Covid-19 salgını ile birlikte maske kullanımı küresel ölçekte tartışılan bir konu haline geldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün, devlet yöneticilerinin ve sağlık sisteminin maske kullanımının gerekliliği hakkında yaptığı uyarılara karşın insanların büyük bir kısmı maske kullanma konusunda hala belirgin bir şekilde isteksizler. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Almanya’da ve İngiltere’de gerçekleşen maske karşıtı eylemler bu isteksizliğin en somut örnekleri. Peki, insanlar virüsten korunmak için en güvenilir yöntem olarak sunulan maskeye neden bu kadar karşılar?
Bana göre bu soruya verilecek yanıtlarda maskenin neyi imlediği özellikle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu yüzden, bu konuda farklı bir bakış açısı sağlayacağını düşündüğüm yeni bir kavramı paylaşmak istiyorum: [trau]mask[in][1]. Bu kavramı önermemdeki sebep mevcut düşünce yöntemlerinin maske karşıtlığına yeterli derinlikte bir cevap üretememesidir. Mevcut düşünce biçimi yanıtını şu soru üzerinden inşa eder: İnsanlar maskeyi neden kullanmıyorlar? Oysa asıl sorulması gereken soru şudur: İnsanlar neden maskeyi kullanmıyorlar? Bu soruyla birlikte insanların neden gözlüğe, şapkaya, eldivene değil de maskeye karşı çıktıkları üzerinde daha derin ve farklı bir yoldan düşünmemiz gerektiği açığa çıkar. İnsanlar tüm bunlara değil de maskeye karşı çıkarlar çünkü maske salt güvenliğin imleyicisi olma özelliğini kaybetmiş ve hem güvenliğin hem de tehdidin imleyicisi olarak ikili bir yapıya bürünmüştür. Bu güvensizlik durumu insanda büyük bir travmaya yol açmış ve maske bir travma derisine dönüşmüştür.
Maskenin hem güvenliği hem tehdidi; hem içi hem dışı; hem yaşamı hem de ölümü nasıl imlediğini, bu özelliği sayesinde insanmerkezci ve fallusmerkezci anlayışı nasıl yerinden ettiğini göstermeden önce maskenin tarihsel seyir içinde nasıl bir travma derisi haline geldiğine bakmak faydalı olacaktır.
Tekinsiz Bir Ek Olarak [Trau]mask[in]’in Tarihi[2]
Yapısalcı antropolojinin önemli isimlerinden Claude Lévi-Strauss Hepimiz Yamyamız[3] adlı eserinde maskenin köklerinin Pueblo yerlilerinin kaçinalar mitosuna kadar uzandığını ileri sürer. ABD’nin güneybatısında yaşayan Pueblo yerlilerinin ürettiği kaçinalar mitosu özetle şu şekildedir: Pueblo halkı atalar zamanında göç ederken bir nehirden geçerler. Bu esnada yerli çocuklardan bazıları nehirde boğulurlar. Nehirde boğulan bu çocukların ruhları kaçinalar olarak adlandırılır. Pueblo yerlilerinin ataları konar-göçer hayattan yerleşik hayata geçtiklerinde kaçinalar köylerini her sene ziyaret etmeye başlarlar. Kaçinalar gerçekleştirdikleri ziyaretten sonra geri dönerlerken yanlarında bazı çocukları götürürler. Çocuklarının ölmesinden korkan yerli halk kaçinalara bir teklifte bulunur. Bu teklife göre yerli halk her sene kaçinaların maskelerini takarak onlar için ayin yapacak ve kaçinaları bu dünyada temsil edeceklerdir. Buna karşılık olarak da kaçinalar artık köylere gelmeyecek ve öbür dünyada kalacaklardır. Yerli halkın teklifi kaçinalar tarafından kabul edilir ve kaçinalar bir daha öbür dünyadan gelerek köyü ziyaret etmezler.[4] Kaçina maskelerinin hem yaşamı hem de ölümü imleyen ikili, tekinsiz yapısını Strauss şöyle açıklar:
(…) [K]açina’lar hem ölümün kanıtı hem de ölümden sonraki yaşamın tanığıdır. Çocuklara kaçina’ların sırrının açıklanmaması ne öncelikle ne de özellikle onları korkutmak içindir. Bunun tam aksi sebeple olduğunu kolaylıkla söyleyebilirim: Çünkü onlar kaçinadır. Aldatmacanın dışında tutulurlar, çünkü gerçekliği temsil ederler (aldatmaca işte bu gerçeklikle bir nevi uzlaşmadır). Yerleri başkadır: Maskelerin ve canlıların yanı değil, tanrıların ve ölülerin, ölüler dediğimiz tanrıların yanıdır. Ve ölüler çocuktur.[5]
16. yüzyıla geldiğimizde Avrupa’da kadınların büyük bir kısmının kullandığı Vizard Maskesi (Visard/Vizard Mask) ortaya çıkar. Bu maskenin ortaya çıkmasını tetikleyen durum beyaz tenin kadınlar tarafından zenginlik göstergesi sayılmasıdır.[6] Beyaz tenini güneş ışığından korumak isteyen kadınlar dişlerinin arasına koydukları iğneye tutturulmuş maskeler takmaya başlarlar. Eğer güneş ışığı sebebiyle tenleri bronzlaşırsa hamilerinin dışarıda çalıştığının düşünüleceğinden ve fakir zannedileceklerinden korkarlar. Bir süre sonra Venedik’te Vizard Maskesi’nin ağız boşluğu olmayan bir çeşidi yaygınlık kazanır. Yeni maskede ağız boşluğunun bulunmaması kasıtlı bir harekettir. Böylece maskeli kadınların gizeminin artacağı düşünülmüştür.[7] Ne var ki Vizard Maskeler güzelliğin bir imleyeni olduğu kadar tekinsizliğin ve korkunun da taşıyıcısına dönüşür. 1583’teki Anatomy of Abuses eserinde döneminin zevklerine şiddetli eleştiriler yönelten ünlü broşür yazarı Phillip Stubbes, Vizard Maskesi takan kadınların bir şeytana veya bir canavara benzediğini, maskenin altından yalnızca gözlerinin ve ağızlarının gözüktüğünü yazar.[8] Maske böylece güzellik için çirkinleşmenin, melekleşmek için şeytanlaşmanın bir göstergesi olarak üçüncü bir türe dönüşür.
16. ve 17. yüzyıllarda İngiltere, Galler ve İskoçya’da yerel mahkemeler kocalarına itaat etmeyen kadınları, fahişeleri, cadıları ve büyücüleri cezalandırmak için Azarlama Maskesi’ni (Scold’s bridle) kullanmaya başlarlar.[9] Oldukça yaygın bir işkence yöntemi olan Azarlama Maskesi kadınların başlarını tamamen çevreleyecek şekilde demirden yapılır. Maskenin ağız bölümü dili baskı altında tutması için sivridir. Bu kısım kadınların ağzının içine yerleştirilir ve bu sayede maske takarken kadınların yemek yemesi, konuşması engellenir. Azarlama maskesinin kullanılmasındaki amaç toplumsal baskıyla işkence edilen kişilerin günahlarından tövbe etmesi ve bağışlanma dilemesidir.[10] Ne var ki azarlama maskesi tam da arzu ettiği şeyin karşıtına yol açar. Kadının ataerkil sisteme başkaldırışı azarlama maskesinde görünürlük kazanır. Böylece maske itaatsizliğin temsili haline gelirken, ceza yüceltmeye, tahakküm arayışı kamusal alanda itaatsizliğin tanınmasına dönüşür.
İnsanların maske ile tekinsizlik arasında kurdukları bağ 17. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan büyük veba salgınıyla kuvvetlenir. Bu dönemde doktorlar vebanın kötü koku yoluyla bulaştığına inandıkları için özel kıyafetler giyerler.[11] Veba doktorlarının özel kıyafetlerini 1630 yılında tasarlayan isim ise Fransız tıp hekimi Charles de Lorme’dir. De Lorme ağız tarafı kuş gagası biçiminde, gözleri ise camdan olan bir maske tasarlar. Doktorlar maskenin sivri kısmına salgından korunmak için gül, nane, karanfil gibi çeşitli bitkiler ve otlar yerleştirirler. Aynı zamanda doktorlar hastalarla temas etmemek için özel siyah bir cübbe giyerler ve baston taşırlar.[12] Veba doktorlarının bu korkunç maskesi sağlığı ve emniyeti işaret etmesi gereken doktorları hastalığın ve tekinsizliğin birer imine çevirir.
18. yüzyıl Venedik’inde ise maske bütün ikili karşıtlıkların altını oyan bir ayrama[13] dönüşür. Bu dönemde maskenin kullanımı toplumsal düzende var olan hiyerarşik ilişkileri ters yüz eder. Böylece monolojik söylem diyalojiye, benlik algısı ötekinin teklifsizliğine, bilinemezliğine, belirlenemezliğine, beyaz kültür de melez bir kültürlerarasılığa açık hale gelir. Resmî kurumların ve ayrıcalıklı sınıfların aşina oldukları yapı tarafından üretilen bütün değerleri hızla boşa çıkaran maske yine tekinsizlikle iç içe geçer. Bu durumu Esra Almelek şöyle özetler:
Maskeler, bu şehrin [Venedik] kültüründe ve ekonomisinde çok önemli bir yeri vardır. 18. yüzyılda maskeler çok değişik durumlara hizmet ettiler. İşte bu maskeler sayesinde, kadınlar, erkeklerin egemen olduğu yerlere girebildiler, fakirler kostümlü balolara katılıp soylulara karışabildiler. Casuslar, heteroseksüel ilişkiler ve eşcinsellik, maskeler sayesinde arttı. Rahipler ve din adamları bile maskeli gezip, aykırı davranışlarda bulunmaya başladı. Sonunda, günlük yaşamdaki maskeler yasaklandı ve kullanımı da yılın sadece belirli aylarıyla sınırlandı.[14]
Maskenin tekinsizlik duygusuyla olan bağı o denli kuvvetlenmiştir ki maskenin günlük kullanımı yasaklanarak bu duygunun üstesinden gelinmeye çalışılır.
19. yüzyılda ise maskenin bağlamı hem mekânsal hem de anlamsal olarak genişler. Kolonyal hareketlerin başlamasıyla birlikte maske Afrikalı köleler üzerinde sahipleri tarafından kullanılan bir tahakküm aracı haline gelir. Beyaz adamın elinde etnik şiddetin temsili haline gelen maske Afrikalılar için ise siyah kimliğin hastalıkla, yabancılıkla, aşağı olanla sabitlenmesine sebep olur. Kirli Köle Maskesi (Slave iron bit) köle sahipleri tarafından özellikle kendilerine hastalık bulaşmasını engellemek için kullanılır.[15] Atların ağzına takılan gemlerden ilham alınarak tasarlanan bu maske Afrikalı kölelerin başlarını saracak şekilde takılır. Maskenin ağız kısmı ise tıkaç vazifesi görür.[16] Ömrünü bu şekilde geçirmek zorunda kalan köleler için maskenin bir travma derisi haline geldiğini söylemek çok da zor değildir. Siyah derinin üzerine beyaz adamın bir eki olarak yerleşen bu maske kölenin bedenini dağıtır, kimliksel kodlarını parçalar ve yertsizyurtsuzlaştırır. Diğer taraftan beyaz adamın tahakküm ve güvenlik açlığı tam da maske tarafından bozulur. Maske hem beyaz adamın ötekiliğini hem de ötekinin sınırı ihlal ederek içe sızdığını ima eder. Eğer beyaz adam kendi topraklarında değilse bulunduğu yerin yerlisi değildir aksine yerli kölelerin yanında bir yabancı, bir ötekidir. Diğer taraftan eğer beyaz adam evindeyse ve köle onun yanındaysa o halde öteki olan sınırı aşmış ve dışarıdan içeri sızmıştır. Kölenin yüzündeki maske hiçbir zaman beyaz olamayacak olan kölenin ötekiliğini imlerken aynı zamanda beyazın içine sızan, beyaz maskenin altında hala yaşamaya devam eden siyah derinin gücünü görünür kılar. Böylece güç ilişkisi tersine döner. Frantz Fanon da bunu fark etmiş olacaktır ki Siyah Deri Beyaz Maskeler adlı eserinde siyah kölelere atfedilen hastalık taşıyıcısı olma durumunu tam tersine çevirir ve beyaz adamın bir hastalık gibi aşağılık duygusunu siyah adama bulaştırdığını söyler: “Yirminci yüzyılda, kendi kabuğu içinde yaşayan Siyah adamın aşağılık duygusunun başkaları tarafından kendisine ne zaman bulaştırıldığından haberi yoktur.”[17] Bu durumda maskenin hem siyah hem de beyaz adam için tekinsizliğin bir eki anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
20. yüzyılın ikinci çeyreğinde maske savaşın bir eki olarak karşımıza çıkar. 1941 yılında Japonya’nın Pearl Harbor saldırısının ardından siviller önlem almak için gaz maskesi kullanmaya başlarlar.[18] Özellikle Pearl Harbor saldırısından sonra kimyasal savaş tehdidinin kendi topraklarına kadar geldiğini düşünen ABD hükümeti Almanya’dan veya Japonya’dan gelecek olası saldırılara karşı vatandaşlarına kırk milyonun üzerinde maske dağıtır.[19] Çocuklar için oldukça ağır olan bu maskeler aynı zamanda görüntüleri bakımından da ürkütücüdür. Çocuklara bu maskelerin taktırılmasının zor olacağını düşünen Walt Disney en popüler karakterlerinden biri olan Mickey Mouse görünümünde bir maske tasarlar.[20] Özel tasarım olan maskeler 18 ay-4 yaş arası çocukların kullanabileceği boyutlarda üretilir. Kimyasal savaş tehdidin ortadan kalkmasıyla birlikte maskelerin bir kısmı subaylara hatıra olarak verilirken bir kısmı da savaş müzelerinde sergilenmeye başlar.[21] Savaş bittikten sonra bile maske savaşın eki olmaktan kurtulamaz. O her zaman İkinci Dünya Savaşı’nın travmalarına tanıklık eden bir deri olarak insanların karşısına çıkar. Belirli bir zaman boyunca insanların yüzlerine ikinci bir deri olarak eklenen maske, savaşın ardından insansız bir yüz ve bedensiz bir insan olarak geçmişin travmalarını şimdide görünür kılar. Savaş anında hem ölebilme ihtimalini insana hatırlatan hem de ölümden korunmanın tek yolu olduğunu ısrarla yineleyen maske bir hayalet gibi şimdiye geldiğinde geçmişin her zaman şu anın içine sızabileceğini hatırlatır. Maskeyi kullanan kişi belki de çoktan ölmüştür fakat belirli bir süre için onun derisi haline gelen maske hala buradadır. Böylece maske hem geçmişin hem de şimdinin travma derisine dönüşür.
Maskeyi bir travma derisine dönüştüren yalnızca savaşlar, sosyo-kültürel değerler, tarihsel dönüm noktaları veya ceza sistemleri değildir. Toplumların edebi yazın geleneği de maskenin bir travma derisi olduğunun altını çizer.
Rus edebiyat teorisyeni Mihail Bakhtin diyalojik ve monolojik söylem tarzlarını birbirinden ayırırken Orta Çağ’daki karnavallardan faydalanır.[22] Bakhtin’e göre monolojik söylem yapısını temsil eden iktidar toplumun heterojen yapısını tek tipleştirmek ve çoğul sesleri tek ses vasıtasıyla baskı altında tutmak için çabalar. Merkezi kuvvetin monolojik söylem yapısına karşılık merkezkaç kuvvetler karnavallarda, panayırlarda, pazar yerlerinde toplumun çok sesliliğini görünür kılarak diyalojik söylem olanakları yaratırlar.[23] Bakhtin özellikle karnaval kahkahasının resmi söylemin altını oyan bir gücü olduğuna inanır.[24] Karnaval kahkahası groteske bağlı olarak ortaya çıkar. Grotesk ise karnaval esnasında bedensel olan her şeyi olumlar. Yeme içmeyi simgeleyen göbek, üremeyi simgeleyen fallus ve bereketi simgeleyen memeler değerli kabul edilir.[25] Böylece beden-ruh, iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımları ortadan kalkar. Grotesk araçlardan belki de en önemlisi olan maske resmi söyleme karşı direnişi simgeler. Bakhtin’e göre maske doğal olan tüm sınırların ihlalidir.[26] Maske kendine uyumu reddederek, korkunç bir boşluk ve hiçlik yaratır.[27] Soylu ile köylü, zengin ile fakir aynı maskenin arkasındadır. Böylece karnavaldaki kişinin kim olduğu değil ne olduğu önem kazanır. Karnaval anını paylaşan insanlar evrensel bir kardeşlik duygusuyla birbirleriyle temas ederler, diyalog kurarlar.[28] Bu da diyalojik söylemi besleyen önemli bir ayrıntıdır. Grotesk’ten gelen alay, korkunç olanı komik hale getirir. Böylece resmi söylemin baskı unsurları kırılır. Merkez güçler sarsılır, yerinden edilir. “İnsanlar korku kaynağıyla oynar ve ona gülerler; korkunç olan şey ‘komik bir canavara’ dönüşür.”[29] Bu durumda grotesk maskenin resmi söylem için bir travma derisi haline geldiğini söyleyebiliriz çünkü maske, komik bir canavara dönüştürdüğü iktidarı monolojik söylemin elinden alır ve diyalojik söylemin çok sesliliğini olumlar. Maskeyle temsil edilen groteskin fallusu nasıl alaya aldığına ve maskenin arkasındaki bireye kimliksizlik bahşederek onu nasıl insanlıktan çıkardığına dikkat çekmek isterim. Yazının ilerleyen kısmında [trau]mask[in]’in insanmerkezciliği ve fallusmerkezciliği nasıl yapıbozuma uğrattığına ayrıca odaklanacağım için şimdilik bu kadarıyla yetiniyorum.
18. yüzyılın önemli isimlerinden olan İngiliz diplomat ve edebiyatçı Lord Chesterfield[30] oğluna bir beyefendi olarak yaşamının yollarını öğretmek için kaleme aldığı mektuplarında maske kelimesini yabancılara ve ötekilere karşı duyulan korkuyu, tekinsizlik hissini imleyecek şekilde kullanır. Chesterfield’e göre oğlu Londra ve Paris gibi büyük kentlerin tuzaklarından yüzüne bir maske takarak korunabilir[31]:
Her şeyden önce, kendini beğenmişliği sohbetlerinden uzak tut ve insanları kendi kişisel merakların ya da özel meselelerinle eğlendireceğini sanma. Bunlar senin için çok ilginç olsa bile ötekilerin hepsi için can sıkıcı ve küstahçadır; ayrıca insan özel meselelerini ne kadar sır olarak saklasa yeridir.[32]
Chesterfield’in söz konusu mektupları kaleme aldığı çağda yaşam özel malikanelerden yabancılarla birlikte zaman geçirilen kozmopolit kentlere doğru kaymaktadır. Chesterfield’in tutumuna yönelik Richard Sennet’in yaptığı yorum özellikle tam da ötekinden veya yabancıdan bahsedildiği anda maske kelimesinin kullanılmasının sebebini açıklar:
18. yüzyıl ortaları sosyalleşmenin en parlak çağlarından biriydi, fakat zamanın yurttaşları bu onura nail olacak gibi görünmüyorlardı. Maddi yaşam koşulları insanların birbirini soru işaretleri olarak görmesine neden oluyordu ve bu belirsizlik hiçbir şekilde duygusal bakımdan nötr bir konu değildi. Bilinmeyen olarak ötekiler karşısında duyulan korku, Chesterfield’ın “insan özel meselelerini ne kadar sır olarak saklasa yeridir” türü sözler sarf etmesine yol açıyordu. Bu (…) maddi koşulları nedeniyle bir yere “konulamayan” yabancıların üzerine atılan bir örtüydü.[33]
Zannediyorum ki örtü kelimesinin yerine maske kelimesini koyduğumuzda maskenin ötekilerle olan mesafeyi hem açan hem de ötekinin her zaman aramızda olduğunu hatırlatan bir travma derisine dönüştüğünü rahatlıkla görebiliriz.
[Trau]mask[in]’in ikili karşıtlıkları yıktığını fark eden önemli yazarlardan biri de kuşkusuz Honore de Balzac’dır. Balzac, Chesterfield’in aksine maskenin öteki olana karşı bir koruma sağlamadığını tam tersine maskenin içi dışarıya taşıdığını ve dışı içe eklemlediğini gösterir:
Kostümlerin karakterlerde oluşturduğu değişimler Balzac’ı belli bir temaya götürmüştür: Dış görünüşler maskedir; maskeyi yüzüne geçiren kişi ayrı ve istikrarlı bir karakter yanılsaması içindedir, fakat aslında anlık görünüşlere hapsedilmiştir. (…) İç karakter ile görüntülerin dış, anlık ayrıntıları arasında hiçbir engel göremezsiniz; bu dış görünüşler değişir, o nedenle sizdeki değişimler sizi inceden inceye süzen herkesin gözü önündedir. Hiçbir örtünme söz konusu değildir; her bir maske bir yüzdür. Kişiliğin içkinliği, kişiliğin istikrarsızlığı, kişiliğin iradedışı açığa vurulması[.] (…) Balzac’ın yapıtları üzerine o günün genel yorumlarında aslında okurların canını en çok sıkan şey bu örtünme sorunudur sanki. Balzac maskelerin birer yüz olduklarını söylemekle bam teline basmıştır.[34]
[Trau]mask[in]’in tüm zıtlıkları ortadan kaldıran yapısını Balzac’dan önce eserlerine yansıtan isim ise William Shakespeare’dir. Jacques Derrida, Marx’ın Hayaletleri adlı eserinde Hamlet üzerinden maskenin merkezdeki kavramları geçersiz kılan yıkıcılığını gözler önüne serer. Derrida’ya göre Hamlet’e musallat olan babanın hayaletinin yüzünde bir maske görevi gören tolga bulunması, maskenin arkasındaki kişinin yüzünü, bakışını ve kimliğini ortadan kaldırır. Bu durumda maskenin arkasında olan kararverilemez bir çokluğa dönüşür. Derrida bu durumu şöyle açıklar:
Ruh ya da hayalet ya da kral, çünkü kral bu yerdedir işte, buradaysa babanın yerinde, uyağın geri gelişinin ötesinde elinde tuttuğu, ele geçirdiği ya da gasp ettiği babanın yerinde. İşte bu tek şeyin çözümlenmesinden üç ayrı şey çıkar ortaya. Kral bir şeydir, Şey kraldır, onu bir an bile terk etmeyen bedeninden ayrı düştüğü noktada (…) [b]eden ya da ceset Kral’la birliktedir, Kral’ın yanıbaşındadır, ama Kral bedenle birlikte değildir. Kral bir şeydir[.][35]
Hamlet’in babasının hayaletinin yüzündeki maske onu tüm ikili karşıtlıkları aşan üçüncü bir türe dönüştürür. Ne hayalet ne baba ne de kral ama aynı zamanda hepsi ancak hepsi olduğu anda dahi her zaman eksik olan bir şey.
[Trau]mask[in]’in tarihsel süreçte nasıl var olduğunu ve edebi yazına nasıl yansıdığını ortaya koyduğumuza göre maskenin bir travma derisi olarak insanmerkezciliği ve fallusmerkezciliği yıkan yapısı hakkında artık konuşabiliriz.
İnsanmerkezciliğin Yıkımı Olarak [Trau]mask[in]: Ne İçinde İnsanın Ne de Büsbütün Dışında[36]
Eski Yunan felsefesinin düalist düşünürleri Platon ve Aristoteles’ten beri düşün alanına egemen olan metafiziksel mevcudiyet anlayışı insanın bütünlüklü bir yapıya sahip olduğu gibi yanlış bir bilincin gelişmesine yol açar. Bu bilinçle birlikte insan kendisini hem bedensel hem de psikolojik olarak anlamlı bir bütünlük içinde düşünür. Ableism (sağlamcılık) görüşünün temeli de buraya dayanır. Bütünlükten yoksun olan, parçalanan, eksik kalan her şey metafiziksel mevcudiyet tarafından ötekileştirilir. Bütünlükçülüğün bu kapalı-ötekileştirici düşünce sistemi aslında tam da “değilini” yani eksik olmayı içinde barındırır. Derrida bütünün içindeki eksikliğin hep orada olduğunu göstermek için Kant’ın parergon (süsleme) hakkındaki görüşlerini yapıbozuma uğratarak yeniden yazar. Kant’a göre heykellerin üzerindeki kumaşlar heykelleri renklendirir ve onların güzelliğini tamamlar.[37] Burada garip olan nokta heykelin güzelliğini tamamlanmış bir şey olarak gören Kant’ın, heykele dışarıdan eklenen parergona güzelliği tamamlayan bir işlev yüklemesidir. Derrida bu durumda şu soruyu sorar: Eğer güzellik bütünsel ve tamsa, zaten tam olan şeye eklenen parergon nasıl güzelliği tamamlayabilir?[38] Bu noktada “Kant’ın parergon göndermelerinin gösterdiği şey, Derrida’ya göre saflık ya da “doğallık” düşüncesinin tam da kendi karşıtını içerdiğinin anlaşılmasıdır. Bu da saf nesne (ya da saf kavram) denen her şeyin bir eklenmeye ihtiyaç duymasını gerektirir.”[39] Bütün ekler aslında bütünlük içinde zannettiğimiz bütün mevcudiyetlerin ne kadar tamlıktan uzak olduğunun altını çizen bir ize dönüşür. Çok basitleştirerek anlatmak gerekirse bir mağazaya gittiğinizi varsayalım. Reyonda beğendiğiniz elbiseyi mükemmel, tamamlanmış bir güzellik içinde algılarsınız. Büyük bir hevesle elbiseyi satın alırsınız. Bu durumda mükemmel, tamamlanmış bir güzellik nesnesinin sahibi olmanız ve elbiseyi üzerinize geçirdiğinizde başka hiçbir şeye ihtiyaç duymamanız gerekir fakat böyle olmaz. Kendinizi elbiseye uygun bir ayakkabı ararken bulursunuz. Sonra elbisenize uygun bir çanta aramaya başlarsınız. Daha sonra yine elbisenizi tamamlayacak birkaç takı satın alırsınız. Saçınızı elbiseye göre yaparsınız. Dilinizi, duruşunuzu, jest ve mimiklerinizi bu elbiseye uygun olarak yeniden düzenlersiniz. Peki, eğer tüm bu unsurlar elbisenin tamamlayıcı unsurları yani birer eklenti ise, o halde elbisenin ilk baştaki tamamlanmış güzelliği nerededir? Yoksa hiç var olmamış mıdır? İşte bütün eklentiler tamamlanmışlığa duyulan o sonsuz güvenin sarsılmasına yol açar. İç ve dış arasındaki ayrım geçirgenlik kazanır ve kararlaştırılamaz hale gelir. İnsanmerkezci düşüncenin metafiziksel mevcudiyet fikri dolayısıyla ön varsaydığı insanın tamamlanmış bir bütünlük içinde bulunduğuna ve bu tamlık dolayısıyla insanın sonsuz bir yetkeye sahip olduğuna dair anlayış insan vücuduna bir ek olarak katılan maske tarafından bozuma uğratılır.
İnsanmerkezci düşünce insanı diğer canlılardan ayrı tutarak merkeze alır ve tehditten korunma, bozulmama, parçalanmama haklarının da bu merkezden doğduğunu ima eder. Derrida söz konusu model için otopsik kavramını kullanır.[40] Otopsik modelde insan olmayan çemberin dışına itilir. Derrida bu durumu şöyle ifade eder: “Kapatma, hareket serbestisinden ve dolayısıyla özgürlükten, güçten, görme ve bilme gücünden, belli sınırların ötesine sahip olma yetisinden ve dolayısıyla egemenlikten yoksun bırakma.”[41] Maske ise sürekli olarak insanın korunmasızlığına gönderme yaparak insanı merkezdeki konumundan eder ve ben-öteki, iç-dış ayrımının altını oyar çünkü maske belli bir ölçüde koruma sağladığı kadar sürekli var olan bir tehdidi de imler. Bu yönüyle insanın doğuştan gelen saf bir kendini koruma mekanizmasından yoksun olduğunun altını çizer. Bu bakımdan maske hem korumanın hem de tehdidin bir imine dönüşür. İnsan, bu durumu inkâr etmek için maske kullanmayı reddeder çünkü bir kere maskeyi takarsa savunmasız ve güçsüz olduğunu kabul etmiş olur. Bu anlamda insan kendi merkezini kaybeder. Oysa insanmerkezci düşünce tarafından korunmasızlık ve korunmaya muhtaçlık her zaman için hayvanlara, diğer tür canlılara atfedilir. Bu atfın insanı da içine alacak şekilde genişlemesi insanda bir travma yaratır. Maske de her zaman burnunun ucunda bu eksikliği ve travmayı insana hatırlatan bir [trau]mask[in]’e dönüşür.
Maske korunma mı sağlar yoksa sürekli korunmasızlığa atıfta bulunarak büyük bir tehdit hissi mi yaratır? İnsan maskesiz mi daha güçlü hisseder yoksa korkulanı sürekli hatırlatan, korkulanın unutulmasını engelleyen bu bakımdan korkulanın bir parçası olan maskeyi taktığında mı? İnsan bedenini iç ve virüsün bulunduğu çevreyi dış olarak kabul edersek iç ve dış arasındaki ayrım muğlaklaşır. Dış, için içine sızar. Maske dışarıda saydığımız tehdidin bir imi olarak bizimle bütünleşik hale gelir. Her an her dakika kendisini hatırlatır ve tehdidi görünür kılar. Virüsün gözle görülemez tehdidini bedenimize taşıyarak somutlaştırır.
Bunu kapı metaforu üzerinden düşünelim. Kapı evler için aslında bir eklentidir. Duvar tarafından kapatılamayan boşluğa eklenen kapı ile boşluk doldurulur. Evin kapısı dışarının tehlikesinden kaçmanın yani eve, içe, güvenli alana girme imkânı sağlar. Bu bakımdan güveni işaret eder. Diğer taraftan kapıdan biz girebiliyorsak her zaman için bizden başka kişilerin de bu kapıdan geçebilme, güvenli alanı tehdit etme, içe sızma ihtimali vardır. Evlerin kapısı içi, dışarıya karşı koruduğu kadar yani güveni işaret ettiği kadar dışarının içe sızma ihtimalinin, tehdidin de bir imleyenidir. Kapı bu anlamda insanın kendi evinde bile güvensiz olduğunu hatırlatır. Eğer başka türlü olsaydı yani kapının varlığı sonsuz, saf, sabit bir güvene işaret etseydi onu kilitleyip kilitlemediğimizi düşünmezdik veya kapıyı kilitlemediğimizi hatırladığımızda bu bizde herhangi bir tedirginlik, huzursuzluk oluşturmazdı.
Tekrar maske konusuna dönelim. Maske bu durumda tam bir pharmakon’dur. Yani hem zehri hem de tedaviyi imler. Onun bu ikili yapısı iç-dış, güvenlik-tehdit, korunma-savunmasızlık, insan-virüs, sağlık-hastalık ayrımlarını muğlaklaştıran, ihlal eden bir ayramdır. Ne o ne o olmayan üçüncü bir türdür. Ne o ne o olmayan ama aynı zamanda hem o hem de o olan şey (Hamlet’in babasını hatırlayın). Bedenimizin bir parçası olmayan ama dışarıdan gelerek bedenimizin bütünlüğünü bozan, ona sonradan eklenen, adeta insanın bir derisine dönüşen [trau]mask[in]. Onunla doğmayız fakat onsuz yaşayamayız. Bir siperin asker için güvenliği sağlarken aynı zamanda ölümün olasılığını, askerin o savaşta ölebileceğini her zaman ona hatırlatması gibi. Tiyatro oyunu yazarı Dario Fo, Commedia dell’Arte oyunlarında maske kullanımının kendisinde bedeninin parçalanacağına dair nasıl bir tekinsizlik duygusu yarattığını şöyle tarif eder:
Maskenizi çıkardığınızda tuhaf bir duygu size acı verir, en azından benim tepkim öyledir; yüzümün bir kısmının maskeye yapışıp kalacağı ya da yüzümün maskeyle birlikte çıkacağı korkusudur bu. İki ya da üç saat boyunca maskeyi yüzünüzde taşıdıktan sonra onu çıkardığınızda kendi kendinizi yok ettiğiniz duygusuna kapılırsınız[42]
İnsanın kendi kendisini yok ettiği duygusu oldukça tekinsiz ve travmatiktir. Wayne State Üniversitesinden Dr. Gómez de maske fobisinin altında bir travma geçmişinin yattığının altını çizer. Gomez’e göre maske korkusunun en önemli sebebi örtük travmaların hatırlanmasıdır. İnsan bedeni travmayı hatırladığı anda güven içinde olmadığını düşünür ve bu duygudan kurtulmak için bir şeyler yapmak ister. Böylece travmatize olan birey maske takmayı reddeder.[43] Gomez’in bu görüşleri maskenin bir travma derisi olduğu tezimi güçlendirmektedir.
Maske kullanmaktan kaçınmanın travma ile olan ilişkisine değinen tek isim Gomez değildir. Beekley Medical’in pazarlama yöneticisi Mary Lang de maske fobisini korku, tekinsizlik ve travma kavramlarından hareketle açıklar. Lang, maskenin hastalığı sürekli olarak bireye hatırlatan bir işaret olduğunu iddia eder. Maske salgın sebebiyle hayatımızın nasıl değiştiğini, sosyal olarak birbirimizden ne kadar uzak kaldığımızı fiziksel olarak hatırlatır. Böylece maske ek bir stres kaynağına dönüşür. Aynı zamanda maske yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizginin bir hatırlatıcısıdır.[44]
Peki maske hem korunmayı hem de tehdidi imleyecek şekilde [trau]mask[in]’e dönüşüyor, insanın tamlık duygusunu yerle bir ediyorsa erkekler ve kadınlar arasında maske kullanımı konusunda neden belirgin bir farklılık göze çarpmaktadır? Neden erkekler maske kullanmayı reddetmeye daha fazla eğilimliyken, kadınlar maske kullanımına daha az itiraz etmektedirler? Bunu fallusmerkezci düşünce bağlamında açıklayabiliriz.
Fallusmerkezciliğin Yıkımı Olarak [Trau]mask[in]: Hymen He-Man’a Karşı
İnsanmerkezciliğe göre korunmaya muhtaç olanın hayvanlar ve diğer türden canlılar olduğunu söylemiştim. Aslında kadın da bu gruba dahildir çünkü insanmerkezcilik aynı zamanda oldukça fallusmerkezcidir. Felsefesini ikili karşıtlıklar üzerinden kuran Aristoteles insan derken erkeği kastederek erkeği kadınlardan ve diğer hayvanlardan ayırır. Ona göre insan dil ayrıcalığına sahip, politik bir erkektir.[45] Ses çıkarmak bütün hayvanların ortak özelliğidir fakat dil kullanımı “(…) neyin üstün neyin tam tersi olduğunu beyan etmeye yarar.”[46] Bu da erkeği diğer hayvanlardan ayıran bir özelliktir çünkü yalnızca erkek dil ayrıcalığıyla donatılmıştır. Dil ayrıcalığına sahip olan erkek aynı zamanda iyi ile kötü arasındaki ayrımı bilme ayrıcalığı da kazanır.[47] Erkek logosa sahip olması açısından da diğerlerinden ayrılır. Erkek logosa sahip olma hakkını fallusu sayesinde kazanır. Bu anlayış doğrultusunda erkekler falluslarından gelen güç ile fallustan yoksun olan kadını korumaları gerektiğine inanırlar çünkü kadın bir fallusa sahip olmadığı için eksiktir. Derrida kadınlara atfedilen söz konusu eksikliği tersine çevirir ve kadınların fallustan değil, erkeklerin hymen’den (kızlık zarı) yoksun olduğunu ileri sürer.[48] Derrida’nın söz konusu fikrini çok iyi bir şekilde açıkladığı için Niall Lucy’den uzun bir alıntı yapmayı uygun buluyorum:
(…) [B]ir kadın bedeni bir erkek bedeninden, kendi içinde marjinal olan bir zorunluluktan gelen ayrılığıyla yapılanmıştır: Kızlık zarı mevcudiyetin eksikliği biçiminde mevcut olması gereken şeydir. Bu da, dişil bedenselliği döl yatağı ya da kanal doğasına dayanan dişil öznelliğini ötekine açıklık, benliği hem bölen hem de ona ait olan bir açıklık açısından kavranması olabilir. “Aradaki ayrıma” değil, “zeminsiz” ya da sözde-aşkınsal “içteki ayrım” zeminine dayanan öznellik, kendi kendini sökmeye ya da ontolojikleştirmekten uzaklaştırmaya başlar. “Eksiksiz insan”dan başka bir şey olan bu özne, pek de bir özne sayılmaz. Ama eğer içerdeki ayrımın, aradaki ayrımın zeminsiz zemini olduğu anlaşılırsa, o zaman aslında, eksik olan öznenin “erkek” olduğunu söyleyebiliriz. Penis eksikliği olan kadın değildir, kızlık zarı eksik olan erkektir[.][49]
Derrida’nın kararverilemez bir pharmakon olarak gördüğü kavramlar arasında maskenin ve kızlık zarının yan yana durması da bir rastlantı değildir.[50] Derrida kızlık zarını boşluğu örten bir maske olarak tanımlar. Derrida’nın kararverilemez kavramları zıtlıkların eş zamanlı birlikteliğidir. Bu birliktelik tüm düzenleri düzensizleştirir, isimlendirmeye veya kavramsallaştırılmaya direnir.[51] Derrida’nın birçok düşüncesinin öncüsü olan Fransız post-yapısalcı psikanalist Jacques Lacan’a göre de kararverilemezliğin bir simgesi olan maske vasıtasıyla en eril olan ile en dişil olan yoğun bir şekilde birleşirler.[52] Bu yüzden kızlık zarı olarak maske her zaman için varlığın sınırındadır.
Erkeğin bilinçdışı kızlık zarından yoksun olduğunun ve bunun bir eksiklik yarattığının farkındadır. Tarih öncesi dönemdeki primitif toplumlarda erkekler kadınlardan sürekli kaçarlar. “Hatta erkeklerin uzak duruşundan ve sürekli kadın kadına konuşmaktan kadınların kendine özgü diller ve lehçeler oluşturduğu bazı toplumlar da mevcuttur. Erkek, kadın tarafından zayıf düşürülmekten, kadının kadınlığı ile enfekte edilmekten ve kendini aciz göstermekten korkar. Bu korku [Freud’a göre] erkekte hadımlık endişesi temellidir.”[53] Aslında Freud’un burada fallusmerkezci bir yanlış okumaya düştüğünü söyleyebiliriz. Erkeklerin kadınlardan kaçma sebebi Freud’un iddia ettiği gibi hadım edilme korkusu değil tam aksine kadınların erkeklere zardan yoksun olduklarını hatırlatması ve erkeklerin eksikliklerini fark etmeleridir. Erkek eksikliğinin farkındadır ve bu eksikliğini görünmez kılmak için sürekli olarak zar ile savaşır. Birçok kültürde görülebileceği gibi evlilik esnasında kadının yüzü zar işlevi yüklenen bir tül tarafından kapatılır. Evlilik akdiyle birlikte erkek (fallus sahibi etken özne), kadının (fallustan yoksun edilgen özne) yüzündeki tülü açmaya diğer bir deyişle zarı yırtmaya hak kazanır. Erkeğin zar ile mücadelesi yalnızca ritüellerle sınırlı değildir. İsa’nın çarmıha gerilmesi de zar ile mücadele ile ilgilidir. İsa’nın çarmıha gerilmesi; fallusmerkezciliğin zar ile mücadelesinin en çetin aşamasıdır. Meryem ile birlikte kadının zardan gelen üretken gücü yok edilmeye çalışılmıştır. Evli olmayan, diğer deyişle fallusa sahip bir erkekten yoksun olan kadın çocuk sahibi olamaz çünkü kadın eksiktir ve o büyük boşluk erkeğin penisi tarafından doldurulmalı, kadının eksikliği erkek tarafından tamamlanmalıdır. Erkeğin fallusuna ihtiyaç duymadan bir fallus (İsa) meydana getiren Meryem imgesi fallusmerkezci düşünceyi yıkar. Bu durumda kadının cezalandırılması gerekir. Bu yüzden diyebiliriz ki sanıldığının aksine Golgota’da çarmıha gerilen İsa değil Meryem’in zarıdır. Tüm bunlara ek olarak fallusun zara karşı mücadelesi çizgi filmlere bile yansır. He-Man ismi fena halde İngilizce‘de kızlık zarı anlamına gelen hymen’i çağrıştırır. He-Man düşmanlarını yenmek için fallusun bir sembolü olan kılıcını gökyüzüne doğru kaldırır ve göklerden (falluslu Tanrı-Baba imgesinden) güç alır.
Tarihsel süreç içinde aralıksız devam eden fallus-hymen mücadelesinin yeni alanı da Covid-19 salgını ile zorunlu kılınan maske uygulamasıdır. Maske buraya kadar anlattığımız fallusmerkezci düşüncenin tarih boyunca elinde tuttuğu gücü zara verir. Erkeğin yüzüne eklenen maske sürekli olarak erkeğin zardan yoksun olduğunu görünür kılar ve söz konusu eksikliği erkeğin hatırlamasına sebep olur. Maske bir zar gibidir. Hem içeriye hem de dışarıda olanın içeriye girişine göndermede bulunur. Üstelik hymen kelimesinin peçe, kumaş gibi maskenin işlevini üstlenen nesnelerle yakından ilişkisi vardır. Yunan mitolojisinde evlilik tanrıçası olan Hymen elinde bir meşale ve bir peçe tutar.[54] Hymen kelimesinin Latince ve Yunanca’daki etimolojisinin izini süren Derrida da hymen’in perde, dokuma, dikme, örme gibi anlamlara geldiğini yazar.[55] O halde erkeğin yüzündeki maske tam da erkeğin eksikliğini imleyen bir hymen’dir. Erkeğin, fallusundan dolayı bütünlüklü, tamamlanmış bir özne olduğu görüşü yıkılır.
Columbia Üniversitesi’nden Simon Porzak da erkeklerin maske takmayı reddetmesinin sebebini “erilliği koruma çabası” çerçevesinden açıklar. Porzak’a göre ağız ve burun enfeksiyon boşaltan bu yüzden tehdidi imleyen bir penise dönüşür. Bu durumda yüzün kendisi tabu ile lekelenmiştir. Maske ise hymen olarak yüzü görülmemiş bir genital organa çevirir. Psikanalitik olarak fallus sahibinin güçsüz, sefil olmaması gerekir ama cinsel farklılıklardan kaçan maske bir ayrama dönüşerek zarın -diğer bir ifadeyle kendisinin- her an yırtılabilir olduğunu, dışarının içe sızma ihtimalinin varlığını vurgular.[56] Bu durumda enfeksiyonu her an boşaltmaya hazır şekilde bekleyen fallusu zar tarafından ele geçirilen erkek, logosu, diğer bir ifadeyle iktidarını kaybeder. Bu durumda maske erkekte iki kat daha fazla travma yaratır ve maske erkek için iki kat daha fazla güçte bir [trau]mask[in]’e dönüşür.
Sonuç
Emmanuel Levinas etik ilişkinin insanların yüz yüze gelmesiyle başladığına inanır.[57] İnsanmerkezci bu görüş her zaman için ötekinin mevcudiyetini varsayar. Benim kişiliğimin kurulması ötekiyle kurduğum ilişkiye bağlıdır. Peki ya öteki hiçbir zaman mevcut olmamışsa? O zaman iç ve dış arasındaki ayrım silinir. Ötekinin her zaman için ben’e, yani dışarının her zaman için içe sızdığını kabul etmek gerekir. [Trau]mask[in] bu ayrımı muğlaklaştıran, dışın (virüs), her zaman için içine (insan bedeni) sızma ihtimalinin olduğunu hatırlatan bir ayrama dönüşür. Kadınlar bu ayrama zaten doğuştan sahiptir. Onların sahip olduğu zar tüm ikili karşıtlıkları yıkar. Hem ben’e hem ötekine hem içe hem de dışa göndermede bulunur. Julia Kristeva’nın dediği gibi yabancı sadece aralarında değildir çünkü yabancı zaten onların içindedir.[58] Fallusmerkezciliğin içkin olduğu insanmerkezciliğin resmî-eril-kapalı-simgesel yapısı belki de kızlık zarının sivil-dişil-açık ve imgesel üreticiliğiyle aşılabilir. Maske belki de [trau]mask[in] halinde tüm ikili karşıtlıkların altını oyarak bunu başarabilir. O halde söylenebilecek tek bir şey kalıyor: [trau]mask[in] gücü adına, hymen!
DİPNOTLAR
[1] Bu kavram hem travmayı (trauma) hem deriyi (skin) hem de maskeyi (mask) imleyecek şeklide yeni bir tanımın yapılabilmesi için oluşturulmuştur. [Trau]mask[in] Türkçe’ye “travma derisi” şeklinde çevirilebilir.
[2] Hem yazının başlığında hem de bu alt başlıkta yer alan “ek” terimi Jacques Derrida tarafından ortaya konulan “supplément” kavramının karşılığı olarak kullanılmıştır.
[3] Claude Lévi-Strauss, Hepimiz Yamyamız, çev. Haldun Bayrı (istanbul: Metis Yayınları, 20114).
[4] a.g.e., s. 23-24.
[5] a.g.e., s. 24.
[6] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[7] “Visard,” Wikipedia, 15 Aralık 2020, https://en.wikipedia.org/wiki/Visard (10 Ocak 2021).
[8] “Visard” başlığı içinde, Wikipedia, 15 Aralık 2020, https://en.wikipedia.org/wiki/Visard (10 Ocak 2021).
[9] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[10] “Scold’s bridle,” Wikipedia, 19 Aralık 2020, https://en.wikipedia.org/wiki/Scold%27s_bridle (10 Ocak 2021).
[11] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[12] “Veba doktoru,” Vikipedi, 4 Aralık 2020, https://tr.wikipedia.org/wiki/Veba_doktoru (10 Aralık 2020)
[13] Ayram, Derrida tarafından sunulan différance kavramına karşılık gelmektedir. Bknz. Niall Lucy, Derrida Sözlüğü, çev. Sabri Gürses (Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012).
[14] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[15] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[16] “Slave iron bit,” Wikipedia, 8 Ocak 2021, https://en.wikipedia.org/wiki/Slave_iron_bit (10 Ocak 2021).
[17] Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maskeler, çev. Cahit Koytak (İstanbul: Encore Yayınları, 2016), s. 138.
[18] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[19] “Çocuklar İçin Mickey Mouse Gaz Maskesi,” Turkishtime, 24 Haziran 2013, http://www.turkishtimedergi.com/genel/cocuklar-icin-mickey-mouse-gaz-maskesi/ (10 Ocak 2021).
[20] Ester Almelek, “Tarih Boyunca Maskeler,” Şalom Dergi, 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
[21] “Çocuklar İçin Mickey Mouse Gaz Maskesi,” Turkishtime, 24 Haziran 2013, http://www.turkishtimedergi.com/genel/cocuklar-icin-mickey-mouse-gaz-maskesi/ (10 Ocak 2021).
[22] bkz. Mikhail Bakhtin, Karnavaldan Romana, der. Sibel Irzık, çev. Cem Soydemir (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001).
[23] Sibel Irzık, “Önsöz,” Karnavaldan Romana, der. Sibel Irzık, çev. Cem Soydemir (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001), s. 27.
[24] Yasemin Koç, “Edebiyat Teorisi: Rabelais ve Dünyası,” Söylem Filoloji Dergisi 3 (2017): 135.
[25] Aktaran Yasemin Koç, “Edebiyat Teorisi: Rabelais ve Dünyası,” Söylem Filoloji Dergisi 3 (2017): 135.
[26] Mikhail Bakhtin, Rabelais and His World, translated by Helene Iswolsky, Indiana: Indiana University Press, 1984), s. 40.
[27] a.g.e., s. 40.
[28] Mikhail Bakhtin, Karnavaldan Romana, der. Sibel Irzık, çev. Cem Soydemir (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001), s. 112.
[29] a.g.e., s. 111.
[30] “Philip Stanhope, 4th Earl of Chesterfield,” Wikipedia, 9 Ocak 2021, https://en.wikipedia.org/wiki/Philip_Stanhope,_4th_Earl_of_Chesterfield (10 Ocak 2021).
[31] Aktaran Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, çev. Serpil Durak ve Abdullah Yılmaz (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2019), s. 90.
[32] a.g.e., s. 90.
[33] a.g.e., s. 91.
[34] a.g.e., s. 207-208.
[35] Jacques Derrida, Marx’ın Hayaletleri: Borç Durumu, Yas Çalışması ve Yeni Enternasyonal, çev. Alp Tümertekin (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2007), s. 27.
[36] Bu başlıkta Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne İçindeyim Zamanın” başlıklı şiirinin ilk iki dizesinden ilham alınmıştır.
[37] Niall Lucy, Derrida Sözlüğü, çev. Sabri Gürses (Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012), s. 40.
[38] a.g.e., s. 40.
[39] a.g.e., s. 40-41.
[40] Derek Ryan, Hayvan Kuramı, çev. Ayten Alkan (İstanbul: İletişim Yayınları, 2019), s. 15.
[41] a.g.e. içinde, s. 15.
[42] Aktaran Engin Kut, “Commedia dell‘Arte Ortaoyunu ve Modernleşme” (yüksek lisans tezi, Haliç Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2019), 10.
[43] Jessica Gold, “Feeling Anxious About Wearing A Mask? Here Are 5 Ways To Overcome It,” Forbes, 1 Temmuz 2020, https://www.forbes.com/sites/jessicagold/2020/07/01/feeling-anxious-about-wearing-a-mask-here-are-5-ways-to-overcome-it/?sh=596e403d4629 (10 Ocak 2021).
[44] Mary Lang, “Why Protective Face Masks Make You Feel Anxious and What You Can Do to Cope,” Beek Speek: The Voice of Beekley Medical, 29 Nisan 2020, https://blog.beekley.com/why-protective-face-masks-make-you-feel-anxious-and-what-you-can-do-to-cope (10 Ocak 2021).
[45] Derek Ryan, Hayvan Kuramı, çev. Ayten Alkan (İstanbul: İletişim Yayınları, 2019), s. 17.
[46] a.g.e., s. 18.
[47] a.g.e., s. 18.
[48] Niall Lucy, Derrida Sözlüğü, çev. Sabri Gürses (Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012), s. 225.
[49] a.g.e., s. 226.
[50] Jacques Derrida, Dissemination, translated by Barbara Johnson (Chicago: Chicago University, 1981), s. 149-150. Erişim adresi: https://returntocinder.com/motif/maskssimulacrum
[51] Jacques Derrida, Positions, translated by Alan Bass (Chicago: Chicago University Press, 1982), s. 43. Erişim adresi: https://returntocinder.com/motif/maskssimulacrum
[52] Jacques Lacan, Seminar XI: The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis, ed. Jacques-Alain Miller, trans. Alan Sheridan (New York: W.W. Norton co., 1998), s. 107. Erişim adresi: https://returntocinder.com/search/no%20doubt:LAC
[53] “Namusun Tarihi,” Skocax, 22 Temmuz 2020, https://skocax.medium.com/namusun-tari%CC%87hi%CC%87-13864bd8b0e8 (10 Ocak 2021).
[54] Online Etymology Dictionary, bkz. “hymen” maddesi. Erişim adresi: https://www.etymonline.com/word/hymen (10 Ocak 2021).
[55] Niall Lucy, Derrida Sözlüğü, çev. Sabri Gürses (Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012), s. 226.
[56] Simon Porzak, “What Is A Face Mask?,” The Philosophical Salon, 9 Temmuz 2020, https://thephilosophicalsalon.com/what-is-a-face-mask/ (10 Ocak 2021).
[57] Niall Lucy, Derrida Sözlüğü, çev. Sabri Gürses (Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012), s. 85.
[58] Rengin Zengel, İlkim S. Kaya, “Marjinallık Kavramına Yaklaşımlar ve Marjinal Bir Yerleşim Örneği,” Egemimarlık 45 (2003): 18.
KAYNAKÇA
Almelek, Ester. “Tarih Boyunca Maskeler.” Şalom Dergi. 11 Haziran 2020, https://dergi.salom.com.tr/haber-341-tarih_boyunca_maskeler.html (10 Ocak 2021).
Bakhtin, Mikhail. Karnavaldan Romana. Derleyen Sibel Irzık. Çeviri Cem Soydemir. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001.
Bakhtin, Mikhail. Rabelais and His World. Translated by Helene Iswolsky. Indiana: Indiana University Press, 1984.
“Çocuklar İçin Mickey Mouse Gaz Maskesi.” Turkishtime, 24 Haziran 2013, http://www.turkishtimedergi.com/genel/cocuklar-icin-mickey-mouse-gaz-maskesi/ (10 Ocak 2021).
Derrida, Jacques. Dissemination. Translated by Barbara Johnson. Chicago: Chicago University, 1981. Erişim adresi: https://returntocinder.com/motif/maskssimulacrum
Derrida, Jacques. Marx’ın Hayaletleri: Borç Durumu, Yas Çalışması ve Yeni Enternasyonal. Çeviri Alp Tümertekin. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2007.
Derrida, Jacques. Positions. Translated by Alan Bass. Chicago: Chicago University Press, 1982. Erişim adresi: https://returntocinder.com/motif/maskssimulacrum
Fanon, Frantz. Siyah Deri Beyaz Maskeler. Çeviri Cahit Koytak. İstanbul: Encore Yayınları, 2016.
Gold, Jessica. “Feeling Anxious About Wearing A Mask? Here Are 5 Ways To Overcome It.” Forbes, 1 Temmuz 2020, https://www.forbes.com/sites/jessicagold/2020/07/01/feeling-anxious-about-wearing-a-mask-here-are-5-ways-to-overcome-it/?sh=596e403d4629 (10 Ocak 2021).
Irzık, Sibel. “Önsöz.” Karnavaldan Romana. Derleyen Sibel Irzık. Çeviri Cem Soydemir. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2001.
Koç, Yasemin. “Edebiyat Teorisi: Rabelais ve Dünyası.” Söylem Filoloji Dergisi 3 (2017): 132-148.
Kut, Engin. “Commedia dell‘Arte Ortaoyunu ve Modernleşme.” Yüksek lisans tezi, Haliç Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2019.
Lacan, Jacques. Seminar XI: The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. Jacques-Alain Miller. Translated by Alan Sheridan. New York: W.W. Norton co., 1998. Erişim adresi: https://returntocinder.com/search/no%20doubt:LAC
Lang, Mary. “Why Protective Face Masks Make You Feel Anxious and What You Can Do to Cope.” Beek Speek: The Voice of Beekley Medical, 29 Nisan 2020, https://blog.beekley.com/why-protective-face-masks-make-you-feel-anxious-and-what-you-can-do-to-cope (10 Ocak 2021).
Lévi-Strauss, Claude. Hepimiz Yamyamız. Çeviri Haldun Bayrı. İstanbul: Metis Yayınları, 20114.
Lucy, Niall. Derrida Sözlüğü. Çeviri Sabri Gürses. Ankara: BilgeSu Yayıncılık, 2012.
“Namusun Tarihi.” Skocax, 22 Temmuz 2020, https://skocax.medium.com/namusun-tari%CC%87hi%CC%87-13864bd8b0e8 (10 Ocak 2021).
“Philip Stanhope, 4th Earl of Chesterfield.” Wikipedia, 9 Ocak 2021, https://en.wikipedia.org/wiki/Philip_Stanhope,_4th_Earl_of_Chesterfield (10 Ocak 2021).
Porzak, Simon. “What Is A Face Mask?.” The Philosophical Salon, 9 Temmuz 2020, https://thephilosophicalsalon.com/what-is-a-face-mask/ (10 Ocak 2021).
Ryan, Derek. Hayvan Kuramı. Çeviri Ayten Alkan. İstanbul: İletişim Yayınları, 2019.
“Scold’s bridle.” Wikipedia, 19 Aralık 2020, https://en.wikipedia.org/wiki/Scold%27s_bridle (10 Ocak 2021).
Sennett, Richard. Kamusal İnsanın Çöküşü. Çeviri Serpil Durak ve Abdullah Yılmaz. İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2019.
“Slave iron bit.” Wikipedia, 8 Ocak 2021, https://en.wikipedia.org/wiki/Slave_iron_bit (10 Ocak 2021).
“Veba doktoru.” Vikipedi, 4 Aralık 2020, https://tr.wikipedia.org/wiki/Veba_doktoru (10 Aralık 2020)
“Visard.” Wikipedia, 15 Aralık 2020, https://en.wikipedia.org/wiki/Visard (10 Ocak 2021).
Zengel, Rengin ve İlkim S. Kaya. “Marjinallık Kavramına Yaklaşımlar ve Marjinal Bir Yerleşim Örneği.” Egemimarlık 45 (2003): 17-21.