Spinoza’ya göre, “yasa öncesinde, yani insanların tabiatın hükümranlığı altında yaşadıkları gözönüne alındığı sürece, günah diye bir şey yoktur. Herkes, tabii olarak, aklın yasaları ve kuralları uyarınca davranmak üzere belirlenmemiştir. Tam tersine, herkes, her şeyden habersiz doğar.”[1] Herkesin her şeyden habersiz olduğu günler bir başlangıca işaret eder. Elbette ki tarihsel bir an olarak böylesi bir başlangıç pek olası gözükmese de, insanların yaşamlarını belirleyen kutsallıkları zaman içerisinde ürettikleri, tüm alemi içine alacak şekilde genişlettikleri ve daha sonra daralttıkları açık; tüm evreni kaplayan kutsallıklar dizgesinden, hayatı ve doğayı tanıdıkça göklere çekilen kutsallıklar. Avustralya yerlilerindeki ilkel din anlayışlarını inceleyen Durkheim, Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri kitabının başlangıcında, kitabının şöylesi bir genel sonuca ulaşacağını ifade eder: “Din, son derece toplumsal bir şeydir. Dinsel tasarımlar, ortaklaşa gerçekleri anlatıma kavuşturan ortak tasarımlardır; tapınma törenleri ancak toplanmış durumdaki grupların içinde ortaya çıkabilen ve bu gruplarda belli kimi zihinsel durumlar uyandırmaya, sürdürmeye ya da yinelemeye yarayan hareket biçimleridir.”[2] İnsanlık tarihi boyunca etkili olan dinler, bütün toplumlarda farklı biçimlerde olmak üzere laik eğilimlerin de gelişmesine neden olmuştur. İnsanlar yönetim biçimlerine etkide bulunup, hayatlarını belirleyen koşullara kutsallıklar dışında çözümler de aradıklarında, din ve laiklik arasındaki gerilim de sürekli bir hal alarak insanın yaşamına daha genel bir şekilde girmiştir. Laiklik insanları, kutsal zorunluluklardan özgürleştirmenin aşamalarından biridir. Bir bütün olarak insanın tüm yabancılaşma biçimlerinden özgürleşmesini ifade etmese de, insanın toplumsal yaşamını dinsel imtiyazlardan bağımsız bir şekilde belirlemesi bağlamında özgürleşme için kıymetli bir adımdır.
Yirminci yüzyılda Carl Schmitt “modern devlet kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarıdır. Sadece tarihsel gelişimleri dolayısıyla değil, -çünkü bu kavramlar ilahiyattan devlet kuramına aktarılmışlardır, örneğin her şeye kadir Tanrı, her şeye kadir kanun koyucuya dönüşmüştür- bu kavramların sosyolojik yönden incelenmesi için anlaşılması gereken sistematik yapıları dolayısıyla da dünyevileştirilmişlerdir,”[3] diyecektir. Elbette bu, ilahiyatın insanlığın yaşamından çıkması anlamına gelmeyecektir. Bir uzlaşı olarak, çağımızda yaşadığımız laiklik sorununun en önemli nedenlerinden biri de, ilahiyatın modern siyasetin yönetmesi için kullanışlı araçlar olduğunun görülmesidir.
Laiklik kavramına dair tanımlamalar ve tartışmalar, ilerleyen sayfalarda okuyacağınız yazılarda yeterince mevcut. Ancak kısa bir not düşmek gerekirse, insanlığın ortak tarihinin çoğunlukla Batı’dan gelişen bir mirası olarak laikliği toplumsal yaşamda dinsel inançların bir imtiyaz yaratmaması, kamunun dinden, dinsel baskılardan arındırılması olarak alıyoruz. Özellikle Avrupa’da dinsel baskılara karşı mücadele önemli bir miras yaratsa da, laiklik, özellikle İslam dini üzerinden toplumları şekillendirme ve baskı altına alma arayışında olan Türkiye ve diğer ülke toplumları için de elzemdir. Son yıllarda Türkiye’de AKP’nin iktidar etme/yönetme stratejisinin parçası olarak ele aldığı din, laiklik karşıtı bir unsur olarak, toplumda bir baskı aracı haline gelmiştir. Sünni İslam etiketiyle davranan “genel iktidar” toplumda dinsel baskı yaratmak için, bu İslam anlayışı çerçevesinde “yerel iktidar” ağlarından da faydalanmaktadır. Bunun farklı yüzlerini bazen eğitimde geliştirilen dinsel çalışmalarda, bazen de son dönemlerde gördüğümüz gibi içki içilen yerlere saldıran “hassas” vatandaşlara karşı yetkililerin takındığı “kayıtsız” tavırlarda görüyoruz. AYRINTI DERGİ sayfalarında son aylarda yoğun olarak işlemeye çalıştığımız laiklik karşıtı gelişmeler, dinin bir yönetme aracı olarak Türkiye’de yoğun bir şekilde kullanılmasından kaynaklıdır. Bu sayıda, Türkiye’nin Laiklik Gündemi’ni aşağıda ele aldığımız birkaç başlık ile sınırlı tutacağız. Ancak laiklik, kutsallıkların bir baskı aracına dönüşmediği “herkesin, her şeyden habersiz” doğduğu bir toplumsal yaşam için büyük önem taşımaya devam ediyor. Özellikle küçük yaşlardan itibaren, İslam’ın belirli bir anlayışının dinsel ritüellerinin insanlara dayatıldığı bir düzene karşı, dinin de bireyselleşip kendi yerine çekilerek Tanrı ile insan arasında bir ilişki ya da ilişkisizlik halini alacağı bir durum, en temel özgürlük ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalizmin insanlık ile en büyük sorunu özgürlüktür. Kapitalizm, insanın kendini var edeceği zamanı ondan çalar. Laiklik karşıtı uygulamaların da en önemli özelliği, insanların özgürlüklerini çalmasıdır. Kadını nesneleştiren bu anlayışlar, dini her ihtiyaç duydukları ekonomi-politik gelişme için bir araç olarak kullanırlar. Türkiye’de hükümet edenlerin ihtiyacı, kendi dümenleri dönsün diye insanları, özgürlük ve barış düşmanı bir cendereye almak. Çünkü, sistemlerinin bekası için ihtiyaç duyulan savaş ve baskıdır. Din bunun için kullanışlı bir araç olmaktadır. Diğer yandan dosyada yer alan Ayhan Bilgen röportajında belirtildiği gibi, özgürlük Müslümanların yoğunlukta yaşadığı toplumlar ve İslam için de en elzem ihtiyaçtır. Toplumu dinsel baskılardan kurtaracak özgürlük alanı olarak laiklik, belki de İslam’ı ve Müslümanları da hapsoldukları zincirden kurtaracaktır.
Türkiye’nin Laiklik Gündemi: Umut Gençlikte!
Bu sayıda kısa tutacağımızı belirttiğimiz Laiklik Gündemi’nin ilk başlığını, olumlu bir gelişme, lise öğrencilerinin okullarındaki gerici uygulamalara karşı başlattıkları direniş oluşturuyor. İstanbul Erkek Lisesi’nde hükümet yanlısı müdürün dinsel uygulamalarına karşı, mezuniyet töreninde müdürün konuşması sırasında sırtını dönerek başlatılan protesto eylemi, tüm ülkede pek çok lisede karşılık buldu. Liselerdeki gerici uygulamalardan rahatsız olan öğrencilerin gösterdiği tepki yüzlerce lisede karşılık buldu. İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, yaptıkları açıklamada 2015-16 eğitim-öğretim yılında okullarında yaşanan dinsel uygulamalara dikkat çekti. Okullarında pek çok kültür etkinliğinin sudan bahanelerle engellendiğini belirten öğrenciler, Kutlu Doğum gibi etkinliklerin ise okul yönetimi tarafından organize edildiğini ve öğrencilerin çoğu zaman bu etkinliklere katılımının zorunlu kılındığını ifade etti. Liselilerin gerici uygulamalara karşı başlattıkları protestolar, Gezi Direnişi’nin etkisini de kendisine katarak büyüyerek devam ediyor. Bu kendiliğinden protestolar, yaşadığımız karanlığı delecek aydınlığın izlerini en berrak haliyle taşıyor.
Laiklik karşıtı dinsel uygulamalara karşı liselilerin isyanı güzel bir gelişme olarak dururken, artık her gün laiklik karşıtı onlarca gelişmeden haberdar oluyoruz dersek abartmış olmayız. Bunların bazılarını not ediyoruz. Her gün karşılaştığımız laiklik karşıtı uygulamaların dozu giderek artıyor Bir gün ülkenin meclis başkanının yeni Anayasa’da Laiklik vurgusunun olmaması gerektiğine dair bir açıklamasını okuyorsunuz, sonra ülkenin en büyük ikinci şehri olan başkentin büyükşehir belediye başkanı, metroda kadınlar için ayrı vagon uygulaması konusunda bir anket düzenliyor ve bunu hedeflediklerini açıkça ifade ediyor.
Meclis Başkanı: “Laiklik Yeni Anayasada Olmamalı”
Son aylarda yaşanan önemli laiklik karşıtı açıklamalardan biri de yukarıda da belirttiğimiz gibi Meclis Başkanı tarafından yeni anayasa bağlamında yapılan açıklamaydı. BBC’nin haberine göre “İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin İstanbul’da düzenlediği ‘Yeni Türkiye Konferansları’nın altıncısında konuşan Kahraman, laiklik ilkesinin yeni Anayasada yer almaması gerektiğini söyledi.”[4] Kahraman’ın açıklamasına karşı pek çok tepki gelişirken, eski Başbakan Davutoğlu laikliğin farklı bir şekilde de olsa yeni anayasada yer alacağını ifade etti. Cumhurbaşkanı da benzer bir açıklama yaptı. Esasında yapılmak istenen, bu dosyada Efe Peker ve Emrah Gülsunar’ın yazılarında da değinildiği, laikliğin önemsiz hale getirilmesi çabası, ya da ona başka sıfatlar vererek değersizleştirme çabasıdır. Diğer yandan bu açıklamalar laiklik ve İslam tartışmasının başkanlık sistemi ya da yeni anayasa tartışmasında ana başlıklar haline getirileceğini ve ülkenin yönetim biçimi ve rejime dair tartışmaların kamuoyunda din/din karşıtlığı konusunda sıkıştırılmaya çalışılacağını gösteriyor.
“Eğitimde Suudi Modeli”
Eğitim alanındaki laiklik karşıtı girişimler hız kesmeden devam ediyor. Yaz aylarında öğrencileri camide toplama faaliyetleri, çocukların yaşamı konusunda sicili temiz olmayan Ensar vakfının dinsel yaz kampları, okul bahçelerinde yapılan iftarlar, yöneticiler tarafından oruç tutmayan öğrencilere yapılan saldırılar bunlardan sadece birkaçı. Okullardaki programların denetlenmesi konusunda hazırlanan denetim komisyonları ise bunun çarpıcı örneklerinden biri. BirGün gazetesi bu konuda hükümetin şimdilik gizli bir şekilde yürüttüğü bir çalışmanın bilgilerini ele geçirdi. Ünal Özmen’in haberine göre “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü bünyesinde ilahiyatçılardan oluşturulan denetim komisyonu, ilk ve ortaöğretim programlarını şeri hükümlere/şeriata uygunluk yönünden denetlemeye başladı. BirGün’ün ele geçirdiği denetim raporlarına göre komisyon, öğretilecek her bilginin ayet ve hadislerle açıklanmasını istiyor. Olası tepkiler nedeniyle komisyon ve raporları şimdilik gizli tutuluyor. Komisyonun en çok müdahale ettiği ders biyoloji. Biyoloji dersi programının her satırına müdahale edilerek din ile çelişen kavram ve ifadeler çıkartıldı. Çıkartılan bilgiler ve kazanımlar yerine dini açıklamalar eklendi. Örneğin, yirmi birinci yüzyılın temel becerisi sayılan üretkenlik anlamındaki ‘yaratıcılık’ öğrenciye kazandırılması gereken beceriler arasından çıkartılıyor.[5]” Hükümet dinsel müdahaleler konusunda dağınık çabalar yerine daha planlı bir çalışmayı önüne koymuş gibi görünüyor.
Gökçek’ten Kadınlara Pembe Vagon Anketi
Laiklik karşıtı uygulamalarda kadının nesneleştirilmesi üzerinden pek çok çalışma yapılmaya çalışılıyor. Ülkede kadına karşı şiddet uygulamalarıyla ciddi bir şekilde ilgilenmeyen ve çoğu zaman bunu teşvik eden hükümete bağlı görevliler, durumdan vazife çıkarmaya devam ediyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de twitter üzerinden yaptığı bir anketle bu konuda yeni bir tartışma başlattı. Gökçek, kadınlar için metroda ayrı bir “pembe vagon” uygulaması konusunda “Japonya’da olduğu gibi, Ankara metrosunda da kadınlara ayrı bir vagon uygulamasını deneyelim mi?” bir anket düzenledi. Gökçek, twitter anketine konusunda oluşan tepkilere karşı, “Biz karar alalım da müsade etmeyin de görelim,” dedi. Bu ve benzer tartışmaların AKP’li yerel yöneticiler tarafından yoğunlaştırılacağı açık. Biz de bunları ve laiklik karşıtı diğer uygulamaları, AYRINTI DERGİ’nin önümüzdeki sayılarında yer alacak Laiklik Gündemi’nde daha geniş ve daha fazla örnek üzerinden incelemeye devam edeceğiz.
Laiklik Dosyası’nda laikliği çeşitli yönleriyle incelemeye çalıştık. Dosyadaki büyük eksikliklerden biri olarak, kadının nesneleştirilmesi ve kadın bedeni üzerinden yapılan tartışmalar, AYRINTI DERGİ’nin bir sonraki sayısında dosya takibi şeklinde yer alacak.
DİPNOTLAR
[1] Spinoza, Benedictus, Teolojik Politik İnceleme, Çev: Reyda Ergün, Dost Kitabevi Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2012, s. 231.
[2] Durkheim, Emil, Dinsel Yaşamın İlk Biçimleri, Çev: Özer Ozankaya, Cem Yayınevi, İstanbul, 2010, s. 32.
[3] Schmitt, Carl, Siyasi İlahiyat/Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm, Çev: A. Emre Zeybekoğlu, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 3. Baskı, 2010, s. 41.
[4] http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/04/160425_kahraman_laiklik
[5] http://www.birgun.net/haber-detay/egitimde-suudi-modeli-116439.html