Cinsellik temelli Vatandaşlık ve Yeni Toplumsal Hareketler: AK LGBT Oluşumu Örneği

Cinsellik temelli vatandaşlık kavramı –birkaç istisnayı saymazsak— Türkiye’deki vatandaşlık tartışmalarında pek de başvurulan bir kategori değildir. Bu sebeple öncelikle bu yazıda, hem bu vatandaşlık biçimine kısa bir giriş yapmayı hem de kavramın bize sunduğu açılımları ve problemleri AK LGBT hareketini tartışarak ortaya koyabilmeyi umuyorum.[1] Böylece, AK LGBT hareketine dair de birkaç temel noktaya dikkat çekmeyi amaçlıyorum.

Vatandaşlık ve toplumsal hareketler yazını birçok açıdan birbiriyle ilişkilidir. Bu ilişki özellikle metot, içerik ve eleştiriler söz konusu olduğunda belirginleşmektedir. Öncelikle, tıpkı aktörlere, kimliklere ve taleplere bağlı olarak toplumsal hareketleri, eski yeni diye ayırma eğilimi bulunduğu gibi; vatandaşlık tartışmalarında da kimin, hangi kimlikle, ne tür hak/sorumluluk talep ettiğine göre yeni vatandaşlık biçimleri tartışılmaya başlanmıştır. Bu anlamda, 1960 sonrasında ortaya çıkan, yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılan ve toplumsal cinsiyet, cinsellik, kültür, ırk gibi farklılıklara ve bunlardan kaynaklı eşitsizliklere muhalefetini seslendiren kimlik temelli hareketler, yeni addedebileceğimiz vatandaşlık çalışmalarının içeriğini belirlemede etkili olmaktadır. Böylece, sivil, politik ve sosyal hak taleplerini kapsayan, ancak farklılıklardan kaynaklı hak yoksunluklarının da giderilmesini talep eden bu hareketler; vatandaşlık yazınında seksüel vatandaşlık, kozmopolitan vatandaşlık, kültürel vatandaşlık, çok-kültürlü vatandaşlık, ekolojik vatandaşlık gibi vatandaşlığın yeni biçimleri olarak tartışılmaktadır. Hem toplumsal hareketlerin hem de vatandaşlık çalışmalarının bu bölünmüşlüğü, Linda Bosniak’ın vatandaşlık çalışmalarına yönelttiği –ancak toplumsal hareketler için de bağlayıcılığı olduğunu düşündüğüm- “vatandaşlığın kolayca pek çok anlama geldiği için çok az şey ifade ettiği” tenkidi ile karşılaşmaktadır.[2] Yine de, vatandaşlık biçimlerinden birisi olarak yazına giren cinsellik temelli vatandaşlığın temel iddiası, yeni toplumsal hareketler arasında gösterilen kadın ve LGBTIQ hareketlerinin bedene ve cinselliğe dair tartışmalarını vatandaşlık ile ilişkisi çerçevesinde tartışmaktır. Öyleyse cinsellik temelli vatandaşlık ne demektir? Cinsellik ve vatandaşlık arasındaki ilişki neye tekabül etmektedir? AK LGBT hareketini bu kavramsal çerçeveden değerlendirebilirsek, hem cinsellik temelli vatandaşlık kavramına hem de harekete dair yeni ne söyleyebiliriz?

İhlâl Zamanı

Cinsellik temelli vatandaşlığın kavramsallaştırılmasına önemli katkıları olan Jeffrey Weeks kadınlar ve LGBTIQ bireyleri ile özdeşleşse de, bu vatandaşların “erkek ya da kadın, genç ya da yaşlı, siyah ya da beyaz, zengin ya da fakir, heteroseksüel ya da gey olabileceğini” söyler.  Ancak, Weeks için bu özneleri ortaklaştıran nokta, “modern dünyada cinsel öznelliğe verilen yeni öncelik nedeniyle,” bu kimlik temelinde de var olmak isteğidir.[3] Weeks’in cinsel kimliğe ve bu kimlikle var olma isteğine yaptığı vurgu önemlidir ama tartışmalarında bunun neden olmazsa olmaz olduğu –belki de cevaplar çok aşikâr olduğundan – pek görünür değildir. Ken Plummer (2005), aşikâr olanı anlamamızı sağlar. Plummer’e göre içinde yaşadığımız dünyanın temel özelliklerinden birisi “bireyselleşmeye” diğeri ise “seçimlere” verilen önemdir. Yine Plummer’e göre, geç modern ya da postmodern olarak adlandırılan hâlihazırdaki dünyamızda neredeyse hepimizin sorgusuz sualsiz kabul ettiği , “insanların kişisel hayatlarını nasıl yaşamak istediklerini seçme hakkının” olduğudur. Bireysel seçimleri cinsellik temelli varoluş biçimleri ile beraber düşündüğümüzde kast edilen, kişinin “partnerini, cinsel aktivitelerini, çocuk sahibi olup olmayacağını ve bedeniyle ne yapıp yapmayacağını seçme hakkıdır.”[4]

Yükselen bireyselleşmenin ve seçim yapmanın öneminin yanında, insanın kendi seçtiği var olma biçimini kabul etme, savunma, gösterme ve duyurma arzusunun gerisinde bir takım psikolojik ve sosyal-psikolojik açıklamaların da olması gerektiğini düşünmek doğaldır. Psikolojik boyutuyla, cinsel kimliğini gizleyen dolayısıyla ilişkiler evrenini daraltan ve sürdürmek zorunda olduğu ilişkilerde parçası olmadığı bir cinsel kimliğe bürünmek zorunda kalan öznenin temel olarak karşılaştığı sorun en basit haliyle stres ve endişedir. Cinsiyet temelli kimlik temelinde görünürlük, bu stres ve endişeyi yok etmese de hatırı sayılır ölçüde sağaltacak ve öz-saygıyı arttırabilecek bir eylemdir. Kimlik ve psikoloji ilişkisi, sosyo-kültürel evrendeki bireyselleşme ve seçim söylemleriyle desteklendiğinde; cinsel öznelliğin sınırlarının nasıl ihlâl edildiğini anlamak için önemlidir.

Sonuçta, ister bireyselleşme ve seçim, ister psikolojik açıklamalarla anlamlandırılabilecek cinsellik temelli kimlik ile var olma arzusu, sınırları ihlâl eden hareketlerin de başlangıç noktasıdır. Weeks’e borçlu olduğumuz “ihlâl ânı” kavramı, “benliğin yeni anlamlarının sürekli olarak keşfedilmesi ve yeniden keşfedilmesi ve o zamana kadar bu özneleri dışlayan kurumlara ve geleneklere meydan okunması” demektir. Eşcinsel benlik ve politikalar söz konusu olduğunda bu an, Weeks’e göre, heteroseksüel olmayanların lezbiyen ya da gey olarak ortaya çıkması ve meydan okumalarını onur yürüyüşü, kamusal alan öpüşmeleri gibi karnavalımsı gösterilerle dile getirmeleridir. Cinsel öznellik çerçevesinde hayata geçen “ihlâl ânı,” yine Weeks’e göre yeni mahrem ve gündelik hayat siyasetinin müjdecisidir.[5]

Türkiye’de bu mahremin siyasetine soyunan LGBTIQ hareketini 1993’te İstanbul’da ortaya çıkan Lambda ve 1994’de Ankara’da tanıştığımız KaosGL’ye kadar götürebiliriz. Müslüman LGBT’ler olarak, bu mahrem siyasetinin benimseyen yeni-muhafazakâr hareketin ortaya çıkışı için ise 2014 yılını beklememiz gerecektir. AK )LGBT bireylerinin Müslümanlıklarını ve muhafazakârlıklarını vurgulayarak –hem de anti-LGBTIQ söylemleri aşikâr bir yeni-muhafazakâr partiye desteklerini sunarak— mahremlerini kamusal alana taşımaları bir çelişki gibi görünse de, yaptıkları aslında Weeks’in bahsettiği “ihlâl ânına” ve dinsel kimliğe rağmen, cinsel benliğin görünür ve duyulur olması arzusunun gücüne işaret etmektedir. Hareketin üyelerinin medyaya verdiği röportajlarda, cinsellik temelli kimlikleriyle var olma arzularının görünür kıldıkları noktada “tabii ki kendimi kabul etmiş biriyim”[6] gibi psikolojik bir takım açıklamaların izlerine rastlayabiliriz. Bireyselliğin ve seçim fikrinin söylemlerini nasıl belirlediğinin ipuçlarını da yine bu röportajlarda görüyoruz. Nokta dergisi ile yaptıkları söyleşide, sırasıyla, bu kimlikleriyle çevreden baskı görüp görmedikleri ve çevrelerine bu kimliklerini açıklayıp açıklamadıklarına dair sorulara verdikleri şu cevaplar bu yüzden anlamlı:

Ben yaşadığım çevreye göre öyle ahım şahım bir baskı görmüyorum…Hasbelkader kendimizi de belli ediyoruz. Bizi bilen hocalar ve cami imamları da var. Onlar da ‘kardeş sen kendin bir bireysin ve kendi günahını çekeceksin. Ben de kendi günahımla yargılanacağım. Ben seni nasıl eleştiririm?

…Kendi hayatı sonuçta. İsteyen söyler isteyen söylemez.”[7]

Bu noktada, geç modern dünyada bireysellik ve seçim fikrinin, sadece liberal söylemlerin değil, yeni-muhafazakâr ahlâkın ve dinsel söylemlerin içeriğini de belirlediğini görüyoruz. Hoşa gitmeyen ancak kabul edilen bireysel seçimlerin sonuçları, günah ve uhrevi ceza ile ilişkilendirilmekte; bu dünya ise kişilerin seçimlerinin önceliği üzerine yeniden inşa edilmektedir. Tam da bu yüzden yeni-muhafazakâr Müslüman bireyin cinsiyet kimliklerini ifşa etmesi ya da etmemesi, din adamlarının eşcinsel kimlikleri eleştiriden kaçınması kişinin yaptığı seçimler çerçevesinde anlam kazanmaktadır. Gerçekten de, bireyselleşme ve seçim, geç modern dünyanın ve bu dünyada var olan muhafazakâr ahlakın ve dinsel söylemlerin (farklı toplumlarda, teokratik ve seküler rejimlerde, seçimin devlet erkine tehdidinin boyutlarına göre farklılık gösterebilse de) içeriğini değiştirebilecek kadar güçlüdür.

İhlâl ânı ve AK LGBT hareketi arasında kurabileceğimiz ilişki, hareketin görünürlük repertuarı söz konusu olduğunda da Weeks’i doğrular niteliktedir. AK LGBT bireylerinin onur yürüyüşüne katılmaları, taraftarları oldukları partinin mitinginde gökkuşağı bayrağı açmaları ya da camilere bu bayrakla gitmeleri sınır ihlâl ânını takip eden görünür olma isteğine iyi birer örnektir. Bu yanıyla, Weeks’in bahsettiği 1960’larda tanık olduğumuz “rahibe kılığına girmiş erkekler” ya da “sutyenlerini yakan feministler” ne kadar karnavalımsı ise, AK LGBT bireylerinin özellikle de partilerinin mitinginde açtıkları ve camilere götürdükleri gökkuşağı bayrağı o kadar karnavalımsıdır. Aslında, çoğunluğun –Müslüman ya da değil- homofobik olduğu bir toplumda, homofobikliğini ilan eden milletvekilerini ve bakanlarını medyadan takip ettiğimiz yeni-muhafazakâr bir partinin mitinginde vuku bulan bu açılma, bu görünür olma biçimi bir yanıyla oldukça da radikaldir. Hareketin üyeleri bu radikalliği, cinsel öznelliklerinin öncelikle kendi aileleri, mahalleleri, cemaatleri tarafından fark ve kabul edilmesi arzusunun gücüne borçludur. Bu ana kadar radikal olabileceğini düşündüğüm ihlâl ânı ve görünme repertuarı, AK LGBT bireylerinin yine medyaya yansıyan şu açıklamasıyla karnavalımsı biçimini olmasa da radikalliğini önemli ölçüde yitirir. Milliyet gazetesine verdikleri mülakatta, Aydil Durgun “başbakan indirin o bayrağı deseydi ne yapardınız sahiden?” sorusunu sorar. Cevap şöyledir:

…Bayraklarımızı gördüğü halde “Çıkartın bu kişileri buradan, bunların burada ne işi var” demedi, bunun sonucunda şunu düşünebiliriz; Erdoğan bunu hoş görmüş, durumu anlayışla karşılamış ve bize destek vermiş. Tersi bir durum da olabilirdi. Olsaydı da biz Ak Parti’ye sadece LGBT politikası düzelsin diye bağlı kişiler değiliz ki. “Sen nasıl istersen usta” der alandan çıkabilirdik.[8]

Şimdiki cumhurbaşkanı, zamanın AKP genel başkanı ve ülkenin başbakanı olan R. Tayyip Erdoğan, o bayrakları indirtmediği için, AK LGBT bireylerinin görünme eylemlerini hala radikal bulabiliriz. Ancak, hareketin üyelerinin sundukları eşcinsel temsilleri, o bayrağı indirmeseler de, ihlâlin ve cinsellik temelli kimliklerinin sınırlarını çizmektedir. AK LGBT bireylerine göre, kabul edilebilir bir eşcinselin nasıl giyineceği, cinselliğini nasıl yaşayacağı bellidir. Yine Nokta dergisine ve Milliyet gazetesine verdikleri mülakatlardaki ifadeleri açıklayıcıdır:

Günümüzdeki eşcinseller gerçekten eşcinselliği çok yanlış okuyor. Eşcinsel olmayı kadın gibi gezmek ve kadın gibi giyinmek olarak algılıyorlar. Bence bundan vazgeçmeleri gerekiyor…

Dünyanın birçok yerindeki eşcinseller yürüyüş yaparken normal yürüyor. Ruj sürmüyorlar, topuklu giymemiş, mini etek giymemiş olarak yürüyorlar…

Eşcinsel sen olamazsın, eşcinsel o kadın gibi giyinendir gözüyle bakıyorlar. Bu algının değişmesini isterim. Toplumun gözüne batmamak lazım.[9]

Eşcinsel doğduysan şayet ve zina yapmıyorsan onun bir günahı yoktur. Zina ve livata yaparsan günah işlemiş oluyorsun. Eşcinsel olmak illa ilişkiye girmek anlamına gelmez. Günah boyutunda da sadece günahkâr olmuş oluyoruz, dinden çıkmıyoruz.[10]

Bu çerçevede,  eşcinsellik, Tanrı tarafından verildiği için doğal addedilmesi gereken; eşcinsel erkek ise cinsel yönelim bakımından heteroseksüel erkekten farklılaşsa da fiziksel ve davranışsal olarak erkeksiliği elden bırakmayandır. Seksten, en azından cinsel birleşmeden azade bir cinsellik söylemi de yine göze batmayan cinsel kimliğin bir parçasıdır. Yani, AK LGBT bireyleri, ihlâl ettikleri sınırın ötesinde, Müslüman muhafazakârlara ve dolayısıyla Türkiye vatandaşlarına, verili ve değişmez bir cinsiyet kimliği, cinsel birleşmeden azade bir cinsellik ve erkeksi bir geylik temsili sunarlar. İhlâl ve radikallik buraya kadardır. Kuir kimlikleri dışlamak, bedeni tek tipleştirmek ve duygusal/cinsel beraberlik içinde olduğun kişiyle ne şekilde ilişki kuracağını seçememek, Türkiye’deki muhafazakâr Müslüman LGBT bireylerinin ihlâl ânının ötesine koydukları yeni sınırlarıdır. Bu yönüyle, cinsellik temelli vatandaşlığın kurucu öğelerinden olan “ihlâl ânı”, Türkiye örneğindeki gibi, aslında ihlâlcilerin taleplerinin farklı olabileceği ve içindeki radikallik potansiyeline rağmen eşcinsellik kalıp/yargılarını yeniden, muhafazakârlaştırarak kurma tehlikesi taşıdığını göstermektedir. Bu nedenle, cinsellik temelli vatandaşlık tartışmalarının, cinsel öznelliğe atfettiği önem doğru olsa da, LGBTIQ bireyler, bu öznelliklerini sınırlayan söylemlere, kurumlara itaat etmemeyi seçse de, kimi LGBTIQ ya da kadın hareketi, vatandaşlığı cinsellik temelinde dönüştürecek söylemler üretmek bir yana cinsel öznelliğin bir parçası olan cinsel özgürleşmeye ket de vurabilir. İhlâli gerçekleştirerek cinsel öznelliklerini ifşa edenlerin, inşa ettikleri yeni sınırlar, cinsiyet temelli vatandaşlık tartışmaların bu olasılığı çok da dikkate almadığını göstermektedir.

Buraya kadar ortaya koymaya çalıştığım, cinsellik temelli vatandaşlık kavramında önemli bir yeri olan “ihlâl ânı” ve “karnavalımsı görünürlük” fikirlerinin Türkiye’deki Müslüman eşcinsel hareketi anlamak için yerinde bir başlangıç olduğudur. Ancak, AK LGBT hareketi aynı zamanda göstermektedir ki, “ihlâl ânına” ve görünürlüğe atfedilen ilericilik ve olumluluk her cinsellik temelli vatandaşlık hareketinin özelliği olmayabilmektedir. Türkiye’deki AK LGBT hareketi, cinsel öznellik ve kimlik söz konusu olduğunda bireylerin var olma biçimlerinin yeni-muhafazakâr iklimde, din kimliğiyle çakıştığında alabileceği farklı ve yeni muhafazakâr biçimleri göstermesi açısından önemlidir. Bu noktada söyleyebileceğimiz, cinsellik temelli vatandaşlık anlarından ihlâl ve görünürlüğün farklı cinsel öznellikler için farklı özgürlükler ve talepler anlamına gelebileceği, yeni muhafazakârlıklar barındırabileceğidir. Yazının bundan sonrası, AK LGBT hareketinin, ihlâl ettikleri sınırların yerine yenilerini koyarak inşa ettikleri cinsiyet kimliklerini ve ne tür talepleri dile getirdiğini anlamakla uğraşacaktır. Bu çerçevede, cinsellik temelli vatandaşlığın ikinci ânına yani vatandaşlık zamanına odaklanmamız gerekir.

Vatandaşlık Zamânı

Weeks’e göre cinsellik temelli vatandaşlığın ikinci karakteristik özelliği, “vatandaşlık ânıdır.” Sınırları ihlâl eden ve kamusal alanda kendilerine has eylem repertuarlarıyla görünür olan vatandaşlar bununla yetinemezler. Bu vatandaşların, “dâhil olmak, farklılıkların kabul edilmesi, varoluşun farklı yollarının tanınması ve buna saygı duyulması, aidiyet tanımlamalarının genişletilmesi” gibi talepleri vardır.[11] Bu taleplerin vatandaşlıkla buluştuğu yer ise hakların alanıdır. Çünkü mahrem olan, cinsellikle ilgili olan “kişisel seçimlerin olduğu kadar hakların da bir parçasıdır.”[12]

Böylece cinsellik temelli vatandaşlık, “kanunlarca eşit korunma; işte, ebeveynlikte, sosyal statüde, refah koşullarında eşit haklar ve eşcinsel çiftler için partnerlik hatta eşcinsel evlilik hakkı” talep eder. [13] Bu çerçevede, cinsellik temelli vatandaşlık, vatandaşlığın “mahrem” olanı içermesini ve “şimdiye kadar kamu söyleminde marjinalleştirilen bedeni, bedenin imkânlarını, ihtiyaçlarını, zevklerini, yeni cinsiyetlendirilmiş kimlikleri ve bunların tam ve eşit vatandaşlığa bağlı demokratik bir siyaset içerisinde rızayla gelişmelerine olanak sağlayacak güçleri dikkate alması” gerekliliğini vurgular.[14] Peki bu hak/yükümlülük talepleri neden mevcut vatandaşlıkla mücadele halindedir? Neden hâlihazırda tartışılan sivil, politik, sosyal, kültürel vatandaşlık hakları çerçevesinde tartışılmamaktadır? Cevap basit olmakla beraber önemli sorunlara işaret etmektedir.

Geleneksel vatandaşlık kavramı, yeni toplumsal hareketlerin ve yeni vatandaşlık biçimlerinin hak/sorumluluk taleplerine karşı duyarsızdır.  Çünkü ilgili yazında üzerinde uzlaşma olan eleştiriye göre, geleneksel vatandaşlık ırk, cinsiyet ve cinsellik söz konusu olduğunda taraflıdır. Bu vatandaşlık, beyaz, eril ve heteroseksist özneye göre bir dünya kurgulamaktadır. Dolayısıyla, Marshall’ın (1950) vatandaşlık tartışmalarına temel teşkil eden klasik sivil, politik ve sosyal vatandaşlık kategorileri, bu bahsedilen öznenin dolayısıyla onun bir parçası olduğu düzenin hak/sorumluluk ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Dahası, geleneksel vatandaşlık anlayışı özel ve kamusal alan ayrımı üzerine kuruludur. Kamusal alan beyaz, heteroseksüel erkeğin alanıdır ve politik olarak itibar gören onun hak ve sorumluluklarıdır. Diğer bedenler ve cinsellikler ise özel alana hapsedilerek, depolitize edilmiştir. Ulus devletler de kamusal olarak tanıdığı cinsiyeti (dolayısıyla cinselliğin sınırlarını), kimlik kartlarına işleyerek makbul vatandaşın tanımlamasını yapmaktadır. Bedeni ve cinselliği özel alana hapsedilen ötekiler de görünür ve duyulur olmayı seçtiklerinde devletlerine karşı çıkmış ve makbul vatandaş olma şanslarını yitirmiş olurlar. Cinsiyet temelli vatandaşlık kavramının önemi de tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Bu yeni vatandaşlık biçimi geleneksel olarak özel ve kamusal alan ayrımı üzerinde şekillenen vatandaşlık anlayışına kafa tutmakta ve onu bozmaktadır.[15]  Cinsellik temelli hak talebinde bulunan vatandaşlar, bu makbul vatandaşa göre şekillenmiş sivil, politik, sosyal haklarla yetinmeyerek, yeni cinsel benliğin, dolayısıyla bedenin, duyguların ve ilişkilerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir vatandaşlık, dolayısıyla haklar ve sorumluluklar talep etmektedir. Peki AK LGBT hareketinin böylesi bir vatandaşlık talebi var mıdır?

Vatandaşlık hakları söz konusu olduğunda, AK LGBT’ye, özellikle medya ve sosyal medya üzerinden yöneltilen temel eleştiri, hareketin nasıl olup da AKP’yi desteklediğidir. Çünkü AKP’nin yeni-muhafazakâr, İslamcı ideolojisi -dolayısıyla ahlaki-politik evreni- LGBTİQ bireylerini tanımaya, hak/yükümlülüklerini belirlemeye çok da uygun değildir. Dahası, eşcinselliği hastalık ve/ya sapkınlık olarak tanımlamak partinin hatırı sayılır kişilerinden duyduğumuz ünlü vecizlerdir. Ama AK LGBT hareketinin cevabı da, içerdiği gerçeklik payıyla bir başka veciz olmaya adaydır.

Sanki diğer partilerde LGBTİ’lerin eşitliği ve özgürlüğü var.[16]

Açıklamanın ne kadar tatminkâr olduğu sorusunu bir kenara bırakırsak, yeni-muhafazakâr, İslamcı ideolojisinden mütevellit, hem homofobik hem anti-LGBTIQ olarak tanımlayabileceğimiz AKP’den hak/sorumluluk olarak ne ister AK LGBT bireyleri?

Ak Parti LGBT oluşumunu, Ak Partili yetkililere ve Ak Parti’ye oy veren halka “Ak Parti’yi destekleyen LGBT’ler de varmış” dedirtmek için, “CHP, BDP, HDP gibi partiler haricinde LGBT’lerin farklı siyasi görüşleri olabilir, kabul ve hoşgörülü olmak gerekir” dedirtmek için kurduk. [17]

AK LGBT bireylerinin temel olarak istediği, daha önce de ifade etmeye çalıştığım gibi kendi mahallelerinde bilinir olmak ve kabul görmektir. Bu nokta tanınma ya da hakların tanınması konularını içermez. Ancak, iyimser bir yaklaşımla, AK LGBT bireylerinin görünür olmalarının, vatandaşlık temelinde kazanılabilecek haklar meselesine dolaylı bir katkıda bulunabileceğini söyleyebiliriz. AK LGBT oluşumu, LGBTIQ bireylerinin ideoloji ve inanç temelli çeşitliliğini görünür kılmıştır. Bu sokaktaki insan kadar, Müslüman-muhafazakâr bireyler olarak eşcinselliği ahlaksızlık, hastalık olarak tanımlayan; muhtemelen LGBTIQ hareketini ve bireylerini solcu ve ateist olmakla eş tutan bir partinin, bahsettiği grupta ötekilerin değil kendi seçmenlerinin de var olduğunu görmesini sağlayacağı için önemlidir. İleride AKP’nin LGBT hakları ile ilgili olarak ne tür adımlar atacağını bilmemekle ve olumlu adımlar konusunda çok umutlu olmamakla birlikte, partinin popülist söylemine LGBTIQ bireylerini de katarak siyaset üretmesi, hipokrasi içerse bile cinsellik temelli haklar için önemli bir adım olacaktır. Bilinme ve kabul edilmenin, vatandaşlık haklarına yapabileceği olası olumlu katkıyı böylece özetledikten sonra, vatandaşlık haklarının/sorumluluklarının tanınması konusunda AK LGBT oluşumunun ne istediğiyle devam edebiliriz.

“LGBT hakları insan haklarıdır.”[18] Bu ifade AK LGBT oluşumunun medyaya yansıyan sözlerinin bir özetidir. Devamında gelen ise “çalışma, yaşam, barınma hakkı gibi haklar öncelikli olmalı”[19] fikridir. İnsan hakları temelinde ortaya konan bu haklar, aslında hem cinsellik temelli vatandaşlık tartışmasının, hem de Türkiye’deki diğer LGBTIQ hareketlerinin de temel isteklerindendir. Bu anlamda, AK LGBT hareketinin Türkiye’deki LGBTIQ hareketi ile örtüşen hak talepleri olduğunu söyleyebiliriz. Ancak AK LGBT örgütünün bu hakların alınması için ne tür girişimlerde bulunduğu ya da ne tür bir programı olduğu medya ve sosyal medyaya yansıyan açıklamalarında görünür değildir. Dahası, Türkiye’deki 50 LGBTİ örgütünün imzacı olarak yer aldığı ve bu örgütlerin İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu yasa tasarısında  “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” ve “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının” yer almasını istediği yazılı açıklamada, “Siz de anayasaya cinsel yönelim ifadesinin konulması, nefret suçları, evlilik hakkı konularında taleplerde bulunacak mısınız?” sorusuna “kesinlikle” diye cevap vermelerine rağmen,[20] AK LGBT hareketinin imzası yoktur.[21] Bu noktada, cinsiyet temelli vatandaşlık talebinde bulunan diğer LGBTIQ örgütleriyle işbirliğinde olmadığı görünen AK LGBT hareketinin, taleplerini ne şekilde gerçekleştirmeyi planladığını –AK Partiyi dönüştürme umudu dışında- bilemediğimizi söyleyebiliriz.

AK LGBT hareketinin, cinsellik temelli kimliklerinin sınırlarını yeni muhafazakârlığa uygun bir biçimde yeniden çizdiğini dile getirmiştim. Benzer bir şekilde, söz konusu hareket hak taleplerinin de sınırlarını çizmektedir. Bu noktaya ise eşcinsel evlilik ve partnerlik hakları söz konusu olduğunda tanık oluruz. AK LGBT hareketi insan hakları ekseninde talep ettiklerini dile getirdikleri haklar arasına evlilik/partnerlik haklarını almaz. Pragmatik sebepleri varmış gibi görünse de, cinsellik temelli vatandaşların eşit hak taleplerinde önemli bir yer tutan evlilik/partnerlik haklarının, söylemsel düzeyde bile yok sayılması sorunludur.

Dış ülkelerin kanunları bizi çok ilgilendirmiyor çünkü ahlak yapısı, örf ve âdet olarak bağdaşmıyoruz. Türkiye için daha zaman var. Bizim eşcinsel evlilik talebimiz yok zaten. İnsanlar LGBT’nin ne olduğunu bilmiyorken, karambolde oldu diyelim, bu kaos ortamı yaratır. Homofobiklik daha da yaygınlaşır. Evlilikten önce daha senin yaşam hakkın yok, barınma hakkın, sosyal hakkın, çalışma hakkın yok. Sondan başlarsan ne olacak?[22]

Sonuçta, cinsellik temelli vatandaşlık biçiminin, hem cinsellik temelli yeni toplumsal hareketleri hem de bu çerçevede şekillen hak/sorumluluk taleplerini analiz edebilmek için bize kuramsal bir çerçeve sunmak konusunda oldukça verimli olduğunu düşünüyorum. Tam da bu yüzden, AK LGBT hareketinin, cinsellik temelli öznelliklerini dile getirirken sınırlarını nasıl ihlâl ettiklerini, kamusal alandaki karnavalımsı görünürlüklerini, bireyselleşmenin ve seçimin varoluşlarını belirlemekte nasıl etkin olduğunu ve bu çerçevede yeni sınırları nasıl çizdiklerini, radikallikten hangi noktalarda ayrıldıklarını dile getirebiliyoruz. Diğer bir deyişle, cinsellik temelli vatandaşlık tartışmalarına içkin kimi alt tartışmalar, AK LGBT hareketi aracılığıyla Müslüman, yeni-muhafazakâr eşcinsel kimliğine dair tutarlı bir anlatı sunmamıza yardımcı oluyor. Bu çerçevede, olumlu bir okuma hattı çizerek AK LBGT hareketinin ihlâl anı ve görünürlüğü, kimi heteroseksüellerin eşcinsellikle ilgili önyargılarını bir nebze de olsa kırabilecek ve LGBTIQ hareketinin temelini genişletebilecektir diyebilirim. Olumsuz tarafın ise, AK LGBT hareketinin eşcinsel öznelliklere ve kimliklere yeniden çizmeye çalıştığı sınırlar olduğunu söylemeliyim.

Son olarak, vatandaşlık yazınında, bir vatandaşlık biçimi olarak tartışılan cinsellik temelli vatandaşlık kavramı çerçevesinde, AK LGBT hareketini ya da Türkiye’deki Müslüman, yeni-muhafazakâr eşcinsellerin vatandaşlık alanında nasıl var olduklarını anlamaya çalıştığımızda; cinsellik temelli vatandaşlık kavramına yöneltilen temel eleştirilerden birisine katıldığımı da söylemem gerekiyor. Bu eleştiri ise, Brenda Crossman tarafında dile getirilmektedir. Cinsellik temelli vatandaşlık “disipline edici, normalleştirici bir söylemdir”;  normalleştirme “cinsel azınlıkları, baskın sosyopolitik normlara ve kurumlara dâhil ederek; [azınlıkların] sosyal dönüşüm iddialarını radikallikten koparır” ve “normalleşme arzusundaki cinsellik temelli vatandaş, seksi reddetme eğilimindedir.”[23] Bu anlamda, cinsellik temelli vatandaşlığı savunduğunu ileri sürebileceğimiz AK LGBT bireyleri, bize eşcinsel öznenin ve eşcinsel kimliğin yeni sınırlarını çizerek (verili/değişmez bir cinsiyet kimliği, cinsel birleşmeden azade bir cinsellik, erkeksi bir geylik) ve hak talepleri söz konusu olduğunda da ödün vererek (evlilik söz konusu değildir mesela), Crossman’ı doğrulamaktadır. Crossman’ın eleştirisi bu anlamda, en azından Müslüman, yeni-muhafazakâr LGBT hareket söz konusu olduğunda gerçeklik payı taşımaktadır.

Tüm bu noktalar çerçevesinde, cinsellik temelli vatandaşlık tartışmaları, farklı dinsel ve ideolojik kimlikler, cinsellikle ilgili hak talepleri ile kesiştiğinde ortaya çıkabilecek farklılıkları ve sorunları da göz önüne alarak ilerlediği takdirde, vatandaşlık alanına ve farklı radikallikleri/talepleri olan cinsellik temelli vatandaşları anlamamıza katkıda bulunabilecektir.

 

DİPNOTLAR

[1] Cinsellik temelli vatandaşlık olarak kullandığım kavramın (Gül Durna’ya teşekkürler), akademik yazındaki karşılığı “sexual citizenship” olup; mahrem vatandaşlık olarak çevirebileceğimiz “intimate citizenship” de yine ilgili yazında aynı tartışma için kullanılan bir başka isimdir. Dünyadaki Müslüman LGBTIQ hareketler, interseks ve queer/questioning (kuir/sorgulayan) gruplarını da hareketlerinin ismine dâhil etmektedir. Ancak Ak Parti LGBT bireyleri, bu iki gruba da isimlerinde yer vermemektedir.  Medya ve sosyal medya hesaplarından takip edilebileceği üzere, harekette baskın olan grup geylerdir. Dahası, özellikle kuir anlayışı, yazıda göstermeye çalışacağım gibi zaten hareketin yeni-muhafazakâr söylemleri için kabul edilemezdir.

[2] Bosniak, L.(2000), “Citizenship Denationalized,” Indiana Journal of Global Legal Studies, vol.7 iss.2: 447-509, s. 487.

[3] Jeffrey Weeks (1998). “The Sexual Citizen,” Theory, Culture and Society, vol.15 no.3-4: 35-52,  s. 35.Engelli bireylerin cinsellik ile ilgili talepleri, sadomazoşizm, porno ve pedofili meseleleri de cinsellik temelli vatandaşlık çerçevesinde tartışılmakta ve sadomazoşizm, porno, özellikle de pedofili konuları ilgili yazındaki çatışmaların katalizörleridir.

[4] Ken Plummer (2005). “Intimate Citizenship in an Unjust World,” Blackwell Companion to Social Inequalities, M. Romero& E. Margolis (der.) (Blackwell P.): 76-99, s. 79-80.

[5] Jeffrey Weeks (1998). “The Sexual Citizen,” s.35-37.

[6] Ömer Akpınar, “AK LGBTİ: N’lurdu sanki biraz da bizleri görselerdi!,” 04.08.2014. http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=17218.

[7] Maaz İbrahimoğlu, “Ak Eşcinsellerle Ramazan Sohbeti,”29.06.2015. http://www.noktadergisi.info/dosya/ak-escinsellerle-ramazan-sohbeti-h2354.html.

[8] Aydil Durgun, “Başbakan indirin o bayrağı deseydi tabii usta derdik.”10.08.2014. http://www.milliyet.com.tr/-basbakan-indirin-o-bayragi/pazar/haberdetay/10.08.2014/1923353/default.htm

[9] Maaz İbrahimoğlu, “Ak Eşcinsellerle Ramazan Sohbeti,”29.06.2015.

[10] Aydil Durgun, “Başbakan indirin o bayrağı deseydi tabii usta derdik.”10.08.2014.

[11] Jeffrey Weeks, (1998). “The Sexual Citizen,” s.37.

[12] Ken Plummer (2005) “Intimate Citizenship in an Unjust World,” s.82.

[13] Jeffrey Weeks, (1998). “The Sexual Citizen,” s.37.

[14] Ruth Lister (2002), .( 2002), “Sexual Citizenship,”Handbook of Citizenship Studies, E. F. Işın ve B.S. Turner (der.) (London:Sage), 191-209, s.191.

[15] A.g.e.

[16] Ömer Akpınar, “AK LGBTİ: N’lurdu sanki biraz da bizleri görselerdi!,” 04.08.2014.

[17]Ömer Akpınar, “AK LGBTİ: N’lurdu sanki biraz da bizleri görselerdi!,” 04.08.2014.

[18] Maaz İbrahimoğlu, “Ak Eşcinsellerle Ramazan Sohbeti,”29.06.2015.

[19] Aydil Durgun, “Başbakan indirin o bayrağı deseydi tabii usta derdik.”10.08.2014.

[20] Aydil Durgun, “Başbakan indirin o bayrağı deseydi tabii usta derdik.”10.08.2014.

[21] “Ayrımcılığa Karşı Bize Yasa lazım!” http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=21233.

[22] Pınar Öğünç, “AKP’liyiz, eşcinseliz, alışın her yerdeyiz.”28.06.2015. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/308403/_AKP_liyiz__escinseliz__alisin_her_yerdeyiz_.html#

[23] Brenda Crossman (2002). (2002). “Sexing Citizenship, Privatizing Sex,” Citizenship Studies vol.6 no. 4: 483-506, s.486.