“Başka Bir Dünya Mümkün, Daha Önce Vardı, Yalnızca Büyümesine Yardım Etmek Yeterli…” (Eric Dacheux ile Söyleşi)

Blaise Pascal Üniversitesi İletişim Ticaret ve Uygulamalı Diller Departmanı Öğretim Üyesi ve “İletişim ve Dayanışma” isimli araştırma grubunun lideri Prof. Dr. Ėric Dasheux ile “dayanışma ekonomisi” ve kapitalist küreselleşme karşıtı yeni toplumsal/ekonomik direniş stratejileri ve ilişki ağları üzerine konuştuk.

Hüseyin Köse: Sevgili Ėric, dilersen dayanışma ekonomisi kavramının anlaşılır bir tanımını yaparak başlayalım söze.

Ėric Dacheux: 80’li yıllar Fransa’sında ortaya çıkmış görece yeni bir kavram, dayanışma ekonomisi. İlk defa Bernard Eme ve Jean-Louis Laville isimli iki sosyolog tarafından kullanılan terim, aynı zamanda ebeveyn kreşlerini, kendi işini kurmak için işsizlere faizsiz borç para veren dernekleri, yerel ticari sistemleri, vb. girişimleri içeriyordu. Kavramın merkezi kalkış noktası, demokrasi zorunluluğuydu. Bilindiği üzere, çok genel olarak demokrasi, yönetimde, arz ve talebin düzenlenişinde ve kamu politikaları geliştirmede işlev görür. Bu bağlamda farklı dayanışmacı eğilimler toplumsal bağın tesis edilmesi ve yenilenmesi için yurttaşlar tarafından geliştirilen kolektif eylemleri simgeler. Öyleyse “dayanışma” sözcüğünü daha yaygın anlamında (ahlaki bir kardeşlik) ve hukuki olmayan bir bağlamda (çok sayıda insanda ortak olan bir eğilim, bir tür dayanışma arayışı ve güvencesi olarak) kullanıyoruz. Dahası, “dayanışmacı” sözcüğü bu anlamda “hayırsever” kavramından da farklı bir anlama sahip. Dayanışma eğilimi, burada, iki yönlü, yani karşılıklı olma ilkesine göndermede bulunur; buna karşılık, hayırseverlik ya da sadaka ise, tek yönlü bir yardımdır. Dayanışmacı girişimlerin başlıca üç türü vardır:

  1. Toplumsal adalet ve etik kavramlarını içeren klasik ekonomik pratikler: Burada, Güney’in yerel ürünlerinin Kuzey ülkelerinde ticari işlem görürken, öncelikle bu ürünlerin doğru fiyata satın alınmalarını ifade eden adil ticaret ilkesi söz konusudur. Ardından da finansal bir dayanışmanın varlığı. Bu anlamıyla dayanışma ekonomisi kapsamında, çevreye ve toplumsal haklara saygılı uluslararası şirketlerde herkesin güvenli yatırım yapmasına olanak sunan Finansol etiketli dayanışma fonlarını düşünüyoruz.
  2. Pazarda bir alternatif oluşturmaya yönelen pratikler: Burada egemen piyasa mantığından özgürleştirilmiş ürünlerin ve ticari ilişkilerin örgütlenmesi söz konusudur. Çalışma saatlerinde değişikliklerin yanı sıra, resmi para birimine başvurmaksızın mal ve hizmetler öneren ve kısa adı SEL (Système d’Echanges Locaux=Yerel Ticaret Sistemi) olan yerel bir borsa sistemi düşünüyoruz. Ayrıca karşılıklılık ilkesi dâhilinde ve tümüyle yalın biçimde, her şeyin, daha düşünce aşamasından başlayarak, tüm bilgilerin aktarımını örgütleyen, herkesin özgürce bilgi alış verişinde bulunabildiği, deneyimlerin karşılıklı olarak paylaşıldığı ağlara referansta bulunuyoruz.
  3. Ekonomik olarak yerleşik sektör: Bu, özellikle işgücü piyasasının uzun dönemli işsizlerine öncelik veren yardımlaşma faaliyetleri oluşturmayı amaçlayan sektörlerin dayanışma ekonomisiyle ilişkilendirilmesidir. Burada, Fransa’da, toplumsal olanın fazla yerel olmayan (devlet yerine başat aktörlerin yerel örgütlülüğünü temel alan) farklı bir biçiminin geliştirildiği, yurttaşlar ve sorunlu kamularla doğrudan ilişki içinde, açık bir kamusal alanda hizmetlerin arz ve talebini “birlikte-inşa” eden bir yapı öngörülür.

Hüseyin Köse: Uzun bir süredir sen ve ekibin Fransa’nın güneyinde dayanışma ekonomisi üzerine akademik çalışmalar yürütüyorsunuz. Bu çalışmaların kısa bir özetini yapabilir misin bize?

Ėric Dacheux: Çalışmalarımı kendisi de bir ekonomist olan meslektaşım Daniel Goujon ile birlikte sürdürüyorum. Yaklaşık on yıl boyunca Roanne kentinde eylem-araştırması yaptık. Bu araştırmalarda büyük ölçüde Roanne kentinde dayanışma ekonomisinin aktörlerini tespit etmeye çalıştık ve akabinde iletişim ağları kurmaya ve yeni etkinlikler gerçekleştirmeye yöneldik. Bugün, bu saha araştırması deneyimi sayesinde, çalışmalarımız daha teorik bir çerçeveye sahip. Çalışmamızın teorik boyutunu, özünde liberal ekonomiden farklı bir ekonomi paradigması düşünmek oluşturuyor. Bu, ekonomiyi sadece kapitalist işletmelerden itibaren saymayı değil, aynı zamanda bir yurttaşlar inisiyatifini de dikkate almayı içeriyor. Bizim için, tüm dayanışma girişimlerinin ortak noktası demokratik müzakeredir. Başka bir deyişle, şu temel sorulara verilecek yanıtlardır: Ne üretiliyor? Nasıl üretiliyor? Kaç paraya üretiliyor? Yurttaşlar arasındaki müzakere bu sorular ve bu sorulara verilecek yanıtlarla ilgilidir, yoksa pazar mekanizması pratiklerinin sonuçlarıyla değil. Başka bir deyişle, ekonominin farklı biçimleri üzerine düşünmeye çalışıyoruz; daha mükemmel bir üretim düşüncesine göre kurgulanmış bu tür bir ekonomi anlayışı, kapitalist pazar mekanizmasına değil, müzakere esasına dayanmalı diyoruz. Bu yeni modeli de “deliberalizm”[1] (müzakerecilik) olarak adlandırıyoruz.

Hüseyin Köse: Kapitalist küreselleşme açısından dayanışma ekonomisi kavramının ifade ettiği olumlu anlamlar neler? Bu ekonomi anlayışı ve modeli, karşı-küreselleşmeci hareketler için hangi konularda kurtarıcı ya da anahtar bir kavram olabilir? Ya da şöyle sorayım: Toplumsal dünyanın daha başka meseleleri için de yeni bir ekonomi politik perspektif sunabilir mi dayanışmacı ekonomi anlayışı?

Ėric Dacheux: Dayanışma ekonomisi ülkeden ülkeye değişebilen, çok farklı boyutları olabilen toplumsal bir gerçeklik. Araştırmacılar arasında kavramın birbirinden farklı üç vizyonu olduğu bile söylenebilir:

  1. Eleştirel vizyon: Bu görüşe göre, dayanışma ekonomisi kapitalizmin son vagonudur; kapitalist işletmelere güçsüzlerle ilgilenmeme olanağı sunar ve onları devletten tamamen bağışık kılar.
  2. Etik vizyon: Dayanışma ekonomisi, bu görüşe göre, ekonomik verimlilik ile ahlaki tutumu birleştirmenin, doğa ile insanlara saygılı kazanç elde etmenin bir yoludur.
  3. Özgürleştirici vizyon: Bu görüş açısından, dayanışma ekonomisi bir tür direniş ve eylem ütopyasıdır. Üretim ve tüketim ilişiklerinin başka türlü düzenlenebileceğini göstermede kapitalizm karşıtı bir ekonomi ütopyasıdır; çünkü bambaşka vizyonlar içerir: Daha geniş tabanlı (zira ekonomik ilişkiler alanını genişletir), daha derinlikli (yurttaşların katılımını temel alır) ve daha dayanışmacı (karşılıklı gönüllülük esasına dayanır) bir demokrasidir bu. Kendi çalışmalarımda kayıt altına almaya çalıştığım da bu sonuncu vizyondur.

Hüseyin Köse: Dayanışmacı ekonomi modeli, günümüzün esnek kapitalizm anlayışına ve esnek üretim tarzlarına hangi açılardan direnç gösterebilir ya da alternatif oluşturabilir?

Ėric Dacheux: Dayanışma ekonomisi, günümüzün esnek üretim anlayışı ve gerekliliğine karşı birçok somut seçenek oluşturuyor. İlk olarak, bu özgürleştirici ekonomi modeli, somut bir yaşam alanında (territoire) gerçeklik kazanıyor. Yani el emeğinin daha ucuz olduğu bir başka ülkeye gitmek için en fazla üçüncü yılın sonunda kapılarını kapatacak olan çokuluslu bir şirketin müteahhitliği altındaki bir fabrikada çalışmak yerine, yöre halkı tarafından ve yöre halkı için sürdürülebilir gelişme projeleri inşa etme olanağı sunuyor. Dahası, dayanışma ekonomisinde (özellikle İtalya örneğinde) “zaman bankaları” diye bir şey var. Bu, zamanla ilgili farklı toplumsal zorunluluklara en iyi çözümleri birlikte üretme, sorunları birlikte düşünme anlamına gelir. Sözgelimi sabah erkenden işe gitmem için çocuklarımın korunup gözetilmesine ihtiyacım var, öğleden sonra biraz dinlenebilmek için belli bir zamanı gereksiniyorum, ya da öğlen yemek yapacak hiç zamanım yok, ne kötü, ya da emekliyim ve zaman öldürdüğümü düşünüyorum, vs. Herkes müzakere (déliberation) yoluyla kendi bakış açısını pekâlâ değiştirebilir, bazı çözüm önerileri sunabilir ve sonunda ortaya alternatif bir zaman ekonomisi çıkar. Bu hesaplı müzakerenin sonrasında herkes diğerleri için zaman ayırabilir ve diğerlerinden eşdeğer bir zaman talep edebilir kendisi için. Bu alternatif zaman ya da saat dilimleri, ebeveynleri sabah erkenden işe gitmek zorunda olan çocukların korunup gözetilmesine, alış-veriş yapmak için zaman yaratılmasına, bir hastanın bakımını üstlenmeye, bir yabancı dil öğrenmeye ya da ehliyet sınavını geçmeye, vb. yarar.

Hüseyin Köse: Dayanışma ekonomisi ile diğer alternatif üretim ekonomileri arasındaki ilişkiyi nasıl yorumlarsın? Başka bir deyişle, dayanışma ekonomisinin alternatif küreselleşmeci eğilimler açısından ifade ettiği anlam ne?

Ėric Dacheux: Nasıl ki dayanışma ekonomisinin karakterize ettiği şey, daha önce de belirttiğim gibi, demokratik bir müzakere ise, kapitalizmin karakterize ettiği anlam da otoriter bir tutumdur. Bu bakımdan dayanışma ekonomisi bana kalırsa alternatif küreselleşmeci bir hareket içine kayıtlıdır. Bu kavram zaten başlı başına başka bir dünyanın mümkün olabileceğini anlatır: Parayı daha demokratik biçimde yönetmek mümkündür. Kanıt mı? Alın size “sosyal para!” (monnaie sociale). “Sosyal para” terimi tam da duymaya alışık olmadığımız türden bir oksimoron kullanımdır. Çünkü öncelikle paranın anti-sosyal niteliğini ihbar eder. Terim, küçük ölçekli işletmeler ve atölyeler ya da üretici insan toplulukları için ve onlar tarafından oluşturulmuş bilgi, ürün ya da hizmetlerin değiş-tokuş edilmesine dayalı bütünlüklü bir sistemi ifade eder. Bu bağlamda, sosyal para, mikro finansman kaynaklarının mesleki düzenlenişiyle ilgilidir. Sosyal para, kısaca, büyük endüstriyel sermaye birliklerine karşılık, daha yerel ölçekli işletmeler arasındaki para dolaşımını simgeler.[2] Peki sosyal para sayesinde “vakit nakittir” buyruğundan kolayca yakayı kurtarmış oluyor muyuz? İşte kanıtı: “Zaman bankası!” Başka bir tarım yapmak mümkün mü? Evet, elbette! Alın size köy tarımını korumak için dernekler (AMAP), vs.! Bir AMAP, genellikle ortak bir tutum içine girmeye hazır bir üretici grubu ile bir tüketici grubunun karşılaşmasından doğar. Taraflar kendi aralarında şu tür hükümler içeren bir sözleşme oluştururlar: Genellikle ilkbahar/yaz ve sonbahar/kış olmak üzere başlıca iki üretim sezonu belirlenir. Bir araya gelerek, her mevsim üretilecek ürün çeşidini ve miktarını belirlerler: sebze, peynir, yumurta, et, vs. Çeşitlilik ve miktar çok önemlidir çünkü sözleşme taraflarına yeterli gıda üretim ve tüketim olanağı sunmasının yanı sıra, beklenmedik iklimsel risklere karşı da ihtiyatlı davranmayı getirir. Üretim miktarı rasyonel biçimde ayarlanacağı için, yani fazla ve gereksiz üretim yapılmayacağından, üreticiler tüketicilere sadece taze ve sağlıklı gıda sunmakla kalmaz, aynı zamanda nitelikli ürünler de sunmuş olurlar. Öte yandan, aynı sözleşme ve işbirliği uyarınca, üreticinin ürettiği ürünlerin sepet fiyatı da adil biçimde belirlenir, vs.[3] Özetle, dayanışma ekonomisi, “şimdi ve burada” bir eylem anlayışına dayanır; hemen yarın başka bir dünyanın mümkün olabileceğini gösterir. Daha önce zaten vardı(r) böyle bir dünya, yalnızca büyümesine yardım etmek yeterli…

Hüseyin Köse: Dayanışma ekonomisi kavramının tarihsel ve felsefi kökenleri hakkında neler söylenebilir? Sözgelimi armağan ekonomisi (potlatch) ile doğrudan bir ilişkisi kurulabilir mi?

Ėric Dacheux: Dayanışma ekonomisinin kökenini 1830’lardaki işçi dernekleşme hareketine kadar götürebiliriz. Yani işçilerin bir patron tarafından istismar edilmekten kurtulmak için kendi aralarında üretim yapmak ve ürünlerini satmak konusunda bir araya gelmeleri düşüncesinden itibaren başlatabiliriz. Bu “işçi ortaklaşmacılığı”, 1848 Devrimi öncesi Fransa’da oldukça yaygındı, söz konusu devrimin, bildiğiniz üzere tüm Avrupa’da derin yankıları olmuştu ve yakınlardaki “Arap Baharı” deyimine de esin kaynağı olduğu biçimiyle, “Avrupa Baharı” diye anılmıştı. Ancak bu devrim (Victor Hugo’nun “Küçük Napolyon” diye alay ettiği) III. Napolyon’u da iktidara taşıdı. O III. Napolyon ki, işçi hareketini şiddetle bastırarak kapitalist burjuva sınıfını desteklemişti. Şu halde, bu ilk büyük işçi dayanışması hareketi başarısızlıkla sonuçlanmıştı, ama en azından düşünce planında ütopik sosyalizmi (Forier, Proudhon, vb.) ve örgütlenme planında da işçi kooperatiflerini, sendikaları ve müşterek düşünceleri beslemişti. Bununla birlikte, MAUSS (Mouvement anti utilitariste dans les sciences sociales=Sosyal Bilimlerde Yararcı Olmayan Hareket) dergisini yöneten Fransız sosyolog Alain Caillé gibi kimi araştırmacılar, dayanışma ekonomisinde etkili biçimde toplumsallık (sociabilité) biçimlerinin kaynağına bir geri dönüş eğilimi görürler. Vermek, kabul etmek, geri vermek, vb. anlamlar içeren üçlü bir zorunlulukla ifade edilebilecek olan karşılıklılık ilkesi etrafında oluşturulmuş bir armağan ekonomisinin diriltilişini, vs…

Hüseyin Köse:Toplumsal ve dayanışmacı ekonomi kavramı (Ėconomie sociale et solidaire=ESS) küresel ölçekli bir direniş biçimi yaratabilir mi? Bu direnişin dünyadaki somut örnekleri hakkında neler söyleyebilirsin?

Ėric Dacheux: Özünde dayanışmacı girişimleri tanımlamak için kullanılan terminoloji ülkeden ülkeye değişmekte; İsveç’te “yeni toplumsal ekonomi”, Arjantin’de “dayanışmacı halk ekonomisi”, vb. adlar almakta. O halde, tüm aktörleri bir araya getirecek ve üzerinde uzlaşma sağlayacak daha geniş bir tanımlama olarak “Dayanışmacı ve Toplumsal Ekonomi” kavramını seçmek bir zorunluluktu. Terim, bu haliyle şu tür anlamları içermekte:

  1. Sermayenin kârlılığından ziyade toplumsal ihtiyaçlara yanıt veren üretken faaliyetler.
  2. Kadın ve erkeklerin geniş katılımına dayalı mal ve hizmet üretim süreci.
  3. İşbirliği ve müzakere temeline dayalı yerel, ulusal ve uluslararası ölçekli sosyal ağlar oluşturma.
  4. Ekonomik etkinliğin demokratik bir düzenlemesine katkı.

Dayanışma ekonomisi girişimcilerini uluslararası düzeyde sentezlenmiş bu birlikteliğin asli failleri haline getiren bu dört etmenin aşağıdaki ilkeler etrafında işlev gören etkinlikleri küreselleştirdiği söylenebilir:

-Parçalara bölünemez bir kolektif mülkiyet,

-Sermayeden ziyade kişilerarası zenginlik paylaşımı,

-Demokratik yönetim ve özgür üyelik,

-Devlete oranla yönetim ve kararlarda özerklik. [4]

Şu halde, yıkıcı, kitlesel, güçlü ekonomik küreselleşmeye karşı, tüm dünyanın dayanışmacı inisiyatifleri, dayanışma eğiliminin ahlakiliğini vurgulayan “toplumsal ve dayanışmacı ekonomi” terimi altında toplanmıştır, denilebilir. Bu eğilimin tarihi henüz çok yenidir. Daha somut olarak ise, Mart 1997’de (Belçika) Ostende’de pek çok ülkeden birçok aktörün katılımıyla “Kuzey ve Güney Ülkelerinde Dayanışma Ekonomisi” başlıklı konferansın düzenlenmesiyle başlatılabilir. Bu vesileyle kurulan etkileşimler, özellikle Güney Amerika’daki ve Peru’daki dayanışmacı girişimcilerin de dinamizmiyle 1997 Temmuz’unda Lima’da uluslararası bir sempozyum düzenlenmesine olanak sunacaktır. “Dayanışmayı Küreselleştirelim” konulu bu sempozyum, toplam otuz iki ülkeden gelen iki yüzden fazla kişiyi bir araya getirecektir. Bundan dört yıl sonra da, bu kurucu itkiden yararlanarak, aynı zamanda alternatif küreselleşmeci hareketin de bir başarısı olarak addedilen “Dayanışmayı Küreselleştirelim” başlıklı ikinci bir buluşma 2001 Ekim’inde Québec’te gerçekleştirilmiştir. Burada, yaklaşık bin civarında kişi İşçi Partisi’nin delegelerinin dikkatli bakışları arasında bir araya gelip tartışmışlardır. Aynı İşçi Partisi, Brezilya’daki birinci Porto Allegre dünya sosyal forumuna katılacak olan kişileri davet etmiş, Aralık 2002’de de “Dayanışmayı Küreselleştirelim” sempozyumunun üçüncü buluşmasının hazırlama komitesi bu dayanışma dinamizmine minimal düzeyde yapısal bir isim vermeye karar verecek ve böylece kısa adı RIPESS olan Toplumsal ve Dayanışmacı Ekonominin Teşvikinin Kıtalararası Ağı isimli oluşum doğacaktır. Hareketin üçüncü toplantısı 2005 yılında Dakar’da gerçekleştirilmiş, dördüncüsü bundan dört yıl sonra Avrupa’da, tam olarak söylersek Lüksemburg’da; sonuncu toplantılar da 2013 yılında Manila’da yapılmıştır. Özetlersek, dayanışmayı yerel inisiyatif ağları temelinde küreselleştirmeyi öneren, ekonomik küreselleşmeye direnen toplumsal ve ekonomik dayanışma aktörlerinin net, politik bir iradesi söz konusudur tüm bu gelişmelerde.

Hüseyin Köse: Çokuluslu firmalar için birer açık pazaryeri haline gelmiş olan gelişmekte olan ülkelerin ya da üçüncü dünya ülkelerinin dayanışma ekonomisi duyarlılıkları konusunda ne söylenebilir?

Ėric Dacheux: Dayanışma ekonomisi ile gelişme arasındaki ilişki hakkında ben ve meslektaşım Daniel Goujon’un İngilizce olarak kaleme aldığımız “Solidarity Economy a Developpement Alternative?” başlıklı bir çalışmamız var. Çalışma, 2012 yılında Unesco’nun International Social Sciences Journal isimli dergisinde (sayı: 203-204) yayımlandı. Burada, toplumsal ve dayanışmacı ekonomi terimini geçiş ekonomisi bağlamında dört farklı açıdan tanımlamaktayız. Maddi gelişme koşullarının büyük bölümünde, Fernand Braudel’in “zemin kat ekonomisi”[5] adını verdiği şeye ait ekonomik uygulamaların gelişimini sağlamaya çalışan ekonomik pratikler söz konusudur. Söz konusu ekonomik pratikler: a) Biçimsiz bir çerçeveden yasal açıdan tanınmış bir çerçeveye geçiş yapmaya, b) Bir hayatta kalma ekonomisinden bir geçim ekonomisine geçiş yapmaya, ve c) Kamusal alan için bir ağ geçidi sunmaya yarar. İlkinde, dernek ve kooperatif gibi örgütlenmelere daha önce sahip olmadıkları yasal bir çerçeve verilmesi söz konusudur. Bir hayatta kalma ekonomisinden bir geçim ekonomisine geçiş yapmaya olanak sunan ikinci grup ekonomik pratikler, bir süre sonra beraberinde kalıcı ilerlemeyi getirir. Bu faaliyetler, ilk aşamada ailenin hayatta kalmasını güvence altına alarak, bir sonraki aşamada topluluk içindeki ekonomik değişimlerin gerçekleşmesine hizmet ederek en nihayetinde de muhtemelen, bölgenin kalıcı gelişimine katkıda bulunacak daha geniş ölçekli ticari ilişkilerin gelişimine kapı aralar. Kamusal alan için bir ağ geçidi sunmaya yarayan üçüncü grup ekonomik pratiklerin ise, dışlanmışlara ve sürgündekilere bir saygınlık kazandırmak, yeniden oluşturulan desteklerle kolektif bir kimlik edinmelerini sağlamak gibi işlevleri vardır. Demek istediğim, ortak sorunların ve çıkarların saptanışıyla birlikte, dayanışma ekonomisi, kolektif müzakere yoluyla, kamusal alanda işitilebilecek kamusal bir söz oluşturmaya olanak sunar. Burada somut faaliyetler aracılığıyla politik yurttaşlığa erişime izin veren bir yol oluşturmak söz konusudur. Başka bir deyişle, toplumsal ve dayanışmacı ekonomi, IMF tarafından dayatılan liberal politikalara bir alternatiftir. Her yerde aynı acı reçeteyi (özelleştirme, yeniden yapılandırma, uzmanlaşma, vs.) uygulamak söz konusu değildir; bilakis daha ziyade, yerel halkla kamu otoriteleri arasında gerçekleştirilecek müzakereler yoluyla, bir hayatta kalma ekonomisinden Güney Amerika’da “Buen vivir” (“İyi yaşam”) diye adlandırılan daha iyi bir ekonomiye geçiş yapmayı mümkün kılacak girişimlere şans tanımak; bu açıdan insanların sıklıkla karşılaştıkları toplumsal sorunlardan (eğitim, sağlık, barınma, vs.) yola çıkmak gerekir.

Toplumsal ve dayanışmacı ekonomi anlayışından çıkarılacak ders bellidir: Eğer gelişme sürecine halkın özgür, demokratik ve etkin katılımı yoksa, kalıcı ilerlemeden de söz edilemez. Demokrasi yoksa, kalıcı ilerleme de yoktur. Bolivya ve Ekvator gibi ülkelerden alınması gereken dersler şunlardır: Her iki ülkede de toplumsal ve dayanışmacı ekonomi modeli anayasaya girmiştir; yine her iki ülkede de, halk ve yerel otoriteler su, elektrik ve atık maddeler gibi daha önce çokuluslu şirketlerin tekelinde bulunan kaynakların yönetimini devralmışlardır.

Hüseyin Köse: Sen de gayet iyi biliyorsun ki, Bauman’ın dediği gibi, kapitalizmin ideolojik mantığı özgürlükleri bastırmak yerine her türlü özgürlük talebini serbest bırakmak üzerine kurulu ve onu asıl ayakta tutan şey de bu… Bu bağlamda, dayanışma ekonomisinin söz konusu kapitalist ideoloji açısından bir risk oluşturduğunu düşünüyor musun?

Ėric Dacheux: Kapitalizm iki yüz yıl boyunca eleştirildi ve bu eleştirileri kendi lehine dönüştürmeyi başararak iki yüz yıl boyunca dayandı. Öyleyse dayanışma ekonomisinin kapitalizm tarafından iç edilme riski her zaman vardır. Gerçekten de kapitalizm sadece çevreyi etkilememekte, aynı zamanda kişiliklerimizi de damgalamaktadır. Weber ve Sombart kapitalizmin gelişimiyle ilgili mantalitelerin evrimi üzerinde duran ilk isimlerdi.[6] Sözgelimi Sombart için kapitalizm başlıca üç unsurla tanımlanır: Burjuvayı tanımlayan ekonomik rasyonalite, girişimciyi niteleyen rekabet ve kazanç hırsı. Öyleyse Sombart için, kendisi açısından bir mirasa dönüşen şirketi geliştirmekten ibaret olan bu burjuva rasyonalitesi kapitalizmin hizmetindedir ve çok daha ileri noktaya taşındığı ölçüde de şirket ruhunu besler ve yatıştırır. Weber’e göre ise, bilindiği gibi, kapitalizm dünyanın akılcılaştırılma sürecinin meyvesidir, ancak bu sistemin kökeni Protestanlığın Ascetik[7] öğretisinden gelir. İlahi seçilmişliğin maddi bir göstergesi olarak mal ve servet birikimine olduğu kadar Kalvinist ahlaka sadakat açısından da her türlü tüketimci eylemi lenetlemeye davet eden bu dünya görüşü, kaçınılmaz olarak sermayenin yoğunlaşmasına yol açar. Weber’e göre, kapitalizmin Batı’daki gelişimini, buna karşılık Çin ya da Hindistan gibi ilkel bir ekonomik düzeye sahip olan ülkelerin geri kalmışlığını açıklayan şey dinsel etmenlerdir. Araştırmacılar bugün kapitalistler için zorunlu olan bu ahlaksal ve zihinsel koşullara ilk elden hiçbir vurguda bulunmayıp, daha ziyade, kapitalizmin ekonomik failleri maruz bıraktığı fiziksel acılara odaklanmayı tercih ediyorlar. Sözgelimi C. Déjours[8] için çalışma, her zaman bir öznellik kanıtı testidir. Öznenin kapitalist işletmelerin çoğunda yetişmesine olanak sunduğu varsayılan bu test, gerçekte bireyin ölümünü hızlandıran koşulları üretmekten gayrı bir işlev görmemektedir. Genellikle Déjours’un vurguladığı anlaşılmaz ve gizli acılar, yönetim bilimleri tarafından esneklik kisvesi altında tanıtılan çalışanların “yeni köleliği”nin damga onayını taşımakla kalmaz, çekilen acının simgesel işareti sayılan bir tür kimliksel güvensizlik de yaratır. C. Amsperger [9] ise, kendi hesabına, kapitalizmin “varoluşsal bir eleştirisi”ni önerir. Bu sonuncusu, kişiyi, yani özerk varlığı, yani “kendi kişisel varlığının olası amaçları kadar, eşitlikçi bir uyum dağılımında” bulan hepimizi “kapitalist sistemin acı çeken bir üyesine dönüştüren” egoist bireye indirger. Gerçekten de, Adam Smith, kapitalizme bireysel üyeliği teşvik eden iki itici gücün (kaybetme korkusu ve toplumsal olarak tanınma arzusu) doğasını kabul etmiş olsa da, Amsperger’e göre, kişisel zenginleşmenin ilkelerini bencilce izlemek suretiyle bu iki temel arzusunu doyuma eriştirebileceğini varsaymakta fena halde yanılmıştır. “Biriktirerek özgürleşeceğimize inandığımızdan” diye açıklamaktadır C. Amsperger, “sadece ‘soyut amaç’ denilen şeyi sürdürmekle yetiniyoruz, yani bolluk içindeki bu kıtlık korkusu, temel ihtiyaçlarımızla anlık itkilerimizi birbirine karıştırmamıza yol açıyor.” Şu halde, kapitalist ekonomi, sadece varoluşsal bir sorun olduğu yerde bile aslında bir maddi ihtiyaçlar ve rakamlar sorunudur. Hayatın anlamı denilen şey de zaten budur. Bir yaşam alanının optimum maddi koşullarını üretecek şekilde ekonomik faaliyetleri yöneterek hayata bir anlam vermek; dayanışma ekonomisinin tutuştuğu bahis özünde budur. Çetin bir bahistir bu, çünkü bizleri kapitalizmin ideolojik egemenliğinden kurtarmayı amaçlar…

Hüseyin Köse: Türkiye’de dayanışma ekonomisinin mevcut durumunu nasıl değerlendirirsin? Türkiye’deki kolektif yapılanmalarla bir işbirliği içinde misiniz?

Ėric Dacheux: Ben ve Fransız meslektaşlarım Türkiye’deki dayanışmacı ekonomi eğilimlerini tam anlamıyla tanımakta maalesef başarısızız. Senin sorunu yanıtlamadan önce, bir e-posta tartışma grubu listesi aracılığıyla arkadaşlara bir dizi soru yönelttim ve gördüm ki, Türkiye’de bu yöndeki oluşumlar konusunda hiçbir somut fikre sahip değiliz ve daha fazla bilgi edinmek arzusundayız. Ülkenizde, gün geçtikçe geliştiği izlenimi veren kooperatifçi hareket konusunda kimi istatistiklere sahibiz, ancak sivil nitelikli karşılıklı ve gönüllü yardımlaşmaya dayalı, demokratik biçimde oluşmuş yerel inisiyatifler konusunda korkunç bir bilgi eksiğimiz var. RIUESS’ten[10] meslektaşlar ve ben bu konuda daha fazlasını öğrenmekten mutluluk duyacağız.

Hüseyin Köse: Ve son soru: Yakın gelecekte dayanışma ekonomisi üzerine ne tür çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Ėric Dacheux: Daniel Goujon ve ben şu an iki konu üzerinde çalışıyoruz: a) Ortak bir değer olarak para konulu Ostrom’un çalışmaları paralelinde bir makale. a) Müzakerecilik hakkında bir kitap: merkezinde pazar mekanizmaları ve serbest piyasa dinamikleri değil de müzakere kavramının yer aldığı yeni bir ekonomi bilimi nasıl oluşturulabilir? Burada kuşkusuz ekonomiyi demokrasiye hizmet eden bir tür sosyal bilim olarak düşünüyoruz, yoksa tam anlamıyla kapitalizme hizmet eden bir disiplin olarak değil.

Hüseyin Köse: Değerli görüşlerini bizimle paylaştığın için teşekkürler Ėric…

Ėric Dacheux: Asıl ben teşekkür ederim sana, bana düşünme fırsatı tanıdığın ve Türkiye gibi büyük ve güzel bir ülkeye dayanışma ekonomisini anlatma fırsatı verdiğin için…

 

Söyleşi ve Çeviri: Hüseyin Köse

DİPNOTLAR

[1] Dacheux, “déliberalizm” kavramsallaştırmasıyla, hiç kuşkusuz, aynı zamanda bir tür sözcük oyunu yaparak “liberal olmayan” bir ekonomi anlayışını vurgulamış oluyor. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz: http://www.huffingtonpost.fr/eric-dacheux/economie-solidaire-source-nouvelle-theorie-economique_b_6119964.html.

[2] Daha fazla bilgi için bkz: http://www.alternatives-economiques.fr/monnaie-sociale_fr_art_223_31276.html

[3] Bu konuda daha fazla bilgi için bkz: http://www.reseau-amap.org/amap.php

[4] GESQ, L’économie sociale et solidaire: une perspective Nord-Sud, deuxième rencontre sur la globalisation de la solidarité, synthèse et conclusion, Québec, GESQ, 2002, s. 8.

[5] “Zemin kat ekonomisi”, Fernand Braudel tarafından ekonomik gelişmenin ilk aşamasını açıklamak için kullanılan bir ifadedir. Bu, ailenin hayatta kalmasını ve geçimini sağlamasına yarayan, parasal olmayan bir ekonomidir. Bu ilk ekonomik düzeyin bir sonraki aşaması yerel ticari ilişkilerin gelişmesidir. Üçüncü aşama ise, kapitalist birikimin egemenliğinde şekillenecek bir dünya ekonomisidir.

[6] Bkz: Talcott Parsons “Capitalism in Recent German Literature: Sombart and Weber”, Journal of political Economy, vol.36, N°6, 1928.

[7] Kalvenizm’in Ascetik (Çilecilik) öğretisine göre, tembellik en büyük günahtır, kişi çalışıp çabalamalı, durmadan üretmeli, bedensel ve dünyevi hazlarını sınırlayarak gayet sade bir yaşam sürmeli, kazandığını har vurup harman savurmayıp tasarruf etmeli ve tasarruflarını da sonunda yatırıma dönüştürmelidir. Weber, çileciliği andıran bir öz-disipline ve öz-programlamaya dayanan Ascetik öğretinin, bir başka deyişle Protestan çalışma ve iş etiğinin biriktirerek zengin olma ve kazanç hırsının sürekli kamçılanışı üzerine kurulu kapitalist ahlakın sistemleşmesinde büyük katkısı olduğunu iddia eder. (ç.n.)

[8] Bkz: Dejours C. (2006). “La flexibilité ou l’autre nom de la servitude”, in Husson M. dir, Travail flexible, salariés jetables, Paris: La Découverte.

[9] Arnsperger C. (2011). L’homme économique et le sens de la vie. Petit traité d’alternative économique, Paris: Textuel.

[10] RIUESS: Le réseau qui regroupent les chercheurs français qui travaillent sur l’économie sociale et solidaire. Türkçesi; Dayanışmacı ve Toplumsal Ekonomi Üzerine Çalışmalar Yürüten (farklı disiplinlerden) Fransız Araştırmacıları Bir Araya Getiren İletişim Ağı. Resmi internet sitesi: http://www.riuess.org/.

EK: Eric Dacheux’nün çalışmalarından seçilmiş kısa bir bibliyografya:

E. Dacheux et J.L Laville:

-“Économie solidaire et communication” in J.L. Laville (coord.), L’économie solidaire, CNRS éditions, Paris, 2011.

 –“Démocratie et économie solidaire”, Hermès, N°36, 2003, 250 p.

 E. Dacheux et D. Goujon:

-Principes d’économie solidaire. Paris, Ellipses, 2011, 254 p.

-Réconcilier démocratie et économie : la dimension politique de l’entrepreneur en économie sociale et solidaire, Michel Houdiard Editeur, 2010, 267 p.

-“Cohésion sociale et richesse économique : compléter l’apport d’Elionor Ostrom par une étude empirique de l’ESS”, Management et avenir, N°65, 2013.

-“La délibération démocratique : concept clé du paradigme de l’économie sociale et solidaire?” in D. Hiez E. Lavillunière (dir.), Vers une théorie de l’économie sociale et solidaire, Bruxelles, Larcier, 2013.

-“Au-delà du salariat. Une utopie commune pour l’économie solidaire et l’allocation universelle”, in P. Braconnier, G. Caire (dir.), L’économie sociale et solidaire et le travail, Paris, L’Harmattan, 2013.

 -“Solidarity Economy a Developpement Alternative?”, International Social Sciences Journal, Unesco,(Revue de sociologie) N°203-204, 2012.(en collabo avec D. Goujon)..

-“La cohésion sociale n’est pas le fruit de la rareté, pour un renouveau du paradigme économique” in Annals of Public and Cooperative Economics, (Revue d’économie). vol 83. N°1, 2012. (en collabo avec D. Goujon).

-“Dépasser le salariat pour passer à l’économie solidaire : l’opportunité du revenu d’existence”, cosigné par E. Dacheux, RECMA (revue d’économie) N°323, 2012.

-“L’économie solidaire, une possibilité de relance de la construction européenne?”, Essaches, vol 4, 2011.