‘68 hem yıl hem de toplumsal hareket olarak dünya tarihinin ve toplumsal hareketlerin önemli dönüm noktalarından biri. Üzerinden yarım yüzyıl geçti, köprünün altından çok sular aktı… Özellikle toplumsal hareketler tarihi açısından baktığımızda, bugün ‘68’den bize miras olarak ne kaldı?
Toplumsal hareketler kimi zaman süreklilikleri ve birikimi, kimi zamanda da kopuşları beraberinde getirir. Bazı biliminsanları için (A. Touraine), ‘68’in bizzat kendisi toplumsal hareketler tarihi açısından bir kopuşu simgeler. Alain Touraine’e göre ‘68 Hareketi, işçi sınıfının toplumsal hareketlerin motoru olmaktan çıktığı, orta sınıfların işçi sınıfının, post-materyalist taleplerin de materyalist taleplerin yerini aldığı (kimlik hareketleri, kültürel talepler, vs.), hiyerarşik örgütlenmelerin yerini esnek ve yatay örgütlenme biçimlerine bıraktığı bir kopuştur[1]. A. Touraine’in bu değerlendirmesi ve yaklaşımı toplumsal hareketler literatüründe oldukça tartışmalı olup farklı yaklaşımların da olduğunu belirtmek lazım. A. Touraine’in haklı ya da haksızlığı tartışmasından bağımsız olarak, her toplumsal hareket bir birikimi sonraki zamanlara taşır, aktarır. Kendisini önceleyen hareketler ile sonraki hareketler arasında bir köprü işlevi görür. Nitekim, ‘68 deneyiminin, izleyen dönemlerde Karşıt Küreselleşme Hareketlerini, 1990’lı yılların neoliberalizm karşıtı grevlerini etkilemediğini söylemek ne derece mümkündür? Özerk ve demokratik üniversite, halk yararına bilim, vs. ideal ve talepleri ‘68’den bu yana nesiller boyunca aktarıla gelmemiş midir? “Frukosuz”[2]/polissiz bir üniversite hayali 68’den bu yana baki değil midir? ‘68’in izleyen dönemlerin toplumsal hareketleri ve siyasal yaşamı üzerindeki birikimine üç eksenden hareketle bakmak mümkün: Söylemler/talepler/aktivizm, örgütler, eylem repertuvarı.
Söylemler, talepler, sloganlar ve aktivizmdeki süreklilik
‘68’in talepleri ve söylemlerini iki ana eksende toplamak mümkün: Vietnam savaşı karşıtlığı ve anti-emperyalizm ile demokratik ve özerk üniversiteye dair talepler. Bizzat üniversitelere ve bilime dair talepler Türkiye ‘68 Hareketinde fazla ön plana çıkmaz ve kısa dönemli görünür olurken, hareketin hedefleri çok kısa sürede üniversite kampüslerinin ötesine taşarak siyasallaştı. Hareketin hızlı siyasallaşması üniversitelerin demokratikleşmesi taleplerinin görece tali kalmasının en temel nedenlerindendi. Bu dönemde özellikle anti-emperyalist söylemler ön plana çıktı. Hareketin başlangıç dönemlerinde bile, bir yandan “halk yararına bilim”, “demokratik ve özerk üniversite”, “polissiz üniversite”, üniversiteye dair taleplerin başında geliyor, afiş ve sloganları biçimlendiriyordu, diğer yandan da Amerika ve emperyalizm karşıtlığı ile Vietnam Savaşı karşıtı talep, slogan ve afişler giderek üniversiteye dair olanlara ön alıyordu. Zira ertesinde, 1970’ler siyasal taleplerin baskın olduğu, üniversiteye dair meselelerin ötelendiği yıllar oldu.
Gerek 1990’ların neoliberalizm karşıtı gösterilerinde, gerek 2000’lerin küreselleşme karşıtı hareketlerinde anti-emperyalist hareketlerin birikimi son derece etkili oldu. 1990’lardaki özelleştirme ve piyasalaşmadan eğitim de payını alınca, artan üniversite katkı payları karşısında gelişen öğrenci hareketi kendisini sadece eğitime dair meselelerle sınırlı görmedi[3].
Kaldı ki ’68, öğrenci hareketi ile sınırlı değildi. Hareketin diğer önemli bileşeni işçiler, öğrenci hareketlerinden farklı olarak bünyelerinde bizzat ’68 hareketi içinde yer almış kişileri barındırdılar, onların deneyimlerini doğrudan paylaştılar. Öğrenciler de bağlı oldukları örgütlerin yönetici ve aktivist kadroları sayesinde ‘68’in birikiminden mahrum kalmadılar. Kendi süzgeçlerinden geçirseler de “abilerinin/ablalarının” deneyimleri onlara sıklıkla yol gösterdi. ‘68’in Türkiye sol hareketi tarihindeki en önemli katkısı/etkisi tam da bu deneyim aktarımı meselesinde kendisini gösterir.
Örgütler ve örgütlenme biçimleri
‘68’in örgütlenme biçimleri dendiğinde akla öncelikle fikir kulüpleri, direniş komiteleri ve forumlar gelir. Bir örgütlenme biçimi olarak Fikir Kulüpleri çoğu ülkede hareketlerin ortak paydası. Eylem/direniş komiteleri de lise ve üniversite öğrencilerinin siyasallaşmasında önemli rol oynadı. Buna karşılık, hareketler bazı ülkelerde hiyerarşik örgütlendi, bazı ülkelerde ise yatay: Örneğin, Çekoslovakya’da öğrenci hareketi programsız, yatay, resmi örgütlerin vesayetini reddeden bir hareket. Yatay örgütlenme mücadelesi bugün tamamlanmış bir mücadele değil. Vesayet reddinin sonraki on yıllarda devam etmesinde olduğu gibi.
Forumlar, tartışma, siyasi yol haritası belirleme, strateji oluşturma ve herkese söz hakkı tanıma “niyeti” bakımından son derece önemli bir yere sahip. Gezi eylemleri sırasında forumların yeniden canlanması ve bugün hala varlıklarını sürdürmeleri (örn. Abbasağa Forumu) ‘68’in önemli bir mirasının sahiplenmesi anlamına geliyor. Bugün de “ortak karar alma”, “karar alma biçimlerinin demokratikleştirilmesi”, “eşit söz mücadelesi”[4] ‘68’in kazanımlarının üzerine yükselerek devam etmekte.
Eylem repertuvarı
Dünyanın bir çok ülkesinde eylem repertuvarı 50 yıldır 68’inkinin üzerinde biçimleniyor. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. ‘68’in eylem biçimleri dediğimizde akla ilk olarak işgaller ve barikatlar geliyor. Bu eylem biçimlerinin olmazsa olmazları ise kaldırım taşları, molotof kokteyli, vs. Bu eylem biçimleri ‘68’den bu yana öğrenci hareketinin mitleri oldu. Kaldırım taşının havalanmadığı bir ’68 hareketi düşünülebilir mi? Ya ’68 ertesinde kaldırım taşlarına başvurmayan bir sol hareket? Ya kaldırım taşlarına bir son vermek için yolları asfaltlamayan bir devlet? Benzer bir şeyi barikatlar için de söylemek mümkün: barikatlar kurulmasın diye dar cadde ve sokakları genişleten bir şehircilik anlayışının gelişmesi. Bu örneklerin de gösterdiği gibi, bir hareketin elinde bulundurduğu eylem repertuvarı sadece kendisini izleyen hareketleri değil, devlet stratejilerini ve kentsel politikaları da etkiliyor, biçimlendiriyor.
Kısacası, toplumsal hareketler biriktirdiklerini, deneyimlediklerini sonraki kuşaklara ve izleyen hareketlere aktarır. Böylelikle hiçbir toplumsal hareket ortaya çıktığında “Amerika’yı yeniden keşfetmez”; geçmişin deneyimlerinden, örgütlenme biçimlerinden ve eylem repertuvarından yararlanır. Elbette yeni keşiflerde de bulunur, keşifler haritasına yeni yerler ekler, ancak keşfedilmiş olan o haritadaki yerini bir kez almıştır. Aslında daha doğru bir anlatımla ve Charles Tilly’e referansla[5], her toplumsal hareket ortaya çıktığında önünde bir repertuvarı hazır bulur; bu repertuvardaki her parçayı icra etmez belki ya da aynı şekilde icra etmez ve kimi zaman da repertuvara yeni parçalar ekler. Ama her ne olursa olsun, nasıl grev yapacağını, nasıl bir imza kampanyasını başlatacağını bilir ve ona göre hareket eder. ‘68’in Türkiye toplumsal hareketler tarihine katkısını sanırım bu açıdan baktığımızda daha net anlayabiliriz.
Şüphesiz ‘68’in mirası meselesi çok daha uzun ele alınmayı hak ediyor. Ancak bu satırlar kısa bir değerlendirme yazısı olmak durumunda. O nedenle, can alıcı birtakım meseleleri ipuçları ile birlikte ortaya koydu ve sonrasını derginin elinizdeki sayısında yer alan diğer makalelere bıraktı…
DİPNOTLAR
[1] Alain Touraine, Le retour de l’acteur, Fayard, 1984.
[2] 1965-1982 yılları arasında Toplum Polisine halk arasında, ama özellikle üniversite öğrencileri tarafından verilen isim. Toplum Polisinin araçları Fruko Gazozlarının servis araçlarına benzediğinden ötürü bu takma ad kullanıldı.
[3] Ayşen Uysal, « Devletin Güvenliği ve Toplumsal Muhalefet Eylemleri: ‘Kalemli Çete’ Örneği », Birikim, n°146, Haziran 2001, ss. 64-84.
[4] Ülkü Doğanay, Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek, İmge Yayınları, 2003.
[5] Charles Tilly, Contentious Performances, Cambridge University Press, 2008.