Özelleştirmenin Yeni Görünümü: Kamu Özel İşbirlikleri ve Türkiye Uygulaması

Sosyal bilimlerde çoğu kavramı, dar ve geniş anlamları ile açıklamamız mümkündür. Dar anlamda özelleştirme, devletin iktisadi yaşamda yer almasını öngören Keynesyen politikaların bir ürünü olan Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) mülkiyetinin özel sektöre devredilmesidir. Geniş anlamda özelleştirme ise, devletin iktisadi yaşamdaki rolünün azaltılması ve serbest piyasa koşullarının tamamen tesis edilmesi olarak tanımlanabilir. Özelleştirme; kapitalizmin küresel hegemonyasının sağlamlaştırılmasının, uluslararası sermayenin egemenliğinin pekiştirilmesinin ve neoliberalist ideoloji çerçevesinde toplumu dönüştürerek emperyalizm önündeki tüm engellerin kaldırmasının başat aracıdır.

1950’lerden itibaren hüküm süren Keynesyen politikaların geçerliliği, kapitalizmin 1970’lerde yaşanan krizleri ile birlikte sorgulanır olmuştur. Devletin iktisadi hayatta hem bir aktör hem de bir düzenleyici olarak aktif rol aldığı bu dönemde yaşanan kriz ile birlikte, bu rol sorgulanmaya başlanmıştır. Krizden çıkış yolu olarak, devletin bu rolünün kısıtlanması gerektiği görüşü tüm kapitalist dünyada kabul görmüştür. İşte bu noktada özelleştirme, yaşanan krizden çıkmanın ve küresel sermayeye nefes alacağı yeni alanlar açmanın yegâne reçetesi olarak uygulanmaya başlamıştır.

12 Eylül rejimi ile birlikte Türkiye, dünya çapında yaşanan dönüşüme eklemlenmiştir. Darbe rejimi politikaları ve Turgut Özal’ın yürürlüğe soktuğu 24 Ocak Kararları, iktisat tarihimizde bir kırılma yaratarak, yeni dönemin kurallarının işlerlik kazanmasını sağlamıştır. 1984 yılında 2983 sayılı kanun ile özelleştirmeye dair ilk hukuki düzenleme gerçekleştirilmiştir. 1985 yılında “Özelleştirme Ana Planı” hazırlanmış ve 1986 yılında da karma ekonomi modelinden serbest piyasa ekonomisine geçişi öngören “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe girmiştir. Özelleştirme Ana Planı’nda özelleştirmenin başlıca amaçları; serbest piyasa ekonomisinin canlandırılması, verimliliğin arttırılması, halka açık şirketlerin teşvik edilmesi, sermaye piyasalarının geliştirilmesi, Hazine’den KİT’lere sağlanan desteğin azaltılması, devlete gelir sağlanması, yabancı yatırımcılarla bağların güçlendirilmesi ve de kamu ve özel sektör arasındaki dengenin değiştirilmesi olarak sıralanmıştır.

Gerekli hukuksal altyapının tamamen kurulamamış olması nedeni ile 1980’lerde özelleştirme uygulamaları istenilen oranda gerçekleştirilememiştir. 1990’lı yıllar ile birlikte özelleştirme uygulamalarına hız verilmesi ile birlikte, toplum özelleştirme uygulamalarının esas yüzü ile karşı karşıya gelmeye başlamıştır. KİT’lerin özelleştirilmeleriyle birlikte, Özelleştirme Ana Planı’nda sayılan 14 amaçtan hiçbirinin gerçekleşmemesi toplumsal tepkilerin giderek artmasına neden olmuştur. Özelleştirme uygulamaları ile kâr-zarar dengesi gözetilmemiş, sosyal etkinlik göz önüne alınmamış, sermaye tabana yayılmamış, ulusal tekellerin yerini uluslararası tekeller almaya başlamış ve de emek piyasası güvencesizliğin kollarına itilmiştir.

Özelleştirmenin Yeni Görünümü: Kamu-Özel İşbirlikleri

Kapitalist dünya tarihi, krizler tarihidir. Yaşanan her krizle birlikte kapitalizm, kapitalist sistemi yeniden inşa ederek, yeni bir noktaya evrilmiştir. Bu krizler, kronikleşmiştir. Krizlerden çıkış için farklı yollar denense de amaç, serbest piyasa ekonomisi temelinde sermayenin sınırsız tahakkümünün sağlanmasıdır. 1980’lerde iktisadi krizden kurtulmanın yegâne yolu, birinci kuşak neoliberal reformlardan geçmekteydi. Bu reformlar arasında şüphesiz özelleştirmelerin özel bir yeri vardı. 1990’lı yıllarla birlikte özelleştirmeler yoluyla, kamu hizmetlerinin sunum ve finansmanında özel sektörün daha çok yer alması için alternatif kamu-özel işbirliği (KÖİ) modelleri devreye sokulmuştur. “Kamu hizmeti-kamu hukuku-kamu yararı” birlikteliğini çözen KÖİ uygulamalarında, yatırımlar tipik özelleştirme uygulamalarının aksine kamu mülkiyetinde kalmaktadır. Ancak KÖİ’ler, finansman, hizmetin özü ve örgütlenme bileşenlerinde yarattığı dönüşüm açısından değerlendirildiğinde, tipik bir özelleştirme uygulamasıdır.[1] Yaşamın her alanını metalaştıran bu neoliberal dönüşümden kamu hizmetleri de kendine düşen payı almakta ve git gide daha çok metalaşmaktadır. İkinci kuşak neoliberal reformlar yoluyla, yeni kamu işletmeciliği adı altında yürürlüğe sokulan KÖİ modelleri, kamu hizmetinin finansmanı ve sunumunda, sanki gerçekten kamu-özel sektör işbirliği yapıyormuş gibi lanse edilmektedir.

Günümüzde kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasının temel yöntemlerinden biri olan KÖİ’ler, iktisadi ve politik sınırlarına ulaşmış olan özelleştirme uygulamalarının yarattığı iktisadi ve sosyal problemlerin giderilmesinde ve bu doğrultuda oluşan toplumsal muhalefetin bastırılmasında önemli bir araç haline gelmiştir.[2] KÖİ’ler, yönetim ilişkilerinin yeni bir aşamaya evrilmesini sağlayarak yeni yönetişim ilkelerini yaygınlaştırmakta; kârı özelleştirerek riski kamusallaştırmakta; idarenin bütünlüğüne zarar vermekte; denetleme ve yönetim sorunlarına yol açmaktadırlar. Bu çerçevede KÖİ’ler, kamu hizmetlerinin örgütlenme ve finansmanında esneklik arayışlarının bir sonucudur. İstihdam daralması, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması gibi özelleştirmenin toplumun geniş kesimlerini etkileyen olumsuz sonuçları; işbirliği, katılım ve diyalog gibi olumlu anlamlar yüklenerek KÖİ adı altında bertaraf edilmeye çalışılmaktadır.[3]

Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB); ana amacı devletin iktisadi hayattan tamamen çekilmesini sağlamak olan özelleştirmenin felsefesini, “devletin, asli görevleri olan adalet ve güvenliğin sağlanması yolundaki harcamalar ile özel sektör tarafından yüklenilemeyecek altyapı yatırımlarına yönelmesi ile ekonominin pazar mekanizmaları tarafından yönlendirilmesi” olarak tarif etmektedir. ÖİB verilerine göre, 1985 yılından 2017 yılına kadar 272 kuruluştaki kamu hisseleri, 2332 taşınmaz, 10 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 146 Tesis, 7 Liman, şans oyunları lisans hakkı ile Araç Muayene İstasyonları özelleştirme kapsamına alınmıştır.

1986 – 2017 Dönemi Gerçekleştirilen Özelleştirme İşlemleri

1986–2015 ($) 2016 ($) 2017 ($) TOPLAM ($)
Hisse Satışları 21.754.496.990 0 134.707.904 21.889.204.894
Bağlı Ortaklık, İştirak, Tesis ve Varlık Satışları 33.068.633.096 1.307.542.538 89.047.914 34.465.223.548
Halka Arzı 9.572.899.869 0 0 9.572.899.869
BIST’de Satışı 1.261.121.346 0 0 1.261.121.346
Yarım Kalmış Tesis Satışı 4.368.792 0 0 4.368.792
Bağlı Ortaklık, İştirak, Tesis ve Varlıkların Bedelli Devirleri 1.193.334.326 6.255.347 181.583 1.199.771.256
TOPLAM 66.854.854.419 1.313.797.885 223.937.400 68.392.589.705

Kaynak: T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı

ÖİB tarafından özelleştirme yöntemleri; işletme hakkı devri, kiralama, satış, mülkiyetin gayri ayni haklar tesisi ve de gelir ortaklığı modeli ve sair hukuki tasarruf olarak sınıflandırılmıştır. Mustafa Sönmez, 68,4 milyar dolarlık özelleştirme gelirlerinin yarısını oluşturan varlık satışlarının bir kısmının KÖİ tanımına giren satışlardan oluştuğunu belirttikten sonra, KÖİ projelerinin önemli bir bölümünün ÖİB’inin alanı dışında tutulduğunu ve bu envanter içerisinde yer almadığını vurgulamıştır.[4]

Kamu-Özel İşbirliklerinin Tanımı Ve Gelişimi

Kapitalist toplumsal yapı çerçevesinde şekillenen kamu hizmeti kavramı için standart bir tanım bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi kamu hizmeti kavramını; kamu yararına dönük, toplumun ortak gereksinmesinin karşılanmasına yönelik, düzenli ve sürekli faaliyetler olarak tanımlamıştır.[5] Buna göre, finansman modelleri çerçevesinde kamu hizmetinin sunum yöntemlerini; devlet finansmanı, kamu özel işbirliği ve özelleştirme olmak üzere üçe ayırabiliriz. Sermaye gerektirmeyen kısa vadeli sözleşmelerden, imtiyaz sözleşmelerine, konsorsiyumlardan, kısmi özelleştirmelere kadar çeşitlilik arz eden KÖİ’leri geniş anlamda Selime Güzelsarı, “bir hizmetin gerçekleşmesi amacıyla gerekli altyapı ve tesisin tasarımı, finansmanı, inşası ve işletilmesi ya da mevcut bir kamu yatırımının yenilenmesi, kiralanması, bakım ve onarımının yapılması ve işletilmesinde özel sektör katılımının sağlandığı yöntemlerin bütünleşmiş, kapsamı genişletilmiş yasal ve kurumsal biçimi”[6] olarak tanımlamaktadır.

Kamu-özel işbirliği kavramı, 1990’lı yıllardan itibaren yaygın olarak kullanılmış olsa da kamu hizmetinin özel kişilerce gördürülmesi oldukça eski bir tarihe dayanmaktadır. Tarih boyunca kamu hizmetlerinin devlet ve/veya özel kişilerce görülmesinin çok çeşitli örnekleri mevcuttur. 1970’li yıllarda erken kapitalistleşmiş ülkelerde altyapı yatırımlarında kamu özel sektör işbirliği uygulamaları yaygınlaşmaya başlamıştır. Altyapı yatırımlarının piyasalaştırılması ve özelleştirilmesinin temel aracı haline gelen KÖİ’ler, 1990’lı yıllarda artık tüm kapitalist ülkelerde vücut bulmuştur.[7]

İngiltere’de Margaret Thatcher’ın, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise Ronald Reagan’ın 1980’li yıllarda iktidara gelmesi ile neoliberalizm hegemonyasını ilan etmiş, Keynesyen politikalardan monetarist politikalara geçilmiş, kamu harcamalarında kesintiye gidilerek ve refah devleti uygulamalarına hızla son verilerek devletin iktisadi hayattaki rolü azaltılmış, sermaye hareketleri serbestleştirilmiş ve özelleştirme hızla gündeme alınmıştır. Bu dönemde bazı kamu hizmetleri KÖİ’ler vasıtasıyla özel sektöre devredilmeye başlanmıştır. İngiltere’de John Major başkanlığındaki Muhafazakâr Parti hükümeti, 1992 yılında KÖİ’ye ilişkin “Özel Finansman Girişim-Private Finance Initiative” modelini geliştirmiştir.[8] KÖİ’lere yönelik tutum sadece Muhafazakâr Parti hükümetlerince değil aynı zamanda “Üçüncü Yol” anlayışı doğrultusunda İşçi Partisi hükümetlerince de devam ettirilmiştir.

Kamu hizmetlerinin piyasalaşmasında ve KÖİ’lerin yaygınlaşmasında küreselleşme süreci de önemli bir rol oynamaktadır. Küreselleşme ile birlikte rekabetin uluslararası bir boyut alması, özel sektörü olduğu kadar kamu sektörünü de etkilemeye başlamıştır. Kamu sektörü üzerinde oluşan bu baskı, iyileştirme ve reform adı altında yeni düzenlemelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu iyileştirme ve reform sürecinin en etkili araçlarından biri olan KÖİ’lerin yaygınlaşmasında iktisadi, sosyal ve politik faktörler mevcuttur. Bunlar, kamu harcamalarının etkinliği ile ilgili mikro faktörler ve de bütçeler ve kamu yatırım kaynakları ile ilgili makro faktörler olarak sınıflandırılabilmektedir.[9]

Proje Sayısı İtibariyle Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Kapanışı Yapılan KÖİ Projelerinin Dağılımı (1990-2017)

Kaynak: Dünya Bankası PPI Database

Dünya Bankası PPI Database 1990-2017 yılları verileri göz önüne alındığında, gelişmekte olan ülkelerde finansal kapanışı yapılan KÖİ projelerinin sayısında, 1990 yılından 2013 yılına kadar devamlı olarak bir artış trendi izlediği görülmektedir. 2013 yılından itibaren ise proje sayıları azalmaya başlamıştır. 2012 yılı 608 proje ile referans dönemindeki en yüksek proje sayısına sahiptir.[10]

TÜRKİYE’DE KÖİ’LER

24 Ocak Kararları ile Özal Hükümeti, ekonomik hayatta büyük bir kırılma yaşanmasına sebep olmuştur. Neoliberal düzenlemeler doğrultusunda ülkenin yeniden şekillendirildiği bu süreçte, dünyada olduğu gibi ülkemizde de özelleştirme ve KÖİ projelerine önemli görevler atfedilmiştir. Dünya Bankası’nın 1980’lerin ikinci yarısında büyük ve yeni bir buluş gibi Türkiye’ye sunduğu, bir tür KÖİ modeli olan “Yap-İşlet-Devret” projeleri gündeme geldiğinde Hazine, garanti sisteminin ülke aleyhine olacağını ileri sürmüş, ancak bu itirazını dönemin politikacılarına dinletememiştir. 1980’lerde bu modellere dair hukuksal zeminin bulunmayışı, bu projelerin hayata geçmesini zorlaştırmıştır. İlerleyen yıllarda hukuksal zemin tamamlanmış, KÖİ projeleri için hazine garantilerinin yanı sıra finansman garantileri de eklenmiştir.[11] 1986 yılından 2017 yılı Haziran ayına kadar geçen sürede Türkiye’de toplam 221 KÖİ projesi uygulamaya konulmuş bulunmaktadır.[12]

Proje Sayısı İtibariyle Türkiye’de KÖİ Projelerinin Dağılımı (1986-2017)

Yatırım Tutarı İtibariyle Türkiye’de KÖİ Projelerinin Dağılımı (1986-2017)[13]

Türkiye’de en çok uygulanmakta olan KÖİ modellerini; yap-işlet-devret, yap-işlet, yap-kirala-devret ve işletme hakkı devri olarak sıralayabiliriz. Bu modeller ile otoyollar, limanlar, havaalanları, marinalar, gümrük kapıları, termik santraller, elektrik dağıtım tesisleri, hastaneler, okullar ve yurtlar inşa edilebilmektedir.

Türkiye’deki KÖİ Projelerinin Sektörel Olarak Dağılımı (ABD Doları)

  Sözleşme Değerlerinin Sektöre Göre Dağılımı Yatırım Tutarlarının Sektörlere Göre Dağılımı İşletme Hakkı Devri Bedellerinin Sektörlere Göre Dağılımı Proje Sayılarının Sektörlere Göre Dağılımı
Karayolu 19.442.664.787 19.420.207.512 22.457.274 42
Havaalanı 69.403.042.697 18.124.481.751 51.278.560.947 18
Yat Limanı ve Turizm Tesisi 1.745.147.478 894.836.663 850.310.815 17

 

Demiryolu 264.759.825 264.759.825 0 1
Kültür ve Turizm Tesisi 136.797.635 136.797.635 0

 

1
Gümrük Tesisi 430.332.119 424.166.633 6.165.486 15
Endüstriyel Tesis 1.391.262.727 1.391.262.727 0 2
Sağlık Tesisi 11.707.542.480 11.707.542.480 0 21
Enerji 27.689.783.120 9.166.253.529 18.523.529.592 86
Liman 2.656.809.804 127.245.286 2.529.564.518 22
TOPLAM 134.868.142.671 61.530.308.754 73.210.588.631 225

Kaynak: T.C. Kalkınma Bakanlığı

Kalkınma Bakanlığı verilerine göre günümüze kadar KÖİ projelerinin yatırım büyüklüğü toplamı 61,5 milyar ABD dolarına ulaşmış bulunmaktadır. Aynı dönemde gerçekleştirilen KÖİ projelerinin sözleşme değeri 134 milyar ABD dolarını aşmıştır. Sözleşme değeri ile yatırım tutarı arasındaki fark, hizmeti gerçekleştirilen firmaya yapılan kaynak aktarımıdır. Bu projelerin sözleşme değeri 134,8, yatırım tutarı ise 61,5 milyar dolardır. Dolayısıyla kamu kesiminin bu hizmetleri yürütmesi, imtiyaz ya da sözleşme süresince elde edeceği 134,8 milyar dolardan vazgeçerek, bu geliri 61 milyar dolar karşılığında özel sektöre devretmesi anlamına gelmektedir.

En az bunun kadar önemli diğer bir konu “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun”da yapılan değişikliklerle, işi yüklenen şirketin alacağı borçların hazine garantisine dâhil edilmesidir. Yürütülen projelerin yatırım tutarları ve şirketlerin aldıkları kredilerin büyüklüğü dikkate alındığında, hazinenin gelecekte yüklenmek zorunda kalacağı borcun büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır. Koruyucu olarak sözleşmenin feshi durumu da dikkate alınmış ve devlete tesislere el koyma yetkisi verilmiştir. Ancak el koyulan tesislere şirketlerin kendi kaynaklarından yaptığı harcamalar da kamulaştırılmış olmaktadır. Cezai bir madde hükmünde olsa da aslında bu şirketler için koruyucu bir düzenlemedir.

Tarihsel olarak bakıldığında, Özal döneminden günümüze kadar yaklaşık olarak 68,5 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde edilmiştir. Özelleştirmeler ile birlikte, stratejik kurumlar satılmış, bankalar yabancıların eline geçmiş ve üretim yapılamaz hale gelmiştir. AKP dönemine kadar sekiz milyar dolarlık özelleştirme yapılmışken, AKP döneminde 60 milyar doların üzerinde özelleştirme geliri elde edilmiştir. Cumhuriyet tarihinin bütün birikimi, 16 yıllık AKP Hükümetleri döneminde yabancılara ve özel sektöre peşkeş çekilmiştir. Geriye devlete ait ya da devletin ortağı olduğu sadece 71 kurum kalmıştır. Türk Telekom, SEKA ve şeker fabrikaları örneklerinde olduğu gibi özelleştirmelerin ağır faturası ortadayken “mega projeler” olarak sunulan KÖİ’ler, hem Hazine hem de vatandaşlar için bir kambur olmaya başlamıştır. İçinde bulunduğumuz kriz döneminde, seçilmiş belli başlı sermaye gruplarına yeni nefes alanları açabilmenin yolu, özelleştirilecek kurumlardan değil – ki artık özelleştirilecek kurum da kalmamıştır – KÖİ’lerden geçmektedir. Son olarak, Osmangazi Köprüsü geçiş ücretine yapılan yüzde 45’lik ve bağlantı yollarına yapılan yüzde 100’lük zamlar da göstermektedir ki, KÖİ uygulamaları ile kamu hizmetinin niteliği değiştirilmiş ve kamu yararı gözetilmeksizin yük, vatandaşın omuzlarına bindirilmiştir.

Sonuç olarak, kamu hizmetlerinin metalaştırılması ve piyasalaştırılması, 1980’lerden itibaren içinde bulunduğu krizlerden kurtulmanın yollarını arayan kapitalist küresel düzenin en önemli hedeflerinden birisi olagelmiştir. 1980’lerde özelleştirme vasıtasıyla varılmak istenen bu hedef için, 1990’lar ve 2000’lerden itibaren KÖİ’ler kullanılmaya başlanmıştır. KÖİ’ler, işbirliği adı altında özelleştirmenin yeni bir formudur. Özelleştirme uygulamalarının aksine mülkiyet devrinin söze konu olmadığı KÖİ’ler, ikinci kuşak neoliberal reformlar arasında yerini almaktadır.

DİPNOTLAR

[1] Koray Karasu, “Kamu Özel Ortaklığı: Sözleşme Sisteminin Genelleşmesi”, Kamu Yönetimi: Yapı İşleyiş Reform, 79-80

[2] Mehmet Şahin, Özge Uysal, Kamu Maliyesine Etkileri Açısından Kamu Özel Sektör Ortaklıkları Üzerine Bir Değerlendirme, Maliye Dergisi, Sayı 162, Ocak-Haziran 2012, 158

[3] Hüsniye Akıllı, Kamu Hizmeti İmtiyazından Yap İşlet Devret Yöntemine: Yasal Serüven, Sayıştay Dergisi, Sayı:89, Nisan-Haziran 2013, 97

[4] Mustafa Sönmez, “Mega Projelerin Mega Sorunları”, TMMOB Bülten, Sayı: 220, Ekim 2016, 3

[5] Kemal Gözler, İdare Hukuku, Cilt: 2, Ekin Yayınevi, Bursa 2003, 230

[6] Selime Güzelsarı, Sağlık Sisteminde Yeniden Yapılanma ve Kamu-Özel Ortaklıkları, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 45, Sayı 3, Eylül 2012, 30

[7] Selime Güzelsarı, “Kamu Özel Ortaklıkları Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme”, Kamu Yönetimi: Yapı İşleyiş Reform, Ed.: Barış Övgün, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 598, Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın No: 5, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2009, 47

[8] Fatma Ceren Yalçın, “Kamu Özel İşbirliği ve Özelleştirme: Kavramsal Bir Çerçeve”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimleri Dergisi, Yıl:13 Sayı:25 Bahar 2014, 140

[9] Mehmet Şahin, Özge Uysal, “Kamu Maliyesine Etkileri Açısından Kamu Özel Sektör Ortaklıkları Üzerine Bir Değerlendirme”, Maliye Dergisi, Sayı 162, Ocak-Haziran 2012, 159

[10] 11. Kalkınma Planı (2019-2023), Kamu Özel İşbirliği Özel İhtisas Komisyonu Ön Raporu, 15

[11] Mahfi Eğilmez, “Vagon Li’den Yap İşlet Devre’’e”, http://www.mahfiegilmez.com/2017/03/vagon-liden-yap-islet-devrete.html, 22 Mart 2017, Erişim tarihi: 13.07.2018

[12] Uygulamaya konulan bu 221 projenin, 187 tanesi işletme aşamasına geçmiş ve geriye kalan 34 tanesi ise yapım aşamasındadır. 2017 yılının ilk altı ayında KÖİ projelerinin sayısı altı olarak tespit edilmiştir.

[13] 2017 yılının ilk altı ayı itibariyle KÖİ projelerinin yatırım büyüklüğü toplamı 60,7 milyar ABD dolarına ulaşmış bulunmaktadır. Veri setinin son yılı olan 2017 yılının ilk altı ayında proje yatırım tutarı, 4,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 1986-2017 yılları arasında gerçekleştirilen KÖİ projelerinin sözleşme değeri 132 milyar Amerikan dolarını aşmıştır.