Nasıl İyi Bir Ayrımcı Olunur? (!)

Mücadele etme istencini çoğaltarak sürdürme gayreti içinde olmaktan başka tutulacak bir yolun bulunmadığını kesinleyen çalışmalardan biri yayımlandı. Okuyanlar arasında şimdiden kısaca Ayrımcılık Rehberi diye anılmaya başlayan kitap, araştırma-inceleme yazısının akademik sınırlarını genişletmenin arayışındaki yenilikçi deyişi bir yana, toplumun çeşitli katmanları ile kesimleri üzerinde değişik yankılar yaratabilecek doğurgan bir içerik taşıyor oluşuyla da ânında farkını belli ediyor. İstenen iyileşme ufkunun bir türlü gösterilemediği kangrene dönüşmüş bir sorun karşısında sergilediği işbitiricilik, ince işçilik ürünü düşünsel kazı derinliğinin gerisinde kalmıyor. Kitap, yıllar boyu içimizin en bereketli bölgelerine serpilen ayrıştırıcı-kutuplaştırıcı değer tohumlarının manalı-manasız değişik duyarlılıkları fırsat bilip kök salmalarıyla düpedüz ayrımcı birer dünya görüşü haline gelmiş olmaları gerçeğini masaya yatırıyor. “Cinsiyet eşitsizliği”, “etnik milliyetçilik”, “mezhepsel dincilik” gibi çağın epey bir gerisinde kalmış kimlik sahiplenimleri ile ipe sapa gelmez aidiyet bağlanımlarından kaynaklanan ayrımcı davranış bozukluklarımızı mercek altına alıyor.

Çalışmanın mimarı N. Ekrem Düzen, İzmir Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde görevli bir öğretim üyesi. (/ydi; Barış İçin Akademisyenler Bildirisi’ne imza verdiğinden ötürü haksız bir şekilde görevine son verildi). Aynı üniversitenin değişik bölümlerinde okuyan 128 öğrenciden kurulu geniş bir katılımcı yazar grubundan aldığı “geribildirim metinler” üstüne yapılandırmış çalışmayı; kişisel tarihlerinde belleklerine yer edecek denli etkisi altında kaldıkları ayrımcılıkla ilgili anılarını yazıya almalarının istenmesiyle atılmış çalışmanın metinsel temelleri. Öğrenciler, maruz kaldıkları ayrımcı eylem ve söylemleri kaleme aldıkları yazılarla paylaşırlarken, yaşadıkları olumsuzluklar yanında yazarlıklarını da konuşturuyorlar bu ilk kitap deneyimlerinde. Sayfalar ilerledikçe, birbirinden utanılası söz ve davranışlardan kurulu ötekileştirici-dışlayıcı yaklaşımlara dönük anlatımlar kesitler halinde ara soğutmadan peşpeşe okundukça, pervasızca işlenen nefret suçlarının yüzkızartıcılığı karşısında başımızı dik tutamaz oluyoruz. İnsan olma sorumluluğundan payına düşenleri gerektiğince almamışların çirkin fotoğraflarıyla dolu bir ayrımcılık albümünün yapraklarını çeviriyor olmanın yükü açılan her bir sayfada daha bir ağırlaşıyor. Her biri başlı başına değme bir örnek-olay değergesi taşıyan farklı ortam ve bağlamlardan kopartılmış olay yeri tanıklık anlatımlarında, birçoğu cansıkıcı, arada bir de düpedüz canyakıcı hale gelen yaşanmışlıklar buluyoruz; kimi yerde, her gün milyonlarcası yaşanıyor bu ülkede diyerek bunlar daha ne ki bundan çok daha beterleri var diye yazıklanacak oluyoruz; kimi yerdeyse, yok artık bu kadarı da olmaz demekten kendimizi alamayarak sayıp döktüğümüzle kalıyoruz. Öğrencilerin uğradıkları (ya da başkaları uğrarken tanık oldukları) sözlü-sözsüz ayrımcı tacizler sayfalar boyu bölümceler halinde gözümüzün önünden uygun adım geçip giderlerken, sanki esas duruşu bozmadan sona ermesini beklemek durumunda olduğumuz uzun bir ayrımcılık geçit törenini “okuyucu tribünü”ndeki yerimizden seyretme cezasına çarptırılmış olmanın mahcubiyetini yaşıyor gibi oluyoruz.

Öğrencilerce yazıya alınmış parçalar dışında bu ilk bölümün dikkat çekici bir yanı daha var: ayrımcılık yapanın bunu yaparken büründüğü zihinsel-duygusal yaşantı durumunun sosyo-psikolojik derinliklerine inilerek soykütüğünün çıkarılmasının amaçlandığı, “Nasıl İyi Bir Ayrımcı Olunur?(!)” biçiminde formüle edilebilecek yapıntı nitelikli soruya (yani soru süsü verilmiş retorik soruya) verilen yanıtlar üzerinden işlerlik kazandırılan okuyucuya sesleniş biçemi. Bu biçem, oluşan bunaltıcı havayı bir parça olsun dağıtan bir tebessüm serpintisi kaynağı olması bir yana, yerleşik yazar tasarımı kaynaklı “ciddilik”, “otoriterlik”, “didaktiklik” gibi okuyucuya tepeden seslenmeyi marifet sayan asık suratlı bir yüzün totaliter bakışının gramerinde içerimlenen yanıltılı deyiş kalıplarını aralıksız yeniden üretmekten kaçınmak üzere benimsenmiş gibi. Nitekim ilk bölüm boyunca, üstünden geçile geçile yol olmuş bir yoldan yürümenin tekdüzeliğine düşmemek adına, söylene söylene yavanlaşarak konudan uzaklaştıran sözler etmenin yabancılaştırıcı etkisinden sıyrılmaya olanak tanıyan bir deyişle yol alınıyor. Oyunlaştırarak anlatmanın kendine özgü algılatım olanaklarından yararlanarak yerleşik gerçeklik duyumuzun canlanması amaçlanıyor. Olayların gerçeklikleri yerine göre karikatürize edilerek yerine göre parodileştirilerek aktarılırken, gerçek hallerinden daha gerçek, gerçekte olduklarından çok daha çarpıcı hale getirilmelerinin hedeflendiği gerçekaşırı bir anlatım diliyle işleniyor. Dinleyeni sıkıp uyutmaktan başka bir etki yaratma mahareti olmayan kötü bir vaaz hocası ya da kuru bir masal anlatıcısı konumuna düşmemek için bu sıradışı anlatım yoluna başvurulduğu açıklıkla görülüyor. Her öğrencinin kaleme aldığı ayrımcılık öykücüğü sonrasında, kimi sinema filmlerinde olduğu üzere, “dış ses efekti” misali araya giriyor yazar; her bir öğrencinin resmettiği ayrımcılık manzarasının altına açımlayıcı değeri yüksek resimaltı ayrımcılık çözümlemeleri konduruyor.

Gerek öğrencilerin yazdıkları bölümceler, gerek dış sesin bu bölümcelerden hareketle ayrımcılık üzerine dile getirdiği değinilerden kurulu parçalar, ülkemizde en çok karşılaşılan “ötekileştirme” türleri ile “dışlama” yollarının hangi kaynaklardan beslenerek olmaktalıklarını sürdürebildiklerine açıklık kazandırmakla kalmıyor, uygun koşullar oluştuğunda düpedüz azarak hedef kitlelerine nasıl bir toplumsal felç hali yaşattıklarının duyumsanmasına dönük bir farkındalık görüsünün de önünü açıyor. Olumlu olumsuz bıraktığı izlenimlerden sıyrılıp da dönüp bölüme dişe en çok dokunur yerleri bakımından yeniden bakıldığında, “ayrımcılık yapmak” nitelemesi altında topluca anılan değişik tür ve ebatlardaki eylemlerin kendi içlerinde sınıflandırılmasıyla elde edilmiş ayrımcılık bölümlemesi, bir dolu değişik alanda farklı birçok ayrımcılık türünün hüküm sürdüğünü görmemizi sağlıyor. Geriye tektip bir mücadele etme tarzıyla hareket etmenin etkisiz kalışı nedeniyle yaşatacağı düşkırıklığına düşmek yerine çok yönlü bir mücadeleyi örgütlemenin gereklerini yerine getirmek kalıyor.

Kitabın ikinci ana bölümünde, öğrencilerden alınan metinsel katkının işlenmesiyle elde edilen veri ve bulguların birikimiyle, ayrımcılık yapmanın köklerinin uzandığı derinlikler kurcalanıyor doğrudan. Bu amaçla ayrımcıların ayrımcılık yaparkenki arkaplanda çalışan sistem dosyalarına odaklanılıyor. Kurmaca karakterli dış sesin söylediklerinde yankılanan ironinin kendine has lezzetiyle kıvamını bulmuş ayrımcılık tarifi, yazarın geliştirdiği kavramsal çerçeve aracılığıyla vücuda getirdiği bir tür “ayrımcılık yapısökümü” denebilecek geniş açılı bir çözümleme yordamı ışığı altında somutluk kazanıyor. Aynı zamanda kitabın son bölümü de olan bu bölümde kuramsal yükü de sorumluluğu da çok daha ağır bir düşünsel soruşturmaya girişildiği açık. Üç altbölümden oluşan ikinci bölüm, düşünsel içeriğinin yoğunluğuyla, kavramsal derinliğiyle, bakış açısının incelmişliğiyle daha düşük tempolu bir okuma talep ediyor; öyle ki, kimi yerlerde dönüp baştan bütün bir altbölümü yeniden bir kez daha sindire sindire okumayı gerektirdiği oluyor. Ötekileştirmenin, dışlamanın, ayrımcılık yapmanın temelsizliği, yani siyasal olsun ahlaksal olsun hiçbir bakımdan haklılandırılamaz oluşu, daha da doğrusu düpedüz saçmasapanlığı, ayrım yapmanın psikolojik ve varoluşsal köklerine inilerek tanıtlanıyor.

Bu tanıtlamadan sağlanan bakış açısının gösterdiği ufukta, olur olmaz her yerde ayrımcılık yapma damarımızı kabartan aidiyet ve kimlik bağlanımlarıyla örülü bütün bir ayrımcılık şebekesi, ana güdülenim kaynağı olarak temellendirilen “seçilmişlik” (özel ya da biricik olduğunu sanma yanıltısı; kendini özel sayacak denli içi boş bir yüceltime kapılarak yaşama hali) yaşantısı hedef alınarak çökertilmeye çalışılıyor. Ayrımcılık içeren insanlıkdışı hareketlerin büsbütün etkisiz hale getirilmelerinin neredeyse olanaksız olduğu üstünden atlanamayacak denli yüksek bir duvar olarak karşımızda duruyor olsa bile, özgürlükçü yaşam yürüyüşünün önüne geçmek için bütün toplumsal yaşam alanlarını yarı açık bir cezaevine dönüştürmek üzere aralıksız çalışan devletin ideolojik aygıtlarındaki ayrımcılık pompalayan mekanizmalar bütünüyle çalışamaz hale getirilemeyecek olsa da, en azından çalışma temposu ile ritmini bozacak çomakları arayıp bulmanın hep birlikte peşine düşelim isteniyor kitabın yeni baskılarında. Nitekim felsefeden psikolojiye, antropolojiden biyolojiye, tarihten sosyal psikolojiye katkısına gerek duyulan ayrımsız bütün düşünme olanaklarını işe koşarken tam anlamıyla disiplinlerarası bir niteliğe kavuşan kitap, sanki farklı uzmanlık alanlarında uğraş verenler için yazılıp gönderilmiş açık bir ortak çalışma yapma davetiyesi olarak da alımlanmak istiyor.

Ayrımcılık Rehberi, işlediği sorunla helalleşmiş, ayrımcı söz ve davranışlarla ilgili olarak bütün söyleyeceğini söylemiş, yani olmuş-bitmiş bir kitap değil. Her bakımdan yapıt olma niteliğini layıkıyla kazanmış dört dörtlük bir metin değergesi taşıdığı yolunda bir iddiası da yok. Tam tersine, kitabın hem itici hem çekici gücü konumundaki birlikte çalışma yapma iradesini sonuna dek kararlılıkla taşımanın sözünü veriyor. “Yapım halinde” iki ayrı bölümü bulunduğunu içtenlikle dile getirirken olsun, kapatılmadan açık halde bırakılmış bir çalışma dosyası olduğunu teslim ederken olsun, okuyucudan çok değerli olduğunu bildiği geribildirim katkısını talep ediyor kitabın yeni baskısı için. Yazar, kitabın her iki bölümü için de ayrı ayrı, okuyucunun edilgen bir alıcı olma konumundan çıkarak işin bir ucundan tutması yönündeki isteğini dile getiriyor; olumlu olumsuz görüşleriyle, eleştirel katkı ve önerileriyle, en önemlisi de ayrımcılık üstüne geçmiş deneyimlerini yazarak paylaşma çağrısında bulunuyor kitabı edinip okuyan herkese. Bir sonraki baskısında kitabın katılımcı yazarı, ortak yazarı olmayı öneriyor her birimize. İlk baskıda atılan taşların nereye düştüğüne kitabın ikinci baskısında gidip beraberce bakmayı, çok daha uzaklara, çok daha derinlere birlikte yeni taşlar savurmayı teklif ediyor. Katlanarak büyüyen sorunların içinden çıkılmazlığını bir umutsuzluğa düşme hali olarak değil de bir umutlanma hali olarak yapılandırmanın yollarını birlikte araştıralım istiyor. Yıllar yılı almış olduğu ağır darbeler nedeniyle inanılmaz kırılgan bir hale gelmiş birlikte yaşama olanağımızı güçlendirebilmeyi, ayrımcılığa karşı ne yaptığını bilen sağlam bir kuramsal altyapı üstüne bina edilmiş bir mücadele stratejisi geliştirme koşuluna bağlıyor. Benin oluşumundan toplumun kuruluşuna dek kök saldığı her yerde ayrımcılığı kurutmak amacıyla mızmızlanmadan eyleme geçmeye çağıran âdeta düşünsel bir seferberlik ilanında bulunuyor.

 

Herkes İçin Kolay ve Pratik Ayrımcılık, Ötekileştirme, Dışlama RehberiEkrem Düzen,  Pharmakon Kitap, 2015.