Yanlış Bilgi, Pandemi, Gerçekler, Medya ve Hegemonya

İnfodemi; pandemi, deprem, terör saldırıları gibi kriz zamanlarında, kritik dönemlerde yanlış bilginin yaygınlığı sebebiyle insanların güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri olarak tanımlanır. Kriz zamanlarında bilgiye olan ihtiyacın artmasıyla bireylerin doğru ve yanlış bilgileri ayırt edememesi infodeminin çok hızlı bir şekilde yayılmasına ve bu durumun bir kamu sağlığı sorununa dönüşmesine neden olur. Ancak yaşanılan süreç bize bilgi edinme sürecinin ve medyanın da egemen ideolojiden bağımsız düşünülemeyeceğini göstermiştir. Bu bağlamda her anlamda bilgi güçtür ve gücü elinde bulunduranlar bilgiyi istediği gibi eğip bükebilmektedir.

Bilginin kontrolü statükoyu ve rızayı oluşturmak için kullanılır, rıza üretiminin yanlış bilinç paradigmasıyla açıklanabilmesine karşı çıkar. Çünkü egemen ideolojiye göre bilgi, üretilerek değil yok edilerek sisteme rıza yaratılmakta ve meşruiyet sağlanmaktadır. Ancak günümüz iletişim sistemi ve yapısı dikkate alındığında tamamen bilgisiz bırakılma daha düşük bir ihtimal olarak varsayılabilir. Dahası, önemli olan, bilgiyi tamamen ortadan kaldırmak değil bilginin nasıl, hangi içerikte ve söylemde verildiği, nasıl anlamlandırıldığıdır. Son tahlilde, bilgisiz bırakma rıza üretimi için baş vurulabilecek önemli stratejilerden birisi olarak görünmektedir. Ancak, bunun yanında daha önce yapılan tartışmaların da ışığında çarpıtılan iletişim ve bilgi üzerinde odaklanmak gereklidir. Rıza üretiminin amacı hegemonya oluşturmak ya da sürekli kılmaktır. Bu düzeyde bilgi ve bilinç de işlenmesi gereken araçlar olarak karşımıza çıkarlar.

Modern toplumlardaki iktidarın doğası hegemonik olup mücadele yalnızca üretim araçları mülkiyeti üzerinde değil, aynı zamanda bilinç zihniyet, değerler ve normlar üzerinedir (Gramsci, 1986: 240, 254, 258). Ophir’e (1990: 107) göre de, toplumsal anlam haritaları genellikle bu hegemonik kültür üyeleri tarafından çizilir. Bu kültür yaşamla ilgili tüm alanları kapsamaktadır.  Yine Gramsci, (1986: 183-186) devletin eğitici işlevi açısından bunu ele alır. Bu işlev hem okulu hem de medyayı içine almaktadır. Hegemonya veya söylem o kadar yerleşik bir güç kazanmıştır ki artık normlar ahlak kurumu tarafından değil, söylem tarafından inşa edilmekte ve teknokrasi tarafından sürekli yeniden üretilip meşrulaşmaktadır (Sarup, 1997: 114). Bu anlamda bize iletilen ve öğretilen bilgi hegemonik düzeyde ele alınmalı ve incelenmelidir. Medya önemli bir hegemonik araç olup bilgiyi ve kültürü tüm alanlara yaymaktadır.

Kitle iletişim araçlarıyla haber görüntüsü altında bilgisizleştirici hikayeler sunulur. Bunun için, siyasal konulara ilişkin bilgiler kitle iletişim araçlarında her geçen gün azalmaktadır, özellikle, elektronik iletişim araçlarının bireyleri bilgisiz ve cahil kıldığı şeklindeki tezler kamusal senaryonun bilgisizleştirme aşamasına dikkat çekmektedir. Dünyada yaşanan olayların çoğu hakkında bilgi edinimi ve kanaat oluşumu büyük ölçüde, milyonlarca kişinin paylaştığı basın ve televizyondaki haber söylemine dayanır. Haber ve bilgi sunulurken, beraberinde egemen kültür ve ideoloji de sunulmakta, bireyler egemen kültür ve ideoloji çerçevesinde önemli kabul edilen bilgileri ve haberleri öğrenmektedirler. Medya, içeriklerini hazırlarken, statükonun devamı yönünde egemen kültür ve ideolojiyi yeniden üretmekte ve toplumun geneline yaymayı hedeflemektedir. Medya, kamuoyu oluşturma sürecinde birtakım araçlar ve teknikler kullanır.  (van Dijk, 1999, s.371) Günümüzde bu araçlar ve teknikler çok çeşitlenmiş ve hızlanmıştır. Genel anlamda egemen ideoloji her bilginin ve düşüncenin içine o kadar nüfuz etmiştir ki artık onu oradan ayıklamak oldukça güç hatta bazı durumlarda imkansızdır. Çünkü bazı bilgiler neredeyse saf kapitalist sistemin özünü ifade eder hale dönüştürülmüştür. Tarihin sonu ilan edilirken aslında bilginin de sonu ilan edilmiştir ancak tarihin sonu gelmediği gibi bilginin de sonu gelmemiştir. Gerçek bilgi medyanın verdiği bilgilerin içinde bir yerde gizlenmeye devam etmektedir.

Günümüzde medya mecralarında haberlerin ve bilgilerin dolaşımı olabildiğince hızlanmış ve gerçekliği ilk anda sorgulanmadan servis edilmesi yaygınlaşmıştır. Diğer taraftan dezenformasyon amaçlı haber, bilgi ve görüntüler hızla yayılmakta ve gerçek ortaya çıksa bile sayısı azımsanmayacak bir kitle hala yanlış bilgi ya da haberlere inanmaya devam etmektedir.  Bu nedenle haberlerin doğrulanması artık çok önemlidir ve haberciler doğrulama yapmadan haber ve bilgi paylaşmamaya dikkat etmeye başlamıştır. Diğer taraftan ana akım medya ve yandaş medya ideolojik anlamda kasıtlı olarak “yalan” olarak nitelendirilebilecek haberleriyle hegemonyayı elinde bulunduran güce hizmet etmektedir. Çünkü gerçeklikler iktidar ve ideoloji anlamında değerlendirilmeye başlandığında iş karmaşıklaşır. Sınıfların kendilerine has gerçekleri vardır. Bu sınıfsal ideolojilerin kendi gerçekliklerini kabul ettirmek için hegemonya mücadelesi vermesi kaçınılmazdır. İktidardaki ideoloji kendi gerçekliği dışındakileri kabul etmez/etmek istemez. Haber, hegemonyayı elinde bulunduranların ya da hegemonyayı ele geçirmek isteyenlerin kendi ideolojik görüşlerini toplumsal yaşam ve olaylar üzerinden topluma dayattıkları bir görsel ve işitsel iletişim alanıdır. Bu bağlamda verili haber tanımlarından öte geçerek yaşanan ya da kurgulanan olayların topluma veriliş şekli ve dozu çok önemlidir. Tüm dünyada haber yapan ve yayan önemli merkezler egemenlerin denetimi altındadır. Ülkelerin iç iletişim alanları da devletin tam denetimi altındadır. Bu denetim tüm iletişim alanlarında kendini gösterir.

Medya elektronikleştikçe ve hayatın tüm alanlarına girmeye başladıkça her anlamda bizi etkisi altına aldı. “Benliğimizi tümüyle medya teslim aldı. Kitle iletişim araçları kişisel hayatımız, siyasal, ekonomik, estetik, psikolojik, ahlaki ve etik hayat alanlarımızı öylesine yaygın biçimde etkilemektedir ki ilişmedikleri, dokunmadıkları, değiştirmedikleri hiçbir yanımız kalmadı. Yaratanımız medya şimdi. Kültürel ve toplumsal değişimin hiçbir yanını medyanın bugünkü ortamımızı nasıl ve ne yollarla oluşturduğunu ele almadan anlayamayız.” (McLuhan ve Fiore, 2005:26) Medyanın hâkimi olanlar yalnız hayatımızı değil tüm değerlerimizi, istek ve arzularımızı da belirlemeye başladılar. Bilgi anlamında da onların verdiği kadarıyla yetinmek toplumun işine gelmeye başladı ve insanlar uysalca yaratanına biat etmeye başladılar.

Sürekli çarpıtılan bilgilerle beslenen toplumların yanlış bilgi ve komplo teorilerine ne kadar açık oldukları da Covid-19 pandemisi ile gözler önüne serilmiştir.  Bu anlamda infodemi de hegemonyadan bağımsız düşünülemez. Pandemi sürecinde kendini çok güçlü şekilde hissettiren infodemi, yanlış bilgi ve komplo teorilerinin neredeyse gündemden düşmemesiyle önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır.

Bilginin Düşmanı Komplo Teorileri ve Yanlış Bilginin Hızlı Yayılması

Komplo teorileri daha çok fanteziler gibidir. Bilimsel bilgiyle uzaktan yakından ilgileri yoktur. Kısacası, bir teori, gözlem, ölçüm ve bulguların eleştirel bir değerlendirilmesine dayanan, bilimsel yöntemlere göre test edilmiş ve doğrulanmış bir bilginin açıklamasıdır. Komplo teorileri söz konusu olduğunda bunların hiçbiri geçerli değildir. Komplo teorileri okültizmi yüceltir yani onlara göre gizli bir bilgi vardır ve bu bizden saklanmaktadır. Okültizm, falcılık, kahinlik, numeroloji, sembolizm gibi bilim karşıtı yöntemlerle ayakta durmakta ve özellikle Avrupa’da hala kendini güçlü bir şekilde hissettirebilmektedir. Umberto Eco kök faşizm tanımında da okültizm kavramını Nazilerin ve faşistlerin kullandığını ortaya koymuştur. “Nazi bilgisi gelenekselci, senkretist, okült öğelerden besleniyordu.[1] Bu anlamda tüm komplo teorileri genel anlamda sağ kesimden taraftar bulur. Ancak gününmüzde toplumsal anlamda da genel bilgisizliğin, araştırma ve doğrulama ihtiyacı azlığının yanında yeni medyanın denetimsiz ve hızlı olmasının da komplo teorilerinin yayılmasında etkisi büyüktür. Komplo teorileri bilimsel bilgiyi reddedenler için bir gerçek olmaya devam ediyor ve edecek.

Komplo teorileri, Covid-19 pandemisi örneğinde olduğu gibi büyük ölçekli, dramatik, sosyal ve politik olayların “gerçek” açıklamaları olduğunu iddia ediyorlar. Komplo teorileriyle başa çıkmak için açık ve net olmak ve konuyu herkesin anlayabileceği şekilde bilimsel olarak ortaya koymak gerekir. Bu tür açıklamalar pandemi sürecinde yapılsa bile, en yaygın şekilde yayılan komplo teorileri, genellikle resmi açıklamalara yanıt olarak ortaya çıktı. Hemen hemen tüm komplo teorileri, resmî açıklamaların yanlış olduğunu düşünür. Onlara göre bu açıklamalar gerçeğin üzerini örtmek için uydurulmaktadır.

Elbette, komplo fantezilerinin savaş, sosyal krizler, ekonomik felaketler, Covid-19 pandemisi vb. zamanlarında geliştiği görülmüştür. Komplo fantezileri, önceden kurulmuş bir sosyal düzenleme aniden bozulduğunda da (örn. izolasyon, sahra hastaneleri, taşan morglar, küresel bir salgın vb.) kendini daha güçlü bir şekilde ortaya koyarlar. Komplo teorilerinin kendini en çok hissettirdiği zamanlar, verili bilginin mevcut durumun nedenleri ve ortaya çıkan sonuçlar hakkında yeterli açıklamanın yapılmadığı ya da yapılamadığı dönemlerdir.  Bu genellikle komplo fantezilerinin devreye girdiği andır. Sonuç olarak, komplo fantezileri medeni bir söyleme ve demokratik bir düzene yönelik öngörülebilir tehditlerdir. Komplo teorileri teori olmayabilir ama öldürebilir.

Yanlış bilgi yayarak panik yaratmak moda haline geldi. Covid-19’un biyolojik bir silah olduğu, sarımsakla bile iyileştirildiği veya büyük bir aldatmaca olduğuna dair spekülasyonlara milyonlarca insan maruz kaldı. Yanlış bilgilerin çoğu, çevrimiçi sohbet odaları veya şifrelenmiş mesajlar için bir platform olan WhatsApp’tan özel forumlar aracılığıyla yayılıyor. Bu mesajlardan bazıları, InfoWars gibi itibarsız web sitelerinden geliyor. Dahası, yanlış bilginin önemli bir kısmı, sosyal medyada bunu görenlerin önyargılarını pekiştirmek için kullanılıyor.[2]

Özellikle sosyal medya akışlarında çevrimiçi okuduğumuz pek çok şey doğru gibi görünse de, çoğu zaman doğru değil. Yanlış bilgi, okuyucuları kasten yanlış bilgilendirmek veya aldatmak için oluşturulan haberler, hikayeler veya aldatmacalardan oluşuyor. Genellikle de amaç insanların görüşlerini etkilemek, politik bir gündemi belirlemek veya zaman zaman karışıklığa neden olmak için yapılıyor ve genellikle çevrimiçi yayıncılar için de oldukça kârlı olabiliyor.

Uzmanlar artık ‘sahte haberler’ terimini kullanmaktan kaçınıyorlar ya da en azından ‘sahte haberler’ terimi siyasetle yakından ilişkili olduğundan, bu ilişkinin konuyu daraltabileceği için kullanımını sınırlıyorlar. ‘Sahte haberler’ siyasi haber hikayeleri olarak daha dar bir şekilde anlaşılırken, ‘yanlış bilgi’ terimi, tüm platformlarda ve türlerde sağlık, çevre ve ekonomi gibi konuları kapsayan çok çeşitli dezenformasyona işaret edebileceği için tercih ediliyor.[3]

İnternet ve sosyal medya, herkesin web sitesi, blog veya sosyal medya profilinde içerik yayınlamasını ve potansiyel olarak büyük kitlelere ulaşmasını oldukça kolaylaştırdı. Artık pek çok insan sosyal medya sitelerinden haber alıyor, birçok içerik oluşturucu / yayıncı bunu kendi yararına kullanabiliyor. Yanlış bilgi, viral olan hikayeler oluşturan ve yayımlayan yayıncılar için büyük miktarda reklam geliri üreten kârlı bir iş olabilir. Bir haber ne kadar fazla tıklama alırsa, çevrimiçi yayıncıların reklam gelirleri yoluyla o kadar çok para kazanması muhtemel. Birçok yayıncı için de sosyal medya, içerik paylaşmak ve web trafiğini artırmak için ideal bir platform oluşturuyor.

En güçlü teknoloji şirketleri, özellikle Google ve Facebook tarafından kullanılan algoritmalar, bu hizmetleri kişiselleştirmek ve her kullanıcının profiline uyarlamak için mükemmel bir şekilde tasarlanmıştır.

Çevrimiçi olduğumuzda veya bir sosyal ağa giriş yaptığımızda genellikle çevrimiçi olarak yaptığımız aramalara dayanan haberler, makaleler ve içerikler sunulur. Bu tür içerik, kendi beğenilerimizi, görüşlerimizi ve inançlarımızı olduğu kadar bizim takibimizdeki ve beğenimizdeki paylaşımlarını da yansıtarak bizi farklı görüş ve görüşlerden soyutlamaktadır. Bu durum filtre kabarcığı olarak adlandırılır.

Geçmişte ünlülerin “Aşıların otizme neden olduğu” konusundaki yanlış bilgiyi yaymaları hatırlardadır. Ünlüler ve açıklamaları, haber değeri taşıdıklarından, yanlış bilgilendirme için mükemmel bir amplifikatör işlevi görüyorlar.

 Kriz Dönemi ve Yanlış Bilgi

Kriz dönemlerinde, yanlış-eksik bilgilendirme ve aşırılık, gündemi belirlemede birbirlerini karşılıklı olarak beslerler; halbuki kamuoyunun en çok doğru bilgilenmesi gereken zaman da kriz dönemleridir zira bu süreçte komplo teorileri, histeri, nefret, yalan haber her zamankinden çok pompalanır. Bilimsel bilgi akışı durduğunda, gedikleri klişeler, önyargılar, spekülasyonlar ve nefret söylemi doldurur.

Yanlış bilgilendirme, kafa karıştırıcı veriler ve sahte haberler şüphesiz kamu güvenliği ve sağlığı için açık ve mevcut bir tehlike oluşturmakta. Dengesiz ve sansasyonel sağlık haberciliğine bir de önyargılarımızı ve empati yokluğunu eklediğimizde, savunmasız insanlar adeta potansiyel “ölümcül mikrop taşıyıcıları” olarak gösterilerek, yalnız ırkçılık ve nefret değil, aynı zamanda korku kültürü de tetiklenmiş olur.[4]

Aralık ayı başında, Çin’in merkezindeki yaklaşık 11 milyon kişinin yaşadığı Wuhan şehrinde baş gösteren ve daha sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 adını verdiği Koronavirüs, küresel ve sosyal medyada –Instagram, Facebook, Twitter ve TikTok gibi diğer platformlarda-son yılların  “yaratılan küresel krizi” haline geldi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) açıkladığı üzere, sadece bir virüs salgını ile değil, aynı zamanda bir “infodemi” ile de karşı karşıyayız. Bu enformasyon salgını; doğru olsun olmasın, çok miktarda koronavirüs bilgisini tanımlamak için kullanılmış bir sözcük.

Koronavirüs salgını bir ilk değil. SARS ve Ebola virüs salgınları döneminde de aynı enformasyon bombardımanı içinde önyargı, kalıp yargılar, yaftalama, hedef gösterme, şeytanileştirme vs. mevcuttu. Anlaşılan o ki dünya medyası eski salgınlardan pek bir ders çıkaramamış.

Küresel gazetecilik, içinde çatışmayı ve krizleri barındırır; küreselleşmenin olmazsa olmazı sayılan –alan, güç, kimlik-unsurlarını formüle ederken sorduğu; “dünyanın farklı coğrafyalarında süregelen çatışma ve krizler ne ölçüde ve ne şekilde ele alınmaktadır?” sorusunu yanıtlamadan önce, küresel medyanın, ifade özgürlüğünü manipülatif amaçla kullanarak istismar eden elit bir güç olduğunu da unutmamak lazım.[5]

Bilgi ve Medyanın İdeolojisi

Haber ve bilgi sunulurken, beraberinde egemen kültür ve ideoloji de sunulmakta, bireyler egemen kültür ve ideoloji çerçevesinde önemli kabul edilen bilgileri ve haberleri öğrenmektedirler. Medya, siyasal mücadele alanı ve ideolojik bir aygıt olarak kapitalist sistemin üretim ilişkilerinin yeniden üretimi açısından önem ifade etmektedir. İdeolojik bir aygıt olarak ise medya egemenlerin ideolojisini yayma ve yeniden üretme konusunda da büyük bir önem taşımaktadır. Egemenlerin hegemonyalarını sağlamlaştırması ve toplumsal rızanın sağlanması açısından da medyanın önemi tartışılmayacak ve vazgeçilmeyecek bir mecra olarak karşımıza çıkmaktadır. Laflar birbiri ardına sıralandıkça, medya size ne düşünmeniz gerektiğini söylemez fakat söylenenler size ne düşünmeniz ve nasıl düşünmeniz gerektiğini gösterir. Bu anlamda gerçeği belirleyen ve bize dikte eden de medya aracılığıyla egemen ideolojidir.

Medya ve gerçeklik deyince iş tanımlardan çok başka yerlere gidiyor. Çünkü gerçeklikler iktidar ve ideoloji anlamında değerlendirilmeye başlandığında iş karmaşıklaşır. Sınıfların kendilerine has gerçekleri vardır. Bu sınıfsal ideolojilerin kendi gerçekliklerini kabul ettirmek için hegemonya mücadelesi vermesi kaçınılmazdır. İktidardaki ideoloji kendi gerçekliği dışındakileri kabul etmez. Marx, ‘camera obscura’ metaforu ile ideolojiyi gerçek yaşamın tersine çevrilmiş bilinci olarak şöyle ifade eder. “Camera obscura, bilinci çerçevesinden yalıtarak gerçek olandan kopartıyor; kapalı kalan bilinç ise, psikoz hastalarının ürettiğine benzer bir tür yeni gerçeklik inşa ediyor.” (Kofman 2015:34) Buradan hareketle, konuyu psikolojik anlamda ele alırsak: psikanaliz, genellikle, olgusal ‘objektif’ bilgi ve ‘öznel’ doğru arasındaki karşıtlığın alanında işler: Kişi doğru kılığında yalan söyleyebilir; kişi yalan kılığında doğruyu söyleyebilir. (Zizek 2003:148) Gerçeği belirleyen medya bilgiyi ve bilincimizi de belirler, onun verdiği kadar bilgiyle yaşamı algılamaya çalışırız.

Medya tüm dünyada konuşulan ve tartışılan en önemli ve karmaşık konulardan birisidir. İnternetin toplumsal yaşama hızlı bir şekilde girmesiyle beraber medyanın ulaşım ve etkileşim anlamında birçok sınırı aşarak ceplerimize kadar girdiğini söyleyebiliriz. Hem ekonomik anlamda hem de kültürel anlamda kapitalizmin küreselleşmesinin etkileri daha hızlı bir şekilde yaşamımızı etkilemeye ve şekillendirmeye başlamıştır. Reel-sosyalizmin siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından kapitalizm kendi galibiyetini ilan etmiş ve ideolojilerin sonunun geldiğini iddia etmiştir. Ancak günümüzde kapitalizmin küresel ölçekte yaşadığı krizler, aslında gerçekliğin görünen ve söylenenden çok farklı olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda medyanın devletin ve onun ideolojisinin bir aracı olduğu ve egemenlerin söyleminin geçerli olduğu bir aygıt olarak kitleleri yönlendirmek ve ‘bilinçlendir (me)mek’ için kullanıldığı artık neredeyse tüm medya eleştirmenleri tarafından kabul görmektedir. Çağımızda bilgi güçtür ve gücü ellerinde bulunduranlar ‘bilgi’nin ne olduğunu belirleyenler ve ‘bilgi’ yi topluma sunanlardır. “Bilgi insanları güçlendirir. Medyaya hakim olanlar bizi yalıtmak ve yabancılaştırmak için böyle yapıyor. ‘her çağın egemen düşünceleri, o çağın egemen sınıfının düşünceleridir.’ Batı’nın egemen sınıfının bugünlerde görmezden geldiği Karl Marx’ın gözlemlerinden birisidir bu.” (Flanders, 2007:93) Marx’ın uzun zaman önce söylediği bu söz değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Hala yaşanan gerçekliği net bir şekilde özetlemektedir.

Sonuç

Günümüzde tüm medya organlarında haberlerin, enformasyon ve bilgilerin dolaşımı hızlanmış ve gerçekliği ilk anda sorgulanmadan servis edilmesi yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte yanlış ya da dezenformasyon amaçlı haber ve görüntüler hızla yayılmakta ve kötü etkilere neden olmaktadır. Ana akım medya, ideolojik anlamda kasıtlı olarak “yalan” olarak nitelendirilebilecek haberleriyle hegemonyayı elinde bulunduran güce hizmet etmektedir. Medya ve gerçeklik deyince iş tanımlardan çok başka yerlere gidiyor. Çünkü gerçeklikler iktidar ve ideoloji anlamında değerlendirilmeye başlandığında iş karmaşıklaşır. Sınıfların kendilerine has gerçekleri vardır. Egemenler bu gerçeklere göre belirledikleri enformasyon ve bilgiyi üreterek halka sunarlar. Egemen ideolojinin kendi gerçekliklerini kabul ettirmek için hegemonya mücadelesi vermesi kaçınılmazdır. Hegemonyayı sürekli kılmak için medya aracılığıyla egemen ideoloji her gün yeniden üretilir.  “Dev boyuttaki firmaların, yurttaşların ne dinleyip ne okuyacaklarını ve ne seyredeceklerini örgütleyip kararlaştırmalarının, yani sansür etmelerinin, mazeretinden başka bir şey değildir” (Keane, 1999, s.95, 96) Günümüzde devletler ve çok uluslu firmalar bizim özgür bir şekilde düşünme ve “bilgi” alma hakkımızı elimizden almıştır ve bizler gönüllü olarak buna sessiz kalıp onun belirlediği sınırlar içinde yaşamaya alışmış durumdayız.

Haber, bilgi ve enformasyon azalması iktidarı oligarşik bir şekilde ayakta tutan mekanizmalar haline getirmeyi amaçlar. İktidarın bilgiyi tekelleştirmek istemesinin altında yatan neden de bundan kaynaklanmaktadır. “Medya mülkiyetindeki değişmeler iktidar ilişkilerini çok fazla değiştirmemektedir, çünkü her medya sahibi sermayenin çıkarlarıyla uyumlu biçimde hareket etmektedir” (Shoemaker ve Reese, 1991, s.141). Medyanın kimin elinde olduğu bu anlamda çok önemli değildir, önemli olan iktidarın sahiplerinin kim olduğudur.  Böylece, en ekonomik ve siyasal konulardaki salt gerçek haber ve bilgi, iktidarın elinde toplanmakta ve manipülasyon amacıyla da kullanılabilmektedir. “Güdümü sağlayanlarsa, hükümet, iş dünyasının önde gelen isimleri, önemli medya kuruluşlarının sahipleriyle üst düzey yöneticileri ve bu alana yapıcı girişimlerde bulunmaları uygun görülen çeşitli kişilerle gruplardır” (Herman ve Chomsky, 1988, s.12, 13).  Günümüzde uluslararası sosyal medya mecraları da bundan azade değildir.

İktidar otoritesini zedelemeyecek bilgileri vermekte cömert davranır. Ancak, sır iktidarın en önemli araçlarından birisidir. Yani; gizlilik, iktidarın özünde vardır ve hükümetlerin kendini koruma aracı olarak işlev görür. Diğer taraftan “Kültürel üretimin ekonomi politiği demek ki, sahne gerisindeki geniş iktidar ve mülkiyet modellerinin medya ürünlerini üretmenin mahiyeti ve işleyişi üzerindeki somut sonuçlarıyla ilgilenir. Neyin üretildiğini analiz ederken bunun bizi nereye götürdüğünü görmek için medya çıktısını ekonomi politiğine yönelmememiz gerekir.” (Golding ve Murdock, 1991, s.85) İktidarın aktörleri, ekonomik konularda halkın ayrıntılı bilgilendirmeye ihtiyacı olmadığı düşüncesinden hareketle, vatandaşları bilgiyi kontrol ederek mevcut durumu meşrulaştırmaktadır. Bu süreçte, kitle iletişim araçları bir gizli görevi yerine getirmek üzere kullanılır. Çünkü, kitle iletişim araçları gizlemenin somut örnekleridir. “Dünyanın ve insanların karşı karşıya bulunduğu temel sorunlarla ilgili bilgi ve haberin yayılması ve tartışılması demokratik hassasiyetin gelişmesi ve demokratik eylemlerin gelişmesi için insanların ortak sorunları hakkındaki bilgi ve haberin yayılması ve tartışılması bir zorunluluktur. Çünkü biliyoruz ki, demokratik hassasiyet ve eylemler olmazsa sorunlar çözülmeyeceği gibi, daha da artacaktır. Barışın refahın ve ilerlemenin gelişmesine katkıda bulunmak için şimdi medyanın elinde büyük bir fırsat var. Acaba medya bu fırsatı iyi değerlendirebilecek mi?” (Belsey ve Chadwick, 1998, s.16) Bu soruya günümüzde olumlu bir yanıt vermek artık olanaksızdır. Çünkü Facebook, Twitter, Netflix, Amazon ve diğer birçok büyük yayın kuruluşları belli bir ideoloji çerçevesinde hareket etmektedir.

Gerçeklik sadece egemen ideolojinin hegemonyasını ve kendini yeniden üretmesi için kullanılmaktadır. Gerçekliğin algılanması bile medya aracılığıyla topluma öğretilmekte ve insanlara ‘gerçek’ değil onun yerine kurgulanan ‘gerçek’ gösterilmektedir.  Bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin modeller aracılığıyla türetilmesine hipergerçek yani simülasyon denilmektedir. (Baudrillard, 2005:14) Covid-19 pandemisi ile birlikte medyanın ve kitlesel haberleşme platformlarının bir bilgi alış-veriş aracı olarak önemini hatırladık ve ‘bilgi-güç’ ilişkisinin etkisini fark ettik. Bize verilen bilginin, her zaman gerçekleri değil gerçek olarak görülmesi istenenleri de sıklıkla gösterdiğini tüm açıklığıyla görmüş olduk. Bu anlamda ‘bilgi’ gerçekleri değil, yalancı bir gerçekliği medya kanallarıyla bize iletmektedir. Bu konuda en büyük sorumluluk, bu yalanları dağıtan kanalların sahiplerindedir. “Sanki özgürmüşüz ve özgürce karar veriyormuşuz gibi davranıyoruz sessizce (ifade özgürlüğümüzün biçimine kaydedilmiş olan) görünmez bir emrin bize ne yapacağımızı ve ne düşüneceğimizi söylemesini kabul etmekle kalmıyor, hatta bunu talep ediyoruz. Marx’ın çok uzun zaman önce anladığı gibi, sır biçimin kendisinde.” (Zizek, 2008:44) Ve bu biçim bize çok güzel geliyor. Günümüzde “gerçek” ve “doğru” bilgi bize iktidarların ya da çok uluslu şirketlerin verdiği bilgidir. O bilgi ve gerçeklik içinde yaşıyoruz ve bazılarımız ise okültizme sapmadan gerçeği aramaya uğraşıyoruz. İnfodemi kavramını bu anlamda ideolojiden ayrı düşünemeyiz. Ukrayna’da yaşananlar ve Rusya’ya karşı alınan tutum bu anlamda bize geleceğin çok parlak olmadığını ve gerçek bilginin üstünün örtülebileceğini ve infodeminin gerçek bilgi, gerçek bilginin infodemi gibi sunulabileceğini de gösteriyor.

Covid-19 ile gündemde kendine yer bulan infodemi kavramı Ukrayna krizinde kendine çok fazla yer bulamayacaktır çünkü devasa kapitalist kuruluşlar taraflarını seçmişlerdir ve diğer tarafın sesi gürültünün altında kalacak ve duyulmayacaktır.

İnfodemi de hegemonik ve ideolojiktir. Ukrayna’da yaşanılanlar hakkında doğru bilgiye ulaşmak oldukça zor olacaktır çünkü ABD ve Avrupa Ülkeleri küresel anlamda bilgi ve haber üretim ve dağıtım ağını ellerinde bulundurmaktadır.

Referanslar

-Belsey, A., R. Chadwick (1998). Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar, Ayrıntı Yayınları, İstanbul

-Baudrillard J. (1998) Simülakrlar ve Simülasyon, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir

-Eco, Umberto (1995) Ur-fascism, New York Review, June 22, 1995 issue

https://www.openculture.com/2016/11/umberto-eco-makes-a-list-of-the-14-common-features-of-fascism.html

-Flanders, Laura (2007) “Kükreyen Fare: Halk Medyası Kozları Ele Geçiriyor” Medya ve Savaş Yalanları, Lenora Foerstel (haz.), Yordam Kitap,  İstanbul

-Golding, P., G. Murdock (1991). “Kültür İletişim ve Ekonomi Politik” Medya Kültür Siyaset, Der: Süleyman İrvan, Alp Yayınevi, Ankara

-Gramsci, Antonio. (1986) Hapishane Defterleri, Seçmeler, Onur Yayınları, İstanbul

-Herman, E., N. (1988) Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir, Minerva Yayınları, Ankara

-İnceoğlu, Yasemin (2020) “Koronavirüs (Covid-19) Krizi” ve Medya https://m.bianet.org/bianet/print/220516-koronavirus-covid-19-krizi-ve-medya

-İnceoğlu, Yasemin (2020) Korona yalanları: COVID-19 ve yanlış bilgi, https://m.bianet.org/bianet/print/230477-korona-yalanlari-covid-19-ve-yanlis-bilgi

-Keane, J. (1999). Medya ve Demokrasi, Ayrıntı Yayınları,  İstanbul

-Kofman, Sarah (2015) Camera Obscura, Encore Yayınları: İstanbul

-McLuhan, Marshall ve Quentin Fiore (2005). Yaradanımız Medya, Merkez Kitaplar, İstanbul

-Ophir, Adi. (1990) “Beyond Good and Evil: A Plea for Hermeneutic Ethics”, Hermeneutics and Critical Theory in Ethics and Politics, (ed.) Michael Kelly, MIT Pres, Cambridge

-Sarup, Madan. (1997) Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, Ark Yayınları, Ankara

-Shoemaker, P., S. Reese (1991). “İdeolojinin Medya İçeriği Üzerinde Etkisi”, Medya Kültür Siyaset, Der: Süleyman İrvan, Alp Yayınevi, Ankara

-Van Dijk, Teun A. (1999) “Söylemin Yapıları ve İktidarın Yapıları”, Medya İktidar İdeoloji der.: Mehmet Küçük, Ark Yayınları, Ankara

-Zizek, Slavoj (2003) Kırılgan Mutlak, Encore Yayınları, İstanbul

-Zizek, S. (2008) 1968,  Encore Yayınları, İstanbul


[1] Eco, Umberto (1995) U-fascism, New York Review, June 22, 1995 issue

https://www.openculture.com/2016/11/umberto-eco-makes-a-list-of-the-14-common-features-of-fascism.html

[2] İnceoğlu, Yasemin (2020) Korona yalanları: COVID-19 ve yanlış bilgi, https://m.bianet.org/bianet/print/230477-korona-yalanlari-covid-19-ve-yanlis-bilgi

[3] age

[4] İnceoğlu, Yasemin (2020) “Koronavirüs (Covid-19) Krizi” ve Medya https://m.bianet.org/bianet/print/220516-koronavirus-covid-19-krizi-ve-medya

[5] age