Oral Özdemir Bolivya’da gerçekleşen ABD destekli darbeyi ve Emo Morales’in iktidar dönemini inceliyor.

Dergimizin bu sayısında Özge Özkoç ve Yunus Yücel’in editörlüğünde hazırladığımız “Tarih, Toplum, Bellek” dosyasına yer veriyoruz. Tarih, akademik bir disiplin haline geldiği 19. yüzyıldan bu yana, özellikle “Tarihin nasıl yazılması gerektiği” sorusu etrafında şekillenen yöntemsel tartışmalar nedeniyle bir çok kez form değiştirdi. Tarihin kronolojik ve devlet merkezli başlayan serüveni, 20. yüzyıldaki birçok önemli bilimsel müdahalenin etkisiyle sorgulanır hale geldi. Analiz birimini devletten yapıya kaydıran Annales okulu, büyük anlatıları sorgulayan post-pozitivist tartışmalar geleneksel tarih yazımına da darbe vurmaya başladı. Devlet merkezli meta anlatı olarak Tarih yerine, mikro tarihin ön plana çıkmaya başladığı bir dönemin de kapısı aralandı. Dolayısıyla, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısı sosyal bilimler alanının genelinde olduğu gibi Tarih disiplinindeki gelenekselleşmiş kalıpların kırılmaya başladığı bir dönem oldu.

Dosyamım, Taner Timur tarafından kaleme alınan “Toplum, Bilim ve Tarihçi” başlıklı yazıyla açılıyor. Taner Timur, bu yazısında “Tarihçi kimdir?”, “Tarihi kimler yapar?” ve “Tarih nasıl yazılır?” gibi kadim sorulardan hareketle tarih disiplininin ortaya çıkışının ve gelişiminin izini sürüyor. Osmanlı döneminden Cumhuriyet Türkiyesine uzanan bir hat üzerinden Türkiye’deki tarih yazımını ve tarih çalışmalarını analiz eden Timur, güncel bir meseleyi de dolaşıma sokarak “AKP dönemindeki tarih anlayışı”nı da tartışmaya açıyor.

Faruk Alpkaya “Braudel’den Wallerstein’e Tarihe Bakmak” başlıklı yazısında, 20. yüzyılın geleneksel tarih yazımının dışındaki en önemli isimlerden biri olan Fernand Braudel ile Dünya-Sistemleri Analiziyle sosyal bilimler alanına yeni bir soluk getiren Immanuel Wallerstein’in geçmişi inşa yöntemlerindeki farklılıklara ve benzerliklere odaklanıyor. Kronolojiye öncelik veren tarihyazımının yerine yapıya ve konjonktüre odaklanan Annales ekolünün 20. yüzyıldaki tarih disiplinine etkisini ele alan Alpkaya, yazısında ayrıca, 1970’lerden itibaren sosyal bilimlere yeni bir analiz birimiyle, “Tarihsel Sistem” ile müdahale eden de Wallerstein’in yaklaşımının ayrıksılığını ve önemini inceliyor.

Enzo Traverso’nun Ayrıntı Yayınları tarafından 2013 yılında yayımlanan “Savaş Alanı Olarak Tarih” adlı kitabında yer alan “Biyoiktidar: Michel Foucault’nun ve Giorgio Agamben’in Tarihyazımsal Kullanımları” başlıklı bölümü dosyamızla olan yakın ilgisi nedeniyle okuyucularımızla paylaşmayı uygun gördük.

Dosyada tarih-unutma-bellek ekseninde üç ayrı tartışmaya yer veriyoruz. Cem Çal “Nietzsche, Tarih, Unutma” başlıklı yazısında, Nietzsche’nin tarih kavrayışına, tarih-unutma-hatırlama ekseninde yürüttüğü bir tartışmayla ışık tutmaya çalışıyor. Göze Orhon ise tarih ve bellek arasındaki ilişkiyi mercek altına aldığı yazısında, Tarihin ulus-devletlerle ve dışlayıcı anlatılarla oluşturulduğu durumlarda belleğin bu (resmi) tarihin karşısına sivillerin ve yurttaşların bazen de yurttaş dahi olmayanların sesi olarak anlaşılabileceğine ilişkin bir kabulün sakıncalarından hareket ediyor. Ali Değirmenci’nin çevirisini yaptığı Kerwin Lee Klein’ın “Tarihsel Söylemde Belleğin Ortaya Çıkışı Üzerine” başlıklı kült makalesi de bu konuya ilişkin değerli analizler içeriyor.

Çevirisini Onur Yıldız’ın yaptığı “Sol Melankoliye Direnmek” başlıklı makalesinde Wendy Brown, Walter Benjamin’den ödünç aldığı “sol melankoli” kavramıyla tam da zamanımıza damgasını vuran Sol’a hakim muhafazakar ve melankolik alışkanlıklardan kurtulmanın imkanlarını tartışmaya açıyor.

Bu sayıda, edebiyat ile tarih ilişkisini ele alan iki yazı bulacaksınız. Ömer Türkeş, destanlardan ve kutsal kitaplardan ilk tarih metinlerine, roman sanatının tarih sahnesine çıkışına, 19. yüzyıldaki tarihi roman örneklerine, toplumcu gerçekçi roman ile tarih arasındaki ilişkiye ve postmodernizmin roman sanatı üzerindeki etkisine kadar geniş bir yelpazeyi inceliyor. Mert Tutucu ise “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı’na Yeni Tarihselci Bir Bakış: Farklı Şeyh Bedrettin Portreleri” başlıklı yazısında edebiyatımızdaki farklı Şeyh Bedrettin yorumlarını değerlendiriyor.

Dergimizin politika-teori bölümünde Hazal Yalın “Nedir Bu İdeoloji?” başlıklı yazısıylaMarx’tan günümüze ideoloji üzerine yürütülen tartışmaları ele alıyor. Edebiyat-eleştiri bölümünde ise Ulaş Bager Aldemir, Alman Romantik Heinrich von Kleist’ın 16. Yüzyıl kronolojisine göre kurguladığı Michael Kohlhaas adlı novellasını inceliyor.

Bir sonraki sayımızda “Toplum” dosyasıyla çıkacağız, eleştiri ve katkılarınızı bekliyoruz.

İyi okumalar…