“Doğa sizin gözünüze düşmanca bir şey gibi görünüyor.
Eski Yunan’ın gülen Tanrıları olan bizleri iblise, beni ise şeytana çevirdiniz.”
(Masoch, Leopold-Von-Sacher, Kürklü Venüs)
20. Yüzyılın’ın önemli teorisyenlerinden Michel Foucault “Cinselliği Tarihi” kitabında klasik dönemin cinselliğe bakışını Hristiyanlıkla temelleri atılan modern ahlak kurallarıyla karşılaştırmalı bir biçimde ele alır. Foucault, modern kurumların cinselliği, Antik Yunan’daki tanımından yani, cinsel ölçülülük temalarıyla sınırlı bir özgürlüğün uygulanma pratiği olmaktan çıkararak iktidar mekanizmasının bir parçası haline getirme sürecine vurgu yapar. Amerikalı oyun yazarı David İves’in Leopold-Von-Sacher Masoch’un romanından uyarladığı Kürklü Venüs oyununun alt metninde, roman da olduğu gibi Foucault’ nun bu önermesinin izlerini görürüz[1]. Oyun Thomas Novaçek isimli bir yazarın Masoch’un Kürklü Venüs romanından uyarlayıp yöneteceği oyunda rol alacak kadın oyuncu seçmesinde uygun bir aday bulamamasının ardından tam tiyatrodan ayrılacağı sırada salona Vanda Jordan isimli bir oyuncunun gelmesi ile başlar. Vanda’yı başlangıçta ciddiye almayan, kibirli yönetmen Novaçek, oyuncunun role giriş yapmasıyla birlikte onun etkisi altına girerken iç dünyasının karanlık köşelerine yolculuk yapmaya başlar. Ives, acı- haz ekseninde gidip gelen rızaya dayalı bu efendi- köle ilişkisini, Antik dönemden bu güne gelen toplumsal bilinçaltındaki referansları ile birlikte sunar okuyucuya.
İlk kez 2010 yılında off-Broadway’de, ardından 2011’de Broadway de sahnelenen oyun, 2013 yılında Roman Polanski tarafından filme uyarlanır. Oyun Türkiye’de ilk kez 2013 yılında Tiyatro Öteki Hayatlar tarafından sahneye taşınır.
Kuruluşundan bu yana “Kapıların Dışında”, “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler”,”Joko’nun Doğum Günü” gibi pek çok farklı işe imza atmış olan Yolcu Tiyatro 2017-2018 sezonunda prömiyerini yaptığı Kürklü Venüs oyununu bu sezon da sahnelemeye devam ediyor.
Oyun elinde kırık şemsiyesi ile sislerin içinde belirlen bir kadın siluetinin sözleriyle ve gök gürültüsü, yağmur sesiyle oluşturulan bir kabus atmosferi eşliğinde başlıyor. Bu gizemli açılış oyunun sahnelemesinde ilgi artıran etkileyici bir unsuru olarak kullanılmış. Ives’in oyunu oluştururken farklı anlam katmanları ve oyun içinde oyun kurgusu ile farklı gerçeklikler arasında gezinmesi sahnelemede incelikli davranma zorunluğunu artırıyor. Buna karşın yönetmen Ersin Umut Güler’in başarılı sahnelemesi ile bu çok katmanlılık seyircinin zihninde bulanıklık yaratılmadan sahneye yansıtılmış. Bunu yaparken yönetmen, konforlu seyir alanını kırarak seyirciyi sıklıkla şaşırtırken, bir taraftan da seyircinin zihninde farklı yollar açan açmakta. Roller ve gerçeklikler arası geçişkenlik, karakterler arası güç dengelerinin değişiminin altı yönetmenin yaratıcı buluşları çizilmiş. Kostüm ve aksesuarların oyuncularca değiş tokuş edilmesinin ( kırmızı şal, ayakkabılar, boyun tasması gibi) yanı sıra gök gürültüsü, ışık geçişleri ve şimşek efekti gibi sahne unsurları da bu geçişkenliği kolaylaştırıcı bir etki yaratmış.Bununla birlikte rejinin bir başarısı da, oyunun kolaylıkla cinsiyetçi bir zemine kayabilecek, salt şiddet – bağımlılık temelli bir aşk hikayesi olarak okunması mümkün metninin, toplumsal cinsiyet hassasiyetiyle sahneye taşması olmuş.
Oyunda, kadınlık erkeklik arasındaki ikili ilişki tıpkı, oyuncu- yönetmen/ köle- sahip ilişkisinde olduğu gibi psikolojik bir yerden yapı bozuma uğratılıyor. Aslında sahnede gözümüzün önünde canlandırılan, tüm ilişkilerin temelinde yatan kaygan zemin, yani zamanla bir tarafın diğer tarafı gönüllü bir boyunduruğa tabi tutuşudur. Kökenleri, oyun karakterlerin kişisel travmalarıyla ilintili görünse de seyrettiğimiz içinde devinmekten kurtulamadığımız bu zincirleme tahakküm hali, toplumsal bir maraza işaret eder. Bu noktada oyun sadece kadın erkek ilişkilerinde de değil hayatın tüm alanlarında kendimize itiraf edemediğimiz, yaşadığımız, deneyimlediğimiz ya da tanık olduğumuz iktidar mücadelelerini bize hatırlatıyor.
Arka planda kalsa da metinde var olan ve sahnelemede de hissettirilen dikkat çekici bir başka katman da oyunun sonunda yıkılan, ters çevrilen yönetmen- oyuncu hükmetme ilişkisinin altında yatan sınıfsal eleştiriydi. Oyunun sonunda konforlu hayatını ayaklarının altından çekilen üst orta sınıfa mensubu sanatçı Thomas’ın kendi iç çelişkileriyle yüzleştiği erkini yitirdiği acizliği bedenine yansıyan haline giden yolun bu eleştiriden geçtiğini söylemek yanlış olmaz sanıyorum.
Yolcu Tiyatro sahnelemesinde, az ve yerli yerinde kullanılmış dekorları, oyun kişilerinin toplumsal olarak imleyen kostümleriyle sahnede varlık gösteren iki oyuncun performansı sahneyi doldurmaya yetiyor. Bu anlamda Kürklü Venüs’ü çok iyi kotarılmış iki kişilik bir takım oyunu olarak nitelemek yanlış olamayacak. Rollerle birlikte güç dengelerinin değiştiği bu müsabaka seyirciyi tekinsiz bir seyir haline sürüklerken oyuncuların yetkin ve sınırları iyi çizilmiş oyunculukları seyircinin dikkatini sürekli diri tutuyor.
Oyunda ışık ve efektler oyuncular kadar etkin bir sahne unsuru olarak kullanılmış. Yaratılan tekinsiz ortamda ya da başarılı bir biçimde kurulan komedi- gerilim dengesi pekiştirmede Cem Yılmazer’in ışık taşarımı ve Tuğfan Dağtekin’in ses ve efekt tasarımın rolü de yadsınamaz görünüyor. Pervin Bağdat’ın roller arasında keskin geçişlerle gidip gelirken sergilediği oyunculuğun berraklığı, farklılaştırdığı beden ve ses kullanımının oyunun seyrindeki akışkanlığa büyük ölçüde hizmet ettiğinin altını çizmek gerekiyor.
Sonuç olarak, oyun boyunca gerilimin dozunu arttırarak sahne ritminden hiç ödün vermeden metnin kullanılması ve bu ivmeye büyük katkı sunan ölçülü oyunculukların seyircide açığa çıkardığı pek çok yüzleşme anı bu sahnelemeyi keyifli ve zihin açıcı bir deneyim haline getiriyor. Bu sayede, Yolcu Tiyatronun Kürklü Venüs’ü hayatımızda egemen olan hiyerarşileri yüksek sesle sorgulamamıza aracılık eden, pek çok ikiyüzlülüğü ortaya saçan bir turnusol kağıdı işlevi görüyor.
Daha önce yaptığı oyun seçimleri ile de toplumsal tahakküm ilişkilerinin açığa çıkaran, Kürklü Venüs gibi pek çok oyunu cesur bir dille sahneye koyan, sözünü sakınmadan söyleyen Yolcu tiyatronun ekibinin yoluna her daim devam etmesi dileğiyle…
Kitabın Künyesi
Masoch, Leopold-Von-Sacher (2016) , Kürklü Venüs, İstanbul: Ayrıntı Yayınları,
DİPNOT
[1] Foucault, Michel (2007). Cinselliğin Tarihi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.