Rusya’nın İktisadi Olasılıkları

Rus ekonomisinin önündeki kısa ve uzun vadeli olasılıkları [prospects] iki bölümde ele alacağım.

Kısa Vade

Kısa vadeden başlıyorum. Ukrayna’daki kanlı savaşın aylar içinde sona ereceği (yani mevcut yoğunluğunda yıllarca devam etmeyeceği) ve Rusya’da darbe, devrim vb. şeklinde ciddi bir iç değişiklik olmadığı varsayımına dayanmaktadır.

Kısa vadeli etkiler sorusunu yanıtlamak için, Rusya’nın döngüsel iktisat tarihi[1] sayesinde ne yazık ki birkaç örnek sunduğu bir tarihe bakmakta fayda var. Son 100 yılda gelirdeki en feci düşüşler, Birinci Dünya Savaşı’nın sonraki aşamalarında ve onu takip eden İç Savaş’ın yanı sıra 1990’larda kapitalizme geçiş sırasında meydana geldi. (GSYH’deki ve özellikle tüketimdeki muazzam düşüş, İkinci Dünya Savaşı sırasında da gerçekleşti, ancak bunları yorumlamak daha zor.)

1917 ve 1922 arasında, Rusya GSYH’si yarıya indi (burada verilen tüm rakamlar reel olarak, yani enflasyona göre ayarlanmıştır); 1921’deki sanayi üretimi, savaş öncesi düzeyin %18’iydi; tarımsal üretim, savaş öncesi düzeyin %62’siydi[2]. Geçiş dönemi boyunca, Rusya’nın kişi başına düşen GSYH’si 1987 ve 1995 yılları arasında neredeyse %40 oranında azaldı (ABD’deki Büyük Buhran sırasında olduğundan çok daha büyük bir düşüş). Bir yıllık en büyük düşüş 1992’deydi (yüzde 16), bunu sırasıyla yüzde 8 ve yüzde 13 ile sonraki iki yıl izledi[3].

Üçüncü örnek olarak 1998-99 mali krizini ve Rusya’nın devlet borcunu temerrüde düşmesini de alabiliriz. 1998’de Rusya GSYH’sı yüzde 5 azaldı. 1998-99 mali krizi ve genel istikrarsızlık muhtemelen Yeltsin’i artık Rus toplumunu ve ekonomisini kontrol edemeyeceğinin farkına varmasına yol açtı: Hızlı bir şekilde art arda birkaç başbakan atadı (-görünüşe göre kimsenin durumu kurtaramayacağını anladığından- hepsi şu ya da bu şekilde KGB’yle bağlantılıydı) ve Putin’in 31 Aralık 1999’da atanmasıyla karışıklık sona erdi. Bu, Putin’e, Yeltsin’in erken istifasının ardından (Yeltsin’in görev süresi normalde Haziran 2000’de sona erecekti) cumhurbaşkanı seçilebileceği ortamı sağladı.

1920’lerin İç Savaşı ve (aşikâr bir biçimde) planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçiş dönemi, hâlihazırdakinden daha büyük iktisadî şoklardı. 1990’ların başları, işletmelerin işleyiş biçiminde toptan bir değişikliği, diğer Sovyet cumhuriyetleriyle neredeyse tüm iktisadî bağların kopmasını, özelleştirmeyi, hükümetin siyasaları uygulamadaki yetersizliğini ve destansı bir ölçekte yolsuzlukları içeriyordu. Bugünün yaptırımları, iktisadî etkinlik için ne kadar külfetli olursa olsun, kısa vadede aynı etkiyi yaratması pek olası değildir. Ama kesinlikle 1998-99 mali krizinden çok daha fazla etkiye sahip olabilir. Bu nedenle, kabaca, 2022-23’te beklenen düşüşü yüksek tek haneli ya da düşük çift haneli rakamlarla söyleyebiliriz: 1992’deki kadar keskin ya da (nispeten) 1998’deki kadar yumuşak olmayacak.

Düşüşün maliyetlerinin nasıl dağıtılacağı elbette belirsiz. Rus hükümeti yakın zamanda yeni, daha elverişli bir emekli maaşı dizini başlattı (Rusya nüfusunun %30’u emeklidir) ama yeni koşullar altında bu siyasayı uygulayabileceği şüphelidir. Aynı durum Duma tarafından oylanan, gelir testi temelli, daha geniş kapsamlı çocuk yardımları için de geçerlidir. Pek çok yabancı firmanın çekilmesi, bir takım ithalata fiili ambargo uygulanması ve elbette yabancı ve yerli yatırımların azalması işsizliği artıracaktır. Hâlihazırda Rusya’da işsizlik düşük ama 1990’larda olduğu gibi %7-8 ya da daha fazlasıyla geri dönebilir. Rus güvenlik ağı, bu insanların gelirlerini makul bir seviyede tutacak kadar kurumsal ve finansal olarak güçlü değil. Kurumsal zayıflıklar COVİD’in etkisiyle ortaya çıktı: Kayıtlı toplam COVİD ölüm sayısı 360.000’di ve bazı tahminlere göre[4] Rusya’daki ortalamanın üzerindeki ölümler dünyanın en yüksekleri arasında yer alıyor. Bu sonuçları, 4.600 kayıtlı COVİD bağlantılı ölümün, yani Rusya’nın yaklaşık %1’inin, nüfusu Rusya’nın neredeyse on katı olan Çin’in sonuçlarıyla karşılaştırabiliriz.

Rubledeki düşüşe eşlik edecek enflasyon da en çok yoksulları etkileyecektir. Rusya’da gıda fiyatları gıda ithal eden ülkelerdeki kadar artmasa da (yerli üretimin bazı alanlarda ithalatı karşılayamaması ve rublenin değer kaybetmesi nedeniyle yabancı girdilerin maliyetleri artırması nedeniyle) yükselecektir. Aralıklı kıtlıklar gelişebilir; haber kaynakları, şeker kıtlığı da dahil olmak üzere bir dizi temel malın tükendiğini bildiriyor. Böylesine istikrarsız ve oynak nispi fiyatlar karşısında, yüksek enflasyonun geri dönüş koşulu altında, ihtiyatlı siyasa, tüm temel mallar için tayın uygulamak olacaktır. Sovyetler Birliği’nde tayın uygulaması 1952’de kaldırıldı ve daha sonra 1990’ların başında Rusya’da bazı mallar için kısa süreliğine yeniden devreye sokuldu. Muhtemelen daha geniş bir şekilde, yeniden devreye sokulması gerekebilir. Tayına bağlamanın mantığı elbette en yoksul sınıfların refahını (ve hatta hayatta kalmasını) korumaktır ama üreticilerin dürtülerini körelttiği aşikârdır. Sovyetler Birliği’nde, üretim planlamaya dayandığından bu pek önemli değildi ama bugünün Rusyası’nda dürtüler önemlidir.

Bugüne kadar açıklanan, yaptırımların etkisini azaltmayı hedefleyen hükümet siyasaları çok zayıftır. Küçük ve orta ölçekli işletmelere geçici vergi ertelemesi ilan etmek, kitlesel işten çıkarmaları önlemek için mantıklı ama orta vadeli bir siyasa olamaz. Vergilerin ertelemesi açıkça bütçeyi etkiler ve aynı zamanda kaçınılmaz görünen şeye, yani enflasyonun takip edeceği parasal genişlemeye giden yolu açar. Daha önce de belirtildiği gibi, enflasyon 1990’ların başında (yıllık seviye 1992 ile 1995 arasında üç haneli idi) ve ayrıca 1999’da yüzde 90’a ulaştığında olağanüstü yüksekti. Enflasyonun nasıl geri dönmeyeceğini anlamak zor: Şubat ayına kadar enflasyon yıllık bazda %10’du. Mart rakamları kesinlikle daha yüksek olacaktır.

Bir başka hükümet önlemi, Rusya’nın dış yatırımlarını ülkelerine geri dönmeye teşvik etmeyi amaçlıyor. Fakat insanlar, hâlihazırda yürürlükte olan ve daha sıkı hale gelecek olan sermaye denetimi rejimi altında, gerektiğinde yurtdışına taşınması olanaksız olacak parayı neden Rusya’ya geri getirsin?

Sorun, hükümetin yanlış siyasa tercihleri ​​yapması değil; sorun hâlihazırdaki durumda yapılacak neredeyse hiç iyi siyasa seçiminin olmamasıdır. Hükümetin yapabilecekleri son derece sınırlıdır ve Putin tarafından (muhtemelen ekonomi bakanlıklarına danışılmadan) alınan dış siyasa kararı ve dış yaptırımlarla belirlenir. İkisi arasında, olayların giderek daha kısıtlayıcı hale gelmesinden başka herhangi bir ekonomi siyasasının yapabileceği çok az şey vardır. Kısıtlayıcılığın çoğunlukla olaylar tarafından zorlanacağına dikkat çekmek önemlidir. İdeolojik olarak, Rus hükümeti teknokratik ve neoliberaldir. Putin’in kendisi her zaman ekonomiye neoliberal bir yaklaşıma sahipti. Ukrayna’nın işgalinden sonraki ilk gün, büyük şirketleri toplantıya çağırdı ve onlara “tamamen liberalleştirilmiş bir ekonomi” sözü verdi (aslında, pratikte onlardan ne isterlerse yapmalarını istedi). Putin, ve muhtemelen büyük şirketlerin yöneticileri, o sırada yaptırımların zararlı etkilerinin tam olarak farkında olmayabilirdi. Bu giderek daha net hale geldikçe, ekonomi siyasası için karar verme alanı büyük ölçüde daralacaktır. Artık fiyat denetimlerini sevip sevmeme meselesi olmayacak: Mesele, bunlar olmadan büyük isyanların çıkması meselesi olacaktır. Böylece kısıtlayıcı siyasalar, olaylar tarafından dikte edilecektir. Ancak bir kez benimsendikten sonra değiştirilmesi zor olacaktır.

Bir başka görünümden de bahsetmek gerekir. Yaptırımlar ve her türlü sınırlama her zaman geçici çözümler gerektirir. Bunlar gerçekten mümkün: ithalat (diyelim ki) Ermenistan’dan yapılabilir ve ardından Rusya’da yeniden satılabilir; yurtdışındaki Ruslar evdeki kuzenleriyle kredi kartlarını paylaşabilirler… Ama bu tür “yaratıcı çözümler” pahalıdır. Onlarla meşgul olan insanlar, telafi edilmeleri gereken riskler alır. Rus gazeteleri, ayaklanma çağını selamlayan bir terim olan “spekülatör”lerin ortaya çıktığını şimdiden bildirdi. Akıllı çözümler nedeniyle fiyatlardaki artış tek etki değildir. Sosyal açıdan daha tehlikeli olan, bu tür entrikaları denetleyecek kaçakçılık ve suç ağlarının ortaya çıkmasıdır. Bu uyuşturucularla aynıdır. Bir mal bir kez yasadışı, düşük fiyatlı ya da elde edilmesi zor olduğunda, piyasaya yüksek bir fiyatla ve yasaya karşı gelmek isteyen kişiler tarafından getirilecektir. Rus toplumunun 1990’lardan bu yana devam eden ve Yeltsin döneminde patlayan kriminalize edilmesi yeniden yürürlüğe girecektir.

Bu nedenle, Putin’in yönetiminin önümüzdeki yılları, Yeltsin’in yönetiminin en kötü yıllarına çok benzeyecek. Putin, bir dereceye kadar iç istikrarı yeniden sağlarken Yeltsin ailesinin ve oligarkların kazanımlarını koruyacağı fikriyle derin gölgelerden çıkarıldı. İlk iki döneminde bunu başarmıştı. Ama sonunda (ya da gelinen nokta ne olursa olsun) tüm özgün hastalıkları geri getirdi ve bir bakıma daha da kötüleştirdi çünkü siyasaları ülkeyi bir çıkmaza soktu ve böylece tüm kaçış yollarını kapattı.

Uzun Vade

İthal ikameciliğin ve yöresizleştirmenin [delocalization] güçlükleri

Rusya’nın uzun vadeli iktisadî olasılıklarına baktığımızda da bazı varsayımlarla başlamak ve tarihsel örneklere bakmakta fayda var. İki varsayımda bulunabiliriz. Birincisi, hâlihazırdaki Rus rejiminin şu ya da bu şekilde on ila yirmi yıl kadar devam edebilir.

İkincisi, Amerikan ve Batı yaptırımlarının, burada ele aldığımız tüm dönem boyunca, diyelim 50 yıl, devam edeceğini varsayabiliriz. Bunun için argümanlar aşağıdaki gibidir. ABD yaptırımları bir kez uygulandığında, kaldırılması olağanüstü zordur. Bugün itibarıyla Rusya’ya uygulanan 6.000 farklı Batı yaptırımı[5] var ki bu, İran, Suriye ve Kuzey Kore’ye uygulanan yaptırımların toplamından daha fazladır. Tarih, ABD yaptırımlarının neredeyse herhangi bir zaman sınırı olmaksızın sürebileceğini gösteriyor: Küba’ya yönelik yaptırımlar 60 yıldan daha eski, İran’a yönelik yaptırımlar 40 yıldan daha eski ve hatta SSCB’ye uygulanan yaptırımlar (örneğin Jackson-Vanik değişikliği) bir nedenden dolayı, SSCB’nin sona ermesinden sonraki yirmi yıl boyunca, yaptırımlara yol açan özgün neden (Yahudi göçü) tamamen ortadan kalktıktan sonra bile kayıtlarda yer almaya devam etti.

Putin sonrası kurulacak bir hükümet yaptırımları kaldırmaya çalıştığında, siyasî olarak yerine getirilmesi olanaksız olan böyle bir tavizler listesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle, belki de tam olarak aynı biçimde olmayan yaptırımların, burada uzun dönem dediğimiz sürenin tamamı boyunca (50 yıl) sürmesi beklenebilir.

O halde, Rusya’nın uzun vadeli iktisadî siyasasının iki hedefi izlemesi gerektiği açık görünüyor: ithal ikamesi ve iktisadî aktivitenin Avrupa’dan Asya’ya kaydırılması. Bu hedefler açık olsa da, gerçekleştirmenin son derece zor olacağını düşünüyorum.

Daha önce olduğu gibi, tarihsel öncülleri düşünün. Sovyet sanayileşmesi, güçlü bir yerli sanayi tabanı yaratarak ithalatı ikame etme girişimi olarak görülebilir. Bununla beraber bu süreç, Rusya’nın geleceğinde eksik olacak iki unsura dayanıyordu.

Birincisi, Krivoy Rog ve Tsaritsin’deki (daha sonra Stalingrad) dünyanın en büyük traktör fabrikası gibi çoğu büyük Sovyet işletmelerinin kökeninde olan Batı teknolojisine Sovyet erişimi. Kolektifleştirmenin yanı sıra milyonlarca insanın açlık ve ölümü yoluyla elde edilen artı ve hatta Ortodoks kiliselerinden alınan altın bile Batı teknolojisini satın almak için kullanıldı. Lenin’den Troçki’ye, Stalin’den Buharin’e, Bolşevikler arasında, SSCB’nin kalkınması için sanayileşmesi, ve bunu yapmak için de daha gelişmiş ülkelerden teknoloji ithal etmesi gerektiğine dair hiçbir şüphe yoktu. (Rusya’nın görece azgelişmişliğinin bilinci, tamamı modernleştirici olan tüm Rus Marksistleri arasında son derece güçlüydü.) Sonraki ithal ikamesi için temel oluşturabilecek benzer şekilde gelişmiş Batı teknolojisini ithal etme yeteneği, yaptırım rejimi altında mevcut olmayacaktır. Bu nedenle, böyle bir teknolojinin yerel olarak icat edilmesi gerekecekti.

Bununla birlikte, büyük bir zamansal kırılma var. 1990’larda ithal ikame yaklaşımı önerilmiş olsaydı, uygulanması zor olurdu ama olanaksız olmazdı: SSCB (ve Rusya) o zamanlar geniş bir sanayi tabanına (uçak, otomobil, beyaz eşya üretimi; en büyük çelik üreticisi vb.) sahipti. Sektör, uluslararası rekabet gücüne sahip değildi ama geliştirilebilir ve doğru yatırımlarla rekabet edebilir hale getirilebilirdi. Ama bu arada bu sanayi işletmelerinin çoğu özelleştirildi, tasfiye edildi ve tasfiye edilmeyen her şey teknolojik olarak modası geçmiş durumda. “Geçiş”in başlamasından sonraki otuz yıl içinde Rusya, askeri alan dışında teknolojik olarak gelişmiş herhangi bir sanayi geliştiremedi.

Yolcu uçakları örneğini ele alın. 1970’lerde SSCB kesinlikle Brezilya’nın ve hatta 1972’de Airbus’ı geliştirmeye başlayan Avrupa’nın önündeydi. Ancak bu sanayi [planlı ekonomiden piyasa ekonomisine] geçiş sırasında yok edildi ve bundan geriye kalan tek şey şuanda birkaç Rus havayolu tarafından kullanılan Sukhoi Superjet ama dünyanın başka hiçbir yerine (neredeyse) satılmamıştır. Buna karşılık, Brezilyalı Embraer[6] 60 ülkede faaliyet gösteriyor.

Hem bu ikamenin temelinin yeniden yaratılmasının gerekeceği hem de dünyanın daha gelişmiş bölgelerinden gelen yatırımlarla az çokça (ya da herhangi bir) girdi olmaksızın yaratılan yeni sanayilerin olduğu koşullarda ithal ikamesi yapmak neredeyse olanaksızdır. Çin’in ancak 1970’lerin ortasındaki dramatik bir dış siyasa değişikliğinden sonra çözebildiği sorun budur. Ama bu seçenek, tanımı gereği, Rusya için geçerli olmayacaktır.

Sovyet sanayileşmesini destekleyen ikinci etmen, işgücündeki artıştı. Bu artış, tarımsal artık emek arzından, genel nüfusun artmasından ve çok önemli olarak eğitim seviyesinin yükselmesinden geldi. 1930’larda SSCB, her yıl yüzbinlerce farklı türde mühendis, bilim adamı, doktor vb. üretiyordu. Bu unsurların hiçbiri önümüzdeki yarım yüzyılda geçerli olmayacak. Rus nüfusu kentleşmiş, boyut olarak küçülmüş ve iyi eğitimlidir. Dolayısıyla kazanımlar, 1930’larda kullanılan üç kaynağın hiçbirinden gelemez.

Tabii ki, yüksek eğitimli işgücü bir artıdır. Ancak bu emeğin azami düzeyde üretebilmesi için aynı zamanda en yüksek teknolojiyle çalışması gerekir. En yüksek teknoloji (yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı) mevcut değilse, yüksek eğitimli işgücü boşa gidecektir. Küçülen nüfus nedeniyle, bu tür emeğin genel havuzu bile her yıl daha küçülecektir. Rusya’da yeterli kullanım ve yeterli ücret bulamayacağından, göç etme eğiliminde olacak ve böylece mevcut yüksek vasıflı işçi sayısını daha da azaltacaktır. Rusya’nın, şimdi iktisadî etmenlerin baskısı altında, serbest göçe izin vermeme şeklindeki Sovyet politikasına geri dönmesi olanaksız değildir. Doğu Almanya’yı Berlin Duvarı’nı inşa etmeye yönlendiren şey tam olarak yüksek nitelikli işçilerin dışarı çıkmasıydı.

Böylece, 1930’larda ve 1950’lerde Sovyetler Birliği’nde ithal ikamesini mümkün kılan etmenlerin, yarının Rusyası’nda işe yaramayacağı sonucuna varabiliriz.

İktisadî hayatın ağırlık merkezini Batı’dan Doğu’ya kaydırma olasılığı nedir? Teknik olarak, Rusya’nın (St. Petersburg’un olması gerektiği gibi) Avrupa’ya bir pencere değil, Doğu Asya’ya bir pencere açtığı, örneğin başkentini Vladivostok’a taşıyarak ve nüfus yanı sıra iktisadî ve bürokratik hayatın mümkün olduğunca Doğu’ya kaydırmaya bunu çalışarak, Büyük [Deli] Petro hareketinin yeni bir türü hayal edilebilir. İşler bir kararnameyle harekete geçirilebilseydi, böyle bir değişiklik oldukça makul olarak bile görülebilirdi. Doğu Asya, dünyanın en hızlı büyüyen bölgesidir ve öyle kalacaktır. Birçok yönden aynı zamanda düşüşte olan bir kıta olan Avrupa’dan ayrılmak doğru bir hareket olarak görülebilir. Rusya, Amerika Birleşik Devletleri’yle birlikte, dünyada bu kadar radikal bir hamle yapabilen tek ülkedir; diğerleri için coğrafya daha çok bir kaderdir. Siyasî olarak da Rusya’nın (İngiltere, Fransa ve Almanya’nınki gibi) Çin, Hindistan, Vietnam ya da Endonezya’nın yaptırımlarına ve siyasî baskılarına maruz kalması olası değildir. Son olarak, bir Pasifik görevi, Amerika’nın bir buçuk yüzyıl önce yeni sınırı açma hamlesinin bir tekrarı olarak görülebilir. İklim değişikliği, Kuzey Rusya topraklarını daha yaşanabilir hale getirerek de yardımcı olabilir.

Böyle bir değişiklik ne kadar olanaklı? Rusya’nın iki uzak bölgesi arasında çok daha iyi iletişim dahil olmak üzere altyapıya büyük yatırımlar gerektirecek: Moskova’dan Vladivostok’a uçuş yaklaşık 10 saat ve tren yolculuğu bir haftadan fazla sürüyor. Yol boyunca yeni kentler geliştirmek, var olanları genişletmek vb. sadece daralan Rus ekonomisinin sağlayamayacağı yatırımları gerektirmez. Ayrıca, nüfusu Avrupa’dan Asya Rusyası’na taşımak için çekebilecek tek şey olan bu tür kentlerde yeni işlerin yaratılmasını gerektirecektir. Sovyetler Birliği, Sibirya’da birçok Kuzey yerleşim birimi açarak, işçilere oraya taşınmaları için daha yüksek maaşlar ödeyerek bunu yapmaya çalıştı ve sınırlı bir başarı elde etti. Bu kasabalar ve yerleşim birimlerinin neredeyse tamamı son otuz yılda öldü. Büyük yatırımlar ve aslında kapsamlı bir kentsel ve üretim planlaması olmadan böylesine büyük bir faaliyet değişiminin nasıl gerçekleştirilebileceğini görmek zordur.

Dolayısıyla her iki siyasa da, yani ithal ikamesi ve Doğu’ya kaydırma, neredeyse aşılmaz engellerle karşılaşacaktır. Bu onların üstlenilemeyeceği anlamına gelmez; bazıları zorunlu olarak yapılacak: Şu anda otomatikleştirilmiş Rus şirketlerinde kullanılan Batı kaynaklı yazılımların %95’inin yerine Rus yazılımlarının üretilmesi gerekecek (bkz. Rus gazeteleri). Çin’le daha yakın iktisadî bağlar aynı zamanda şirketlerin ve insanların Doğu’ya hareketini de beraberinde getirecektir. Bir Sibirya ya da Pasifik kenti, ikinci başkent olabilir (Ankara’nın Türkiye’de yaptığı gibi). Ancak bu iki alandan herhangi birinde kayda değer bir başarı -bugünün bakış açısından görülebilecek en iyi şey- kesinlikle ulaşılamaz görünüyor.

Peki, o zaman ne olur? Birkaç yıl önce Global Inequality [Küresel Eşitsizlik] kitabımın Rusça çevirisinin girişinde[7] bahsettiğim gibi, Avrasya Kıtası’nın geleceği geçmişine çok benziyor: Atlantik ve Pasifik kıyılarındaki deniz alanları oldukça zengin, ortadaki önemli büyük kıtasal alanlardan daha iyi durumda olacak. Bu, iktisadî faaliyetin böylesine eşitsiz bir dağılımının siyasî olarak ne kadar uygulanabilir olacağı sorusunu açar: Bu tür dengesizlikleri, göçler mi yoksa siyasî yeniden yapılandırmalar mı “çözer”?

Çeviri ve Katkı: S. Erdem Türközü

NOT: Gelir dağılımı ve eşitsizlik konusundaki çalışmalarıyla tanınan Branko Milanovic’in kaleme aldığı bu makale 12 Mart 2022 tarihinde iki ayrı bölüm halinde şu adreslerde yayınlanmıştır: ttps://braveneweurope.com/branko-milanovic-russias-economic-prospects-the-short-term ve https://braveneweurope.com/branko-milanovic-long-term-difficulties-of-import-substitution-and-delocalization


DİPNOTLAR

[1] https://branko2f7.substack.com/p/russias-circular-economic-history?s=w

[2] Veriler şu kaynaklardan: Kritsman, 1926’dan, alıntılayan Pipes, 1990; ve Block, 1976; ayrıca Income, Inequality and Poverty During the Transition from Planned to Market Economy [Planlı Ekonomiden Piyasa Ekonomisine Geçiş Sırasında Gelir, Eşitsizlik ve Yoksulluk] kitabımın birinci bölümüne bakınız) https://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.691.7584&rep=rep1&type=pdf.

[3] Veriler Dünya Bankası’ndan alınmıştır.

[4] https://www.economist.com/graphic-detail/coronavirus-excess-deaths-tracker.

[5] https://novayagazeta.ru/articles/2022/03/11/nichego-ne-konfiskovano-no-vse-arestovano.

[6] https://www.wipo.int/wipo_magazine/en/2017/06/article_0003.html.

[7] https://glineq.blogspot.com/2016/12/preface-to-russian-edition-of-global.html.