Britanya solu, Atlantik’in öbür yakasından, Demokrat 2020 Önseçimleri sahasının şekillenişini bir dejavu hissiyle seyrediyor. İmkânsız olan oldu. Dünün sağlık hizmetleri, mevsim değişikliği ve eşitsizlik üzerine olan protesto fantezileri, şimdi bize parti dogmaları olarak vaat ediliyor. Orta yolcular artık Sol’a neyin halkçı olup olmadığını söylemiyorlar. “Kapitalist gerçekçilik”, eğer hâlâ çökmediyse, en azından eskimiş ve bayatlamış gözüküyor.
Bernie Sanders 2015’te ilk başkanlık kampanyasını başlattığı zaman, kimse Demokratik Parti ve Amerikan siyasetinde böylesi bir dil değişimini başarabileceğini düşünmemişti. Ancak şimdi, seçim öncesinin sükûnetinde, ve ikinci bir Trump yönetimi mevzubahis iken, ilericiler “Sanderssız Sandersçılık” fikrinin zamanı olup olmadığı konusunda tereddüt halindeler. Yani zaman, Bernie’nin ilerici gündemini devralmış daha genç ve yılların eylemciliğinin getirdiği savaş yaralarının, “S[*]” sözcüğü konusunda özgürlüğün, beyazlığın, erkekliğin ve partideki Clintoncuları olur olmadık kışkırtmanın daha az söz konusu olduğu bir adayın zamanı.
Fredric Jameson ve Slavoj Zizek, Mary Poppins’e ya da Ali Smith’in Rastlantısal romanındaki Alhambra’ya benzeyen ve girme-geri çekilme eylemiyle bir durumu tamamıyla değiştiren kaybolan aracı (vanishing mediator) figüründen bahsetmektedirler. Sol’a güvenini geri kazandırmak için bu havalı yaşlı adam gerekliydi, ancak bu geçici katalizör işlevini kabullenip başka bir adaya yol açmasının zamanı gelmedi mi?
Birleşik Krallık’tan alınan ders şu: Biz o noktadaydık. Sakın yapmayın. Bernie’nin yarışması gerekiyor.
Britanya’nın 2016 AB Referandumunu takip eden haftalarda, birbiri ardına gelen, muhalefet kabinesindeki istifalar ve milletvekilleri tarafından verilen güvensizlik oyu Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi liderliğinin altını oydu. İşçi Partisi Meclis Üyelerinin çoğu, bir önceki yıl parti üyeleri tarafından kendilerine lider olarak yutturulmuş bu eski tüfek sosyalist ve kıdemsiz vekil karşısında dehşete düşmüşlerdi. AB’de kalma kampanyasının yenilgisinin yarattığı şaşkınlık, harekete geçmek için onlara bir bahane vermişti.
Parti üyelerinin hâlâ devam eden desteğine dayanan bir savunma çerçevesinde, Corbyn istifa etmeyerek İşçi Partisi Meclis Üyelerini ve haber yorumcularını zor durumda bıraktı ve parti ileri gelenlerini, yeni liderlik yarışı için hazırlıksız olan bir rakibin ve ardından bir başkasının peşine acemice takılmaya zorladı. Radikalleşmiş yeni üyeleri memnun etmek amacıyla, bu rakipler Corbyn’in politikalarını takdir edip, kemer sıkma karşıtı projeyi devam ettirmek gayesinde olduklarını iddia etmişlerdi; yani daha doğrusu (Corbyn’e kendi icat ettikleri “Parti Başkanı” onursal görevini layık görerek) “Corbynsiz bir Corbynizm” önermişlerdi.
Başka bir deyişle, Britanya solu, aynı bugünkü Amerikan ilericileri gibi, Corbyn’in sürpriz yöneticiliği altında elde edilen politik kazançları benimseme ya da O’nun kişisel tuhaflıklarının artık başka bir yola sapmanın zamanı anlamına geldiğini kabul etme ikilemiyle yüzleşti. Ancak bu vakada karar verme süreci, alternatif adayların Sanders destekçilerinin şu anda yüzleştiklerinden daha az etkileyici olmaları (Sanders’ın rakiplerinin, yeni keşfettikleri ilericilik çerçevesinde, Corbyn’in rakiplerinden daha samimi ve daha az sığ olduklarını kestirmeden düşünmek tamamen ahmakça olsa bile) sebebiyle kolaylaşmıştı. O sıralarda, İşçi Partisi üyelerinin bu yem konusunda bir dertleri yoktu; ancak, ironik bir biçimde, çoğumuz ise tedirgin olmuştuk, çünkü başlangıçta Corbyn’i tam anlamıyla bir “kaybolan aracı” rolü çerçevesinde düşünerek desteklemiştik.
Sinn Féin ve Hamas ile aynı düzlemi paylaşmasına (bildiğiniz gibi, herkesin paylaşmasından önce) yol açmış anti-emperyalist siciliyle, bu pejmürde aşırı-solcu milletvekiliyle genel seçimlerin kazanılması çok da olası değildi. Fakat 2015 Seçimleri felaketi, İşçi Partisi üyelerinin partinin pozisyonunu yeniden konumlandırmak ve sağa kayma hevesindeki parti ileri gelenlerini sindirmek için tek çıkar yolun “tasvip edilmeyen sol”a doğru bir şok hamlesi gerçekleştirmek olduğu sonucuna ulaşmalarına yol açtı.
Ancak bu stratejinin tepesinde büyük bir soru işareti yer almaktaydı. “Üçüncü Yol” Yeni İşçi Partisi yılları sırasında, sol kanat İşçi Partisi adaylarına uygulanan kasti yıldırmadan oldukça yakın bir tarihte geri dönülmüştü. Corbynizm’e doğru, parti içinde yeterli dayanağı olan bariz bir varisin yokluğunda ve yaratılan infilaktan sonra partiyi nasıl yeniden yapılandıracağımız konusu oldukça belirsizken yol almıştık.
Ancak böylesi kaygılar yanlış konumlandırılmıştı. İşçi Partisi’nin oldukça başarısız olan seçim yoklamalarından istifade etmeye karar verip, Nisan 2017’de Theresa May’in erken seçim çağrısında bulunmasından kısa bir süre sonra, yazar Owen Hatherley, Corbyn’in liderliğini partinin dışından ve tabandan desteklemek için kurulmuş kampanya örgütü olan Momentum’lu aktivistlerin toplantısına katıldı. Hatherley’in toplantıdaki şaşkınlığının sebebi,
benim felaket beklentilerim ile odadaki neredeyse herkesin coşkusu ve iyimserliği arasındaki karşıtlıktı. Anketlerdeki devasa üstünlüğüyle birlikte bir Tory lideri, yeni bir nesil için solu ezmek amacıyla yola çıkmıştı (apaçık ve kolayca ulaşılabilir bir hedef olduğu bariz), ancak Momentum bundan etkilenmemiş gözüküyordu. Biz bunu yapabiliriz diye direttiler. Anketlere güvenmeyin.
Bu anekdot (o zamanki kampanyada yer alan herhangi bir kişi tarafından da fark edilebilen), Corbynizm’in radikal solu Avrupa’da çoğu neoliberal olan ülkelerde alakasız bir kalıntı olmaktan nasıl çıkardığını, popüler sağ-kanat bir lideri nasıl küçük düşürdüğünü, O’nu meclis çoğunluğundan nasıl mahrum bıraktığını ve büyük bir olasılıkla kısa bir zaman içinde nasıl yönetimi özgüvenle ele geçireceğinin özünü içeriyor. Bu, seçilen liderin kişisel tuhaflıklarına rağmen değil, ama kesinlikle O ve destekçileri arasındaki etkileşim aracılığıyla elde edilmişti.
Soldan gelen ve Bernie’den kuşku duyan argümanlar bireysel liderlere borçlu olmamamız, lakin sosyal hareketler inşa etmemiz gerektiğine sık sık dikkat çekmektedir. Biraz üstünkörü de olsa bu doğru. Herhangi biri, sözü geçen ifadeden, böylelikle adayın kim olduğunun fark etmeyeceği sonucunu çıkarabilir.
Ancak Sanders, aynı Corbyn gibi, meclis dışı siyasal hareketler arasında benzersiz bir şöhrete sahip. Corbyn’in yönetimi sırasında, onun öncesinde hiçbir koşulda İşçi Partisi’nin çevresinde görülemeyecek olan ülkenin en iyi aktivistleri Momentum toplantıları ve “The World Transformed” festival etkinliklerine dâhil oldular. Aynı sıralarda Sanders, Trump Amerika’sındaki Amerikan Demokratik Sosyalistleri, öğretmenlerin grev dalgası ve geçindirebilecek maaş mücadelesindeki Amazon çalışanları gibi örnekleri olan olağandışı radikal direniş dalgasının canlanmasına yardım etti ve onları açıkça destekledi. Başkan ve başbakan olarak, her ikisi de, taban ve yürütme arasındaki anlaşma gerçekten nasıl sağlanabilir gösterebilirlerdi. Ancak bir liderin bu anlaşmayı yapabilecek pozisyonda olması yıllarca güven inşa etmesini gerektirmektedir; yani herhangi bir seçilmiş resmi görevli ikisinin de yerine geçemez.
“Liderler değil, sosyal hareketler” pozisyonu, aynı zamanda, “dikey” liderlik ve “yatay” grup eylemi arasında, Occupy üzerinde yükselmiş genç sol ve ikincisini ayrıcalıklı kılmayı düstur edinmiş anarşizm ile beraber, sofu ve basitleştirici bir zıtlık yaratmak tehlikesine düşmektedir. Bernie 2016 gerçekten de “bizim devrimimiz”di, aynı Hatherley’in Momentum aktivistlerinin “biz bunu yapabiliriz” içinde “biz”i vurgulamalarında haklı oldukları gibi. İki vakada da, enerjilerini ve başlangıçta ilgili liderlerin yetersizlikleri gibi “anketlerin” ötesinde kendilerine olan inançlarını (hatta saçmalık noktasına kadar) bu yatay çabalara bağışladılar.
Corbyn’in yaşı, bugüne kadar başarısız olmuş bir politik projeye olan bağlılığı ve karmaşık dış politika ortaklıkları 2017 seçimleri öncesinde yük olarak gözükmüşken, seçim süreci aslında bunların Sol’un başarısı için elzem olduklarını açığa çıkardı. William Davies’in seçimden kısa bir süre sonra gözlemlediği gibi, “hem Corbyn hem de Sanders, ırkçılığa karşı eylem yaparken polis tarafından kol kuvvetiyle taşınan gençler olarak fotoğraflanmak gibi etkileyici bir arşive sahip. İnsanları, statükodan kopuş önerdikleri konusunda ikna eden yalnızca sözcükleri değil; biyografileri de bunu yapıyor.”
Politikacılara güvenin az olduğu bir zamanda, kendini bariz bir biçimde yıllar boyunca aynı şeye adamak, kendine özgü bir seçim değeri yaratır. Hillary Clinton kilit konumdaki çekişmeli eyaletlerde Trump’a yenilirken ve Avrupa’nın her tarafında sosyal demokrat partiler aşırı sağa olan destek karşısında kan kaybetmeye devam ederken, Corbyn kurulu düzen partilerine ve figürlerine yöneltilmiş kitlesel hıncın dikkate değer zehrinden, tam da O’nun resmi parti mekanizmasından tarihsel kopukluğu sayesinde korundu.
Hoşnutsuz sağ-kanat milletvekillerinin Corbyn’e karşı yürüttükleri ve üç buçuk yıl süren parti içi sabotajdan yıpranmışlarının perspektifinden, Bernie’den kuşku duyan birçok yorumcunun kısa bir sürede sol politikalara yönelen ilerici Demokratları benimsemiş olmasıyla rahatlamak fikri tedirgin edici. En son standartlara göre ilerici kabul edilen ve Sanders’e en yakın aday olan Elizabeth Warren, hayatının büyük bir kısmı boyunca piyasa aklını savunan bir Cumhuriyetçi Parti üyesiydi. Dünyadaki en heyecan verici politikacılardan birinin kibrine de bakmak gerekiyor (kendini isimlendirdiği şekliyle “Bernie + Cardi”); Alexandria Ocasio-Cortez, Demokratik Parti ileri gelenleri tarafından, ılımlılık çerçevesine yerleştirilecek ilerici bir adayın yaratacağı iç baskının kapsamını görmek amacıyla kullanılıyor. Sol’un “Herkes için Tıbbi Bakım Sigortası”na ihtiyacı olduğu gerçeği ve aynı zamanda çevresel reform, daha radikal bir dönüştürücü programın görünen bayrağı olmalı, yoksa müzakerenin açılış teklifi değil. 2017 seçimlerinden beri Corbynizm’den açığa çıkan yeni sol fikirlerin tutkusu kazanılacak nasıl çok daha fazlasının olduğunu göstermektedir.
Belki de Bernie’den kuşku duyan eleştirmenlerin görüşlerinin en tedirgin edici kısmı, Trump’ın Demokratlar kimi aday gösterirse göstersin kaybedeceğidir. Sağ-kanat Avrupa popülizminin süregiden yükselişinin ortasında, Trump’ın yeniden seçilişi, açıkçası, ilk etapta seçilişinden daha makul gözükmektedir.
Birleşik Krallık solunun bunu kavraması 2017 seçimlerini gerektirdi; meğer Corbyn ve Bernie gibi adayların kişisel tuhaflıkları ve inatçılıkları solcuların ve ilericilerin başlarından atmayı göze alabilecekleri bir şey değilmiş. Amerikalılar, 2020’de başkanlık için kimin adaylığını koyması gerektiğini ölçüp tartmaya başladıklarında, bu hatayı yapmamalılar.
Çeviri: Berkay Kabalay
Makalenin orijinali şu adreste yayınlanmıştır: https://jacobinmag.com/2019/01/bernie-sanders-jeremy-corbyn-election-socialist
[*] Sosyalizm (ç.n.).