Gianni Vattimo ve Santiago Zabala’nın “hermeneutik komünizmi”ni bir cümle ile tanımlamak gerekirse, kapitalizmin eşitsizliklerine karşı komünizmi, hakikatin şiddetine karşı hermeneutik’i harekete geçiren post-metafizik çağın zayıf düşüncesidir ya da ezilenlerin sesidir denilebilir. Fakat bu cümlede çok sayıda açıklanmaya muhtaç kavram/belirleme ile birlikte bağlam bulunmaktadır: Kapitalizm, komünizm, hermeneutik, hakikat, zayıf düşünce, post-metafizik çağ, ezilenlerin sesi… Bu yazıda Hermeneutik Komünizm: Heidegger’den Marx’a (2011) aracılığıyla bütün bunlara belirli bir açıklık kazandırılmaya çalışılacaktır.
Vattimo Ecce Comu’yu (İşte Kamu, 2007) ve Zabala’da The Remains of Being: Hermeneutic Ontology After Metaphysics’ini (Varlığın Kalanları: Metafizik Sonrası Hermeneutik Ontoloji, 2009) yayınladıktan sonra, iki düşünür arasındaki ortaklık Hermeneutik Komünizm’in yayınlanmasına yol açar. Yazarların bu çalışmada iki temel motivasyonları/soruları vardır. Birincisi 11 Eylül saldırıları ve 2008 ekonomik krizi gibi olaylar büyük toplumsal değişimlere yol açabilecekken neden bu olaylar büyük toplumsal değişimlere ve/ya büyük devrimci hareketlere yol açmamıştır? İkincisi Karl Marx’ın “Feuerbach Üzerine Tezler”inden (1845) 11. teze duydukları sadakate rağmen Marksistlerin dünyayı değiştirememiş olmaları hangi gerekçe ile açıklanabilir? Bir başka ifade ile Marksistlerin devrim düşüncesine duydukları sadakat acaba kapitalizm karşısında ikili iktidarlar yaratarak var olan ve bir tür arabuluculuk ile dönüştürücü etkiyi sağlayan yeni bir komünizm gerçeğini ön görmeyi gerektirmez mi?
Daha önce Vattimo’nun Alain Badiou’nun “komünizm ideası”na getirdiği eleştiriyi[1] dile getirmiştik. Şimdi bu eleştiriyi yeniden hatırlamanın ve geliştirilmesinin hermeneutik komünizm’in nasıl bir “zayıf düşünce”ye sahip olduğunu anlamak açısından yararı olabilir.
“[K]omünizm ile hermeneutiği bir araya getiren nedir? Yanıt: Metafiziğin tasfiyesi, yani Frederich Nietzsche, Martin Heidegger ve Jacques Derrida’nın kendi felsefelerinde sınırlarını çizdikleri hakikat, Varlık ve sözmerkezciliğin (logosentrizm) nesnel iddialarının yapısökümü. Ancak komünizm bugün kapitalizme bir alternatif sunacaksa, bunu sadece çağdaş hükümetlerdeki politik güç olarak zayıflığı nedeniyle değil, aynı zamanda teorik zayıflığı sayesinde gerçekleştirecektir” (2012: 18).
Burada dikkat çekici iki nokta var. Birincisi “metafiziğin tasfiyesi”ni yapan düşünürlerle Marx’ın teorik olarak aynı amaç içinde görülmesi. İkincisi komünizmin gücünün onun metafizik bir düşünceye değil, hermeneutik gibi zayıf bir düşünceye sahip olmasından ileri geldiği varsayımı. Vattimo ve Zabala Hermeneutik Komünizm’in ilk bölümünde “metafiziğin tasfiyesi”ne neden gerek duyulduğunu ve Marx’ın bu tasfiye sürecindeki konumunu teorik bir bağlam içinde ifade etmektedirler. Kitabın kalan üç bölümünde ise zayıf düşünce olarak hermeneutik komünizmin tarihsel, toplumsal ve siyasi gerekliliğini, özgünlüğünü ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
Vattimo ve Zabala’ya göre sadece genele yönelik olarak tanımlama siyaseti dayatılmamaktadır. Aynı sorun felsefede de bulunmaktadır. Tanımlama siyaseti “dayatma (şiddet), muhafaza (realizm) ve zafer (tarih) formunda” mevcut egemen siyasal düzene eklemlenen hakikat rejimlerini beslemektedir. Aslında bu açıdan bakıldığında tanımlama siyasetine dair en belirgin eleştirilerin yoğunlaştığı çalışmaların(Spengler, Popper, Arendt, Adorno, Marcuse, Kuhn, Derrida, Rorty vd.) ortak noktası hakikate yönelen “nesnelciliğin yanlış, yanılabilir ve asılsız olduğu inancı değil, aksine onun, adaletsiz, bir başka ifade ile etik, özgürlük ve demokrasiye saldıran bir cani olduğu inancıdır” (2012: 31). Bir başka ifade ile hakikat fikri olması gereken bir nesnelliğin peşindedir. O, nesnelliğin kendisi için metafiziğe ihtiyaç duyar. Aynı gerekçe ile ifade varlığın yerini işgal ederek varlığı önceler. Dolayısıyla sorun “olması gereken”, “hakikat”, “nesnellik” fikrinin temelinde metafiziğin bizzat kendisinin olmasından doğar.
Yazarlara göre Heidegger’de hakikat fikri daima nesnel bir mevcudiyet olarak Varlığın doğrulanmasını gerektirdiği için hakikat sorunu tartışması doğrudan varlık sorunu ile ilgili değildir. Bir başka ifade ile Varlığın mevcudiyetini ve doğrulanabilirliğini tartışmak, yani hakikat sorununu ele almak ile Varlığın örtüsünü kaldırmak, yani alethia sorununu tartışmak bir ve aynı şeyler değildir. Heidegger tam da bu noktada hakikatin şiddetinin göz ardı edilememesi gerektiğini vurgular. Yazarlar da Heidegger’den hareketle hakikat fikrinin “nötr”, “diyalog”, “yasalar”, “nesnel tanımlar”, “bilimsel kanıtlamalar” vb. şekilde ifadelere bürünerek somutlaşmasına dikkat çekerler: “Kısacası, kendimiz ile metafiziğin ‘barışçı’ nötrlüğü arasına mesafe koymak için, hakikati terk etmeli, gözden çıkarmalı veya hükümsüz kılmalıyız: Hakikatin sonu, demokrasinin başlangıcıdır” (2012: 41).
Vattimo ve Zabala için metafiziğin tasfiyesindeki bir başka boyut, metafizik ve kriz arasındaki ilişkilenmenin kendisidir. Metafizik, krizler karşısında muhafazakâr realizmin bütün gereklilikleri ile ortaya çıkar. Örneğin günümüzde “sadece sınırlı demokrasinin (ve onu oluşturan bütün faktörlerin; hakikat, diyalog ve kurumların) ontolojik yapısını teminat altına alabilen felsefe” kendine yaşam alanı bulabilir (2012: 47).[2] Bu bağlamda analitik felsefenin giderek uygarlığın ontolojisine dönüşmesi sürpriz değildir. Hatta Derrida’ya göre Amerika’ya uğramadan ve orada meşrulaştırılmadan hiçbir felsefenin dünyada kabul görmüyor olmasına şaşmamak gerekir. Muhafazakâr realizmin krizler karşısında egemen güçle kurduğu bu ilişki onu birçok anlamda “kazananın tarihi”ndeki zafer alaylarının vaz geçilmezi yapmaktadır. Bu yüzden Vattimo ve Zabala, Walter Benjamin’den bir alıntıyla tarihin görevinin ezilenlerin geleneğini ele geçirmek olduğunu ve ezilenlerin geleneğinin de içinde bulunulan durumun/ kriz durumunun istisna değil kural olduğunu öğrettiğini ifade ederler. Dolayısıyla tarihin ve egemenlerin süreklilik içeren metafizik realizminin hakikat fikrine karşı çıkmanın onun tasfiyesine izin vererek olacağını düşünmektedirler.
-Peki, ama bu nasıl yapılacaktır?
Baştan belirtmek gerekir ki Vattimo ve Zabala bir reçeteye değilse de bir çözüme sahipler. Yani “insancıl savaşlar” çağının[3] ortasında ezilenlerin geleneğini hatırlayarak tarihin süreksizliğini oluşturacak bir “zayıflatılmış komünizm”in var olabileceğini düşünüyorlar. Bunun için de Güney Amerika’da ortaya çıkan alternatif komünist hareketlerin ne olup ne olmadığını tartışıyorlar. Onları Güney Amerika’ya götüren ise, bizzat hermeneutik komünizm fikrinin kendisi: “Hermeneutik, komünizm[4] ile benzerlik gösterir çünkü hakikati, Varlığı ve gerekliliği bütün yönleriyle tarihseldir; yani teorik keşfin bir ürünü veya önceki hataların mantıksal düzeltimi değil daha çok metafiziğin sonunun meyvesidir” (2012: 151). Yazarlar bu iddialarını desteklemek için Marx’ın materyalizmdeki tarihselleştirici ve devindirici, kolektif duyarlılıklara ve öznelliklere yer açan yaklaşımı öne sürmektedirler. Marx’ın komünizmi bir belirlenmişlik ve tamamlanmışlık içermediği gibi, onlara göre sadece sınıfsız ve barış içindeki bir toplum için düzenleyici fikirdir. Yani komünizm bir ütopyadır veya “zayıf mesihçi” bir güçtür. Dolayısıyla tıpkı mevcut Varlık üzerinden Varlığın tanımlanması gibi, komünizm de mevcut bir tamamlanmışlık üzerinden tanımlandıkça,“despotik bir güç, hegemonya ve şiddet” halini alır. Oysa komünizm fikri gerçekleştirildikçe komünizm daha açık görünüm kazanır. Bu yüzden Marx’ın ve Derrida’nın belirttiği gibi komünizm hayaleti kapitalizmin sonuçlarını kabul etmeyenler için farkındalığın imgesidir. Bu farkındalık ezilenlerin zayıf siyasal gücü ile zayıf teorik güçlerinin devamlılığı için can alıcı önemdedir.
Vattimo ve Zabala için Ortodoks Marksistlerden ya da komünistlerden gelen devrim çağrılarının, hem şimdiye kadar olanlarda hem de olmakta olan krizlere rağmen yapılmaya devam edenlerde kapitalizm karşısında ani ve şiddetli kırılmalar talep edildiğini tespit ederler. Bu tür bir devrim düşüncesinin terk edilmesinin gerekliliğini ise bu devrim düşüncesindeki çağrı ile metafiziğin sonu düşüncesi arasında uyuşmazlık olarak görürler. Eğer komünizm, kolektif ve öznelliklere açık anti-şiddet düzeni olacaksa ki, hermeneutik komünizm bu iddiaya sahip, o zaman tamamlanmışlık içeren ani ve şiddetli devrim düşüncesinin yerine sürekli yinelenerek kolektif ve öznelliklere açılan “arabuluculuk düşüncesi”nin takip edilmesinin daha doğru olacağı ifade ederler. Yazarlar açısından burada belirleyici olan geçmişin silahlı isyanlarının artık geçerliliğini yitirdiği, yaşanılan onca krize rağmen halen bir “kriz yokluğu” şeklinde her şeyin derinleşerek tekrarlandığı ve Güney Amerika’da olduğu gibi kitlelerin mobilizasyonunu içeren demokratik mücadeleler dışında pek de kapitalizmin sınırlı demokrasi kavrayışının evrenselliğine eleştiri getiremediği olguları.
“Gandi’den, Chavez ve Lula’nın komünist demokrasilerinin basit varoluşu tarafından ortaya çıkarılan ‘baskı’ya kadar, şiddet içermeyen metotların örnekleri, kapitalizmin muazzam imparatorluğunu sınırlandırmak için kullanılabilir. Bunlar bugün elimizdeki en verimli alternatiflerdir. Boykot, grev ve baskıcı kurumlar aleyhine yapılan gösteriler gibi pasif direnişin diğer şekilleri de etkili olabilir ancak Latin Amerika’da olduğu gibi gerçek yurttaş yığınlarının bunlara katılması şarttır” (2012: 196).
Bu noktaya değin Vattimo ve Zabala’nın hermeneutik komünizm ile ilgili fikirlerinin neleri içerdiğini aktarmaya çalıştık. Her ne kadar onlar metinlerini doğrudan Ortodoks veya devrim fikrini terk etmemiş komünistler için yazmamış da olsalar, netice de hem Badiou’nun “komünizm İdeası”nı hem de diğer Marksist düşünürleri eleştirmektedirler. Hatırlanırsa Badiou’ya göre “komünizm kelimesi bir İdea statüsüne sahiptir; yani, birleşme bir kez gerçekleştiğinde, dolayısıyla da bir siyasi öznelleştirme içerisinden işlediğinde, bu terim siyaset, tarih ve ideolojinin sentezini” ifade etmektedir. “Bu nedenle komünizmi bir kavramdan ziyade bir faaliyet (operation) olarak kavramak daha isabetlidir” (Badiou 2011b: 16). Yani komünizm İdeası ilkin istisnai olanı ortaya çıkarmak, ardından imkânsız gibi görüneni bir hakikat prosedürü olarak düşünülebilir kılmak faaliyetidir. Ancak bu faaliyet kapitalist parlamentarizmden ve düzen-içi arayışlardan kurtulmadan, krizin varlığını belirlemeden gerçekleşemez, ayaklanma bu prosedürün bir parçasıdır (Badiou 2011a: 84).
Vattimo ve Zabala ile Badiou’yu karşı karşıya getiren gerekçeler, diğer Marksistlere karşı da yinelenebilir. Çünkü onların mevcut komünizm fikirlerine dair iki temel itirazları var. Birincisi metafizikle Marksistlerin yüzleşmesi gerektiği temel yaklaşımı: Marksistlerin komünizm fikirleri Batı metafiziğine sonuna kadar bağlı kalarak eleştirel bir arayış olma niteliği sürdürdükçe bir alternatif geliştiremeyecektir. Eğer geliştirebilseydi 11 Eylül saldırılarında, insancıl savaşların yarattığı krizlerde ve de 2008 ekonomik krizinde varlığını gösterebilirdi. Ancak olmadı. Çünkü batı metafiziğinin sonu Marx’ın materyalizmdeki tarih, öznellik, ortaklık gibi yaklaşımlarla ilan edilebilir ve komünizmi tam bir dirimsellik olarak olanaklı hale getirir. Vattimo ve Zabala’nın ikinci itirazları devrim düşüncesinin kendisinedir. Marksistler devrime odaklandıkları için neredeyse eşitlik, öznellik, ortaklık imkânlarını iktidar olmadan da, ikili iktidarlar ya da zayıf iktidar güçleri olarak da geliştirilebileceği düşüncesini kavrayamamışlardır.
Toparlayacak olursak şimdiye değin Badiou’nun Komünist İdeası’na getirilen en köklü eleştirinin Vattimo ve Zabala’nın ki olduğu düşünülebilir. Fakat dikkat edilmesi gereken nokta yazarların ikinci eleştirilerinin birinci eleştirileri ile iç içe olmasına rağmen ikinci eleştirileri metafiziğin sonu söylemi kadar güçlü değildir. Önerdikleri şey bir tür aşırılaşmış sol sosyal demokrasi, revizyonizm gibi görünmektedir. Kaldı ki Latin Amerika komünizmi de kapitalizm karşısında sanıldığı kadar güçlü bir alternatif olarak kabul edilemez, elbette çok önemli kazanımları vardır ama daha henüz sınıfsız ve barış dolu bir dünya fikrine esin oluşturacak kadar gelişmemiştir. İlk eleştiriye dönülecek olursa ki, özellikle Antonio Negri ve Michel Henry gibi Marksist filozofların da dile getirdiği üzere Ortodoks/Hegelci Marksizm’in artık kendisine sorması gereken bir şey var. Güçlü teori olarak idealist materyalizm, gerçekten Marx’ın materyalizmi mi?
DİPNOTLAR
[1] Bkz.: Ayrıntı Dergi’mizin 2., 3., 4. ve 6. sayılarında Badiou’nun “komünizm ideası”na bağlı olarak yürüttüğümüz tartışmalar.
[2] John Searle ve Amerikan Analitik Felsefesinin diğer düşünürleri karşısında, yazarların çok ağır eleştirileri bulunmaktadır. Nihayetinde onları “Kontrolü kaybetmek yerine, felsefe daha çok statü fonksiyonları inşa etmelidir” fikrini geliştirenler olarak görmektedirler. Ayrıca 2004 yılında Searle’ün George W. Bush’un elinden Ulusal Beşeri Bilimler Madalyası almasını ve Derrida ile girdiği tartışmada takındığı tavrın, felsefeyi nasıl belirli bir iktidarın sınırlarına hapsettiğini göstermesi açısından oldukça önemli bulmaktalar.
[3] Bilindiği gibi Batılı güçlerin (ABD, NATO, AB başta olmak üzere) 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Balkanlar, Kafkasya, Ortaasya ve Ortadoğu’da başlattığı tüm müdahaleler “insancıl savaşlar” olarak sayılmaktadır. Bu “insancıl savaşlar”ın müdahaleye maruz kalan halka olumlu manada neredeyse hiçbir katkısı olmadığını artık herkesin malumu.
[4] “Özetle, hermeneutik, politik düzeyde, başarıların hakikatle değil, başkalarıyla ilişkili olarak ölçüldüğü ilerlemeci komünist demokrasilerde ifade edilen postmodern toplumların çoğulculuğunu yansıtan tek felsefedir. Ancak onun politik projesini sistematik olarak taslaklandırmak için, hermeneutiğin üstatlarının (Dilthey, Nietzsche, Heidegger ve Gadamer) yapıtlarını, hermeneutiğin köklerini (Luther, Freud ve Kuhn) ve ondaki radikal politik gelişmeleri (Schürmann, Lytord ve Rorty) keşfetme gereksinimi duyarız; tüm bunlar birlikte yorumun vücuda getirdiği ‘zayıf’ın politik özgürleşmesini anlamaya öncülük edecektir” (2012; 116).
KAYNAKÇA
Vattimo, G. & Zabala (2012), Hermeneutik Komünizm: Heidegger’den Marx’a, çev. Erhan Kuçlu, İstanbul: Monokl Yayınları.
Badiou, A. & S. Zizek vd. (2011b), Bir İdea Olarak Komünizm, çev. Ahmet Ergenç& Ebru Kılıç, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Bodiou, A. (2011a), Komünist Hipotez, çev. Oylum Bülbül, İstanbul: Encore Yayıncılık.