SAYI 41 (YAZ 2022)

2022 yılının ilk yarısını geride bıraktık. Dünyada otoriter rejimler ve faşist eğilimlerin yaygınlaştığı iktisadi ve siyasal kriz ortamında Türkiye’de parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri atmosferine giriliyor. Macaristan seçimlerini altı partinin birleştiği muhalefetin karşısında Orban, Fransa seçimlerini ise radikal sağı güçlendiren bir sürecin sonunda Macron kazandı. Yirmi birinci yılını tamamlayacak AKP hükümetleri döneminde uygulanan neoliberal program dünyadaki örneklerine paralel olarak kamu alanını neredeyse tamamen çökertti; bu çöküntüyü yaratan burjuvazi her zamanki gibi iflasın eşiğindeki kamu bütçesinden kapabildiğini kapma peşinde. Bu yağma rejimi içinde emekçi sınıflar bölüşüm ilişkilerinde cumhuriyet tarihinin belki de en kötü durumunda. Kurumsal yapıların dağıtıldığı ve gücün Saray’da merkezileştiği rejim içinde devlet güçleri ile mafya ve sermayenin daha çok iç içe girdiği ve çatışmaların daha görünür hale geldiği yeni bir dönem içindeyiz.

Uyuşturucu baronu savcılar, mafya toplantılarında boy gösteren mahkeme üyeleri, suç borsa kuran savcılar, adı gündeme gelen suç örgütü yöneticileriyle fotoğrafları olan iç işleri bakanı artık kimseyi şaşırtmıyor. Seçim öncesi dönemin bu özellikleri politik atmosfere daha şimdiden basın özgürlüğüne yapılan saldırılar, seçim kurullarına müdahaleler gibi işaretlerle yansıyor. OHAL sonrası olağanüstü yönetim araçlarıyla sürdürülen toplantı ve gösteri yasakları, polis şiddeti ve yıkıcı savaş söylemi Erdoğan yönetiminin süreç içindeki en belirgin araçları. İşçi sınıfının yılın başında özellikle lojistik sektöründe patlak veren direnişleri kısa sürede etkili olsa da uzun vadedeki etkisini henüz göstermedi. Ama Erdoğan’ın asgari ücret miktarını duyurduğu basın toplantısında açık kalan mikrofondan duyulacak şekilde Türk – İş Başkanına “gırtlağımızı sıkmasınlar” demesi sınıflar mücadelesindeki gerilimi açığa vuruyor. Bu gerilimin daha fazla güvenlik ve savaş konsepti, Kürt meselesinde daha fazla baskı ve zor, siyasal İslamın gereklerine daha çok yatırım gibi hatlara yayılmak istendiğinden şüphe yok. Gündem bölümünde üç yazı var. İlk yazıda Aziz Çelik asgari ücretin giderek ortalama ücret haline gelmesinin iktisadi ve siyasal anlamını tarihsel bir anlatı içinde ele alıyor. Gündemin ikinci yazısında Yasemin İnceoğlu ve Savaş Çoban özellikle pandemi sırasında gündemimize daha çok girse de çağımızda iktidarların bilgi ile kurduğu ilişkiyi anlamak için önemli bir kavram olan infodemi’yi ele alıyorlar. Bölümün son yazısı liberal uzlaşmacılığa karşı güçlü bir eleştiri getiren Terry Eagleton’a ait. Erdem Türközü tarafından çevrildi.

Bu sayımızda, yeni bir gerilim hattı olarak inşa edilen, Türkiye’de özellikle kitlesel mülteci göçünün ardından alevlenen ve pogromlarla ülkenin birçok yerinde harekete de geçen ırkçılığı ele alacağız. Editörlüğünü Doğuş Sarpkaya ve Erdem Türközü’nün üstlendiği dosyada ırkçılığı hem kökensel hem de neoliberal kapitalizmde aldığı biçimle ele almaya çalıştık. Çerçeve yazıyı kaleme alan Doğuş Sarpkaya, antropolojinin ve biyolojinin kullanıldığı ırkçı yaklaşımlardan günümüze kadar gelişen ayrımları akıcı biçimde ele alıyor. Ardından Barış Ünlü ile Dinçer Demirkent’in yaptığı söyleşide ırkçılığın ABD’deki seyrini ve işleyiş bağlamlarını okuyacaksınız.

Hatice Çoban Keneş, dosyada yer alan yazısında yeni ırkçılık ile klasik ırkçılığı birbirinden ayıran ve aralarındaki sürekliliklere işaret eden noktaları vurgularken pek çok farklı ırkçılık biçiminin görünür kılınmasının öneminin altını çiziyor. Prabhat Patnaik, Erdem Türközü tarafından çevirisi yapılan makalesinde, neoliberalizm – neofaşizm arasında gündeme gelen ilişkinin nasıl anlamlandırılması gerektiği sorusuna yanıt arıyor.

Fransa seçimleri, özellikle Marinne Le Pen’in seçim kampanyası ve aşırı sağın yeni konumlanması bakımından önemliydi. Selman Saç seçimde aşırı sağın konumuna ilişkin analizinde pek çok öngörüyü de temelli biçimde dile getiriyor. Erdem Türközü’nün bir diğer çeviri katkısı, Faşistlerin Roma Yürüyüşü’ne ilişkin Gramsci’nin kaleme aldığı ve 100 yıl sonra yayımlanan makalesinin içeriğinin ve bağlamının aktarıldığı yazı. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz. NSU cinayetlerinin aydınlatılması ve kamu güçleriyle ilişkilerinin ortaya çıkarılması için uzun bir zamandır çalışan Cemal Bozoğlu ile söyleşiyi Doğuş Sarpkaya yaptı. Söyleşide yer alan bilgiler, ırkçılığın işlediği düzeyleri göstermesi ve toplumsal sonuçlarının anlaşılması bakımından özellikle önemli.

Son olarak Cas Mude’nin Türkçeye çevrilecek “Günümüzde Aşırı Sağ” kitabı için kaleme aldığı önsözü ilginize sunuyoruz. Bir sonraki sayımızda temsil sorununu, seçimlerin ötesine taşıyarak ama seçimin dışında tutmayarak ele alacağımız dosya ile çıkacağız.
Eleştiri ve katkılarınızı bekleriz.
İyi okumalar!■