Tek bir cümle ile tanımlamaya çalışırsak Nicos Poulantzas Marksist devlet ve politika teorisine özgün katkılarda bulunmuş ve “yarık açmış” bir düşünürdür. Poulantzas’a bu özgünlüğü katan husus, stabil bir düşünsel angajmana tabi olmayarak farklı teorik hatları tanıyarak Marksizm’de bir hat oluşturma çabasıdır. Özellikle devlet, devlet iktidarı, siyasal iktidar, toplumsal sınıflar, hegemonya ve komünizme ilişkin Poulantzas’ın sunduğu yeni fikirler 1960’ların sonundan itibaren pek çok cenah tarafından tartışılmaya başlamıştır. Bu duruma yol açan en belirleyici etken, döneme egemen olan tarihselci Marksist perspektifin ilgili başlıklar hakkındaki bazı söylem ve varsayımlarına karşı Poulantzas’ın ayrıksı duran bir düşünce sistemi sunmasıdır. Ne yazık ki, Poulantzas’ın Batı düşünce dünyasında tartışmalara yol açan metinleri ve kitapları, tartışmalar sıcaklığını yitirdikten çok sonra ve eksik olarak dilimize çevrilmiştir. Bu bakımdan James Martin tarafından hazırlanmış ve Poulantzas’ın teorik düzlemini, devlet, hukuk, hegemonya, politika, faşizm, sınıf, burjuvazi ve sosyalizm konularındaki temel makalelerini ve röportajını akıcı ve titiz bir çeviri eşliğinde bir araya getiren Poulantzas Kitabı büyük bir boşluğu doldurmaktadır.
Poulantzas’ın “Çağdaş Devlet ve Hukukun Marksist İncelemesi ve ‘Alternatif’ Sorunu”, “Sartre’ın Diyalektik Aklın Eleştirisi ve Hukuk”, “Kapitalist Devlet Sorunu”, “Toplumsal Sınıflar Üzerine”, “Kapitalist İlişkilerin Uluslararasılaşması ve Ulus-devlet”, “Yeni Küçük Burjuvazi”, “Devlet ve Sosyalizme Geçiş” gibi on sekiz başlıktaki yazılarının ve röportajının toplandığı kitap, uluslararası ve ulusal kapitalizm ve kapitalist devlet ölçeği ile isyan dalgalarının güncel politik konjonktürü gereği sıkça kullandığımız “otoriterlik”, “sınıf”, “küçük burjuvazi”, “faşizm”, “devlet/devlet iktidarı” gibi ideoloji-politik düzleme ait kavram ve terimlerin maddeci bir noktadan düşünme esnasında pek çok teorik dayanak ve ipucu sunmaktadır. Parantez açmakta yarar var: Poulantzas’ın Marksizm ile bilindik ilişkisi bir anda hâsıl olmamıştır. Hukuk eğitiminin erken dönemlerinde Sartre’ın varoluşculuğundan etkilenen, Gramsci’nin ve Althusser’in Marksizm yorumlarını inceleyen Poulantzas, Althusser’in de yazarı olduğu Kapital’i Okumak ve Marx İçin kitaplarından itibaren yapısalcı Marksist düşünce dizgesine yaklaşmaya başladı. Devlet kategorisini, devletin toplumsal sınıflarla ilişkisini ve politik uzamın kodlarını seren hegemonya kavramlarını bilim-politika ayrımı üzerinden Althusseryen bir minvalde okumaya girişen Poulantzas böylelikle “görece özerk”, “otoriter devlet”, “faşizm” gibi özgün analizlerini tarihselci ekolün merkezde yer tutan yorumlarından farklı bir şekilde geliştirdi. Tam da bu noktada biz de söz konusu tartışmaları ilgili makaleleri içeren Poulantzas Kitabı vesilesiyle açmaya çalışacağız. Kitap özelinde farklı başlıklarda karşımıza çıkan ancak sorunsallık düzeyleri bakımından kesişen devlet, sınıf ilişkileri ve hegemonya kavrayışına odaklanarak Poulantzas’ın Gramsci ve Althusser arasında kurduğu örgüye, Kitabın 3., 7., 11. ve 16. bölümleri ışığında değineceğiz.
Devlet Momenti
“İradecilik” ve “ekonomizm” gibi “Hegelci idea-totalite” ve pozitivist anlayışların Marksizm’de indirgemelere neden olduğunu dile getiren Poulantzas, bu düşüncesini devlet ve politika üzerine metinlerine yansıtmıştır. İradeciliğin-ekonomizmin yol açtığı ilk tahribat devleti “egemen sınıfın istencine” ve dolayısıyla “bu sınıf istencinde kişilikleşen belirli bir özneye” eşitlemesi olmuştur. Bu da devleti egemen sınıfın kontrolündeki şiddet pratikleriyle dolu bir aktöre, tahakküm amacı için icat edilmiş bir makineye dönüştürmüştür. Devleti belirli bir istenç etrafında inşa eden bu türden kavrayışlar mutlak idealizm ve iradecilik sonucunda oluşmuştur. Biraz daha açarsak “devlet ile bir üretim tarzının nesnel ilişkiler bütünü arasındaki kalıtsal bağı” kaba ekonomizmden başlayarak incelemeye koyulduğumuzda “sosyo-ekonomik çıkarlar” ile “sınıfın politik istenci” arasındaki “diyalektik ilişki kurulamaz”. Egemen sınıfın ve sınıf fraksiyonlarının mülkü olarak değerlendirilen; ekonomik kertenin hâkimiyetinden başka açıklayıcı başka bir ilişki sistemi tasavvur edilemeyen; tahakküm noktasında -Hobbes’tan Sorel’e- baskıcı faaliyetler bütününün yürütücüsü olarak kurulan ve ideolojik rıza üretimini dışarıda bırakan; “tikel politik birimler olarak egemen sınıfın varlığının” farklı oluşumlarına dayalı devlet ile egemen sınıflar arasındaki diyalektik ilişki biçimlerini birbirine düzleyen/eşitleyen; üretim tarzı “tipi”nin özgüllüğünü ve politik ve hukuki düzeylerdeki yansımalarını öteleyen teorik-tarihsel devlet anlayışı Poulantzas’a göre “tikel bir devlete ilişkin somut analizi imkânsız hale getirir”.
Poulantzas Marksist devlet kavrayışında, tektipleştirici ve indirgemeci yorumlara karşı bilhassa bir noktaya vurgu yapmıştır; Marx’tan (Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Brumaire, Grundrisse), Lenin’den (Devlet ve İhtilal) ve Althusser’den (Yeniden Üretim Üzerine) kimi yerlerde olumlanarak kimi yerlerde eleştirilerek devletin özerkliği ve özgüllüğünü öne çıkarmaya çalışmıştır. Poulantzas’ın Marx’a eleştirisi -benimsediği Althusseryen çizgideki “epistemolojik kopuş” minvalinde- öznelci bakış, yabancılaşma sorunsalı ve “türeyimsel insanları” yani sivil toplumu devletten ayrı kabul ettiği anlara ilişkindir. Poulantzas’a göre, Marx’ın geç dönem politik ve ekonomik metinleri ile Engels’in yazıları ve Lenin’in analizlerinde öznelci, iradeci ve ekonomist anlayışın yerini bilimsel düzeye oturtulabilecek, kapitalist üretim tarzı ile özgül bir form olarak kapitalist devlete ilişkin sınıfsal bir analiz almıştır: “Devlet, sınıflara ayrılmış bir toplumun devletidir”. Egemen sınıf istenci, farklı sınıfsal fraksiyonların istençleri ile uzlaşmacı yahut çatışmacı bir gerilimli ilişki sergileyebilir; “modern politik devlet siyasal düzeyde egemen sınıfların ‘çıkarlarına’ tercüman olmaz, bu çıkarlar ile egemen sınıfların çıkarları arasındaki ilişkiye tercüman olur”.
Hegemonya Momenti
Marksist toplumsal bütünü belli bir tür “karmaşıklıktan” ve karmaşıklığın “ayrı” ve “göreli özerk” olup “son kertede” ekonomik düzeyde saptanmak üzere özgül belirlenimlerle birbirine “eklemlenmiş” düzeylerden oluşan “yapılaşmış bir bütünün” birliği şeklinde formüle eden Althusser’in görüşlerini detaylandıran ve toplumsal sınıfları, bunların ideolojik-politik koordinatlarını bilim düzeyinde analiz eden Poulantzas, politik mücadele tipolojisini “hegemonya” kavramıyla açıklar. Plehanov’un politik işlev ve stratejiye tekabül ederek kullandığı hegemonya kavramı yerine, Gramsci’nin Defterler’de “üstyapıya” endekslenerek modern kapitalist devlet ve egemen sınıfların ilgili toplumsal formasyon dahilinde “politik oluşunu” açıklamak için kullandığı hegemonya kavramını tercih eder. Poulantzas’ın bu seçiciliği etkileşimli ve ikili bir salınımdadır. Bilimsel açıdan devlet ve sınıf mücadelesini analiz etmeye yararken kavramın bilimsel oluşum sahası da analiz edilmiştir. Toplumsal sınıflar mücadelelerine tanıklık eden devletin sınırları içerisinde gerçekleşen ideolojik-politik-ekonomik ilişki versiyonları birden çok özgül/tikel çıkar biçimini sahaya sürer.
Egemen sınıf istencine veya fraksiyonların konjonktürel durumlarına aykırı düşebilecek politik eğilim/tutum/yönelim/koşulları dengede tutacak “şeye” ihtiyaç vardır. Bu bağlamda hegemonya, “kurumsallaşmış politik yapılar alanı” ve “egemen sınıfların politik pratiklerini” kapsayarak söz konusu toplumsal formasyondaki güçler dengesine konu olan momenti karşılar. “Özgül iktidar biçimleri”, rıza ve örgütleme aşamalarıyla yakından alakalı modern devletin egemenlik ilişkileri süreçlerini ve egemen sınıfların sınıf ilişkilerinde belirleyiciliğine yol açan “örgütsel işlev”, “önderlik işlevi” gibi bir dizi politik pratik, hegemonya momentini oluşturur. Poulantzas’ın çerçevelendirdiği bu tip hegemonya tanımı, görece özerk devletin politik koordinatlarını, toplumsal sınıfların ve iktidar biçimlerinin, ilaveten devlet-biçiminin, rejimin karakterinin içsel ve birbirileriyle olan çelişkilerini ve birliğini gözler önüne serer. Bu da Marksist devlet teorisinin politik uzamının (Gramsci’nin diliyle konuşursak) örüntüleriyle ezen-ezilen sınıfların büründüğü formlar arasında rabıtalara imkân tanır.
İdeoloji Momenti
Hegemonya momentinin bir parçası olan “sınıf hegemonyasının” asli öğelerinden birisi sınıf fraksiyonları arasındaki düşünsel rekabettir. Poulantzas “Marksizm Krizde mi?” makalesi boyunca ideolojik rekabetin Marksizm’le ilgili boyutlarını sıralar ve politik uzamı barındıracak şekilde çağdaş egemen ideolojinin neoliberalizmin ortaya çıktığı zaman dilimindeki başlıca üç öğesini sıralar. Poulantzas’ın çıkardığı şemada ilk öğe, “irrasyonalizm”dir. En yalın haliyle “Batı Avrupa’daki dinsel tapınmacılığın canlanmasıyla” da bağlantılı şekilde André Glucksmann gibi düşünürlerin dün Marksizm’i överken bir anda egemen ideoloji çerçevesinde eleştirmeye başlamasıdır. İrrasyonalizmin diğer bir ayağı Poulantzas’a göre rasyonalizm içerisinde değerlendirdiği Aydınlanma felsefesine yönelik (postmodern ve postyapısalcı) saldırıdır. Tüm bu irrasyonalizm ve Aydınlanma felsefesine saldırı sözde “Marx’ın ötesine” geçme çabalarından doğar. Diğer bir öğe, ekonomik-toplumsal sistem olarak “neoliberalizm”dir. Neoliberalizm egemen ideolojiye ve politik pratik hegemonya momentine iki boyut katar: İlki, “insan hakları” ve “Batı uygarlığı mitine” dönüş çabasıdır. İkincisi, mevcut kriz koşullarında devletin ekonomiye müdahalesini engelleme çabasıdır. Son öğe, “otoriteryanizm”dir. “Demokratik özgürlüklerdeki hoşgörüyü engelleyen ve disiplini vurgulan ataerkil akla” sahip bu öğe, “bürokrasinin artışına”, fiziksel şiddetin yaygınlaşmasına ve “devletin ideolojik aygıtlarının yarattığı baskıyı” kapsar.
Poulantzas’ın sunduğu çağdaş ideoloji panoramasında devletin göreli özerkliğine dolaylı bir referans bulunmaktadır. Poulantzas’a göreli özerkliğin iki kaynağından birisi olan politik olanın ekonomik olandan ayrılığı, toplumsal sınıfların konumlandığı politik uzamın irrasyonalizm ve otoriteryanizm ile kriz koşullarının maddi tabanını teşkil eden neoliberalizm arasındaki farka gönderme yapmaktadır. Belirtmek gerekir ki Poulantzas’ın genel olarak devlet ve özel olarak hegemonya kavrayışında kerteler arası ilişkileri serimlerken vurguladığı “yapının etkisi” ve “pratiğin etkisi” ikilik olarak belirir. Yapılara gereğinden fazla eğilen Poulantzas’ın “pratik etkileri” hesaplamalara katması aslında bir çelişki değil, yapısalcı Marksizm’in Lenin okumasının ifadesidir. Toplumsal üretim ilişkilerinin oluşturduğu motifin devlet-sınıflar arasındaki ilişki kerteli bir hali, Lenin’in toplumsal pratikleri ekonomik, politik, ideolojik olarak ayrıştırmasıyla örtüşür. Sınıf kompozisyonunu, devleti, politik alanı değerlendirme biçimi yüzünden Poulantzas’a getirilen eleştiriler[1] bir ölçüde kolaycılığı da göstermektedir. Marksizmi ve Marksizmin bilimsel düzeydeki tüm inceleme nesnelerini titiz bir analize soyunması, genel geçer makro söylemler ve formülasyonlar yerine konjonktürel duruma özgü, özgül çıkarsamalarda bulunmaya çalışması, Poulantzas’ı eleştirilerin merkezine yerleştirmiştir.
James Martin, Poulantzas Kitabı Seçme Yazılar, Çev. Akın Sarı ve Selime Güzelsarı, Dipnot Yayınları, Ankara, 2013.
DİPNOTLAR
[1] Bu eleştiriler içinde haklı olarak nitelendirebileceğimiz Poulantzas’ın politik konsantrasyon sonucu ulaştığı euro-komunizm önermesidir.