12 Ekim günü Sıhhiye Meydanı katılımın oldukça zayıf olduğu ve coşkusuz bir Alevi mitingine ev sahipliği yaptı. Bu miting, iktidara geldiğinden bu yana başta Aleviler olmak üzere farklı inanç gruplarını yok sayan, baskılayan ya da kendi lügatince yeniden tanımlayan AKP’nin söz konusu politikalarını en kristalleşmiş haliyle uygulamaya koyduğu eğitim alanına dikkat çekmesi açısından oldukça önemliydi.
Eğitimde hak ihlallerine karşı Türkiye’nin farklı illerinden başlatılan yürüyüşlerin o gün Sıhhiye’de son bulmasına ve hatta merkezi katılım çağrısı yapılmasına rağmen mitinge katılım oldukça zayıftı. AKP iktidarının eğitim sisteminde gerçekleştirdiği her türden dönüşümün Sünni ve/veya Müslüman olmayan diğer kesimler gibi Aleviler için de can yakıcı olduğu bir dönemde Alevilerin seslerinin daha gür çıkması beklenirken ne oldu da mitinge günler kala mitingin iptal edildiği söylentileri çıktı ardından miting birleşenlerinden Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) geri çekildiğini açıkladı ve ne oldu da Alevi bireyler bu mitinge yoğun bir katılım sağlamadı.
Bu durumun sebeplerini öncelikle hem PSAKD’nin geri çekilme açıklamasında hem de mitingin iptal edilmediğini, gerçekleşeceğini duyuran Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) ve Alevi Kültür Dernekleri’nin (AKD) ortak açıklamasında aramak gerekir. PSAKD’nin açıklaması incelendiğinde geri çekilme kararının mitingin gerçekleşeceği günlerde IŞİD’in Kobani’ye saldırması ve ülke genelinde buna yönelik protesto gösterilerinin gerçekleşmesi nedeniyle eğitimde hak ihlali gündeminin daha sonra da ele alınabileceği şeklinde gerekçelendirildiği görülür. Oysaki Ezidi Kürt Türkmen Alevi demeden saldıran ve Ortadoğu’da katliamlar yapan IŞİD’in Kobane saldırısı ve çeşitli biçimlerde IŞİD’i destekleyen ve Ortadoğu politikasını bölgedeki her türden gerilimi mezhep çatışmasına dönüştürmek üzerine kuran AKP’nin Ülke içinde uyguladığı ayrımcı eğitim politikaları birbirinden farklı gündemler olarak ele alınamaz.
Söz konusu gerekçe PSAKD açıklamasından küçük kesitlerle daha da anlaşılır olacaktır:
“Örgütümüz Pir Sultan Abdal Derneği, Türkiye Demokrasi güçleri ile en geniş bir platform oluşturarak, ülkemizi ve halklarımızı bir savaş ortamından ve devlet teröründen korumak temelinde tüm demokrasi güçleri ile bir karşı duruşu örgütlemek üzere girişimlerde bulunmaya başlamıştır” (…) “Uluslararası emperyalist sistemin desteklediği paramiliter çeteler tarafından halklara yapılan saldırı ve katliamlara dur demenin ve buna karşı mücadele günü olduğu bilinciyle tüm devrimci demokrat yurtsever güçlere en geniş cephede bir arada olmanın zorunlu çağrısında bulunuyoruz.” (…) “Eğitimde hak ihlallerine dikkat çekmek, bu konudaki taleplerimizi toplumsallaştırmak ve yeni öğretim yılında karşı karşıya kaldığımız azgın asimilasyon süreçlerine karşı çıkmak için başlattığımız ve 12 Ekimde Ankara’da yapılacak bir mitingle sonlandıracağımız yürüyüşümüz, ülkemizde yaşanan son gelişmeler de göz önünde bulundurularak ileriki bir zamana ertelenmiştir.”
Ancak HBVAKV ve AKD’nin açıklamalarına baktığımızda ise söz konusu mitinge dair bambaşka bir boyutla karşılaşırız. Travmanın geri çağrılması. IŞİD’in Kobani’de gerçekleştirdiği katliamlar ilk olarak IŞID’in hedef aldığı gruplar içinde Alevilerin de yer alması ve Alevilerin tarih boyunca uğradıkları katliamlar dolaysıyla bugün de kendilerini hedef olarak görmelerine yol açmış. İkinci olarak da herhangi travmatik bir deneyim –IŞİD’in saldırıları gibi- Alevilerin kolektif hafızalarındaki travmatik bir anının –Sivas katliamı gibi- bugün Alevilerin siyasi edimlerini etkilemesine neden olmuştur. Söz konusu açıklama dikkatle okunduğunda Sivas katliamı ve onun yarattığı travmatik hafızanın metnin geneline sinmiş bir doku olduğu görülecektir. Yine metinden kısa alıntılara başvuracak olursak
“Mitingin yeni bir Sivas katliamına yol açacağı iddialarıyla daha baştan travmatize edilmesi, mitingin hiç de güvenli olmadığı yönündeki telkin ve baskıların çoğalması, ülkemiz sokaklarının ipi devletin ve hükümetin elinde olan çete saldırılarıyla kan gölüne çevrilmesi “ (…) “Tam bu ortamda Sivas travmasını bütün Alevilere, bütün topluluklara yayarak Alevileri sokaktan evlerine çağıran zihniyet açıktır ki kendi mücadeleci tarihinden söz etmeye en az hakkı olan zihniyettir!” (…) “Mevcut gelişmeler karşısında ne hükümete, ne herhangi bir devlet kurumuna güveniyoruz! Çetelerin saldırıları ve mitingimiz hakkında dedikodu çarkları dönerken, Alevi topluluklar Sivas tehdidi ve travmasıyla evlerine çekilmeye zorlanırken bu mitingin tümüyle güvenliksiz olduğunu ilan ediyoruz
Maurice Halbwachs’a göre hafıza insan zihninde bilinçsiz bir biçimde yer etmiş, çağrılmayı bekleyen tamamlanmış imgeler biçiminde saklanmaz, şimdiki zamanda yeniden kurulur.[1] Bu yeniden kurulma süreci hafızanın toplumsal ve siyasal meselelerle ilişkisini kuran süreçtir. Bu yeniden kurulma ise bireyin içinde yaşadığı toplumsal çerçeveler aracılığıyla gerçekleşir, tam da bu yüzden hafıza kolektiftir. Alevi gruplar açısından da “şimdi”nin içinde kurulan bir kolektif hafıza söz konusudur ve Sivas katliamı Alevi hafızası ve kimliğini kuran en önemli dönüm noktalarından bir tanesidir.[2] Alessandro Cavalli’ye göre bir kişi yaşam öyküsünü tarihsel dönüm noktaları etrafında anlatır. Bunun nedeni kimliğimizin kuruluşunun evrelerini bu dönüm noktalarının belirlemesidir.[3]
Öte yandan “kurumsallaşmış hafıza”, “hafıza savaşları” gibi kavramlar da bu noktada anlam kazanır. Çünkü mitinge dair açıklamalar çeşitli kurumlara aittir ve kurumların hafızaları bireylerin oluşturduğu grupların hafızalarından farklı işler.
Bu noktada Alevi hafızasının, ki elbette çok etraflı bir literatür incelemesiyle ve saha araştırmayla ancak anlaşılır kılınabilir, miting bağlamında nasıl okunabileceğine dair birkaç not düşmek önemlidir.
Öncelikle PSAKD’nin, HBVAKV ve AKD’nin birer kurum olduğu hatırda tutulmalı ve kurumların hafızalarının tıpkı devletin hafızası gibi, ancak ona alternatif de olabilecek şekilde, kurumsallaşmış birer hafıza olduğu söylenmelidir. Bu tür durumlarda söz konusu “resmi hafıza” kendi tabanının taleplerinin dışında kararlar alabilmekte ve aldığı kararların uygulanmasını dayatabilmektedir. Bu yanıyla söz konusu kurumlara ait hafıza, Alevilerin hafızasıdır demek yanlış olacaktır. Sonuç olarak bu kurumların aldıkları kararlar her zaman Alevi toplumunun ya da kendi tabanlarının taleplerini yansıtmayacaktır.
Öte yandan hafıza savaşlarının yaşandığı bir dönemde pek çok farklı odağın, ki en güçlüsü siyasi iktidardır, Sivas gibi bir tramvayı hatırlatarak Alevilerin travmatik geçmişleri ve hafızaları üzerinden bir hafıza savaşı yürüttükleri iddia edilebilir. Burada egemenlerin yaratmak istedikleri korku hali sadece söz konusu mitingle değil zaten bir süredir “Alevilerin evlerine çarpılar konuyor” şeklindeki haberlerin artışında da kendini göstermektedir. Çünkü söz konusu çarpı sembolü Alevilerin katliam tarihlerini hatırlatan bir imgedir bugün. Siyasi iktidarın söz konusu hafıza savaşından beklentisi, uğradığı ayrımcı ve baskıcı uygulamalar karşısında ses çıkarmayan ve direniş potansiyelini unutmuş bir topluluk yaratmaktır. Bundan çıkış ise ancak hem Kobani ile dayanışmak hem de her türlü hak ihlaline karşı çıkmak için alanları doldurmakla gerçekleşecektir.
Siyasi iktidar ve kendi örgütleri tarafından hain, kurban ya da mağdur olarak kodlanan Alevi toplumunun uğradığı katliamların yasını tutmasına izin verilmemiş özellikle AKP iktidarıyla bunun önünü tamamen kapatılmıştır. Dahası Alevilerin tüm geçmişle hesaplaşma ve yüzleşme talebi de reddedilmektedir. Cem Kaptanoğlu’nun deyimiyle toplumsal kimlikleri nedeniyle kitlesel olarak travmaya uğramış mağdurlar kolektif belleğe kaydedemedikleri olaylar çevresinde şekillenen yalıtılmış topluluk bellekleri ve kimlikleri oluştururlar.[4] Yine Kaptanoğluna göre bağışlamanın yolu saldırganın af dilemesi, saldırganın özür dilemesi, failin maddi ve manevi onarma çabasından geçmektedir.
DİPNOTLAR
[1] Maurice Halbwachs, (1992) On Collective Memory, Heritage of Sociology Series
[2] Madımak Katliamının hatırlama biçimleri üzerine yürüttüğü önemli tartışma için Bkz. Yalçınkaya, Ayhan (2011), “Hafıza Savaşlarından Sahiplenilmiş Şehitliğe: Madımak Katliamı Örnek Olayı” SBF dergisi, Cilt 66 no.3, s. 333-394.
[3] Cavalli, Alessandro (1995) Patterns of Collective Memory, Collegium Budapest/Institute for Advanced Study,
[4] Kaptanoğlu, Cem (2009), Travma, Toplumsal Yas ve Bağışlama, Birikim yayınları, Sayı: 248