Türkiye’de İslamcı Kadın Grupları: Sokağın Ötesi mi?

Sokak, yapısal olarak iktidar konumunda bulunmayan sıradan insanlar için siyasetin ana odağıdır (Bayat, 2003). [1] Eşzamanlı olarak sosyal ve mekansal, sabit ve güncel, birbirine benzeyen ve yabancı olan, görünür ve sesli olanın bir yeri olan sokak, duyguların ve bakış açılarının benzersiz bir biçimde oluşturulduğu, yayıldığı ve ifade edildiği karmaşık bir bütünü temsil eder (Bayat, 2003: 45-46). Sokak siyasetini ise “halkın bir kısmıyla yetkililer arasında dönemsel olarak sokakların fiziksel ve toplumsal mekanında şekillenen ve dile gelen birtakım çatışmalar ve beraberindeki etkiler” olarak tanımlayabiliriz (Bayat, 2009: 37). [/content_control]

Sokak eylemleri Batı demokrasilerinde Amerikan Siyahi Hareketi ve 68 eylemleri ile birlikte siyasal katılımın ve ifade özgürlüğünün olağan bir şekli olarak görülmeye başlamıştır (Uysal, 2017: 19). “Mevcut hakları korumanın, yeni hak taleplerinde bulunmanın, kamu politikalarına müdahale etmenin aracı ve mekanı olan sokak, temsili demokrasilerde demokrasinin yaygınlaşmasının ve derinleştirilmesinin” etkili araçlarından biri olmuştur (Bayat, 2009: 18). Batı ülkelerinde oluşan bu bakış açısının aksine Türkiye’de sokak eylemleri siyasal katılımın olağan bir biçimi kabul edilmemiştir (Uysal 2017: 19). Bugüne dek dertlerini dillendirmek için sokağa çıkanlar “iktidar tarafından araçsallaştırılmadıkları sürece gayrimeşru, marjinal ve yurttaş olmayanlar olarak” görülmektedir (Uysal 2017: 17). Çünkü sokak, iktidarı tedirgin eden, muhalefet potansiyeli taşıyan bir yerdir (Kök ve Tekerek, 2012).

Sokağa atfedilen olumsuz ifadelere rağmen, Türkiye’de kadın hareketi bugüne dek sokakta aktif olmuş ve sözünü kampanya ve eylemlerle dile getirmiştir. Peki İslamcı kadın gruplarının sokağı kullanımı ve sokak siyaseti algısı nasıldır? Bu soruya tek bir yanıt bulmak çok zordur. Değerlendirmeyi yaparken tarihsel bir dönemleme yapmak yerinde olacaktır. Başörtüsü mücadelesi neredeyse tüm İslamcı grupları bir araya getiren ve İslamcı kadınların kendilerini sokakta ifade etmenlerine zemin hazırlayan bir mesele olmuştur. 2014 yılında başörtüsü yasağının kalkması, İslamcı kadın gruplarının mücadele zeminlerinin ortaya kalkmasına yol açarken bu grupların büyük bir kısmının GONGOlaşarak hükümete yakın bir hal almalarına neden olmuştur (Özgür Keysan ve Özdemir, 2021). Bu durum İslamcı kadınların sokak siyaseti ile kurdukları ilişkiye de yansımıştır. Eleştirel duruşlarını koruyarak sokakta mücadelelerine devam ettiren kadınlar arasında ise sokak siyasetine bakış açısında kuşak farkından söz etmek mümkündür. Bu noktada genç İslamcı kadınlar sokakta kendilerini daha rahat hissetmekte ve ifade etmektedirler. Bunun da ötesinde özellikle son yıllarda İslamcı kadınlar içinde genç neslin mücadelelerini sokağı biraz geride bırakarak dijital mecralara ağırlık vererek yürüttüğünü söylemek de mümkün görünmektedir.

Başörtüsü Eylemleri ve Sokağın Anlamı

Genel bir eğilim olarak İslamcı kadınların feminist gruplar gibi kendilerini sokakta ifade etmediklerini söyleyebiliriz. 2012 yılında doktora çalışmam sürecinde sahada edindiğim kanı İslamcı kadınların çoğunun sokak aktivizmi noktasında kendilerini rahat hissetmedikleri ve gelen genç dindar kitlenin aksine sokakta slogan atmadan fikir üretmeye kendilerini daha yakın buldukları idi. Fakat bu çekingen tavrın İslamcı kadınların sokak siyasetinden tam anlamıyla kaçındıkları anlamına da gelmediğinin de altını çizmek gerekiyor. Çünkü bugüne dek çok kez dile getirildiği gibi İslamcı kadınlar CEDAW (Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Beyannamesi) Yürütme Kurulu, TCK (Türk Ceza Kanunu) Kadın Platformu, Kadın Koalisyonu gibi birçok platformda Türkiye kadın hareketi ile birlikte hareket etmiş ve seslerini sokakta duyurdukları birçok yürüyüş gösteri ve kampanyada yer almışlardır.

1997 yılında yaşanan 28 Şubat post modern darbesi sonrasında getirilen başörtüsü yasağı ile birlikte hem eğitim gören hem de çalışma hayatındaki başörtülü kadınlar ciddi kısıtlamalar ile karşı karşıya kalmışlardır. Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun, Aralık 1997’den itibaren çeşitli kararlar alarak üniversitelere başörtüsüyle girilmesini engellemesi ile birlikte haklarını geri kazanmaya çalışan İslamcı kadınlar toplumsal ve siyasal memnuniyetsizliklerini dile getirmek için sokağa çıkmışlardır. 23 Şubat 1998’de İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu bir genelge ile, “başörtülü ve sakallı öğrencilerin derslere alınmamaları, yoklamalara yazılmamaları, dersten çıkmamakta direniyorlarsa dersin yapılmaması ve öğrencinin dersi engellediğine dair tutanak tutularak disiplin kuruluna sevk edilmesi” kararını almıştır (Bianet).[2] Bu genelge sonrasında Üniversiteye alınmayan başörtülü öğrenciler üniversitenin Beyazıt kampüsü kapısında oturma eylemi yaparak yasağı protesto etmişler ve sonrasında  protestolardan cevap alamayınca İstanbul’dan Ankara’ya kadar el ele tutuşarak bir zincir oluşturmuşlar, 11 Ekim 1998 tarihinde on binlerce kişinin katıldığı eylemde sadece İstanbul ve Ankara’da değil Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelenler ‘Özgürlük için El Ele’ zincirleri kurmuşlardır (Bianet). Başörtüsü eylemleri sırasında göz altına alınan birçok kadın olmuş ve bu kadınların sorunlarını ve yasak ile ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirmek için sokağı kullanımlarına ilişkin önemli bir örnek olmuştur.

2010 yılına geldiğimizde Üniversite kampüslerinde başörtüsü yasağı kaldırılmış, ancak devlet kurumlarında yasak hala sürmekteydi. Bu duruma istinaden 2011 yılı genel seçimlerinde, siyasi partilerin seçilebilecekleri her yerde aday göstermelerini sağlamak adına “başörtülü kadınların mecliste temsili” için “Başörtülü Aday Yoksa Oy da Yok” kampanyası başlatılmıştır.[3] Ancak bu kadınların talepleri bu aşamada karşılanmamıştır. İki yıl daha süren kampanyanın ardından, 2013 yılında Demokratikleşme Paketi ile yasak kaldırılmış ve başörtülü kadınların üniversitelere, okullara, kamu dairelerine ve devlet kurumlarına girmesine izin verilmiştir.

Bu bağlamda İslamcı kadın hareketinin ortak noktası olan başörtüsü yasağının kalkması ile birlikte mücadele zemininin ortadan kalkması ve İslamcı kadınların AKP hükümeti ile kurdukları ilişki biçiminin dönüşümüyle birlikte birbirlerinden uzaklaştıklarının altını çizmek gerekir (Özgür Keysan ve Özdemir, 2021). Birçok çalışmada ifade edildiği üzere bu süreçte muhalif İslamcı kadın grupları yanısıra GONGOlaşan[4] ve hükümet yanlısı olarak konumlanan birçok İslamcı kadın grubu da karşımıza çıkmaya başlamıştır.[5] Peki bu durum İslamcı kadınların sokak siyasetini nasıl etkilemiştir?

İslamcı Kadın Hareketinde Yeni Oluşumlar: Sokak siyaseti ve Dijital aktivizm el ele

2013 yılı sonrasında İslamcı kadın hareketi içerisinde Kadına Şiddete karşı Müslümanlar İnsiyatifi, Reçel Blog ve Havle Dernekleri gibi yeni oluşumlar karşımıza çıkıyor. Bu grupların ortak özelliklerinin sosyal medya ortamını etkin kullanmaları, kadın hakları konusunda alternatif İslami bir teori ve söylem üretmeye çalışmaları, kadına karşı şiddet ve ayrımcılık konusunda diğer kadın örgütleriyle ortak çalışmalar yapmaları, emek sömürüsü ve barış gibi konularla yakından ilgilenmeleri ve ana akıma muhalif bir çizgide bulunmaları sayılabilir (Tuksal, 2020: 235). Bu gruplar arasında kadınların kadın olmalarından dolayı karşılaştıkları eşitlik ayrımcılık ve şiddetle mücadele etmeyi hedefleyen Kadına Şiddete karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nin sokakta aktif bir şekilde mücadele yürüttüğü söylenebilir (Tuksal, 2020: 236). Bugüne dek İnisiyatif “Suriyeli kadın ticaretine hayır” eylemi[6], “Bedenlerimiz Kimsenin İdeolojik Savaş Alanı Değildir” basın açıklaması gibi etkinlikler yanı sıra Gezi eylemlerine katılmış[7] ve Flormar’da Kadın İşçilerle Dayanışma[8] içinde olmuş ve Kadınlar Camilerde kampanyası içinde yer almıştır.

2000’lerin ikinci yarısından itibaren kadın aktivist grupların tartışmalara katılmak, ağlar oluşturmak ve protestolar düzenlemek amacıyla sosyal medya ve sosyal ağ gruplarının kullanımı artmış durumdadır (Eslen Ziya, 2013: 868).[9] Sosyal ağlar, kadınların birbiriyle etkileşimini sağlayarak bir tür “dijital kız kardeşliği”nin oluşumunu sağlamaya katkı sağlamaktadır (Erdogan 2021: 118 . İslamcı kadın grupları arasında yeni oluşumlar arasında yer alan Havle Kadın Derneği ve Reçel Blog’un sosyal ağlar ve dijital platformlar üzerinden mücadelelerini aktif bir biçimde yürütmektedirler.

Türkiye’de 2018 yılında İlk Müslüman Feminist Kadın Derneği olarak kurulan Havle kadınların ve bilhassa kendini Müslüman kimliğiyle tanımlayan kadınların hayatın her alanında karşılaştıkları zorluk ve engelleri tespit etmek ve bunlarla mücadele etmek amacını taşıyan bir dernektir.[10] @HavleKadin hashtagi ile twitter üzerinden paylaşmış olduğu içerikler incelendiğinde  konu başlıkları arasında çocuk istismarı, İstanbul sözleşmesi, kadına şiddet/kadın cinayeti, konferans/söyleşi/atölye duyuruları, İslami feminizm, cinsiyet eşitsizliği, erken yaşta evlilik gibi konular yer almaktadır (Erdoğan, 2021). Reçel Blog ise 2014 yılında çevrimiçi bir platform olarak kurulmuştur. Reçel Blog’da aktif olan kadınlar bu platformu kendi websitelerinde “Kadınların ve bilhassa Müslüman kadınların; gündelik deneyimlerine, toplumsal meseleleri algılayışlarına, ilgilerine, meraklarına, dertlerine, umutlarına, kaygılarına, mücadelelerine dair kendi sözümüzü söyleyeceğimiz bir mecramız olsun istedik. Kalemimizi, klavyemizi, tenceremizi, meyvelerimizi, şekerimizi aldık geldik” şeklinde tanıtmaktadırlar.[11]

Tüm bu tartışmalar ışığında Türkiye’de İslamcı kadınların çatışma ve mücadelelerini verdikleri zeminde yaşanan dönüşüme tanıklık ettiğimiz söylenebilir. Özellikle İslamcı kadınlar arasında genç neslin interneti ve yeni teknolojileri kadınların hayatlarını dönüştürmeyi hedefleyerek kullanmaları ve mücadelelerinin büyük bir kısmını dijital platformlar üzerinden vermeleri sokağın sınırlarını  sorgulamamızı ve bundan sonra bu tartışmaları yoğunlaşmamızı gerektirecek. Bayat’ın  (2009: 18) cümleleriyle “mevcut hakları korumanın, yeni hak taleplerinde bulunmanın, kamu politikalarına müdahale etmenin aracı ve mekanı olan sokağın” artık ötesine mi geçiyoruz sorusu bir süre daha gündemimizde kalacak gibi gözüküyor.


DİPNOTLAR

[1] https://merip.org/2003/03/the-street-and-the-politics-of-dissent-in-the-arab-world/

[2] https://m.bianet.org/bianet/kadin/161062-basortusune-ozgurluk-icin-elele-zincirlerinden-bugune

[3] Korteweg, A. C., & Yurdakul, G. (2014). The headscarf debates: Conflicts of national belonging. Stanford: Stanford University Press, sf. 58.

[4] KADEM  örneğini belirt.

[5] Koyuncu, B., & Özman, A. (2019). Women’s rights organizations and Turkish state in the post-2011 Era: Ideological Disengagement versus conservative Alignment. Turkish Studies, 20(5), 728–753; Diner, Ç. (2018). Gender politics and GONGOs in Turkey. Turkish Policy Quarterly, 16(4), 101–108.

[6] https://bianet.org/biamag/kadin/153142-siddete-karsi-muslumanlar-suriyeli-kadin-ticaretine-karsi-bulusuyor

[7] http://www.radikal.com.tr/turkiye/direniscilerden-basortulu-kadinlara-tacize-tepki-1136753/

[8] https://kskmi.wordpress.com/2019/09/20/flormar-direnis/

[9] Social Media and Turkish Feminism: New resources for social activism, Hande Eslen-Ziya, Feminist Media Studies, 2013 Vol. 13, No. 5, 860–870,

[10] https://www.sivilsayfalar.org/2019/04/02/turkiyede-ilk-musluman-feminist-kadin-dernegi-havle/

[11] http://recel-blog.com/recel/

[/content_control]