Yaşadığımız 90 yılı aşkın deneyim, “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle” olma iddiasının sadece marşlarda yer alan bir cumhuriyet ülküsü olduğunu defalarca ispatladı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca farklı sınıfların, farklı kimliklerin, farklı cinsiyetlerin, farklı kültürlerin, farklı halkların birbirinden ayrı ve birbiriyle çatışan çıkarları, toplumsal yapı içindeki farklı dinamikleri ve fay hatlarını geliştirerek mevcut siyasal-toplumsal düzenin şekillenmesine yol açtı. Yakın geçmişte, birbiri ardına ve sarsıcı biçimde yaşadığımın deneyimler, toplumsal düzenin inşa süreci bakımında önemli bir kırılma momentinde olduğumuzu gösteriyor. AKP iktidarı, elinde tuttuğu kurumsal güç ve birlikte hareket ettiği kesimlerin desteği ile beraber tüm imkanlarıyla, kendi sünni-islamcı imgesinden bir ülke yaratmaya çalışıyor.
AKP’nin inşa etmeye çalıştığı yeni toplumsal düzenin en önemli unsurlarından birisinin cemaatler olduğu bilinen bi gerçek. Hukuk dışı tanımsız vasıflarıyla AKP’nin istediği tarzda bir sınırsız-sorumsuz gücü ellerinde bulunduran cemaatler, farklı vakıf ve dernekler aracılığıyla, AKP’nin hem sosyal yapıyı hem de ekonomik hayatı kontrol edip şekillendirmesinde önemli birer aracı durumundalar. Somut varlıklarıyla, soyut hukuk kurallarının dışında hareket imkanı bulan cemaat ilişkileri ve aidiyeti, Fransız devriminden bu yana halk ile devlet arasındaki temel kurucu bağ olan yurttaşlık ilişkisini de iğdiş eden bir potansiyel taşımaktadır. Bu potasiyelin farkında olan AKP ve Erdoğan, dış politikadan Kürt Sorunu’na, milli eğitimden sosyal politikalara kadar her alanda cemaat bağlarını stratejik bir konuma oturtmaktadır. Hal böyle olunca “muhalifleri yurttaşlıktan çıkarmak” önerisi bile sıradan bir adli tedbir haline dönüşebilmektedir.
Yurttaşlık en temelde iki boyutu içinde barındırır. İlk olarak bir kimsenin verili politik düzen içindeki haklarını ve ödevlerini tanımlayan hukuki bir statüdür; bir tür hukuki korumayı ya da çerçeveyi temsil eder. Diğer yandan ise haklar ve ödevlerin tanımının değişmesi, yeniden düzenlenmesi gibi talepleri ortaya koymak yurttaşlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu ikinci boyutuyla verili politik ve hukuki düzenin gözden geçirilmesi, dönüşmesi ve değişen koşullara uyum sağlaması için bir kamu oluşturmayı gerektiren yurttaşlık, politik bir etkinliktir. Bu bakımdan da bir cumhuriyetin vazgeçilmez bileşenidir; çünkü cumhuriyet her şeyden önce bir toplumun bir kamuya dönüşmesine gereksinim duyar.
Yurttaşlığı tartışmak ve yurttaşı tanımlamak bugün bize eşitlik, adalet ve özgürlük gibi kavramların politik dünyamızda kök salmasını sağlamak bakımından pek çok fırsat sunuyor. Ayrıntı Dergi’nin bu dosyasında yurttaşlığın ülkemizde çokça tartışılmayan boyutlarını ortaya koymaya çalışıyoruz. Dosyanın editörlüğünü yapan Ünsal Doğan Başkır yazısında anayasal yurttaşlığın çerçevesini çizmeye ve cumhuriyet için sunduğu imkânlara işaret ediyor. Bunu yurttaşlık ile direnişin ilişkisini merkeze alan iki yazı takip ediyor. İlkinde Erdinç Erdem bir soykütük tartışmasına girerek krisis (kriz), stasis (iç savaş/çatışma) ve resistentiae (direniş) kavramlarının yurttaşlık ile ilişkisini tarihsel bir izlek çerçevesinde ortaya koyuyor. İzleyen yazıda ise Mert Arslanalp, bügünlerde AKP’nin kentsel dönüşüm politikaları bağlamında özellikle akılda tutulması ve tartışılması gereken kentsel yurttaşlık anlayışını haklar ve istisnalar arasındaki salınımda yeniden tanımlamaya ve yurttaşlık ile direniş arasındaki ilişkiyi vurgulayarak kentsel muhalefetin üzerinde durduğu zemini derinleştirmeye çalışıyor. Ardından Şener Şükrü Yiğitler, erken cumhuriyet döneminde yurttaşlığın nasıl militarist bir çerçevede resmedildiğini edebiyat alanında verilen eserler üzerinden örneklendirerek tarif ediyor. Arda Güçler ise Türkiye’de yurttaşın belirleyici görevi/ödevi olarak görülen oy verme edimini ve demokrasi-yurttaşlık ilişkisinin zamanına dair zihin açısı bir tartışma yürütüyor. İzleyen yazıda Devrim Burcu Eğilmez, ülkemizde pek de tartışılmayan bir konu olan cinsiyet temelli yurttaşlığı son yılların en paradoksal hareketlerinden AK LGBT bağlamında ele alıyor. Ardından Murad Canbulut, engelli bireylerin Türkiye’deki yurttaşlık deneyimini ilkelerle keyfiyetin karşıtlığı çerçevesinde değerlendirerek makbul yurttaşın pek fazla sorun edilmeyen bir bileşenini, sağlam bedeni tartışmaya açıyor. Dosya, Türkiye’de yurttaşlığı düşünürken sıra gelmeyen bir konu olan teknoloji politikalarında yurttaşların yerini sorunsallaştıran Berk Çallı’nın yazısıyla sona eriyor.
Derginin gündem bölümünde ilk olarak ‘Barış İçin Akademisyenler’ bağlamında entelektüel kavramını merkezine alan Barış Ünlü’nün yazısını okuyacaksınız. Bölümünün ikinci yazısı, Bülent Özçelik’in hazırladığı laiklik ajandası. Her iki ayda o kadar veri birikiyor ki bu dizi artık gündem bölümünde süreklilik arz edeceğe benziyor. Gündemin son yazısı Doğu Eroğlu’na ait. Eroğlu, inşaat imparatorluğunun derebeylerinden millete ettiği küfür ile meşhur Mehmet Cengiz’in şeceresini ortaya döküyor.
Politika-dünya bölümünde iki yazımız var. İlk yazıda Çağrı Kahveci Almanya’nın öncülüğünde gerçekleşen AB-Türkiye geri kabul anlaşmasının arka planını ve yakın etkilerinin analizini sunuyor. İkinci yazıda Selen Özçelik, Amerikan Başkanlık seçimlerinin seyrini ve kendisinin sosyalist olarak tanımlayan Bernie Sanders’ın kampanya sürecini aktarıyor. Politika teori bölümünde ise Yağız Ay, dünyanın içinde bulunduğu adı konulmamış savaş halini “stasis” kavramı üzerinden açıklamaya çalışıyor.
Eleştiri bölümünde A. Ömer Türkeş, son dönemde çıkan ve dikkat çeken romanları değerlendirdiği yazısında daha çok klasik edebiyat eserlerine eğiliyor. Piyasaların, bilboardların, reklamların gölgesinde kalan nitelikli edebiyata dikkat çekmeye çalışan Türkeş, bir sonraki sayıda güncel eserlerle ilgili bir yazı kaleme alacak. Son olarak Deniz Poyraz, Fyodor Dostoyevski’nin Ölü Bir Evden Hatıralar’ını ele alıyor. Poyraz, Dostoyevski’nin ”tıpkı kendi yaşamı gibi, roman kahramanlarının içsel “maceraları” da nihayetinde değişime, dönüşüme yazgılı” kahramanlarını inceliyor yazısında.
Bir sonraki sayımızda “Sekülerizm” dosyası ile karşınızda olacağız. İyi okumalar…