Salgın, savaş, depremler, orman yangınları, su baskınları… Felaket üstüne felaket yaşıyoruz. Her felaket beraberinde büyük kayıplar, büyük bir yıkım yaratıyor.
Karşı karşıya geldiğimiz her durumda olduğu gibi, felaketler söz konusu olduğunda da ülkemizde toplumun refleksi ile devletin refleksi birbiriyle ayrışıyor. Felaketin türü ve boyutu ne olursa olsun, toplumun geniş kesimleri büyük bir atılganlıkla felaketin toplumsal sonuçlarını hafifletecek, felaketten zarar gören kesimlerle dayanışma geliştirecek bir duyarlılık ve seferberlik içerisine giriyor. Devlet ise risk yönetimi konusunda tümüyle hazırlıksız olduğu gibi, olanaklarını doğru biçimde seferber edebilme konusunda da büyük bir zafiyet yaşıyor.
Felaketin sonuçlarını daha da ağırlaştıran bu zaafı bastırabilmek içinse kalabalık olay yeri ziyaretleri, abartılı halkla ilişkiler şovları ve kenarda bekliyormuşçasına hızla ortaya çıkartılan TOKİ projeleri yürürlüğe sokuluyor. Bu durum öyle bir kampanyaya ve ekonomik çevrime dönüştürülüyor ki, felaketler siyasi iktidar açısından arzu edilen, çağrılan olaylar haline dönüşüyor.
Ayrıntı Dergi’nin bu sayısında, sıklığı ve tahribatı giderek artan felaketler ve kapitalizmin bu felaketleri kendisi açısından nasıl “kullanışlı” haline getirdiği üzerine tartışma yürütüyoruz.
Gündem bölümümüzün ilk yazısında Cahide Sarı, son dönemde ülkemizin en önemli gündemlerinden birisi haline gelen ve bazı sosyalistlerin de bir hayli bocaladığı göçmenler, yurttaşlık ve sınır kavramları üzerine çok önemli bir tartışma yürütüyor. Deniz Can Aydın ise bir buçuk yılı aşkın zamandır devam eden Covid-19 pandemisi döneminde yaşananlar ve hayatlarımızda yer edinen kavramlar üzerinden iktidar pratiğini ve işleyişini ele alıyor. Yasemin İnceoğlu ve Savaş Çoban ise yazılarında küresel kapitalizmin işleyiş mantığının sonucu olarak ortaya çıkan salgın ve çevre felaketlerinin küresel sonuçları ve bunun medyada ve siyasette temsili üzerine düşünmemizi sağlıyorlar.
Editörlüğünü Sanem Yardımcı’nın üstelendiği dosyamızın ilk yazısında Fevzi Özlüer, kapitalizmin nasıl bir felaket idelojisine dönüştüğünü ve bu durumun emekçilerin haklarının gaspında nasıl işlevsel hale getirildiğini sorguluyor. Felaket kapitalizminin toplumsal tutunum krizini de içerdiğini vurgulayan Ali Yalçın Göymen, radikal sağın yükselişinin felaket kapitalizmi ile bağlarını kuruyor.
Felaket Kapitalizmi kavramının yaygınlaşmasında en önemli isimlerden biri olan, yaşanılan beklenmedik felaketler sonrasında şoka giren kitlelerin, daha önceleri asla rıza göstermeyecekleri politikalara nasıl boyun eğdiklerini ve bu durumun neoliberalizmin yerleşmesinde nasıl kullanıldığını gösteren Naomi Klein’in yakın zamanlı bir makalesini Meriç Seyhan Karaca’nın çevirisiyle yayınlıyoruz. Mike Davis’in Amerika’nın Kaliforniya eyaletinde yaşanan yangınlar üzerine kaleme aldığı kült makalesini ise Ayşe Cankız Çevik’in çevirisiyle okuyabilirsiniz.
Son yıllarda insan-doğa ilişkisi ve etkileşimi üzerine yürütülen tartışmaların odağında olan Antroposen Çağı vurgusunun eleştirisine Sibel Yardımcı’nın Mardin’de Mişar Art Çağdaş Sanat Konuşmaları konuşma metnini yayınlayarak yer veriyoruz.
Dosyamızda iki değerli röportaj yer alıyor. İlk olarak Süreyya Karabey, uzun yıllardır su politikaları üzerine çalışan Gaye Yılmaz ile “kuraklık ve kapitalizm” üzerine söyleşisini okuyabilirsiniz. Karadeniz Bölgesinde HES’lere karşı mücadelede aktif rol oynayan Yakup Okumuşoğlu ile röportajı Emre Baturay Altınok yaptı. Dosyamızın son yazısında ise, İlke Kamar’ın eko-distopyaları ve edebiyatta ekolojinin işgal ettiği yeri tartışıyor.
Eleştiri bölümümüzün ilk yazısında Tacim Çiçek, toplumcu gerçekçiliğin Sovyetler Birliği’nden ortaya çıkışını ve gelişimini ele alıyor. Ulaş Bager Aldemir ise şair Ahmet Oktay’ın Yol Üstünde Semender adlı kitabını “lirizm”, “Marksist Tarihselcilik” ve Albert Camus’nün “İntihâr Felsefesi” bağlamında irdeliyor.
Son yazımızda ise Fatma Işık Tuğcu, Pedro Almodovar’ın “İçinde Yaşadığı Deri” filmini toplumsal cinsiyet inşası açısından inceliyor.
İyi okumalar… ■