Türkiye’de şiddetin her türlüsüyle en fazla yüz yüze gelen kesimlerin başında trans bireyler geliyor. Trans bireylerin uğradığı şiddetin en belirgin özelliği ise görünür olmaması. Herkesin bildiği ama hiç kimsenin görmediği yoğun bir şiddet… Toplumda egemen olan cinsiyet normlarına uymayanların karşılaştığı şiddet biçimlerini 11 yıldır trans, 10 yıldır seks işçisi olarak hayatını devam ettiren Oya YILDIZ ile konuştuk.
Ayrıntı Dergi: Kendini tanıtır mısın?
Oya Yıldız: Oya ben. 27 yaşındayım. 10 yıldır seks işçisiyim. 16 yaşında seks işçiliğine başladım. Seks işçiliğine isteyerek başlamadım. O dönem annemle babam ayrılmıştı. Annem bir tarafa babam bir tarafa gittiği için ortada kaldım. Evim yoktu. O yüzden ne yapacağımı bilemedim. O dönem tanışma siteleri vardı. İlk evinde kaldığım trans arkadaşla orada tanışmıştım ve onun evinde kalmaya başlamıştım. Evinde kalmaya başladıktan bir süre sonra beni zorla müşterilere satmaya başladı ve beni evinde alıkoydu. Hem psikolojik hem de fiziksel şiddete maruz kaldım bu bir yıl boyunca. O evden kaçmak istedim ama ilk girişimimde kaçamadım, ikincisinde kaçabildim. Beni ilkinde kapıda yakalamıştı. İlk girişimimde inanılmaz bir şiddete maruz kalmış olmama rağmen tekrar denedim kaçmayı. Bir gün kuaföre gittiğinde bu kez kapıyı kilitlememişti. Ben de bu fırsatla kaçtım. Daha önce tanıştığım birisi vardı, onun yanına gittim. Tam kurtuldum derken bu sefer de bir travesti barına satıldım. Bu barda konsomatrislik yaptım bir süre. Daha sonra Demet adında bir transla tanıştım. Çok iyi bir insandı Demet anne. Belli bir süre onda kaldım. Demet anne beni evime dönmek için ikna etti. Benim bu âlemlere uygun bir kız olmadığımı o da biliyordu ve zaten bunu bana tekrar hatırlattığı için annemin evine dönmeye karar verdim. Döndüm ama o zaman da annem tekrar evlenmişti ve babalığımdan sürekli psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalıyordum daha da kötüsü kendim olamıyordum o yüzden mecbur döndüm tekrar seks işçiliğine.
Ayrıntı Dergi: Seni alıkoyan kadınla ilgili herhangi bir şikâyette bulunabildin mi?
Oya Yıldız: Biz yıllar sonra tekrar karşılaştık ve benden özür diledi, bana haksızlık yaptığını söyledi. Ben de belki değişmiştir diyerek ve elbette mecbur kaldığımdan onunla tekrar yaşamaya ikna oldum. Fakat bu seferinde şiddet çok daha artmıştı ve sonunda biriktirdiğim bütün parayı da çaldı hatta üstüne de evi silahlarla bastırdı. Yıllarca benim isteğim dışında beni satması yetmezmiş gibi ki bu sayede yani benim üzerimden kazandığı parayla ev aldı, ameliyat oldu… Bu son şeyleri de yapınca ben bu sefer savcılığa şikâyette bulundum. Açtığım üç davanın hepsini kazandım. Şu anda ceza evinde.
Ayrıntı Dergi: Cezaevinde olması sadece senin şikâyetin yüzünden mi?
Oya Yıldız: Sadece benim şikâyetim değil. Başka dosyaları da vardı. Hepsi birleşince cezası arttı. Bir dönem şikâyetimi geri almıştım ama yine de cezayı hak ettiğini düşünüyorum.
Ayrıntı Dergi: Mahkeme sürecinde adli mercilerin sana karşı tavırları nasıldı? Hukuki süreçte sana yeterince adil davranıldığını düşünüyor musun?
Oya Yıldız: Hayır düşünmüyorum. Orada da hâkim tarafından ayrımcılığa uğradım. Beni, aslında benim üzerimden bütün trans seks işçisi kadınları insanlara, topluma yanlış örnek olmakla suçladı. Hatta sırf seks işçisi olmam sebebiyle bana haksız yere ceza bile verdi.
Ayrıntı Dergi: Senin şikâyetin üzerine başlayan mahkeme sürecinde mi sana ceza verdiler?
Oya Yıldız: Evet öyle. Trans bir görünümde olduğum için verdiler. Benim de yere kart atanlardan olduğum, toplumun ahlak değerlerine zarar verdiğim düşüncesiyle ceza aldım. 1 yıl 8 ay. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartıyla.
Ayrıntı Dergi: Peki trans görünümüne 16 yaşında mı girdin?
Oya Yıldız: Evet 16 yaşında girdim.
Ayrıntı Dergi: Ondan öncesinde…
Oya Yıldız: Erkek görünümündeydim.
Ayrıntı Dergi: O süreçten biraz bahseder misin? Trans olduktan sonra sokakta yaşadıklarınla, daha önce bir anlamda erkek bedenine hapisken yaşadıkların arasında nasıl bir fark var? Senin dönüşümünle birlikte özellikle günlük şiddetin dönüşümü nasıl oldu?
Oya Yıldız: Trans olmadan önceki hayatım daha farklıydı. O zaman daha az psikolojik şiddet görüyordum. Çünkü kendimi o zaman gizleyebiliyordum. Kendimi gizlediğim için kafeteryalarda ya da başka mekânlarda açıkça ve hürce vakit geçirebiliyordum. Fakat trans olduktan sonra rahat olamadım. Çünkü Türk toplumu bu konuda çok muhafazakâr. Üstüme bira şişesi atanlar, küfür edenler oluyor.
Ayrıntı Dergi: Bir gününü anlatır mısın bize? Sabah evden çıkıp eve gelene kadar nasıl yaşıyorsun, neler yapıyorsun?
Oya Yıldız: Sabah evden çıktıktan sonra arkadaşlarla buluşuyorsak bir yerlere, kafeteryalara gidiyoruz. Fakat oralarda da insanların ya sözlü tacizine ya da bakışlarına maruz kalıyoruz. Gelip saldıranlar bile oluyor. Kabullenmiyorlar bizi. Kabullenmedikleri gibi bize yapılan her şeyi reva görüyorlar. Biz taciz edilebiliriz ya da canı isteyen istediği bir anda gelip bize vurabilir. Mesela benim başıma çok geldi. Bir grup adam etrafımı sardı ve bir anda bana saldırdılar. Bir olayda da biri, yanımdan geçip giderken birden saçımı çekip vurdu mesela bana. Çünkü o da biliyor ki bunu bana yapar ve kimse dönüp ona sen bunu neden bu kadına yapıyorsun demez. Yapar ve öyle yoluna devam eder. Ya da mesela gündüz vakti dahi olsa kalabalık bir grup adamın yanından geçmemeye çalışıyorum.
Ayrıntı Dergi: Peki artık bu “sıradanlaştırılmış” şiddet ve tacizin karşısında polise gidip şikâyetçi olduğunda nasıl bir tavırla karşılaşıyorsun?
Oya Yıldız: Polise şikâyet için gittiğinde polisin bize tek söylediği şey “zaten bu işi yapmıyor musun” oluyor. “Kuyruk sallamasan onlar da sana böyle bir şey yapmaz” deniyor. Transsın ve bunu yaşamak zorundasın diyor aslında sana. Sanılmasın ki bu yaşananlar kendimi, hatta kendimi demeyeyim, bizim ne olduğumuzu unutmamıza, kendimizi reddetmemize ikna ediyor. Asla kimse için değiştirmeyeceğiz, asla inkâr etmeyeceğiz kendimizi. Ben böyle mutluyum ve böyle yaşamak istiyorum. Toplum, polis ya da o sokaktaki bir grup adam bana bunu reva görüyor diye, beni kabullenmeyi reddediyor diye varlığımdan ödün vermeyeceğim. Onların kafasında bu mesele oturana kadar ne yapmamızı bekliyorlar bizden? Dışarı gezmeyelim, bakkala gidip ekmek almayalım, üstümüze başımıza kıyafet almaya çıkmayalım yani aslında yaşamayalım öyle mi?
Ayrıntı Dergi: Bir de bizim memlekette ister trans ol ister natrans bir makbul kadın portresi var. Sürdüğü rujdan, giydiğin eteğin boyunun “genel ahlaka” uygun mu değil mi olduğundan, attığın kahkahanın desibeline kadar o makullük seviyesine erişip erişmediğin kontrol altında sürekli. Bu portrenin azıcık dahi dışına çıktığın anda sana yapılan her türlü taciz, şiddet makul oluveriyor. Çünkü artık o noktadan sonra seni istediği kadar da marjinalleştirebiliyor.
Oya Yıldız: Haklısın bir yandan bu var. Elbette hiçbir kadın bu eleştirileri ya da bu eleştirilerden doğan şiddeti ya da tacizi kabul etmek zorunda değil. Ben bizimle ilgili durumun biraz daha farklı olduğunu düşünüyorum. Natrans bir kadının giydiği aynı kıyafeti ben giydiğimde ya da aynı ruju ben sürdüğümde bana yönelen şiddetin daha yoğun olabilmesinin asıl altında yatan, o portrenin dışında olmamın ötesinde aslında hiç isteyerek başlamadığım hatta alıkonularak yapmaya başladığım işim yani seks işçisi olmam. Buna daha çok sığınarak “buna biz her şeyi yaparız” diyorlar. Örneğin ben defalarca kez tecavüze uğradım. Bunlardan birinde caddede beklerken tekin olmadığını düşündüğüm bir erkek grubundan biri gelip benimle anlaşmaya çalışırken diğeri arkamdan gelip kolumdan zorla tuttu ve bir binanın arkasına götürdüler beni ve ikisi de taciz etmeye başladı önce, sonra da tecavüz ettiler. Sonrasında polise gittim. Trans olgunum için inanmadılar ve benimle ilgilenmediler ve alay ettiler. Baktım olmadı bu sefer de şikâyetçi olmayayım diye bizi barıştırmaya çalıştı. Düşünebiliyor musunuz adamlar bana tecavüz etmiş ve önce onlardan özür dilemem bekleniyor o da olmadı barışmam isteniyor. Peki neden? Çünkü trans bir seks işçisiyim. Hatta baktı baş edemeyecek benimle ben hastaneye falan gitmek istiyorum polis bana dönüp dedi ki “sen zaten bu işi yapmıyor musun? Boş ver ve zevkini çıkarmaya bak.”
Ayrıntı Dergi: Hastaneye gidebildin mi peki? Rapor alabildin mi?
Oya Yıldız: Polisler resmen ayak dirediler beni hastaneye götürmemek için. Ben de hastaneye kendim gittim. Hastanede de aynı şekilde trans görünümünde olduğum için ayrımcılığa uğradım. Hastanenin doktoru benimle ilgilenmedi. Sadece muayene sırasında ne olduğunu sordu? Ben de tecavüze uğradım dedim. Doktor da bunun zaten işim olduğunu, fazla üstelemeye gerek olmadığını söyleyip beni gönderdi. Hatta sonra rapora baktığımda beyan etmiş olmama rağmen tecavüze uğradığım yazmıyordu. Yalnızca o da bunu herhalde saklayamayacakları için darp edildiğim yazıyordu.
Ayrıntı Dergi: Bu olaydan dolayı ceza alan oldu mu?
Oya Yıldız: Hayır olmadı.
Ayrıntı Dergi: Peki bu olayın dışında normal zamanlarda sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyor musun?
Oya Yıldız: Tabii. Mithatpaşa’da kontrollerimizi yaptırdığımız bir yerimiz var. Çankaya Halk Sağlığı Merkezi. Orada üç aydan üç aya HIV testi yaptırıyoruz.
Ayrıntı Dergi: Müşteri şiddetine geri dönecek olursak. Pezevengin, patronun sizi potansiyel şiddetten koruyan bir mekanizma olması mümkün mü sence?
Oya Yıldız: Asla! Pezevengim, patronum olmasın diyen kızlar da başka bir çözüm arıyorlar. Bizim bu âlemde trans kadınların bir koca tutma durumu vardır mesela. Düşünür ki kocam olunca bana kimse bir şey yapamaz, bana kimse dokunamaz. Ama öyle olmuyor. Bu sefer sen çalışıyorsun sonra adam senin çalıştığın bütün parayı alıyor bir de üstüne ondan dayak yiyorsun.
Ayrıntı Dergi: Ama bu arada da seni bu pezevenkten, patrondan “korumakla” yükümlü bir devlet var değil mi? Ya da “kapısı sana her zaman açık” olmakla övünülen bir aile kurumu var. Pezevengin, patronun şiddetinden yana olmaması beklenen ve hatta seni koruması beklenen iki kurum.
Oya Yıldız: Zaten şiddet ilk orada başlıyor. Babamdan gördüğüm şiddetle başlıyor mesela. Neden erkek gibi değilsin? Neden kızlarla oynuyorsun? Çok dayak yedim bu yüzden. Gerçi babamla görüşmüyorum artık ama annemle daha iyi aramız. İyi dediysem de şöyle iyi. Bana diyor ki “Git evinde ne yapıyorsan yap. Dışarıda nasıl dolaşmak istiyorsan dolaş ama bu eve gelirken böyle gelme.” O yüzden ben de eğer annemin yanına, akrabalarımın yanına gideceksem makyajımı siliyorum, saçımı topluyorum, göğüslerimi bandajlıyorum ve erkek kıyafetleri giyiyorum. Ama tabii gidip görüyorum ki hiçbirinin trans ne demek bir bilgisi yok, cahil insanlar. Mesela bazı arkadaşlarım var, ailesi eğitimli, kültürlü insanlar ve göğüs yaptırmak istiyorsa yardım ediyorlar ya da trans görünümüne laf etmiyorlar. Benim ailem de seks işçiliği yaptığımı duyarsa hayatıma son verirler, öldürürler beni. Çünkü her ne kadar kadınlığımı kabul etmeseler de ben yine de onların kanından o kabul etmedikleri kadın olarak namuslarını kirletmiş olacağım. Polise gelirsek, o da alır seni der ki “bak şimdi ben sana ceza yazmak zorundayım ama bize muamele çekersen ceza yazmayabilirim.” Patronumdan, pezevengimden, kocamdan kaçıp bunlara mı sığınayım? Mesela en sık olan şeylerden birisi ahlak polisleri senin evine müşteri gibi gelirler, yanaşırlar konuşmaya başladığın anda evini kapatırlar. Sonra iki ay, üç ay dışarıda yaşamak zorunda kalıyorsun. Eğer kapıyı açmamaya çalışırsan da zorla kırarlar kapıyı, girerler evine ve şiddet uygularlar.
Ayrıntı Dergi: Peki LGBTİ+ hareketi cidden alanlarda, akademide, medyada yıllardır müthiş bir mücadele veriyor. İntizar ve Sinem Gedik’e uygulanan homofobik şiddettin ardından özellikle sosyal medyada yükselen ve bana umut olan süreci hep birlikte takip ettik. Yıllarca büyük bir mücadele yürüten bu hareketin sayesinde ortaya çıkan bir sesti bu. Yine beni mutlu eden olaylardan biri de Ankara’da az da olsa karşılaşabildiğimiz Lgbti Friendly (Lgbti Dostu) mekânlar. Sen nasıl karşılıyorsun bu gelişmeleri? Sende de bu karşılaşmalar kederli duyguları dönüştürebiliyor mu?
Oya Yıldız: Gün içinde yaşanan şiddetin kendisi ile mücadele etme isteğimi ortaya çıkarıyor. Ben mesela her gün kapıdan çıkarken o malum bakışları ilk olarak komşumda görürüm. Bilirsin seni istemezler. Sonra mesela alışveriş merkezine gidersin, kıyafet alacaksın, trans olduğum için güvenlikler beni mağazaya almadı mesela bir gün. Başka bir gün gittim bir kafeye, oturdum masaya önce garson geldi: “Bugün özel bir etkinlik var lütfen çıkar mısınız.” Anladım ben ne olduğunu hemen dedim patronunuzu çağırın, sonra patron geldi o da aynı şeyi söyledi. Çıktım en nihayetinde oradan. Bu sıradan bir günüm. Ayrıca, sonrasında bu olayı sosyal medyada paylaştım ve çok fazla tepki aldı bu kafe. Şimdi bu şiddete karşılık biz de trans arkadaşlarla toplanıp o kafede oturacağız.
Ayrıntı Dergi: Yani yeni medyanın bir biçimiyle sizin mücadelenize katkı sunduğunu düşünüyor musun? Özellikle de sosyal medyanın.
Oya Yıldız: Yok medyanın o bağlamda bize bir katkısı yok. Hatta rezil etmeye devam ediyorlar. Daha doğrusu bizi aşağılayarak rezil etmeye çabalıyorlar. Mesela travesti diyorlar translara sırf aşağılamak için. Mesela geçenlerde Samsun’da bir trans kadın öldürüldü evinde. Bunu haberleştirirken hiçbir şekilde onun trans olduğunu yazmadıkları gibi erkek kimliğindeki ismi yazmışlar. Biri öldürülmüş ve bunun haberini yapıyorsan hiç değilse o zaman ona saygı duy. Sürekli ayrımcı bir dil kullanıyorlar. Hatta öldürülen translarla ilgili haberleri öyle bir yapıyorlar ki okuyan der ki “e bu zaten hak etmiş öldürülmeyi”.
Ayrıntı Dergi: Medyanın özellikle 80 sonrası 90’ların başında translarla ilgili haberleri verirken kullandığı özel bir dil oluştu. Aslında şiddet mağduru olan bir transken translarla ilgili haberleri “trans terörü”, “translar yine dehşet saçtı” gibi manşetlerle haberleştiriyorlardı. Toplumu tehdit eden tehditkâr olan sizmişsiniz gibi. Genel olarak medyanın bile isteye kullandığı bu ayrımcı dil sizi sürekli canavarlaştırıyor ve şiddete meyilliymişsiniz gibi göstermeyi hedefliyor. Bu transfobi inşasına katkı sunmak için özene bezene yapılan haberlere ikna olanlara neler söylemek istersin?
Oya Yıldız: O görüntüye gelene kadar ne olduğunu kimse merak etmiyor. O kadın neden çığlık çığlığa bağırarak biniyor o polis arabasına. Düşünün ben bile küçükken o görüntüleri izlerken korkardım. Keşke başından itibaren verseler o görüntüleri de belli olsa kim haklı kim haksız. Ya da neden yanında jilet taşıyor. Çünkü korkuyor. Tek başına bir insansın sokakta. Tek başına trans görünümünde bir insansın sokakta. Hayatta kalmak istiyorsun sadece. Seni koruması gereken polis seni öldürebilir. Yanından geçen herhangi bir adam nedensiz, canı istediği için sırtından bıçağı takabiliyor ya da caddede sen dururken sarhoş elindeki bira şişesini yüzünde patlatıveriyor. Neden yapabiliyor bunu? Çünkü cezasız kalacağını biliyor. Şikâyet ediyorsun mesela. Karakolda beni dövmeye çalışan adamdan özür dilememi istiyor. Eğer uzlaşmak istemezsen ve ceza verilsin diye uğraşacağım dersen de polis canı isterse davadan vazgeçmem için şiddet uyguluyor ya da beni kabahatler kanunundan ceza kesmekle tehdit ediyor. Bu arada bunun sebebi seks işçisi olmam değil tek sebebi trans olmam. Bunu seks işçisi olmasam da böyle yaşayacağım sırf trans olduğum için. Aslında bana şunu söylüyor sen ikinci sınıf vatandaşsın, evinde otur, görünür olma başına da bunlar gelmesin.
Ayrıntı Dergi: Peki siz bu eril şiddete maruz bırakılırken aynı şiddetin muhatabı olan natrans kadınların tepkisi nasıl oluyor?
Oya Yıldız: Kadınlar bizi sevmez trans kadın görünümde olduğun için. Mesela geliyor, anlıyor trans olduğunu, sesini duymak için bir şey soruyor ve sonra gidip dalga geçiyorlar. Birbirimize destek vereceğimize köstek oluyoruz. İki trans arkadaş oturuyoruz bir yerde mesela, dönüp bize laf atıyorlar “sizi burada istemiyoruz, gidin” diye. Ya da ben beş, altı yıldır artık kadınlar tuvaletine giriyorum ve girdiğim an o nefret dolu bakışlarla karşılaşıyorum. İstedikleri kadar bakabilirler beni hiçbir kuvvet, hiçbir şiddet beni o kadınlar tuvaletinden çıkartamaz. Ben de bir kadınım. Bu arada böyle bir vakam oldu. Dedim çıkartabiliyorsan çıkart. Sen de kadınsın ben de kadınım ne demek yani. Yani orası onun evinin tuvaleti değil ki. Başka bir seferinde de ben caddede çalışırken bir kadın arkamdan bana saldırdı. Saldırırken de bağırıyor bana “Defolun gidin! İstemiyoruz sizi burada!” diye. Anlamıyor ki benim o caddeden başka şansım yok. Eğer gidersem aç kalacağım. Sonra ben kendimi korumak için döndüğümde bir baktım ki arkadan da kocası geliyor ve bu sefer de ikisi bir olup saldırmaya başladı bana. O an düşündüm gitsem, şikâyetçi olsam diye. Sonra dedim ki bunlar aile sen seks işçisisin polis diyecek ki haklılar sana saldırmakta, aileye kötü örnek oluyorsun. Bence kadınların hatta diyeyim ki annelerin bize bu kadar saldırıyor olmalarının altında yatan sebep “ya benim çocuğum da böyle olursa” korkusu. O korkuyu bana saldırarak yenmeye çalışıyor. Bir yandan da zannediyor ki ben yok olursam, görünmez olursam onun çocuğuna da bu “lanet” hiç değmeyecek. Biz yok olursak sanki dünyada başka bir trans çocuk doğmayacak sanıyorlar.
Ayrıntı Dergi: Trans seks işçisi bir kadın olarak şiddeti, tecavüzü sana reva gören bir devlet var karşında. Peki, başka bir iş bulabilme şansı tanıyor mu aynı devlet sana?
Oya Yıldız: Trans görünümdeyken ilk defa şimdi seks işçiliği yapmadan para kazanabiliyorum. Bu arada bunu yani seks işçisi olmayı isteyebilirdim de. Mesele bu da değil aslında ama nihayetinde ben defalarca söylediğim gibi zorla başladım bu işe. Onun öncesinde trans görünümünde değilken yaşadığım tecrübeler de çok kötü. O zaman da “sen neden böyle kırıtarak yürüyorsun?”, “sen neden erkek gibi davranmıyorsun?” diyen patronumun önce tacizine sonra da tecavüzüne uğradım. Erkek görünümü de bunu yaşamama engel olmadı yani. Şansı devlet tanımadı ama bizim haklarımızı savunan, yaşamamızı kolaylaştırmaya çalışan dernekler çıkınca karşıma başka bir işte çalışabildim. Şimdi bir Lgbti derneğinde çalışıyorum.
Ayrıntı Dergi: Hande Kader öldürüldükten sonra bir yazı yayınlanmıştı. Hande’nin yaşadığı da aslında Özgecan Aslan’ınkinin birebir aynısıydı. Kaçırılıyor, tecavüze uğruyor ve yakılarak öldürülüyor. O yazı da şöyle bir soru soruluyordu: “Özgecan’ı hepimiz sahiplendik sahiplenmeye de davanın takipçisi olmaya da devam edeceğiz ama neden Hande Kader’in yaşadığına ses çıkartmıyoruz.” Türkiye’de transların ayrımcılığa uğradığını söylemek yeni bir şey değil. Yıllardır bilinen, üzerine düşünülen ve buna karşı neler yapılması gerektiğine dair çözüm aranılan bir sorun. Bunun dışında yaşadığımız zamanda kadın cinayetleri ile ilgili bir görünürlük oluşmaya başladı. KADIN CİNAYETLERİNİ DURDURACAĞIZ PLATFORMU var örneğin. Ayrıca kadın örgütleri, kadın cinayetleri ya da kadına yönelik şiddet konusunda kamuoyunda ses yaratmaya çalışıyorlar. Peki, kadın örgütlerinin trans kadınları kapsadığını düşünüyor musun? Onların translara yönelik şiddete karşı ses çıkarttıklarını düşünüyor musun?
Oya Yıldız: Benim şahsi fikrim kadın örgütlerinin translara yönelik şiddeti çok da merkezlerine almadıkları. Hande Kader’in olayı gerçek bir turnusol kâğıdıydı mesela o dönem. Toplumdaki ikiyüzlülüğü net bir şekilde ortaya koymuştu. Aynı vahşet ama diğeri bir trans kadındı. Yaratılan kamuoyu yine bizim kendi ağımız sayesinde gerçekleşti. Ama dediğim gibi bu benim şahsi fikrim.
Ayrıntı Dergi: Yani kadın örgütlerinin trans kadınlarla ilgili yeterince ses çıkarmadıklarını ve mücadele alanlarının trans kadınları kapsamadığını mı düşünüyorsun?
Oya Yıldız: Evet. Hatta ayrımcılık yaptıklarını düşünüyorum Neden bir kadına bu kadar çok ses çıkartıyorlar da trans kadın olduğunda ses çıkarmıyorlar?
Ayrıntı Dergi: Peki transların kendi arasında herhangi bir dayanışmadan söz edebilir miyiz? Varsa bu dayanışma nasıl işliyor?
Oya Yıldız: 15Öncelikle şunu söylemek isterim. Özellikle ikince kez evden kaçtıktan sonra yaşadığım evlerdeki trans kadınların da haksızlığına çok uğradım. Biz de “yarıcılık” diye bir şey vardır mesela. Kazandığının yarısını ya da günlük kazandığının yarısını ev arkadaşına verirsin. Kazanamazsan kimse bakmaz gözünün yaşına. Bu bir gerçek ama bu gerçeği yaratan net bir şey var ki o da bizim hayatta kalabilme arzumuz. Bir yandan bu bir dayanışmasızlık gibi görünse de nihayetinde baktığında o kadının da hayatta kalabilmek için yani sadece nefes alabilmek için nasıl çileler çektiğini ya öğreniyorsun ya da tahmin ediyorsun. O yüzden acımazsız gibi görünse de anlaşılabilir bir acımasızlık işliyor orada. Mesela gece evden caddeye çıkarken ben her defasında “Allahım ne olur bugün de sağ olarak eve dönmeyi nasip et” diye çıkarım. Sonra caddeye çıktığımda ve çalıştığım sırada başına bir iş gelmesin diye dört gözün olmak zorundadır. Birincisi polisler, ikincisi çeteler, üçüncüsü sokaktan geçen insanlar, dördüncüsü de müşterilere karşı. Şimdi böyle bir hayatın içinde elbette dayanışma büyük bir ihtiyaç ama lüks bir ihtiyaç gibi de gelebilir çoğu kız için. Benim için değil ben bir aktivistim ama sadece anlayabiliyorum neden yükselen bir dayanışmanın olmadığını. Bir yandan dernekler aracılığıyla ya da sosyal medya hesaplarımızdan bir gündem oluşturmaya çalışıyoruz elbette ve fakat medya bizi görmedikten sonra bu çaba da bazen nafile oluveriyor.
Ayrıntı Dergi: Sen bu dayanışmanın büyümesini isteyenlerdensin. Bu büyümenin yolu nedir sence? Daha kitlesel bir dayanışma ağı nasıl oluşabilir translar arasında?
Oya Yıldız: Öncelikle şunu not etmek lazım ki bizler çocukluktan itibaren bir korkuyla başlıyoruz bu hayata. Önce bedenin ve ruhun ikiye yarılıyor onun korkusunu yaşıyorsun. Sonra bu yarılmanın toplumun gözünde karşılığı nedir görüyorsun ve sonra da toplumsal baskıdan korkuyorsun. Ama işte bir noktandan sonra bu korkuyu aşmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bu hayat bizim hayatımız ve bizden daha doğru biçimiyle sahip çıkabilecek kimse yok belli ki bu hayata. Korkumuzla hareket edip bir köşede dursak bile bu öldürülmemize, tecavüze uğramamıza ve sistematik şiddete maruz kalmamıza engel olmuyor. Biz ses çıkarmadıkça ya da bu deneyimleri birbirimize aktarıp başka çözüm yolları bulmaya çabalamadıkça bu şiddet gittikçe normalleşmeye devam ediyor yalnızca.
Ayrıntı Dergi: Peki trans kadınlara yönelik şiddetin karşısında bir toplumsal farkındalık nasıl yaratılabilir sence?
Oya Yıldız: Trans kadınlara yönelik şiddete dair bir çözüm bulabilmemiz için önce onu tanımlamamız daha doğrusu tanımamız gerekiyor. Örneğin erkek çocuğunuz sizin ondan beklediğiniz gibi diğer erkek çocuklarla değil de kız çocuklarıyla vakit geçirmek istediğinde ona şiddet uygulamak yerine onu tanımaya ve anlamaya çalışın. Gerekirse psikoloğa gönderin ama ilk aklınıza gelen ona şiddet uygulamak olmasın. Evet, biz onların gözünde farklı yaratıldık. Erkektik kadın olmak istedik ya da kadındık erkek olmak istedik. Ama bunu artık kabullenmek zorundalar. Heteroların özgürce sokakta dolaşabildiği gibi biz transların da özgürce sokaklarda dolaşabilmesi gerekliliğine inanıyorum. Örneğin biraz önce konuştuğumuz tuvalet mevzusu. Yani bir trans kadın gayet doğal olarak bir kadın olarak kadınlar tuvaletine girebilmeli ve bundan rahatsızlık duyulmamalı. Toplumumuzun bu çok temel hakkı bize çok görmemesi gerekiyor ve bunu anlaması gerekiyor. Devletin, polisin bizi tanımasına gelene kadar önce toplumun bizi tanıması ve kabullenmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde yani toplumun bizi kabul etmesiyle ve devletin, polisin bize yönelik şiddetine söz söyleyerek bir toplumsal baskı oluşmasıyla zaten devletin ve de polisin bize tavrı değişecektir. Ayrıca zaten polisin çok net bir şekilde bizi de koruması gerekiyor. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız. “Seks işçisisin çekeceksin” demeye hakkı yok. Genelevde mecburen çalışan kadınlar var mesela senet imzalatılıyor ve bir ömür boyu çalışmaya mecbur bırakılıyor. Bu hayattan kurtulmak içinse tek şansı gelen müşteri. O ne yapıyor, o da güya onu kurtarıyor sonra kayıtsız bir şekilde bu sefer de o satmaya başlıyor kadını. Mesela bunun da önlenmesi gerekiyor. Mesele aslında seks işçisi olarak çalışan herkese dair bu noktada. Sadece trans kadınlarla ilgili değil natranslarla da ilgili bir problem. Genelevler kapatıldıktan sonra bu sefer kayıtsız çalışmalar başladı ve bu durum zaten uygulanan şiddetin derecesinin artmasına sebep oldu. Ne oluyor polis gelmese komşu gelip basıyor evi kayıtsız çalışınca. Ya da erkekler gelip tecavüz ediyorlar.
Ayrıntı Dergi: Türkiye’de aile dışında, aynı evde yaşamak isteyen, öğrenci, çalışan vs. iki kadının ev kiralarken zorlandıkları bilinen bir gerçek. Trans kadınların ev kiralaması süreci nasıl işliyor?
Oya Yıldız: Trans kadınlar için bu süreç daha zor. Çünkü ev sahiplerinin bizimle ilgili korkuları var. Evi nasıl kullandığımız ile ilgili. Ben şu an yaşadığım yerde sıkıntı yaşamıyorum. Çünkü apartman kurallarına uyuyorum, komşularımla iletişimim iyi. Ama ev tutma süreçlerinde ben de çok zorlandım. Zaten sadece emlakçı aracılığıyla tutabiliyoruz. Ev sahibiyle görüştüğümüzde de ev sahibinin ilk sorduğu soru gece çalışıp çalışmadığımız oluyor. Daha evi tutmadan gece geç saatlerde topuklu ayakkabılarla apartmanda yürüyemeyeceğimiz ve açık kıyafetler giymememiz uyarılarında bulunuyorlar. Ev sahiplerinin ve diğer apartman sakinlerinin genel olarak kuralları bu yönde. Bu tür kurallara olabildiğince dikkat edersen daha az sorun yaşayabiliyorsun. Bazı ev sahipleri de evlerini bize kiralamak istemiyor zaten.
Ayrıntı Dergi: Şu an yaşadığın evi hangi şartlarla kiraladın?
Oya Yıldız: Trans seks işçisi olduğumu ve caddede de çalıştığımı açıkça söyledim. Buna rağmen caddeye çok da çıkmıyorum aslında. Komşuları rahatsız etmeyeceğimi, dikkatli davranacağımı söyledim ve evi kiralayabildim. Şu an bir sıkıntı da yaşamıyorum.
Ayrıntı Dergi: Funda Şenol Cantek “Mekânın Cinsiyeti” atölyesinde “sokak özgürleştirir” sloganı üzerine düşünmemizi istemişti. Kadınların sokaklarda daha çok var olmasına, sokakların bizim de sokaklarımız, meydanların bizim de meydanlarımız olduğuna yönelik bir mücadele bu. Bu açıdan trans kadınların sokakla ilişkisi nasıl? Sokak, trans kadınları özgürleştiren bir şey mi?
Oya Yıldız: Sokaklar trans kadınları da özgürleştirmeli elbet. Trans kadınlar olarak biz de sokaklarda, ev dışındaki mekânlarda rahatça ve özgürce bulunmak istiyoruz. Gün içinde evden çıktığımız an gelebilecek tehditlere, tehlikelere karşı tedirginliğimiz ve korkularımız başlıyor. Hatta bazen gündüz vakitleri evden çıkmıyoruz bile. Kıyafetleri internetten alıyoruz genellikle, marketten herhangi bir ihtiyacımızı karşılamak için sipariş verip eve istiyoruz. Dışarıda karşılaşacağımız şiddetten korkuyoruz. Ayrıca transların gündüz sokakta bulunması bile çoğu zaman “gündüz bile işe çıkmış” gibi yorumlanıyor.
Ayrıntı Dergi: Yıllar içinde size uygulanan şiddette bir değişiklik olduğunu düşünüyor musun?
Oya Yıldız: Eski transların, annelerimizin anlattıkları kadarıyla şimdi biraz daha şanslıyız. Eskiden translar sokağa hiç çıkamıyorlarmış. Hemen öldürülüyor ya da şiddete maruz kalıyorlarmış. Trans bir arkadaşın deneyiminden biliyorum bunları. Ev tutmak çok zormuş mesela. Bir evde on kişi yaşarlarmış. Bu açıdan biz eskiye nazaran daha şanslıyız, şiddet aynı şiddet olsa da. Yine de şimdiki toplum daha bilgili, bizi savunan insanlar çıkabiliyor ama eskiden böyle değilmiş.
Ayrıntı Dergi: Ama bu aslında sizin mücadele ederek kazandığınız bir şey değil mi?
Oya Yıldız: Evet sesimizi duyurmaya çalıştığımız, mücadele ettiğimiz için.
Ayrıntı Dergi: Sen hep cadde deneyiminden bahsettin ama evde de çalıştığın olmuş muydu kendi rızanla?
Oya Yıldız: Evet, oldu.
Ayrıntı Dergi: Evde çalıştığın dönemde evin hiç kapatıldı mı?
Oya Yıldız: Evet. Bundan dört yıl önce beş arkadaş aynı evde yaşıyorduk. Trans bir arkadaş müşteri sanıp ahlak polisini eve çağırmıştı. Polisler de kendisini müşteri olarak gösterebiliyor tabii. Trans arkadaşım kapının önüne çıkar çıkmaz önce ücreti alıyor ve sonra eve çıkıyorlar. Müşteri kılığındaki ahlak polisi eve adımını attığı an kimliğini gösterip evi kapatıyor. Sonra bizi polis arabasıyla Ankara Emniyeti’ne götürdüler. Ev kapatılma cezası bir aylık 185 TL. O sırada trans arkadaşımıza, evin kapatılmasına karşı geldiği için polisler tarafından şiddet uygulandı ve hepimiz gözaltına alındık. Sabaha kadar karakolda keyfi yere tutulduk. Normal de ev basılmış olsa da polisin sabaha kadar karakolda tutma yetkisi yoktur. Kabahatler kanuna göre caddede çalışmanın cezası da 105 TL. Bazı polisler de caddede çalışmayalım diye bizi karakolda keyfi biçimde tutuyorlar. Haklarını bilmeyen bazı trans arkadaşlarımız da buna boyun eğiyor.
Ayrıntı Dergi: Translara yönelik şiddet konusunda hukuk nasıl işliyor, işliyor mu?
Oya Yıldız: Daha önce bahsettiğim gibi trans görünümünde olmak bir dezavantaj. Hukuk ya da adaletin bizim yanımızda olmadığını düşünüyorum. En başta ayrımcılığa çok fazla uğruyoruz. Karakola gittiğimizde ikinci sınıf muamelesi görüyoruz. İnsan yerine bile konulmuyoruz. Bizi saatlerce bekletip ifademizi en son alıyorlar. İfade alınırken bile dalga geçiliyor. Başımıza gelen bir taciz, tecavüz ya da şiddet vakasında bile ifademizi alan polis dalga geçebiliyor. “Keyfine, zevkine baksaydın. Zaten bu işi yapmıyor musun” sözleri çok sık söyleniyor bize. Bu tür durumları yaşamış ve psikolojik açıdan çökmüş halde olmana rağmen destek olacaklarına daha da kötü davranıyorlar.
Ayrıntı Dergi: Şiddetle baş etme stratejileriniz neler?
Oya Yıldız: Ben şiddete maruz kaldığımda olay yerinden kaçıyorum. Kaçmak zorunda kalıyorum. Çünkü mücadele edersen darp ediliyorsun, psikolojik, fiziksel şiddet görüyorsun. Tek başınaysan hiçbir şey yapamıyorsun zaten. Arkadaşların varsa birbirimizi savunmaya çalışıyoruz tabii ki. Ama bu da yeterli olmuyor. Sonunda bizi haberlerde öcü olarak gösteriyorlar. Bazı insanlar da transların görünümünden çok korkuyor. Ama biz de herkes gibiyiz, bunu bilmeleri gerekiyor.
Ayrıntı Dergi: Bu sene Pride (Onur Haftası) kutlamaları İstanbul ve Ankara’da valiliğin kararıyla ve güya güvenlik gerekçeleriyle yasaklandı. Bunun tercümesinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Devlet Lgbti+’ların görünürlüğünü ve bu görünürlükle beraber hareketin yükselişini önlemek istiyor aslında. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Ayrıca bu senenin en güzel sloganı “Call me by your name”e de selam veren “Beni Adımla Çağır” sloganıydı.
Oya Yıldız: Evet, çünkü biz varız. Bizi adımızla çağırmak, bizi görmek bu şiddetin çözümünün ilk parçası olabilir. Kendi deneyimlerim üzerinden bakıldığında çekirdek ailemden, kaderdaşlarıma, polisten, girdiğim tuvaletteki hetero kadına kadar hem fiziksel hem de psikolojik şiddeti deneyimledim. Bunun çözümünün de toplumun bizi, bizim kendi beyan ettiğimiz halimizle kabullenmesi olduğunu düşünüyorum. Şunu da eklemek istiyorum trans, natrans, kayıtlı, kayıtsız çalışan herkesin bilmesi gerekiyor ki yalnız değiller. Derneklerimiz var bu dernekler çok kıymetli çalışmalar yapıyorlar. Benim de şu an çalıştığım dernek psikolojik, fiziksel şiddete veya ayrımcılığa maruz kaldıklarında gelebilecekleri bir yer, çalabilecekleri bir kapı. Yalnız hissetmesinler.
İstanbul, Ankara, Mersin, Gaziantep, Adana, Kuşadası ve Aydın’da yani aslında seks işçilerinin yoğun olarak bulundukları yerlerde onlara hukuki ve psikolojik destek verebilecek uzmanlarımız var. Korkmasınlar ve bu yükü tek başlarına taşımaya çalışmasınlar. Aynı zamanda bu birbirimizin hikâyesini bilmemizi ve dayanışmayı yükseltmemizi de sağlayacaktır. Toplumsal şiddetin daha fazla artmasını önleyecek şey ilk önce bizim bir aradalığımız olacaktır.
Ayrıntı Dergi: Gelecekle ilgili umutların, hayallerin neler?
Oya Yıldız: Biz artık yalnız olmayalım. Yaşadığımız toplum artık anlasın bizi ve bize destek olsunlar. Bizim de onlar gibi bir insan olduğumuzu lütfen unutmasınlar. Ailelere de şunu söylemek isterim. Ailemin beni kadın halimle kabul ettiği, dövmediği, dışlamadığı ve de en önemlisi saygı duyduğu bir dünyada yaşamayı çok isterdim. Eğer böyle olsaydı ben seks işçiliği yapmaya itilmemiş olurdum. Hayatım çok farklı olabilirdi. Ailemle aynı evde yaşayan, hayatı onlarla paylaşan biri olabilirdim. Ailem belki bana saygı duysaydı, diğer aileler çocuklarına saygı duysaydı belki bizler hayattan dışlanmayacaktık. Tek söyleyebileceğim bu.