Türkiye’nin Laiklik Gündemi: Çocukların Laik Yaşam Hakkı

Türkiye’de laiklik karşıtı gelişme ve uygulamaların mağdurları arasında çocuklar başta geliyor. Laiklik karşıtlığı hayatın her alanını, her yaştan insanı ilgilendirerek devam etse de, özellikle son aylarda çocuklar üzerinden yaşanan insanlık dışı gelişmeler, bu sayıdaki Laiklik Karşıtı Gündem’de, çocukların insanca yaşam ve büyüme koşulları için laik eğitim hakkını öne çıkarmamızı zorunlu kıldı.

AKP iktidarının ve Recep Tayyip Erdoğan’ın laiklik bağlamında çocuk politikasını özetleyen cümle, Erdoğan’ın 2012’de sarfettiği bir cümle. Erdoğan, başbakan olduğu o dönemde, çocuklara yönelik yaklaşımlarını partisinin bir genişletilmiş başkanlar kurulu toplantısında “Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz,”[1] diyerek ifade etmiştir. Buradaki ifade tümüyle laiklik karşıtı bir içeriğe sahiptir. Çocukların, çocuk gelişimi bağlamında, sağlıklı, mutlu, temel insani ihtiyaçlarının karşılanarak, istismar ve ihmallerden, dinsel zorlamalardan uzak büyümesi değil, büyüdüklerinde onların hayal ettiği “dindar” nesli oluşturması beklenmektedir. Bu dileğin altında, AKP’nin çocuklara ve gençliğe dair beslediği büyük korku yer almaktadır. Laiklik karşıtı eğitimin en büyük amacı da onları, kendi düzenleri açısından “zararsız”lar haline getirmektir.

Dinsel Vakıf ve Derneklerin Çocuk İstismarı

Türkiye’nin de taraf olduğu 1989 tarihli BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, “Taraf Devletler, çocuğu, her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı koruma güvencesi verirler.” Son dönemlerdeki haberlerde ayyuka çıkan durum ise, çocukların korunması bir yana, her yönden bir saldırı altında olduğunu gösterdi. Diğer yandan, çocukları sömürü ve suistimalden korumayan sistemin, onları sorgulamayan bireylere dönüştürmesinin yolu ise, küçük yaşlardan itibaren onları dinsel bir eğitimden geçirmektir. AKP döneminde bu eğilimin küçük yaşlardan başlatıldığını biliyoruz. Çocuklar, henüz bebeklik yaşlarındayken, Kreş yerini tutması planlanan Kuran kursları vasıtasıyla bu cenderenin içine alınmaktadırlar. Bebeklik yaşlarından başlayan laiklik karşıtı dinsel eğitim, ilerleyen yaşlara da sirayet edecek şekilde planlanmaktadır. AKP hükümeti döneminde çocukları dinsel eğitim kıskacına alma çabaları, hükümetin kendisine yakın dinsel faaliyetler yürüten vakıf, dernek ve benzeri oluşumlara verdiği ayrıcalıklarda gözleniyor. Bu ayrıcalık, çocukların, çocuk gelişimi gerekliliklerinden uzak, her türlü ihmal ve istismara açık bir şekilde yaşamaya terkedilmesine neden olmaktadır. Bu durumun son örneği, Karaman’daki Ensar Vakfı’na bağlı okulda çocukların maruz kaldığı taciz ve tecavüzlerle ortaya serpildi. Ensar Vakfı’na bağlı bir okulda 45 erkek öğrencinin bir öğretmenleri tarafından cinsel istismara uğramasının ortaya çıkmasından sonra, hükümetin aldığı tutum, çocukların yaşam haklarından yana bir tavır geliştirmektense, hükümetle işbirliği halinde faaliyetler yürüten dinci bir vakfın korunması yönünde oldu. Bu konuda temel politikalar ve sosyal hizmetler geliştirmesi beklenen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın “buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile ön plana çıkmış olan bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” açıklaması, çocukların yaşadığı bu insanlık dışı olaya karşı nasıl bir duyarsızlık içinde olunduğunu göstermesi açısından ibret verici. Diğer yandan Ensar Vakfı’na bağlı okullarda çocuklara yönelik benzer istismar ve ihmallerin pek çok kez tekrarlandığı ortaya çıkmıştır. Yetkili organlar bu olayların üzerine gitmektense, olaya dair haber yapanlara soruşturma açmak, haberlerin yer aldığı linkleri erişime kapatmakla daha çok ilgilenmişlerdir. Halen bu olayla ilgili pek çok internet sayfasına ve habere erişim imkansız. Ensar Vakfı benzeri hükümet korumasındaki gruplara teslim edilen çocuklar, kapalı yapılar içinde laik eğitimden uzaklaştırılmanın da ötesinde, istismar ve ihmale açık ortamlarda yaşamak zorunda bırakılıyorlar.

Milyonlarca Çocuk Dinsel Eğitim Kıskacında…

Serbay Mansuroğlu ve Can Uğur’un Birgün gazetesinde hazırladıkları Eğitimde Tarikat Sisteminin Şifreleri yazı dizisinde verilen bilgilere göre, Camilerin dışında 2013-14 yılında 929’u doğrudan şahıs olmak üzere dernek ve vakıflara bağlı 16 bin 958 Kuran kursu var, bu kurslar resmi kayıtlılar. Kayıtsız olanlarla birlikte bu sayı daha yüksek. Cami dışındaki kurslara devam eden kursiyer sayısı 1 milyon 164 bin 743. Bu sayının giderek yükseldiği biliniyor. Bu sayılar açıkça hemen her cemaat ve tarikatın çok sayıda Kuran kursu açtığını ve çok geniş bir kesime ulaştığını gösteriyor.”[2] Aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz Uğur ve Mansuroğlu’nun hazırladığı yazı dizisi, çocukların bu kurumlarda gördüğü eğitimin laiklik karşıtı özelliklerini göstermesi açısından kıymetli birçok yazı ve röportaj içeriyor. Çocuklara ilişkin yaptığı çalışmalarla tanınan Sosyal Hizmet uzmanı Emrah Kırımsoy’un bu yazı dizisinde şöyle diyor: “Tüm kapalı kurumlar, yapılar şiddet üretir. Bu sosyal psikoloji alanında kanıtlanmış bir bilgi. İnfaz kurumları olsun, bakım kurumları olsun, eğitim kurumları olsun kapalı bir yapıya bürünme refleksi içindedir. Böylesi yapılarda oluşan iktidar ve güç ilişkileri hiyerarşik ilişkilere ve doğal olarak şiddete dönüşür. Bunun önlenmesi için kurumların topluma açılması şarttır. Bunun için öncelikli adım bağımsız izleme mekanizmaları geliştirilmesidir.” Burada öne çıkması gereken nokta, bu dinsel grupların etkisi altındaki yurtların, okulların, kapalı kapılar ardında yaptıkları çalışmaların açık bir hale getirilmesi gerekliliğidir.

Çocukların dinsel belirlenimler altında her türlü istismara açık bırakıldığı yapılanmalara karşı, çocukların dinsel referanslardan bağımsız laik eğitim hakkı, en temel yaşamsal haktır. Bu hak özellikle çocuklarını ekonomik zorluklar yüzünden bu gibi vakıfların eline bırakmak zorunda kalan yoksul kesim için büyük önem taşımaktadır. Hükümet, yoksul çocuklarına dinsel eğitim dayatmaktadır.

Ensar Vakfı ile ilgili gelişmeler her gün yeni bir hal alırken, hükümetin ve yetkili organların bu konudaki asıl refleksi, kendi çevresindeki dinsel vakıfların bu işten zarar almadan çıkmaları yönündedir. Olaya karıştığı belirtilen öğretmenle ilgili işlem yapılırken, çocukların dinsel referanslardan uzak laik eğitim alma hakkı ise söz konusu bile edilmemektedir. Ensar Vakfı’ndaki gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz.

Diyanet’ten Çocuklara Şehit Olun Önerisi

Çocuklara dair geçtiğimiz aylarda yaşanan laiklik ve daha da önemlisi yaşam karşıtı açıklama ve girişimlerden biri de yine Diyanetten geldi.  Evrensel gazetesinden Zülal Koçer’in haberine göre, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın süreli yayınlarından Çocuk Dergisi’nin Nisan sayısında ‘şehitlik’ kavramının yüceltilmesi, ebeveynlerle çocukları arasında geçen diyaloglarda, “Şehit olan cennette o kadar mutlu olur ki on defa şehit olmak ister”, “Keşke ben de şehit olabilsem” gibi ifadelerde kullanıldı.

Çocuklara ölüm yüceltisini yayınları aracılığıyla vermeye çalışan Diyanet, onları savaş kültürünün bir parçası olmaya, dinsel mekanizmaları da kullanarak teşvik etmektedir. Çocuklar, hükümetin savaş politikası için, din ve milliyetçiliğin kutsallarıyla, laiklik ve barış düşmanlığına çekilmek istenmektedir.

“Minik Yürekler Kardeşlik Bilincinin Farkında: Okul-Cami Bütünleşmesi”

Son yıllarda yoğunluk kazanan, eğitimdeki laiklik karşıtı uygulamalardan bir diğeri de, öğrencilerin okuldaki zamanlarının bir kısmını camilerle, müftülüklerle ve diğer dinsel yapılarla birlikte geçirmesine yönelik çalışmalar. Sol Haber Portalı’ndan Ahmet Çınar’ın haberine göreMersin Milli Eğitim Müdürlüğü ile Müftülük ‘Minik Yürekler Kardeşlik Bilincinin Farkında’ adı altında ‘okul-cami bütünleşmesi projesi’ni hayata geçirdi. Projenin hedefleri arasında, ‘dinin dinamizmini ilkokul çocuklarına erken yaşlarda keşfettirmek” yer alıyor. Projenin özetinde camiler ‘halk üniversiteleri’, fakihler ve alimler ise ‘bu üniversitenin hocaları’ olarak tanımlanıyor![3]

Projenin amacı ise şöyle açıklanıyor: “İlkokul öğrencilerinin, dinde yeri olan camileri tanımalarını sağlamak, din eğitimlerine yardımcı olmak, dinde önemli yeri olan milli birlik ve kardeşlik duygusunu kavratmak.” Projenin hedefi ise “Dinin dinamizminin çocuklar tarafından erken yaşlarda keşfedilmesini sağlamak” olarak ifade ediliyor. Bu projede yer alan çalışmaların herhangi bir pedagojik içerik tanımadığı, yalnızca, eğitimi her yönüyle dinselleştirme çabalarının bir ürünü olduğu apaçık ortada.

Diyanetten Çocuklara Özel Hikaye Seti, Engelli Çocuklar da Unutulmadı!

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çocukları dinsel etkiyle büyütme çabalarının son örneklerinden biri de, Başkanlık tarafından hazırlanan hikaye seti. Din Görevlileri internet sayfasında yer alan habere göre[4] Diyanet İşleri Başkanlığı çocuklara özel 20 hikayeden oluşan bir set hazırladı. “Hikayelerle Çocuklara 40 Dua”, “İhtiyar”, “Şekerci Dede”, “Özür”, “Melek”, “Bebek”, “Dua Defteri”, “Kardeş”, “40 Ayet” isimli hikaye kitaplarının yer aldığı sette, resimlerle desteklenen hikayelerin keyifle okunması ve kolay anlaşılması amaçlandı. Habere göre, “İman hakikatlerinin din, bilim ve mizah üçlüsüyle işlendiği hikaye setinde, okul öncesi çocuklar için hikaye kitapları da yer alıyor. Bu setlerde, ‘Güneş ile Kovalamaca’ ve ‘Kuran Kursları Öğretici Kitabı’ isimli eserler de yer alıyor. ‘Kur’an Kursları Öğretici Kitabı’ isimli çalışmada, 4-6 yaş gruba din eğitimi verilirken, bu kitapta, Kur’an’ı Kerim öğretimi, temel dini bilgiler ve ahlaki değerler üniteler halinde ele alınarak drama, eğitsel oyun, hikaye, boyama, şiir, şarkı ve benzeri etkinliklerle desteklendi. Ayrıca her hafta bu etkinlikleri pekiştirecek, sürece veliyi de dahil edecek performans ödevlerine yer verildi.”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu çalışmasından görme ve işitme engelli çocuklar da payını alıyor. Habere göre, “görme ve işitme engelli çocukların da İslam dininin inanç ve ibadet konularıyla ilgili bilgi sahibi olabilmesi için özel eserler hazırlandı; Namaz sure ve dualarının anlam ve mesajlarını hikayeleştiren eserler görme engelliler için Braille alfabesi ile basıldı, işitme engellilere yönelik kitaplarla da metni okuyabilme ve anlayabilme becerilerine destek sağlanması amaçlandı.”

Yukarıda son aylarda yaşanan birkaç örneğini verdiğimiz olaylar ve girişimler, çocukların devlet eliyle, pedagojik denetimlerden azade dinsel kuruluşların eline teslim edildiğini göstermektedir. Diğer yandan devlet kurumlarının yaptığı çalışmalar da bu kurumların çalışmalarından aşağı kalır değil. O yüzden çocukların laik bir eğitim hakkı, aynı zamanda, istismardan, ihmalden, tacizden ve tecavüzden uzak, barışçıl bir yaşam hakkının da temelidir.

Yurtlara imam kararı

Ülkemizdeki pek çok öğrenci yurdu en temel yaşamsal olanaklar konusunda sorunlar yaşarken, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, kurum yurtlarında barınan öğrencilere “manevi rehberlik hizmeti” vermek amacıyla yurtlara imam yerleştireceğini açıkladı. Odatv internet sayfasının haberine göre,[5] Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirdiği 100 din görevlisinin haftanın 4 günü KYK yurtlarında görev yapacağı belirtildi. İlk etapta pilot uygulaması yapılacak proje kapsamında 50’si erkek, 50’si kadın olmak üzere 100 din görevlisi, haftanın dört günü KYK yurtlarında görev yapacak.

KYK yurtlarının, doktor, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, sağlıklı yemek ve barınma koşulları gibi eksikliklerini görmeyen Diyanet, hükümetin pek çok yerde yapmaya çalıştığı gibi, eksiklikleri laiklik karşıtı bir dinsel girişimle örtme çabasında. Diğer yandan yurtlarda kalan tüm öğrencileri Müslüman kabul eden laiklik karşıtı kurum, “manevi rehberlik hizmeti” yoluyla, gençleri “istenmeyen” eğilimlere karşı takip etmek istemektedir.

Ankara’da hilafet konferansı

2016 Mart ayı içerisinde yaşanan bir diğer laiklik karşıtı gelişme de Ankara’da düzenlenen Hilafet Konferansı oldu.[6] Hizb-ut Tahrir adlı şeriat yanlısı örgütün yayın organı olarak bilinen Köklü Değişim Dergisi, Hilafetin kaldırılışının 92. Yıldönümünde, Ankara’nın merkezinde, Ankara Atatürk Spor ve Sergi Salonu’nda, “Hilafet Hayal mi, Yakın Bir Gelecek mi” başlıklı bir Uluslararası Hilafet Konferansı düzenledi. Sol Haber Portalı’nın haberine göre, 5 bin kişinin katıldığı konferansta, Hilafetin yeniden Türkiye ve Anadolu topraklarında kurulacağı ifade edildi. Konferansın açılış Konuşmasını yapan Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, şunları söyledi: “İslam düşmanı kâfirler, 3 Mart 1924’te Hilafeti kaldırmakla İslam’ı ilelebet tarihe gömdüklerini sandılar. Müslümanların bir daha asla hilafete dönemeyeceklerini zannettiler. Bugün burada bizler yere düşen sancağı tekrar ayağa kaldırıyoruz. Hem de sadece düştüğü yerde değil, sadece İstanbul’da değil, Ankara’da bu sancağı ayağa kaldırıyoruz.”

Laiklik karşıtı bu çağrılar, şikayetlere rağmen hukuki soruşturma konusu olmazken, belediyenin salonun kiralanmasında sağladığı kolaylıklar dikkat çekici. Hükümete yakın kanallardan duymaya başladığımız “başkanlık yetmez, neden halife olmasın” istekleri de, bu yöndeki girişimlerin önünü açıyor olsa gerek.

Olumlu Bir Yargı Kararı: Mahkeme Zorunlu Din Dersini İptal Etti

Din derslerine yönelik davalarda, nadir de olsa laiklik yanlısı kararlar da alınıyor. Bu kararlardan biri de, Antalya’da bir anne-babanın çocuklarının zorunlu din dersi görmelerine karşı açtıkları davada alındı. Sendika.org’un haberine göre, Antalya’nın Kumluca İlçesi’nde bir ilkokulda 4. sınıfta okuyan bir

çocuğun anne ve babası, ateist oldukları için çocuklarının Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması istemiyle Kumluca Kaymakamlığı’na başvurdu. Kaymakamlık, 6 Aralık 2014 tarihli kararında, anne ve babanın bu talebini reddetti. Bu karara karşın E.Z.S.’ye velayeten anne ve babası, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kumluca Kaymakamlığı aleyhine Antalya 1’inci İdare Mahkemesi’nde dava açtı.

“Antalya 1’inci İdare Mahkemesi ise kararında, devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi, ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerektiği belirtildi.

Anayasa’nın 24’üncü maddesine göre din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında olduğunun kuşkusuz olduğu belirtilen kararda, ancak bu öğretimin Anayasa’nın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerektiği ifade edildi. Kararda, öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda, bunun din kültürü ve ahlak bilgisi dersi olarak kabul edilemeyeceği ve din eğitimi halini alacağı vurgulandı.

Ele aldığımız eğitime ilişkin uygulamalar ve yargı kararları düşünüldüğünde çok ileri sayılabilecek bu karar, nadiren görülen “normal” kararlardan biri. Elbette, asıl uygulama çizgisini değiştirmese de kıymeti büyük.

MEB Mülakatında Şarap ve Kilise Soruları

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı sınavlarda din konusunun yoğun bir şekilde yer almaya başladığını biliyoruz. Bunlara bir örnek de Muş’ta yabancı dil hocalarına yapılan bir mülakatta görüldü. BirGün gazetesinden Serbay Mansuroğlu’nun haberine göre, Muş’ta geçen yılın şubat ayında atanan bir aday öğretmene 24 Mart tarihli mülakat sınavında “Değerler eğitimini nasıl veriyorsun?”, “Batı’yla ilgili neler öğretiyorsun”, “Bu öğrettiklerini dinimize bağlıyor musun?” şeklinde ilgisiz sorular yöneltildi.[7] Bölümü yabancı dil olan aday öğretmenin, “Herkes istediğine inanır” yanıtını vermesi üzerine ise, “Allah rızası için öğrettiğin konuları dine bağlamalısın” denildi. Sözlü sınavda ayrıca, “Çocuklara hiç ilahi öğrettin mi ya da dini çizgi film izlettin mi?”, “Şarap ve kilise kelimelerini nasıl öğretiyorsun”, “Allah’ın varlığını bize kanıtla” gibi sorular sorulduğu da öne sürüldü.

Emine Erdoğan: Bir Eğitim Kurumu Olarak Harem!

Geçerken değineceğimiz ama değinmeden geçmeyeceğimiz bir konu da, Cumhurbaşkanının eşi Emine Erdoğan’ın Osmanlı dönemindeki haremlere yönelik açıklaması. Çevre Bakanlığı’nın düzenlediği ‘Tarihimizde İz Bırakan Valide Sultanlar” programında konuşan Emine Erdoğan “haremin Osmanlı hanedan üyeleri için bir okul ve kadınları hayata hazırlayan bir eğitim yuvası olduğunu” söyledi. Kadını nesneleştiren Harem olgusuna yönelik bir eğitim yuvası olduğu belirlemesi, laiklik ve kadın düşmanı öğelerin, söyleyenin zihninde nasıl da yer ettiğini gösteriyor.

Çocuğun Onurlu Gelişimi İçin Laik Eğitim

Laiklik karşıtı gelişmelere genel bir değinide bulunmaya çalıştık. Esasında yerellerdeki örnekler, her gün ortaya konan sayısız laiklik karşıtı uygulama, hayatın her alanından, burada değinemediğimiz pek çok örnek barındırıyor. Bir yandan küçük yaştaki öğrencilerin haftanın belli günlerde okul değil de camiye gitmesi, diğer yandan turizm merkezlerine yapılan İslam Tanıtım ve Bilgilendirme Merkezleri, ilkokullardan üniversitelere öğretmenlerin, bütün derslerde uygulamaya koydukları dinsel girişimler –örneğin Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde bir ilahiyatçı tarafından verilen “tedavide moral değerler” başlıklı bilim dışı konular-, müftülerin camilerde yapılacak etkinliklere tüm öğrencilerin gönderilmesine yönelik okullara gönderdikleri yazılar, sıradan haberler halini alıyor.

Barış İçin Laiklik…

Türkiye’nin Laiklik Gündemi’nin büyük bir kısmını dinsel eğitim kıskacına alınan çocuklara yönelik uygulamalara ayırdık. Yazının başında da belirttiğimiz gibi “dindar bir nesil yetiştirme” hayali kuran ve bu hayallerini çocukların hayatlarına mal olacak sorumsuzlukta uyulamaya başlayan iktidar, çocukların laik eğitim haklarını ellerinden almaktadır. Küçük yaşlardan itibaren, milliyetçilik sosuyla verilen şehitlik öğütleriyle, çocuklar iktidarın karanlık savaşına din eliyle çekilmektedir. Bunun için de tümüyle laiklik karşıtı çalışmalar yapılmaktadır. Çocuk gelişimine dair temel bilgilerden uzak yapılar, çocukları dinsel bir cendere içine almaktadır. Laik eğitim haklarının ellerinden alınması, çocukları, her türlü bilimsel bilgi ve gelişmeden uzak dinsel vakıflara teslim etmeye neden oluyor. Hal böyle olunca, bu vakıflarda çocuklara yaşatılan insanlık düşmanı uygulamalarda hükümetin ilk tepkisi, olayın konuşulmasını engelleme, yayın yasakları ve kendisine yakın vakıfların eleştirilmesini önleme oluyor. Oysa her  çocuğun, herhangi bir dinsel etkiye ve imtiyazlandırmaya yer vermeyen bir laik eğitim hakkı vardır.

Laiklik karşıtlığı bir savaş politikasının unsuru yapılmaya çalışıldıkça laik eğitim talebi de bir barış talebidir. Bu konudaki kaygılar, pek çok çevrede yeni girişimlerin başlatılmasına neden oldu. Laiklik ve aydınlanma üzerinden pek çok girişim başlatılırken, panel, konferans vb. etkinlikler de yoğunluk kazanmaya başladı. Bunlar elbette kıymetli; ancak iktidarın bir savaş aracı olarak laiklik düşmanlığını toplumsallaştırma girişimi ne kadar kapsamlı bir saldırıysa, laikliği savunma hattı da geniş bir toplumsallık taşımalıdır. Dindar insanları da içine alan bu çalışma, dini imanı para olanların, yoksulları din üzerinden savaş, baskı ve çatışmanın sessiz bir nesnesi yapma politikalarına son vermeyi amaçlamalıdır.

 

DİPNOTLAR

[1] http://www.hurriyet.com.tr/dindar-bir-genclik-yetistirmek-istiyoruz-19819295

[2] http://www.birgun.net/haber-detay/bir-milyon-ogrenci-dini-vakiflarin-elinde-107770.html

[3] http://haber.sol.org.tr/turkiye/muftuluk-milli-egitim-ele-ele-okul-cami-butunlesmesi-projesi-150251

[4] http://dingorevlileri.com/diyanetten-cocuklara-ozel-hikaye-seti/

[5] http://odatv.com/universite-yurtlarina-imam-karari-2502161200.html

[6] http://haber.sol.org.tr/turkiye/ankarada-5-bin-kisi-hilafet-istemek-icin-toplandi-148317

[7] http://www.birgun.net/haber-detay/meb-den-skandal-mulakat-sorulari-sarap-ve-kilise-kelimelerini-nasil-ogretiyorsun-108463.html